Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Kılıç: Küresel düzeyde kadına yönelik şiddetin maliyetinin 1,5 trilyon ABD doları olduğuna ilişkin bir tespit var
(TBMM) - TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu’nda konuşan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Muharrem Kılıç, Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre kadınların yüzde 31’inin şiddete maruz kaldığını belirterek “Yani 852 milyon şiddet mağduru kadından bahsediyoruz.Kadına yönelik şiddetin yüzde 1 puanlık artışının ekonomik faaliyet düzeyinde yüzde 9’luk düşüşle ilişkilendirildiğini görüyoruz. Küresel düzeyde kadına karşı şiddetin maliyetinin hem kamu hem özel sektör açısından baktığımız zaman 1,5 trilyon ABD doları olduğu, AB’de ise yaklaşık 366 milyar avro olduğuna ilişkin bir tespit var" dedi.
TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu, AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu başkanlığında toplandı. Komisyonda, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu sunum yaptı. Komisyon Başkanı Hulki Cevizoğlu, şunları söyledi:
"Fiziki şiddet ağırlıklı ele alındı ama şiddet daha görünür olabiliyorken ayrımcılık daha görünmez olabiliyor. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun çalışmaları da çok değerli. Bourdieu habitus kavramından hareketle şiddet de bir habitus, yaşam alanı oluşturuyor. Bu şekilde bakarak, görerek bir şiddet alanı oluşuyor. Bu nedenle şiddeti ne kadar önlemeye yönelik çaba harcarsak şiddetsiz bir habitus oluşturmamız da mümkün olacaktır."
Şiddet olgusunun modern çağ ile birlikte dönüşümü tartışıldı
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Muharrem Kılıç, şiddet olgusunun değişimini modern çağın önemli düşünürlerinden Byung Chul Han ile açıkladı. Kılıç, şiddetin sadece fiziksel şiddet olarak tanımlanmasının günümüzdeki biçimi adlandırmada yetersiz kalacağını ifade ederek şunları söyledi:
"Şiddet olgusunun modern zaman ile gerilediği ya da ortadan kalktığına ilişkin bir kanı var. Ancak Chul Han’ın ifadesiyle aslında şiddeti sadece topolojik anlamlı bir görünüm, farklı görünümlerle ortaya çıkan bir olgu olarak görüyor. Arendt, şiddet olgusunu 21. yüzyılın dominant bir olgu olduğunu olarak ifade etmesine rağmen şiddet olgusunun sadece herhangi bir dönem ile sınırlanmayacak bir olgu olduğunu görüyoruz. Bizim Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun temel misyonlarından bir tanesi de insan haklarının korunması ve geliştirilmesi. Bu noktada sadece yaşam hakkı ihlali değil, bir kadın sorunu ya da bir insan hakları sorunu olarak bedensel ve ruhsal bütünlüğün korunması, güvenlik hakkının korunması noktasında baktığımız zaman doğrudan kadın özneye yönelik olarak şiddetin özel bir bahisle ele alınması, bulunla mücadelenin farklı boyutlar, farklı çerçeveler üzerinden ele alınmasının gerekliliği ortaya çıkıyor. Tabii ki insan Hakları Kurumu değiliz 2016 yılında yeniden ihdas edilince kurumumuzca 6701 sayılı kanun çerçevesinde bir eşitlik kurumu olarak yeniden yapılandırıldı.
"Dünya’da her 3 kadından 1’i şiddete maruz kalıyor"
Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi komitesi, dünyada her üç kadından birinin şiddete maruz kaldığı tespiti yapıyor. Benzer biçimde Dünya Sağlık Örgütü de kişilerin yakın partnerleri tarafından şiddet maruziyetlerine dikkat çekiyor. İlgili rapora göre 15-49 yaş arası kadınların yüzde 31’inin yaşamları boyunca mevcut eşinden, birlikte olduğu kişiden fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığına ilişkin tespit var. Yani 852 milyon şiddet mağduru kadından bahsediyoruz. Kadına yönelik şiddetin yüzde 1 puanlık artışının ekonomik faaliyet düzeyinde yüzde 9’luk düşüşle ilişkilendirildiğini görüyoruz. Küresel düzeyde kadına karşı şiddetin maliyetinin hem kamu hem özel sektör açısından baktığımız zaman 1,5 trilyon ABD doları olduğu, AB’de ise yaklaşık 366 milyar avro olduğuna ilişkin bir tespit var.
"2024 yılında 48 ihlal kararı verdik"
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu üç temel misyon ile hareket ediyor. Biri insan haklarının korunması ve geliştirilmesi. İkincisi; alan ayrımcılıkla mücadele oldu. Üçüncü temel alan da kadına yönelik şiddetle ilgili ulusal önleme mekanizması görevini icra ediyoruz. Çözüm önerilerimize ilişkin ise yıllık raporlarımız var. Mesela 2019 raporunda, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde özellikle algı yönetimi de gerçekten önemli çünkü medya, özellikle sosyal medya içerikleri, üretilen içerikler çerçevesinde baktığımız zaman burada şiddeti makul gösteren, şiddeti meşrulaştırıcı dil ve söylemlerin önlenmesi noktasında da tavsiyelerimiz vardı ilgili paydaşlara; bütüncül yaklaşımın ortaya konulmasına ilişkin tavsiyemiz vardı. 2020 raporunda hem ayrımcılık raporunda hem de insan hakları raporunda bu noktada tavsiyelerimiz vardı.
2024 yılında 48 ihlal kararı verdik. Bunların da çoğunluğunu engellilik temelinde ayrımcılık olduğunu ifade edeyim. Kadın hakları çerçevesinde yapmış olduğumuz uluslararası etkinliklerimiz söz konusu. Chul Han diyor ki; ‘Kontaminasyon şeklinde ortaya çıkıyor’. Bu şiddet türünü olumlu şiddet türü olarak nitelendiriyor. Buna ilişkin bir raporlamamız ve kadınlara yönelik şiddetin de temel saiki, unsurunu oluşturan nefret söylemine ilişkin bir raporumuz söz konusu.
"Verebileceğimiz üst limit yaptırım 204 bin lira"
Komisyon Başkanı Cevizoğlu’nun "Sizin kurumunuz akademik mi icraatçı bir kurum mu" sorusunu yanıtlayan Kılıç, "Kurum olarak idari, icra ve kurumsal bir yapı. Bildiğim kadarıyla beş ülkede idari yaptırım ve para cezası uygulama imkanı var. Bu yetkimiz çerçevesinde ayrımcılıkla mücadele noktasında her ihlal kararına ilişkin geçen yıl 9 bin 441 lira alt limit, üst limit ise 141 bin 934. Bu yılın değerleme oranına göre bu rakam alt limit 13 bin 588, üst limit ise 204 bin 285 lira olarak belirlendi” dedi. Ev sahiplerinin kadınlara ya da herhangi bir gruba yönelik ev kiralamamasını örnek veren Kılıç, "Lockcu anlamda herkesin kendi mülkü olsa da burada bir ayrımcılık söz konusu. Bu şekilde kesilmiş cezalarımız var" ifadelerini kullandı.
"İhlaller söz konusu olduğunda sadece para cezalarından bahsedildi"
Gelecek Partisi Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun, "Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine göre bir kişi nasıl size göre suç işlediğini bilecek? Size yapılan başvurularda hangi alanlarda ayrımcılığı önlediğinize dair bir döküm var mı? Ben neden kamu denetçisine başvurmak yerine siz başvurmalıyım” sorularını yöneltti. Kılıç ise "Kanunumuzun 25. maddesinde ilgili yaptırımın öngörüldüğünü belirtebiliriz. Ombdusmanlık kurumu yurttaş arasında tavsiye kararı veriyor. Biz ayrımcılıkla mücadele noktasında yaptırımı olması nedeniyle öncelik arz ediyor. Daha etkili sonuç alınabileceğini söyleyebilirim" dedi.
CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala ise "Kurum eşitlik üzerinden bakıyor ama hakkaniyet değerlendirmesi yapıyor mu? Tek başına eşitlik hayatı karşılamaya yetmeyebilir. Kurumun hakkaniyetler ilgili bir çerçevesi var mı? Ulusal raporların güncel olmadığına değindiniz sizin bu konuda çalışmalarınız var mı? Bazı cezaevlerinde kadın tutukluların ayrımcılığa uğraması noktasında tespitleriniz nelerdir? Bazı cezaevlerinde kadınların pede erişimin dahi olmadığını görüyoruz. İhlaller söz konusu olduğunda sadece para cezalarından bahsedildi ama bunun dışında bir yaptırımınız var mı? Kuruma başvuru sayısını epeyce düşük buldum bunun nedeni sizce nedir” diye sordu.
"Para cezası verilmesinin sembolik bir anlamı var"
Sorulara yanıt veren Kılıç, şunları söyledi:
"Ziyaret edilen her kurumda hijyen ürünleri kontrol ediyor. Kadın mahpuslardan elektrik ücreti alınmadığını da ifade edeyim. Raporlarımızla tavsiye veriyoruz. Dijital şiddetin yaygınlaştığını ifade edebilirim. Bunun da en büyük mağduriyetini kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Para cezası verilmesinin sembolik bir anlamı var yoksa kurumlar için bunlar yüksek meblağlar değil. Bunun yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. İşkence ve kötü muamele bağlamında başvuru alıyoruz. 400’e yakın kadından başvuru aldık. Ağız içi arama ve çıplak aramaya ilişkin jandarmaya eğitimler verdik. Başvuru sayılarının artması farkındalığın artması ile doğrudan bağlantılı. Bu konuda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hiçbir konferans talebini geri çevirmiyoruz. Yoğun bir şekilde eğitimlerimizi sürdürüyoruz.
28 Şubat'la ilgili başvurular oluyor. Türk siyasi tarihinin bir kara lekesi. En içerikli raporu hazırladık. Mağduriyeti hala devam etmekte olan kişiler de bize ulaştı. LGBTİ’de kanunun öngördüğü ölçüde cinsiyet temelli olarak takdir ediliyor. Uluslararası literatürde soyağacı, saç rengi ayrımcılığına kadar yer alıyor. Biz kanun koyucuya göre karar alıyoruz. Uluslararası sözleşmelere tabii ki katkı sunuyoruz. İstanbul Sözleşmesi konusunda sözleşmelerin takip edilmesi, uygulanması kurumsal yükümlülüğümüz. Uygulamaya medar olan ise anayasa."