Erdoğan Toprak: “Milli gelirin adil paylaşımıyla emek lehine değişimini içeren sosyal güvenlik ve çalışma hayatı reformu hayati hale gelmiştir”

Erdoğan Toprak: “Milli gelirin adil paylaşımıyla emek lehine değişimini içeren sosyal güvenlik ve çalışma hayatı reformu hayati hale gelmiştir”

(ANKARA) - CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, iktidarın aynı enflasyona göre işçi, memur ve asgari ücrete 2025 yılı için üç farklı zam oranı uyguladığına dikkat çekerek “Milyonlarca çalışan ve emekli bağlı oldukları kurumlara bakılmaksızın yoksullukta eşitlendi. Milli gelirin adil paylaşımını ve emek lehine değişimini içeren bir sosyal güvenlik ve çalışma hayatı reformu hayati ve acil hale gelmiştir” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Türkiye ve dünya gündemine ilişkin haftalık değerlendirme raporunu yayınladı. İktidarın aynı enflasyona göre belirlediği farklı zam oranlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Toprak, “İktidar, aynı enflasyona göre belirlediği farklı oranlarla işçilere ödenecek asgari ücrete yüzde 30, memur-memur emeklisine yüzde 11,54, işçi-esnaf emeklisine yüzde 15,75 zam yaptı. Bu kararlarla aynı ülkede, aynı ekonomik koşullarda yaşayanlar için 3 farklı enflasyon zammı, 4 farklı en düşük ücret ortaya çıktı” dedi. Toprak, şu ifadeleri kaydetti:

“2024 enflasyon oranının 3 Ocak’ta açıklanmasıyla kamu çalışanı memurlar ve memur emeklileri ile SSK ve Bağ-Kur’lu işçi, esnaf, çiftçi emeklilerinin ilk 6 aylık maaş zammı belli oldu. Kamuda memur, sözleşmeli personel ve memur emeklilerine yüzde 11,54 artış uygulanacak. SSK ve Bağ-Kur emeklileri içinse kök maaşlarda yüzde 15,75’lik artış üzerinden en düşük SGK emekli aylığının hazine katkısıyla 12 bin 500 liradan 14 bin 469 liraya yükseltilmesini içeren yasa teklifi TBMM’ye verildi.

“İktidar hâlâ ‘kimseyi enflasyona ezdirmedik’ diye avutmaya devam ediyor”

5 milyon memur ve 2,5 milyon memur emeklisi adına toplu sözleşme imzalayan iktidar kontrolündeki Memur-Sen yaşanan büyük mağduriyetle tepkilerin odağı oldu. Memurlardan kesilen aidatlarla kendine aylık 500 bin lira maaş bağlayan Memur-Sen Başkanı bile yüzde 11,54’lük komik artışı Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde protesto etti. Yüzde 10 refah payı verilmezse eyleme geçeceklerini ilan etmeye mecbur kaldı. KESK, Kamu-Sen, Birleşik Kamu-İş vb. diğer memur sendikaları 13 Ocak’ta ülke çapında kamu kurum ve kuruluşlarında iş bırakma kararı aldılar. Emekli dernekleri SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 15,75’lik artışı ve 14 bin 469 TL’lik en düşük emekli aylığını günlerdir protesto ediyorlar. İktidar hâlâ ‘zam hayırlı olsun, kimseyi enflasyona ezdirmedik’ diye avutmaya devam ediyor.

Üç farklı zam oranına göre 2025 yılında; en düşük işçi aylığı yani asgari ücret yüzde 30 artışla 22 bin 104 TL, en düşük memur aylığı yüzde 11,54 artışla 43 bin 698 TL , en düşük memur emeklisi aylığı yüzde 11,54 artışla 19 bin 616 TL, en düşük SSK, Bağ-Kur emekli aylığı yüzde 15,75 artışla 14 bin 469 TL oldu.

“Hazirana kadar tüm kalemlere yapılacak zamlarla daha da vahim bir hal alınacak”

Bu tablonun tümü TÜİK’in açıkladığı aynı enflasyona göre belirlenen zam oranlarıyla ‘en düşük’ aylıklar. Aynı ekonomik koşullarda, aynı fahiş fiyatlar ve kiralarla boğuşan, aynı elektrik-doğalgaz ücretini ödeyen işçi, memur ve bunların emeklilerinin asgari yaşam standardında yüzde 35-50 fark olabilir mi? En düşük memur ve işçi aylığı farkı 21 bin 594 TL, en düşük işçi-esnaf emeklisiyle en düşük memur emekli aylığı farkı 5147 TL! Eşlerin ikisinin de asgari ücretli ya da SSK emeklisi olduğu bir ailenin toplam geliri aralık ayı yoksulluk sınırının üçte bir düzeyinde kalırken, eşlerin ikisinin de en düşük aylıklı memur olduğu bir aile ile işçi ailesinin gelir farkı aylık 50 bin liraya yaklaşıyor. Hazirana kadar tüm kalemlere yapılacak zamlarla bu tablo daha da vahim bir hal alacak.

Milyonlarca çalışan ve emekli bağlı oldukları kurumlara bakılmaksızın yoksullukta eşitlendi. Bu eşitsiz, adaletsiz, hukuksuzca emek istismarını olağanlaştıran sistem sürdürülemez. Milli gelirin adil paylaşımını ve emek lehine değişimini içeren bir sosyal güvenlik ve çalışma hayatı reformu hayati ve acil hale gelmiştir.”

“İstanbul Barosu’na terör örgütü suçlamasıyla soruşturma açılması akıl tutulmasıdır”

“Türkiye ve Avrupa’nın en büyük, dünyanın en saygın ve en köklü barolarının başında gelen 147 yıllık İstanbul Barosu’na terör örgütü suçlamasıyla soruşturma açılması akıl tutulmasıdır. Tüm yönetim kurulunun ifadeye çağrılması hukuk ve adaletin içine düşürüldüğü durum açısından yüz kızartıcıdır” diyen Toprak, şu ifadelere de yer verdi:

“İktidarın kısa süre önce İstanbul’a tayin ettiği Cumhuriyet Başsavcısının göreve başlamasından bu yana belediyelere, medya kuruluşlarına, gazetecilere, sivil toplum örgütlerine, kamuoyunda ön planda olan saygın isimlere yönelik olarak ağırlıkla terör suçlamalarıyla peş peşe açılan soruşturmalar bir hukuki yıldırma süreci başlatıldığının göstergesidir. Somut belgeleriyle açığa çıkartılan pek çok yolsuzluk, usulsüzlük, siyasi kayırmacılık medyaya yansıdığı halde harekete geçmeyen Cumhuriyet savcılarının son dönemde iktidar medyasındaki köşe yazılarını, internet medyasındaki eleştirel yorumları, kurumsal basın açıklamalarını gündeme alıp ‘re’sen soruşturmalar’ açmaları arka planında siyasi talimat ve yönlendirmelerin yer aldığı bir yargısal göz dağı stratejisinin devrede olduğunu göstermektedir.

“İktidar, baroları yasal ve kurumsal örgütlerini bölerek kontrolüne almaya girişti”

İktidar ittifakı yıllardır yürüttüğü tüm çabalarına karşılık kontrolüne alamadığı baroları, hukukun temel unsuru olan savunma ve hak arama sisteminin yasal ve kurumsal örgütlerini bölerek kontrolüne almaya girişti. Ankara ve İstanbul’da kurulan iktidar destekli 2 No’lu Barolara, kamu kurumlarının ve hazinenin avukatları, iktidar belediyelerinin hukukçuları üye yapılmasına karşın amaca ulaşmada yetersiz kalınca bu kez doğrudan siyasi kontrolü dışındaki baroları hedef alıp tayin ettiği savcıları devreye sokmaya yöneldi.

Önceki dönem Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı üzerinden yürütmeye çalıştığı operasyon başarılı olamayınca, genel kurulda hezimete uğrayan eski başkanı büyükelçilikle ödüllendirip ‘biat edenler ödülsüz kalmaz’ mesajı verdi. Tüm bu baskılara rağmen anayasal güvence altındaki savunma hakkının kurumsal yapılanması olan barolar iktidarın hukuksuzluklarını sergilemeye, adaletsizliğe direnmeye devam ediyor. Bu yargısal yıldırma ve göz dağı planının hedefleri arasına 147 yıllık geçmişe sahip en köklü kurumların başında gelen İstanbul Barosu eklendi. Hak savunucularını suçlayarak kendilerini savunma zorunda bırakmak, terörle itham etmek, dezenformasyonla suçlamak yargıdaki siyasallaşmanın zirve noktasıdır.

“İktidarın Türkiye’yi içine düşürdüğü durum hukuk devleti ve yargı adına yüz kızartıcıdır”

İstanbul Barosu adına yapılan ve Kuzey Suriye’de çatışma bölgesinde öldürülen T.C. vatandaşı iki gazeteci için Cenevre Sözleşmesi uyarınca etkin soruşturma yapılması çağrısını içeren basın açıklaması nedeniyle başlatılan terör propagandası soruşturması üzerine İstanbul Barosu Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu ve 11 yönetim kurulu üyesi 5 Cumhuriyet Savcısına ifade verdi. TBB Başkanı ve diğer illerin baro başkanlarıyla yüzlerce avukat adliyeye gelerek ifade veren İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’na destek verdi.

Avrupa’nın ve dünya ülkelerinin önde gelen baroları İstanbul Barosu’na destek ve dayanışma mesajları yayınlarken iktidarın bir kez daha yargıyı siyasete alet ederek Türkiye’yi içine düşürdüğü durum hukuk devleti, adalet ve yargı adına yüz kızartıcıdır”