TBMM Genel Kurulu... AK Parti Grup Başkanı Güler: “AK Parti’nin iktidara gelmesi ile sağlam bir mali yapının temelleri atılmıştır”

TBMM Genel Kurulu... AK Parti Grup Başkanı Güler: “AK Parti’nin iktidara gelmesi ile sağlam bir mali yapının temelleri atılmıştır”

(ANKARA) - 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinde AK Parti adına Genel Başkanvekili Efkan Ala'dan sonra söz alan Grup Başkanı Abdullah Güler, “AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte sağlam bir mali yapının temelleri atılmıştır” dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmeleri sürüyor. Bütçe görüşmeleri, belirlenen takvime göre 12 günde tamamlanacak. Genel Kurul, Cumartesi ve Pazar günleri de dahil olmak üzere aralıksız toplanacak ve gündemindeki maddeleri tamamlayana kadar çalışmalarına devam edecek.

Bütçe görüşmelerinde AK Parti adına Genel Başkanvekili ve Bursa Milletvekili Efkan Ala ve Grup Başkanı Abdullah Güler konuştu. Ala'dan sonra kürsüye çıkana Güler şunları kaydetti:

“AK Parti Hükümetlerinin 23'üncü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin 7'nci, Türkiye Yüzyılının ise 2’nci bütçesi olan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi hakkında konuşmak üzere AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sözlerime başlamadan bu sabah Isparta'da, Kara Havacılık Okulu eğitim uçuşu sırasında düşen askeri helikopterde şehit olan 6 kahraman askerimize Allahtan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Özellikle üzüntümü bir hususta aydınlatmak isterim. Kara Havacılık Okulu Komutanı Tuğgeneral İsa Baydilli, Sivas Şarkışla'lı bir hemşehrimizdi. Hakikaten bu ülkeye dair zihni ve kalbi müthiş olan bir insandı. Bu ülkenin birliğine, beraberliğine, gelişmesine, kalkınmasına heyacanı çok yüksek bir askerimizdi. İsa Baydilli'ye Allahtan rahmet diliyorum, mekanı cennet olsun. Ayrıca Heyelan sebebiyle Artvin'de araçları toprak altında kalan dört genç kardeşimiz var Giresunlu, Hasan Turan vekilimizin de yakınları olur. Onlara da ben Allahtan rahmet diliyorum. Çankırı, Ankara yolunda trafik kazası geçirerek hayatını kaybeden beş kişiye de Allahtan rahmet diliyorum.

Geçen yıl, yine bütçe görüşmelerine başlarken buradan genel bir çerçeve çizmiştim. Demiştim ki; Çeşitli raporlarla, bırakın bilimsel nesnelliği ortalama bir vicdani sorumluluk dahi taşımayan sipariş üzerine yapılan, hedefleri belli olan endeks listeleriyle ülkeler belli yerlere yerleştirilmeye çalışılıyor ve yerleştirildikleri o yerden dönüp o ülkelere sistem dayatılıyor. O konuşmamda örnekleriyle teker teker anlatmıştım. Tekrar etmeyeceğim. Sadece şu kadarını söyleyeyim: Gazetecileri gözünü kırpmadan öldüren, sadece masum insanları değil bizzat insanlığı katleden İsrail’i basın özgürlüğünde de hukukun üstünlüğü endeksinde de üst sıralara koyabilen bir akıldan bahsetmiştim. Ve eklemiştim; ‘Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan, belli bir çıkara, belli bir hesaba, belli bir siyasi beklentiye dayanan, küresel planın uygulamaya dökülmesinin bir aracı olmak dışında hiçbir anlamı olmayan böylesi raporları kabul etmiyoruz.’. Geçen yıl yaptığım konuşmayı şunun için hatırlattım: Geçen zamanda gördük ki o küresel plan kesintisiz işliyor. Hem daha kıyıcı hem daha şedit hem de çok daha yıkıcı bir şekilde. Ve ne yazık ki endeks sever muhalifler o sözde raporları, o raporlarda işlenen tezleri mutlak doğru kabul edip o yalanlar üzerine siyaset inşa etmeye devam ediyor, farkında olarak ya da olmayarak, o küresel plana gönüllü hizmet ediyorlar.

“200 kişinin çalıştığı OCCRP başından beri bir ABD devlet projesiydi”

Geçtiğimiz günlerde bu kirli ilişkilerin ortaya döküldüğü dört dörtlük bir skandal ortaya çıktı. Dünyada büyük yankı uyandıran Panama Belgeleri, Pandora Belgeleri, Pegasus Projesi gibi geniş çaplı belge ve veri sızıntılarını dünya gündemine taşıyan, önde gelen araştırmacı gazetecilik kuruluşu Organize Suç ve Yolsuzluk Raporlama Projesi'nin (OCCRP) kurulduğu 2008'den bu yana en büyük fon sağlayıcısının ABD hükümeti olduğu, Washington'un OCCRP'nin yöneticilerini veto hakkı olduğu ortaya çıktı.

Yani yılda 20 milyon Euro bütçesi olan, 200 kişinin çalıştığı OCCRP başından beri bir ABD devlet projesiydi. Bağımsızmış gibi raporlar yayınlayan, hedef ülkelerle ilgili sızıntıları ortaya döken bu kuruluş meğer bağımsız değilmiş. Bütçesinin yüzde 50’sinden fazlası ABD devleti tarafından karşılanıyormuş. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır. Peki, ‘ABD’nin dış politika ve ekonomik çıkarlarıyla uyumlu olması ve bunları ilerletmesi’ gerektiğini belirten ABD Dış Yardım Yasası’na uymak zorunda olan bu sözde bağımsız özde ABD’ye ve ABD politikalarına bağımlı kuruluş neler yapmış? Özetleyelim, 2015 ve 2019 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı ‘Rus Medya Alanını Dengeleme’ adı verilen bir görev için OCCRP’ye 2,2 milyon dolar bağışta bulunuyor. 2019 ve 2023 arasında “Avrasya’da Araştırmacı Gazeteciliği Güçlendirme” misyonu için 1.7 milyon dolar sağlanmış. Bu coğrafi alan, Rusya, Çin ve Orta Asya’yı kapsıyor. Sadece bunlar mı? Daha benzer pek çok proje için milyonlarca dolar fon aktarılıyor ve bu tetikçi kuruluş sahaya sürülüyor. Bu sözde bağımsız kuruluş Rus oligarklarını, siyasileri araştırıp yolsuzlukla ‘ilişkilendiriyor,’ Venezuela’daki yolsuzlukları ve uyuşturucu trafiğini ortaya çıkarmak ve ABD karşıtlığı ile bilinen Nicolas Maduro’yu hedefe koymak için raporlar hazırlıyor, Malta’dan Kıbrıs’a sözde suç ve yolsuzlukları araştırıp dünyaya duyuruyor. Ve tesadüfe bakın ki bu raporların hepsi daha sonradan küresel bir operasyona altlık oluyor. Peki bu sözde bağımsız kuruluş ABD ile ilgili bugüne kadar tek bir şey ortaya koymuş mu? Onun cevabını da OCCRP’nin kurucusu Drew Sullivan veriyor: ‘Politikamız şu: Bir ülkeyi kendi parasıyla haberleştirmiyoruz.’ . Demek ki neymiş arkadaşlar? Parayı veren düdüğü çalıyormuş. Bağımsız gibi pazarladıkları kuruluşlara kendi düdüklerini çaldırıyorlarmış.

“Siyasal tavırlarımızdan özgürlük anlayışımıza kadar her şeyi o yapı belirlemeye çalışıyor”

Göstermeye çalıştığım aslında şudur: Kabul etmesek de görmemiz gerekiyor ki dünyada hâkim bir ‘yapı’ var. Aklımızı araçsallaştırarak, cambaza bak oyunlarıyla özneleri yitirerek ihtiyacımızın ne olduğundan tatminin ne olduğuna kadar, siyasal tavırlarımızdan özgürlük anlayışımıza kadar her şeyi o yapı belirlemeye çalışıyor. Günlük hayatta özgür irade ile yaptığımızı sandığımız çoğu şey aslında bir yönlendirme sonucu yaptığımız şeyler olabiliyor. O yüzden; size dayatılan raporları, aklınızla oynayan endeksleri elinize alıp ‘Bakın Türkiye neredeymiş?’ diye oradan siyaset üretmeye kalkarken bir kez daha düşünün. Baudrillard'ın ‘simülasyon çağı’ diye tarif ettiği algılarla bezenmiş yalanlara değil, gerçeklere bakın. Sadece endeksler mi? Kültürel değerlerden ekonomik sistemlere hemen her konuda bir sistem dayatması ile karşı karşıyayız. Öyle ki; kendi sistemlerinin övgüsünden ibaret olan tezler yazdırıyorlar, o tezleri sözde en değerli ödüllerle taltif ediyorlar ve o görüşlerin her türlü pazarlamalarını yapıp finalde diyorlar ki; eğer ekonomik refah istiyorsanız, bizim size dayattığımız sisteme göre yapılanın. Bizdeki küresel plana gönüllü yazılan muhalifler de ‘işte kurtuluş reçetemiz’ diyerek aslında neyi sipariş ettiklerini bilmeden, neye taşıyıcılık yapmak için yazıldıklarını fark etmeden oradan bir siyaset üretmeye çalışıyorlar.

“Batı'nın inşa ettiği düzen artık çözüm üretememektedir”

Oysa ‘öteki’ dedikleri, dünyanın geri kalanına kurtuluş reçetesi olarak kendi sistemlerini dayatan küresel aklın doymayan iştahı yüzünden dünya uzun süredir bir çıkmazın içinde. Geldiğimiz noktada artık tablo açıktır: Batı'nın inşa ettiği düzen artık çözüm üretememektedir. Sorunların ana kaynağı haline gelmiştir. Onlara göre demokrasi yalnızca kendi çıkarlarına hizmet eden bir araçtan ibaret hale gelmiştir.

“Biden vergi kaçakçılığı ve sahtecilikten hüküm giyen oğlunu Başkanlık yetkisini kullanarak resmen affetti”

Daha birkaç gün önce sözde demokrasi havarisi Avrupa Birliği’nin üye ülkelerinden Romanya’da bir seçim oldu. NATO ve Batı karşıtı bağımsız aday sürpriz bir şekilde ilk turda birinci olunca Romanya Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanı seçimi ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu mu demokrasi? Başka bir örnek vereyim. ABD Başkanı Biden vergi kaçakçılığı ve sahtecilikten hüküm giyen oğlunu Başkanlık yetkisini kullanarak resmen affetti. Bu mu hukukun üstünlüğü?

“Ekonomik refahları, sömürü üzerine kurulmuştur”

İnsan hakları söylemleri, mazlumların kanıyla yazılmış bir tiyatro sahnesine dönüşmüştür. Ekonomik refahları, sömürü üzerine kurulmuştur. Onların güçlü dediği, zayıfı ezendir. Onların refah dediği, mazlumları sömürerek kazanılandır. Ama bizim güç anlayışımız, mazlumun gözyaşını silmek, adaleti hâkim kılmaktır. Biz, başkalarının yoksulluğuyla zenginleşmeyi asla kabul etmeyiz. Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye neyi reva gördüklerini hepimiz biliyoruz. İnsanlık pazarlarken insanlığı nasıl katlettiklerini hepimiz gördük. Sadece insanları değil, sadece halkları değil girdikleri her yerde kadim kültürel hazineler dahil yağmalamadıkları şey bırakmadıklarını hepimiz izledik. Ortadoğu’nun çöl prensi Palamira’yı yağmalayan; Bağdat Ulusal Müzesinden 5 bin yıllık tarihi eserleri ABD askerlerinin gözetiminde çalan akıl bize medeniyet dayatan akıldı. Nasıl unuturuz?

“Utanmak yerine hala kurtuluş reçetesi olarak kendi sistemlerini dayatıyor”

Dünyaya adaletten, barıştan, insan haklarından bahsedenlerin dünyayı nereye sürüklediğini görmüyor muyuz? Her birinin utanmadan destek verdiği katil devlet İsrail’in Gazze’de kadın, çocuk, yaşlı, sivil demeden uyguladığı soykırımı yok mu sayacağız? Sözde barış güvercinleri uçura uçura 3. Dünya savaşının kapılarını daha fazla araladıklarını, nükleer savaş olasılığını her geçen gün daha reel bir şekilde tedavüle soktuklarını izlemiyor muyuz? Attıkları her bir adım maskelerini düşürürken, utanmak yerine hala kurtuluş reçetesi olarak kendi sistemlerini dayatıyor, sözde o sitemi uygulayan ülkeleri örnek ülke olarak gösteriyorlar. Bir Afrika’dan bir Asya’dan örnek çıkarıp ‘İşte bakın, siz de onlar gibi olabilirsiniz’ diye hikayeler anlatıyorlar. Oysa biraz daha yakına gidip bakınca o örneklerin orada yaşayanlar için nasıl trajedi olduğunu görüyorsunuz ama bunu göstermiyorlar. Örnek gösterdikleri ülkelerdeki gelir dağılımı eşitsizliklerini, bu eşitsizliklerin ortaya çıkardığı sosyal ve ekonomik sorunları yok sayıp açıkça yalan söylüyorlar.

“Batı, bize güçlü olmayı, kendi kurallarıyla oynamak olarak öğretmeye çalışıyor”

Bugün Batı, bize güçlü olmayı, kendi kurallarıyla oynamak olarak öğretmeye çalışıyor. İnsanlığı katledenler insanlar için kurtuluş reçetesi dayatacaklar ve biz de kabul edeceğiz, öyle mi? Açıkça söylenmesi gerekir ki bize dayatılan, bize sınır çizen ve bizi kendilerine benzetmek için çırpınan sistemi reddediyoruz. Çünkü bu sistem, krizler üretmekten başka bir işe yaramıyor. İnsanlar açlıktan ölüyor. Savaşlar, barış adı altında pazarlanıyor. Ekonomik yardımlar, ülkeleri daha da bağımlı hale getiriyor. Ama biz, dünyanın buna mahkûm olmadığını biliyoruz. Biz, bu oyunu değiştirebiliriz. Çünkü bizim tarihimiz, başka bir dünyanın mümkün olduğunun kanıtıdır.

“Yalnızca bölgemizde değil, tüm dünyada bir umut ışığı yakmak için buradayız”

Biz bu düzenin bir parçası olmayacağız. Çünkü biz, mazlum milletlerin umudu, kendi yolunu çizen bir ülkeyiz. Biz, tarihimize ve kültürümüze yaslanarak dünyaya yeni bir söz söylemeye hazırız. Biz, yüzyıllardır hakikatin, adaletin ve haysiyetin bayrağını taşımış bir milletiz. Bugün bu bayrağı daha yükseklere kaldırmak, yalnızca bölgemizde değil, tüm dünyada bir umut ışığı yakmak için buradayız. Türkiye, artık eskisi gibi başkalarının tanımlarıyla yetinen bir ülke değildir. Türkiye, yalnızca bir küresel güç olmayı değil, var olan bu çürümüş düzene alternatif bir sistem kurmayı hedeflemektedir. Türkiye artık kendine güveniyor. Ekonomimiz, altyapımız, savunma sanayimiz, teknolojimiz güçleniyor. Ancak mesele yalnızca güçlü olmak değil, bu gücü nasıl kullandığımızdır. Bizim meselemiz, kendi yolumuzu çizerken dünyaya da yeni bir yol gösterebilmektir. Bu yol, insanı merkeze alan bir sistemdir. Adaleti merkeze alan bir düzendir. Bizim iddiamız, yalnızca kendimiz için değil, insanlık için bir kurtuluş reçetesi sunmaktır. Dün olduğu gibi bugün de burada, bir milletin kaderini değiştirecek bir iradeyi ortaya koyuyoruz. Bu irade ne Batı'nın korkusudur ne de Doğu'nun çekingenliğidir. Bu irade, Anadolu’nun bağrından kopan hakikatin ta kendisidir. Ve bu hakikat, dünyaya yeni bir yol, yeni bir umut olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; dünya 5’ten büyüktür ve daha adil bir dünya mümkündür.

“Her şeyiyle bize ait tamamen kendi bütçemizdir”

Dolayısıyla AK Parti Hükümetlerimizin hazırladığı 23 bütçe de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten sonra hazırladığımız 7 bütçe de bu doğrultuda hazırlanmış, her şeyiyle bize ait tamamen kendi bütçemizdir. Cesaret dediğimiz şey, sadece meydan okumak değildir. Cesaret, hakikatin peşinden gitmek, zor olanı seçmektir. Cesaret, kendi yolunu çizmektir. Bizim cesaretimiz, Batı'nın ezberlerini bozmak, kendi hikayemizi yeniden yazmaktır. Çünkü biz, sadece kendimiz için değil, insanlık için adaletin, hakkaniyetin ve merhametin teminatı olmak zorundayız.

Bütçeler; Hükûmetlerin hangi alanlara ne kadar kaynak ayıracağını, hangi alanlardan ne kadar kaynak toplayacağını gösteren, ekonominin yıl içindeki seyrini sayısal olarak ifade eden mali tablolardır. Bu nedenle bütçeler ekonomik olduğu kadar sosyal yönleri ile de önem arz etmektedir. Bütçeler aynı zamanda hükûmetlerin uygulayacağı maliye politikalarının önceliklerini belirleyen siyasi metinlerdir. Diğer bir ifadeyle bütçeler hükûmet programlarında belirlenen hedeflere ulaşmada en önemli araçtır.

“Milli gelir büyüklüğümüz 1,1 trilyon dolara ulaşmıştır”

İfade ettiğim gibi AK Parti olarak bir iddiamız var. Eğer bir iddia sahibiyseniz, o iddiayı destekleyecek bir zemininizin olması lazım. Size üstünde durduğumuz o sağlam zemin ile ilgili bazı rakamlar vermek istiyorum. Güçlü yapısı ve yüksek büyüme oranlarıyla milli gelir büyüklüğümüz Cumhuriyetin 100’üncü yılı itibarıyla ilk defa 1 trilyon dolar eşiğini aşarak, 1,1 trilyon dolara ulaşmıştır. Böylece, 2022 yılında dünya ekonomileri arasında 19’uncu sırada yer alan Türkiye ekonomisi, 2023 yılı itibarıyla iki sıra birden atlayarak 17’nci sıraya yükselmiştir. Satın Alma Gücü Paritesi cinsinden GSYH büyüklüğüne göre ise ülkemiz dünyanın en büyük 11’inci, Avrupa’nın en büyük 4’üncü ekonomisi konumundadır. 2024 yılında öngörülen tahminler ışığında, ülke sıralamamızın sabit kalması beklenmektedir. Ülkemizin kişi başına milli gelirinin AB ülkeleri ortalamasına yakınsama oranı 2002 yılında yüzde 38,3 iken 2023 yılında bu oran yüzde 73,9 olarak gerçekleşmiş, 2024 ve 2025 yıllarında sırasıyla yüzde 75,5 ve 77’ye ulaşması beklenmektedir. 2002 yılında 238 milyar dolar olan Gayrisafi Yurtiçi Hasıla 2023 yılında 1 trilyon 130 milyar dolar. Bu sene Allahın izniyle 1 trilyon 350 milyar dolarlık kapasiteye ulaştırılan bir güçten bahsediyoruz. Kişi başı Gayrisafi Yurtiçi Hasıla ise 3 bin 608 dolardan 13 bin 243 dolara yükselmiştir. Dolayısıyla kişi başı gelir, dolar bazında, yüzde 267 oranında artış gerçekleşmiştir.

“İzmir körfezi için bir kuruş harcamamışlar”

Biraz önce Genel Başkan dedi ki, ‘Biz belediyelerde şu hizmeti yapıyoruz, bu hizmeti yapıyoruz’. Bakın ben belediyeciyim. 2009-2014 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesinde meclis üyeliği yaptım, hukuk komisyon başkanlığı yaptım. Bu sene kabul edilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesi 545 milyar TL. Şirketleriyle birlikte 1 trilyon TL. Göreceğiz, 1 trilyon TL’yi nereye harcamışlar? 5393 sayılı Belediye Kanunu açık, 14’üncü madde, ‘altyapı, ulaşım, çevre, atık su, içme suyu hizmetleri yapmanız gerekiyor’ der. Aziz milletimiz bu bütçeyi veriyor size, emanet olarak. Lütfen o projeksiyonunuzu yöneltin oraya. Şu 1 trilyonu borçsuz, harçsız bakalım nasıl yapıyorlar, getirin görelim. 2019 Şubat ayında biz İBB’ye devrettiğimizde Sosyal Güvenlik Kurumu’na sadece 200 milyon borç var. Eylül 2024 yılında 800.3 milyar TL’ye çıkmış. Sosyal Güvenlik borcunu dahi ödeyemeyen bir belediye altyapı yapacak öyle mi? Ankara ne yapıyor, 2019 yılında 200 milyon sonra, 5.9 milar TL. Peki 25 yıldır İzmir’i yöneten, bu seneki bütçesi 45 milyar TL. Seneye ne kadar kullanacak? 84 milar TL kullancak. 25 yıldır yönetiyorlar. Hiçbir canlının yaşayamayacağı hale gelmiş bir körfez kirliliği var. Ne kadar harcamışlar? 45 milyar TL’nin 1 kuruşunu bile harcamamışlar.

”Sanayi üretimimiz 3,2 katına yükselmiştir”

Bu yılın on ayında ihracatımız 209,7 milyar dolardan 216,4 milyar dolara çıktı. İhracatımız savunma ve havacılık sanayiinde yüzde 17,8; çelikte yüzde 8,8; otomotivde yüzde 6,4; halıda yüzde 5,8; kimya ürünlerinde yüzde 2,5 arttı. Bu başarı kuşkusuz son 22 yılda elde ettiğimiz kazanımların sonucudur. Bu veriler, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye ekonomisinin “Türkiye Yüzyılına” sağlam adımlarla başlangıç yaptığını da göstermektedir. Bu dönemde; Sanayide çalışan sayımız 3 milyon 900 binden 6 milyon 700 bine çıkmış, sanayi üretimimiz 3,2 katına yükselmiştir.

“İhracatımızı 36 milyar dolardan 262 milyar dolara çıkardık”

Yıllık ihracatımızı 36 milyar dolardan 262 milyar dolara çıkardık. İhracatımızın dünyadaki payı yüzde 0,55'den 1,07'ye yükseldi. Orta yüksek ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracatını 10,3 milyar dolardan 97,2 milyar dolara çıkardık. Türkiye bugün, Çin'den Orta Avrupa'ya kadar uzanan kuşakta en fazla ürünü rekabetçi şekilde en fazla ülkeye ihraç edebilen ülkedir. 2002 yılından bu yana Türkiye'nin Ar-Ge harcamalarını 1,2 milyar dolardan 16,1 milyar dolara yükselttik. Aynı dönemde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli sayımız 29 binden 291 bine çıktı. Bin 327 Ar-Ge ve 332 Tasarım Merkezinde gerçekleştirilen 96 binden fazla ArGe projesini destekledik.

“Teknoparklarımızda yürütülen proje sayısı 78 bini aştı”

Sayıları 2'den 104'e çıkan teknoparklarımızda yenilikçi fikirler katma değerli ürünlere dönüşüyor. 11 bin 86 girişimin inovasyonu sürdürdüğü teknoparklarımızda yürütülen proje sayısı 78 bini aştı. Türkiye'yi üst gelir grubu ülkeler arasına taşımak ve milletimizi daha müreffeh kılmak için, teknoloji devriminin fırsatlarını değerlendirerek, atılımımızı hızlandırıyoruz. Kalkınma Planımız doğrultusunda 2028'e kadar yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürünlerin ihracatını 97 milyar dolardan 176 milyar dolara çıkaracağız. İleri teknoloji üretim üssü haline geleceğiz. Bu amaçla, tarihimizin en büyük ölçekli teşvik programı HIT-30 Yüksek Teknoloji Yatırım Programı'nı ilan ettik. 22 yılda beş misline çıkan uluslararası nitelikli bilimsel yayın sayısıyla ülkemiz dünyada 22'nci sıradan 14'üncü sıraya yükseldi. Geçerli tescile sahip olan sınai mülkiyet portföyümüzü 22 yılda 93 binden 2 milyona çıkardık. 2023 yılında bin 826 uluslararası araştırma raporuyla uluslararası patent araştırma ve inceleme otoriteleri arasında 9'uncu sırada yer aldık. Türkiye ekonomisi; AK Parti iktidara gelene kadar, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkların gölgesinde kalarak potansiyelinin altında bir performans sergilemiş, IMF gözetiminde kurulan iktisadi yapı ise ayrıcalıklı küçük bir kesimin çıkarına hizmet etmiştir. Bu dönemin en önemli yapısal sorunlarından biri olan kamu maliyesi alanında gerekli reformların yapılamaması; kamu açıklarının artmasına, makroekonomik dengelerin bozulmasına ve sürekli ekonomik kriz üretmesine neden olmuştur. AK Parti’den önceki dönemle, IMF ile 19 farklı standby anlaşması ve 15 defa borç ötelemesi yapılmış olması ekonomimizin içinde bulunduğu dramatik durumu gözler önüne sermiştir.

“AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte sağlam bir mali yapının temelleri atılmıştır”

2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte sağlam bir mali yapının temelleri atılmış, kamu hantal görünümünden ve borç-faiz kıskacından kurtarılmış, bütçe politikalarının ekonomik büyümeyle uyumlu ve tasarruf önlemlerinin de yapısal reformlarla desteklendiği bir politika benimsenmiştir. Siyasi ve ekonomik saldırılar karşısında hükûmetlerimiz önemli sınamalardan geçmiştir. Diğer taraftan küresel düzeyde ortaya çıkan; 2008 Dünya Finansal Krizi, 2020 yılı başında ortaya çıkan ve deyim yerindeyse tüm dünyaya kepenk kapattıran pandemi dönemi, 2022’de küresel emtia piyasalarını alt üst eden Rusya-Ukrayna Savaşı, 2023 yılının Ekim ayında başlayan ve halen devam eden İsrail’in Filistin halkına uyguladığı insanlık zulmü, Sonrasında yaşanan gelişmeler sonucunda savaşın İran, Lübnan ve Suriye dahil tüm Ortadoğu’ya yayılma riski de yine Hükûmetlerimizi siyasal ve ekonomik olarak sınayan küresel düzeyde yaşanan önemli gelişmeler olmuştur. Bütün bunların ardından, 2023 yılı şubat ayında yaşadığımız; “Asrın felaketi” olarak nitelendirilen, 11 ilimizi birden etkileyen, 50 binden fazla vatandaşımızın kaybına yol açan aynı zamanda ekonomimize 100 milyar doların üzerinde yük getiren Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi sonrasında Hükümetimiz bütün imkanları seferber etmiş ve yaraları hızlı bir şekilde sarmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğindeki AK Parti hükümetleri; yaraları sarmasını bilmiş, tüm bu siyasi ve ekonomik sınamalardan başarı ile geçmiştir. Türkiye’nin siyasi ve ekonomik sorunları aşma konusundaki başarısı ve direnci teyit edilmiş, Türkiye ekonomisi 22 yıl boyunca birkaç çeyrek dışında sürekli büyüme göstermiştir.

“Eğitim bütçemizi 2025 yılında 2 trilyon 181 milyar liraya yükselttik”

2025 bütçemiz 14 trilyon 731 milyar büyüklüğünde olacaktır. 2002 yılından beri eğitimde kalite artışını ekonomik ve beşeri kalkınmamızın ana unsurlarından biri olarak gördük ve eğitimi en öncelikli meselemiz olarak kabul ettik. Bu bakış açısının bir yansıması olarak eğitim bütçemizi 2025 yılında 2 trilyon 181 milyar liraya yükselttik. Böylece merkezi yönetim bütçesinden 2002’de yalnızca yüzde 9,4 seviyesinde pay alan eğitime 2025 yılında yüzde 14,8 oranı ile en büyük payı ayırdık. Bu kapsamda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi için 2025 yılında 1 trilyon 452 milyar lira kaynak ayırdık. Millî Eğitim Bakanlığının yatırım bütçesini 2024 yılı ödeneğine göre %41,2 artırarak 100 milyar liradan 142 milyar liraya çıkarıyoruz. Son iki yılda eğitime ayrılan yatırım bütçesini 3,55 kat artırmış bulunmaktayız. Peki eğitime verilen bu kaynaklar sonuçlara nasıl yansımaktadır? Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS) sonuçlarına göre Türkiye her iki alanda da üst sıralara yükseldi. Türkiye 4'üncü sınıf fen bilimlerinde OECD ülkeleri arasında ikinci, Avrupa genelinde ise en yüksek puanı alarak birinci oldu. Eğitimle birlikte Hükümetlerimiz döneminde en fazla önem verdiğimiz konuların başında sağlık gelmektedir.

“Sağlık hizmetleri için 2025 yılında 1 trilyon 106 milyar lira kaynak ayırıyoruz”

Vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanmalarını sağlamak amacıyla merkezi yönetim bütçesinden sağlık hizmetleri için 2025 yılında 1 trilyon 106 milyar lira kaynak ayırıyoruz. Merkezi yönetim bütçesinden sağlık için ayrılan kaynağa Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan yapılacak sağlık harcamalarını da eklediğimizde sağlık alanına ayrılan toplam kaynak; 2 trilyon 435 milyar liraya ulaşmaktadır. Bu rakamlar AK Parti Hükümetleri'nin eğitim ve sağlığa verdiği önemin göstergesidir.

Diğer taraftan; 2025 yılında bütçeden tarıma ayrılan kaynağı 705,6 milyar liraya yükseltilmiştir. AK Parti Hükümetleri'nin üzerinde önemle durduğu sosyal yardım bütçesi 2025 yılında 650,9 milyar liraya çıkartılmıştır. Bu rakam bütçenin yüzde 4,4'üne denk gelmekte ve AK Parti Hükûmetlerin'in toplumun dezavantajlı kesimlerinin desteklenmesi konusundaki kararlılığını teyit etmektedir. 2025 yılı bütçesiyle, enerjiden, tarıma ve turizmden sağlığa, sanayiden savunma sektörüne kadar Cumhurbaşkanımızın liderliğinde her alanda somut ve dinamik politikaları, planlı ve programlı bir şekilde birer birer uygulamaya devam edeceğiz.

Türkiye Yüzyılının ikinci Bütçesi olan 2025 yılı Bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum”