DEM Partili Doğan'dan Öcalan açıklaması: "Hepimizi demokratik çözüm ve müzakere kanallarının açılması için sorumluluğa davet ediyor"
(ANKARA) - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Öcalan'ın bir çağrı yaparak herkesi, barış, demokratik çözüm, diyalog ve müzakere kanallarının açılması için eşit düzeyde sorumluluğa davet ettiğini açıkladı.
DEM Partili Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk'ün, İmralı'da terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ardından başladıkları parti ziyaretlerine, Öcalan'ın yedi maddelik mesajına ve DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu Toplantısında ele alınan gündem maddelerine ilişkin basın açıklaması yapan Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan şunları kaydetti:
"Merkez Yürütme Kurulumuzun da en sıcak başlıklarından biri olan o görüşmeye dair sizlerin de merakla beklediğiniz bazı değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum DEM Parti adına. Yeni yıla, yeni ve tarihsel bir dönemle girdik diyebiliriz. Aslında biz bu tarihsel dönemi parti olarak uzun zamandır işaret ediyoruz ve bu tarihsel dönemde yapılması gerekenlerin de önemle altını çiziyoruz. Bunların en başına da yıllardır sürdürdüğümüz tecrite karşı mücadeleyi koymuştuk. Bunun nedenlerini de yıllardır hem Türkiye toplumuna hem siyasi partilere özellikle iktidar bloğuna anlatmaya çalışıyoruz. gerek sözle gerek eylemle bütün demokratik mücadele kanallarını zorlayarak İmralı kapılarının açılmasının, Sayın Öcalan ile kurulacak temasın, onun koşullarının demokratik bir müzakere, çözüm ve barış için değiştirilmesinin ne kadar önemli ve ne kadar elzem olduğunu anlatan ve yine bu konuda en tutarlı politikaya sahip olan Dem Parti olarak 1 Ekim'den bu yana yaşanan gelişmeleri de hem yakından takip ediyoruz, hem de ilgili kurullarımız bu gelişmeleri sıcağı sıcağına an be an takip ediyor. Yalnızca takip etmiyoruz yapılması gerekenleri de yine hatırlatıyoruz ve olması gerekenlere ilişkinde belki de yine en tutarlı yol haritasına sahip siyasi parti olduğumuzu söylesem abartmış olmam diye düşünüyorum.
"Kürt meselesi Türkiye'nin en can yakıcı, en temel sorunlarının başında geliyor"
Şimdi İmralı'ya giden Dem Parti heyetimiz… Biliyorsunuz epey zamandır süren bir tecrit koşulundan bahsediyoruz. Yani aslında tecridi son yıllarla ele almamak gerekiyor. 1999 yılından bu yana İmralı Adası'nda Sayın Öcalan'a dönük sistematik bir biçimde sürdürülen ve bir rejime dönüştürülen tecrit politikasından bahsediyoruz. Son yıllarda mutlak bir iletişimsizlikle, iyice haber alınamaz hale gelmiş bir adadan ve bir liderlik gücünden bahsediyoruz. Nitekim bu gücü son günlerdeki gelişmelere bakarak yeniden görmek, tespit etmek ve söylediklerimizi de bu anlamda teyit eden nitelikte olduğunu da görmek ve buna tanıklık etmek mümkün. Bir mesaj yayınlandı. İlk mesaj ne zaman geldi? İlk mesaj Ekim ayında, Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan'ın, Sayın Öcalan'la yaptığı görüşmeden sonra geldi ve biz bu mesajı kamuoyuna olduğu gibi aktardık, paylaştık. Orada da söylediği, daha sonra DEM Parti heyetimiz Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'in ziyaretinden sonra 7 maddede daha geniş bir şekilde kapsamını ve çerçevesini açıkladığı bir mesaj daha yayınladı. O günden bu yana süren tartışmalara baktığımızda bu tespiti daha önce de yapmıştık, bir daha hatırlatalım. Tespit ettiğimiz gibi Kürt meselesi Türkiye'nin en can yakıcı, en temel sorunlarının başında geliyor. Ve yalnızca Türkiye'nin değil, bölgenin de en temel, en can yakıcı sorunlarından biri olduğunu Suriye'de yaşanan gelişmelerle birlikte bir kez daha gördük. Hep birlikte de görmeye devam ediyoruz ve yine Suriye'deki gelişmeler bize Kürt meselesinin aynı zamanda uluslararası bir
mesele olduğuna dair, böyle bir nitelik kazandığına dair de tespitleri tekrar hatırlatmış oldu.
"Onlarca yıldır çalışan bir liderlik gücünden bahsediyoruz"
Sayın Öcalan bir çağrı yapıyor. Tüm Türkiye kamuoyuna yapıyor bu çağrıyı. Hepimize yapıyor bu çağrıyı. Hepimizi barış, demokratik çözüm, diyalog ve müzakere kanallarının açılması için eşit düzeyde sorumluluğa davet ediyor. Çünkü bunun Türkiye'ye kazandıracağı formül olduğunu biliyor, bu yol haritasına kesintisiz bir biçimde onlarca yıldır çalışan bir liderlik gücünden bahsediyoruz. En yakın zamanı hatırlatmak gerekirse ilk yaptığı tek taraflı ateşkes çaresiyle 1993'e kadar uzanan o günden bugüne değin hiçbir şekilde bu konuda taviz vermeyen ve İmralı Ada Hapishanesi'ni de adeta bu çözüm ve demokratik müzakere için bir barış arayışı adasına dönüştüren bir isimden bahsediyoruz. Bir güçten bahsediyoruz. Nitekim bunu da mesajında iğneliyor ve diyor ki ‘Sayın Bahçeli'nin ve Sayın Erdoğan'ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Ancak bununla sınırlı tutmuyorum.’ Bununla sınırlı tutmadığı
içindir ki, günlerdir sizler de takip ediyorsunuz, ekranları başında bizleri izleyen Dem Parti gönüllüleri de merakla ve ilgiyle takip ediyor. ‘Heyet bu konuya dair yaklaşımımı tüm siyasi çevrelerle, devletle paylaşacaktır. Ve bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çareyi yapmaya hazırım’ diyor.
"Türkiye kamuoyunun özlediği bir fotoğraf çıktı ortaya"
Şimdi malumunuz olduğu üzere o günden beri süren bir siyasi trafik de var. Bir takım istişareler başladı. DEM Parti’nin İmralı Heyeti, siyasi partilerden randevular aldı ve epey zamandır eminiz ki Türkiye kamuoyunun özlediği bir fotoğraf çıktı ortaya. Konuşabilme ihtimali, barışabilme ihtimali, barışa dair umutları yükseltme, güçlendirme ihtimali…Barış ve demokrasi hakkı hepimizin hakkı. Hiçbir siyasi partinin tek elinde olmadığı gibi bu hakkı gerçekleştirebilmek, bunu inşa etmek hiçbir siyasi partinin, çevrenin, bloğun insafına da terk edilemez. Neden? Çünkü barışın topluma, toplumun barışa ihtiyacı var. O yüzden Öcalan, hepimizi bu barış çağrısına davet ediyor. Görüşmeci heyetimizin bu ziyaretlerde ifade ettiği konular buna mukabil kendilerini ağırlayan siyasi partilerin önerileri, eleştirileri sizlere de açıklandığı üzere daha sonra bütün bu ziyaretler ve bu siyasi partilerle yapılacak görüşmeler bittikten sonra kapsamlı bir şekilde kamuoyuyla paylaşılacak.
"Çözüm ve müzakere süreci olduğunu söyleyebilmemiz için herkesin desteğine ihtiyaç var"
Yine Merkez Yürütme Kurulumuzun başlıklarından biri olarak bu tartışmaların her geçen gün yeni bir boyut kazansa da gelinen aşamada bir sürece dönüştüğünü söyleyebilmemiz, böyle adlandırabilmemiz için evet yeni bir döneme girdik. Ama bunun bir demokratik çözüm ve müzakere süreci olduğunu söyleyebilmemiz için herkesin desteğine ihtiyaç var. Bu destek çağrısını buradan bir kez daha yineliyoruz.
"DEM Parti’ye kaybettirmiyorlar böyle yaparak, Türkiye'ye kaybettiriyorlar"
Böyle bir tarihsel dönemde, böyle bir tarihsel fırsatın emektarı olmak varken dışarıda durup içeriye girmek istemeyip bunun için mücadele seçeneği varken ve mümkünken ve tercih edilebilirken yalnızca olumsuzluklar üzerinden konuşmayı tercih edenler, bunu dar bir bakış açısıyla ele almak isteyenler, bilsinler ki, DEM Parti’ye kaybettirmiyorlar böyle yaparak, Türkiye'ye kaybettiriyorlar. Çünkü Dem parti Türkiye kazansın istiyor. Çünkü Dem parti bir mücadele ve müzakere partisi olarak yıllardır Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü ancak gerçekleşirse Türkiye demokratikleşebilir, bunlar birbirinden ayrılmaz şekilde iç içe geçmiş konulardır diyor ve bunun mücadelesini veriyor.
Öcalan'ın koşullarının değiştirilmesi
Yıllar sonra aralanan kapı dedik. Her temasın çok önemli ve kıymetli olduğunu belirttik ki bu da büyük bir mücadeleyle oldu. Ancak İmralı Ada Hapsihanesi’nde tüm bu gelişmelerin ve tartışmaların odağında olan, doğrudan çağrıların ana muhatabı olan Sayın Öcalan'ın artık koşullarının değiştirilmesi gerekir. Nasıl değiştirilmesi gerekir? Bu döneme katkı sunacak, bu tarihsel fırsatı kalıcı hale getirebilecek koşullara kavuşması gerekir kendisinin. Bunu da yine daha önce burada
ifade etmiştik. Yıllardır, aylardır artık bu tecrit sistemine son verilmesi gerektiğini söylüyoruz.
"Muhalefet partileri bu soruna dair eşit düzeyde bir duyarlılık göstermeli"
Diyoruz ki Türkiye'nin çözümü Türkiye'ye özgü olmalı. Ve burada yedi maddelik mesajda Sayın Öcalan’da buna önemle dikkat çekiyor. Diyor ki dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için de muhalefetin katkı ve önerilerini değerli bulduğunu ifade ediyor. Biz yine burada, alanda, mecliste, ilgili kurullarımızda hemen her yerde muhalefete şu çağrıyı yaptık, bu çağrıyı yineliyoruz. Kürt meselesi ve Türkiye'nin demokratikleşme sorunu yalnızca DEM Parti'nin sorunu değildir. Yalnızca DEM Parti'nin mücadele etmesi gereken ve yalnızca DEM Parti'nin hedeflemesi gereken bir amaç değildir. Bu sorun hepimizin sorunuysa tüm muhalefet partileri bu soruna dair eşit düzeyde bir duyarlılık göstermeli.
Görünen o ki şu ana kadar siyasi partilerin kamuoyuna yansıyan mesajlarından gördüğümüz ve izleyebildiğimiz kadarıyla memnuniyet verici bir tablo var ortada. Bugüne kadar hep meclise dikkat çekildi. Meclis yemininin yasal ve anayasal düzenlemeler için ne kadar önemli olduğunun özellikle muhalefet partileri tarafından, bizler tarafından, DEM Parti tarafından dile getirilen konuların başında geldiğini hatırlatmak isterim. İşte bugün meclisin rolünü oynayabileceği, işlevli hale gelebileceği bir zeminin ortaya çıkma ihtimali çok güçlü bir seçenek olarak karşımızda. O yüzden meclis de bu rolü bir an önce oynayabilmeli ve Türkiye'nin demokratikleşmesi, Kürt meselesinin demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesi, demokratik siyaset kanallarının açılabilmesi için inisiyatif kullanmalıdır.
"Dil meselesi en esaslı meselelerden biri"
Yapılması gerekenler var. Hızlı ve elzem olanların başında da dili değiştirmek geliyor. Sevgili arkadaşlar, değerli Türkiye halkları, dil meselesi en esaslı meselelerden biri. Dil değiştirmekten kastımız şu; yoksa biz bütün dillerin özgürce kullanılabilmesi, özgürce yaşayabilmesi için mücadele eden bir siyasi partiyiz. Ama oluşturulan kalıp, oluşturulan şablonlar adeta dili bir kafese hapsetmiş vaziyette. İnkar eden, reddeden, yok sayan, aşağılayan dilden vazgeçmek gerekiyor. Dil, bir yaklaşımın göstergesidir. Dil, düşünme biçimimizin göstergesidir. Dil, tasavvur ettiğimiz, tahayyül ettiğimiz hayatın göstergesidir. Yeni bir hayat inşa etmek istiyorsak, yeni ve yeniden bir kardeşlik bağı inşa etmek, bir dostluk bağı inşa etmek ve bunu güvencelemek istiyorsak dilden başlamalıyız.
"Rojova bir hakikat. Bu hakikati görmek ve tanımak gerekir"
Sevgili arkadaşlar biliyorsunuz bir yandan da sınırda eylemler sürüyor. Suruç'ta, Nusaybin'de ve eş genel başkanlarımız Hatay'daydı aynı zamanda. Şimdi bu eylemler niçin sürüyor? Suriye'deki son gelişmelerle ilgili. Oralarda sınır nöbeti tutuluyor. Ve bu sınır nöbetinde de aslında tekrar verilmek istenen mesajları buradan Türkiye kamuoyuyla aracılığınızda bir daha paylaşmak isterim. Hep söyledik, yine söyleyelim. Rojova bir hakikat. Bu hakikati görmek ve tanımak gerekir. Orada halkların büyük bir gayretle, çabayla, emekle, canla başla ortaya çıkardıkları bir hakikatten bir yaşam modelinden bir özgür bir hiptelik modelinden bahsediyoruz. Şimdi bu model için yıllardır mücadele eden, farklı halkların, farklı inançların, farklı kimliklerin bir arada yaşamalarını savunan, bunun için bedel ödeyen ve en nihayetinde bugün geldiğimiz noktada bunun adeta emniyet sibobuna, garantörüne, sigortasına, teminatına dönüşen Suriye'de yaşayan Kürtlerle nasıl bir kardeşlik, nasıl bir akrabalık bağının olduğunun yeniden hatırlatıldığı sınırda nöbet eylemleri yapılıyor. Buna ihtiyaç duymak bile zul sayılmalı normal koşullarda. Şimdi bir yandan memnuniyet verici gelişmeler oluyor diyoruz. Yıllardır temas kurmayan, yıllardır bir araya gelmeyen siyasi partiler bir araya geliyor. İşte bugün biliyorsunuz Dem Parti heyeti pek çok siyasi partiyle görüştü. Bu görüşmeler devam edecek. Bu Türkiye'nin özlediği bir tablo. Bu Türkiye'nin görmek istediği bir tablo. Türkiye bunun kalıcı hale gelmesini istiyor. Şimdi bir yandan bu iyilik halini kalıcılaştırma seçeneği ve ihtimalini güçlendirmek mümkünken niye diğer yandan Rojava'daki hakikati görmemeyi tercih ediyor bu ülkeyi yönetenler? Biz diyoruz ki içeride dışarıda her yerde barış, demokratik siyaset ve demokratik çözüme ihtiyacı var Türkiye'nin. Türkiye ancak bu şekilde Orta Doğu'daki ateş çemberinden korunabilir ve Türkiye'de halklar ve Orta Doğu'da halklar ancak bu şekilde barışa kavuşabilir."
Doğan, güncel ekonomik sorunların da altını çizerek şunları kaydetti:
"Ekonomi ve demokrasi dengesini birbirinden ayrı ayrı değerlendiremeyiz"
"Tabii bizim bir de ekmek ve adalet kampanyamız var. Tam da bu bağlamda çok önemli konulardan biri. Bununla ilgili de herkesi örgütlenme komisyonumuz, MYK'mız devam ediyor. Çünkü biz biliyoruz ki yıllardır yaşanan savaş Türkiye'yi ekonomik olarak da çok büyük bir krize sürükledi. Bunun adının konulmak istenmediği zamanlar oldu. Çeşitli isimler bulundu. Düşük yoğunluklu savaş dendi. Başka başka isimler bulundu. İktidarlar değişti. Ama bu meseleye yaklaşım güvenlikçi politikaları kaynak alan yaklaşım köklü ve kalıcı bir biçimde değişmediği için Türkiye sıklıkla ekonomik krizlerle karşı karşıya kaldı. Yine öyle bir zaman dilimi ve biliyoruz ki adalet olursa, barış olursa, insanlar eşit bir biçimde yaşayabilirlerse bu Türkiye'nin ekonomisini de iyileştirecek. Bu Türkiye'nin demokrasi karnesine de yansıyacak. Ekonomi ve demokrasi dengesini birbirinden ayrı ayrı değerlendiremeyiz. Merkez Yürütme Kurulumuzun başlıklarından biri de bu."
Bir basın mensubunun İmralı'ya giden DEM Partili heyetin Selahatiin Demirtaş'ı ziyaret edip etmeyeceklerine ilişkin soruya şu şekilde yanıt verdi:
"Şimdi biraz önce Sayın Öcalan’ın, İmralı'ya giden DEM Parti heyetinin paylaştığı mesajdan 7 maddede özellikle ve genişçe şunun altını çizmeye çalıştım. O da ne? Hepimize bir çağrı olduğunu söyledik. Evet, siyasi partilerle bir takım görüşmeler yapılıyor. Siz Demirtaş'la görüşmeyi sordunuz, duymayan seyircilerimiz ve bizi takip edenler için de söylemiş olalım. En geniş çerçevede bir takım görüşmeler yapılmaya çalışılıyor. Çünkü toplumun tüm farklı kesimlerinin bu dönemde rol alması ve sorumluluk alması gerektiğini düşünüyoruz. Elbette Dem Parti İmralı heyeti de böyle düşünüyor. Nitekim bunu açıklamalarında da özellikle belirttiler. Evet, cezaevlerine de ziyaretler olacak. Ve yalnızca Selahattin Demirtaş'la değil, Edirne cezaevinde yine Selahattin Demirtaş'la birlikte hapiste tutulan Selçuk Mızraklı'yla da görüşülecek, Figen Yüksekdağ ile görüşülecek ve Leyla Güven'le de görüşülecek."