BTP Genel Başkanı Baş: "Milletin derdi kırmızı kart değil takla attırıp evini geçindirmeye çalıştığı kredi kartıdır"
(YALOVA)- Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, "Sayın Özgür Özel'in bir kırmızı kart tepkisi oldu. Kırmızı kartı herkes cebinde taşıyamayabilir ama herkesin cebinde bir kredi kartı vardır. Siz şimdi hükümeti görünce kredi kartı ekstrelerinizi gösterin, kredi kartlarınızı gösterin, maaş bordrolarınızı gösterin bu millet nasıl geçiniyor bir görsünler. Bunların yanına kırmızı kart koyarsanız ona da diyeceğim bir şey yok ama bu milletin derdi kırmızı kart değil takla attırıp evini geçindirmeye çalıştığı kredi kartıdır" dedi.
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin Yalova İl Kongresi'ne katıldı. Baş, kongrede yaptığı konuşmada yeni anayasa, Öcalan süreci ve ekonomi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Hüseyin Baş şunları söyledi:
“Bir anayasa taslak metni olsa gidip alsak onun içinde ne yazar; eğitim, ulaşım, gıda, sağlık vesaire gibi hizmetler yazar. Mevcut Anayasa'da değişmeyen maddeler de neredeyse sadece bu maddeler. Ne kalıyor geriye? Anayasa'nın ilk 4 maddesi, 66. maddesi, 42. maddesi gibi maddeler. Dolayısıyla şu anda bizim önümüze sunulan, darbeci diye kötülenen, özgürlüklerimizi elimizden alıyor diye pazarlanan, değişmesi gerekiyor denen Anayasa'nın, esasında değiştirmek istedikleri maddeleri bizim birliğimizi, beraberliğimizi, üniter bir devlet olmamızı ve demokrasimizi temin eden maddeleri.
“Anayasayı daha da otoriter olmak için değiştirmek istiyorlar”
Bu zamana kadar anayasa değişiklikleri yapıldı. Örneğin 2010'da referandum yapıldı, 2017 yılında anayasa değişikliği yapıldı. Şimdi soruyorum bu anayasa değişikliklerinden sonra emekliler daha mı çok para aldılar, işçiler daha mı iyi geçim koşullarına sahip oldular, çocuklar okullarda daha iyi eğitime mi kavuştular? Anayasa'yı defalarca kez değiştiniz. Peki değiştiğiniz anayasanın, ‘millet için yapıyoruz’ dediğiniz anayasanın millete bugüne kadar ne faydası oldu? Hiçbir faydası olmadı. Bugüne kadar yapılan neredeyse bütün değişiklikler esasında hangi sonuca çıkmış oldu; bir otoritenin, bir iradenin otoriter yapısını daha da güçlendirmeye hizmet etti.
“Bu hangi devletin politikası çünkü Türk devletinin böyle bir politikası olamaz”
Yeni anayasa gündemiyle birlikte bir de terörle müzakere yürüyor. DEM Parti, MHP, CHP ve AK Parti aynı çizgide. Hiçbir konuda ortak noktaları yok ama konu Apo olunca herkes süreci destekliyor. Döndüm dedim ki, 'Ya bunlar hangi hususlarda bir araya gelebilmiş?' Mesele Avrupa'ya taviz vermek olunca bu partiler hemen anlaşabiliyor, mesele Apo ile müzakere olunca bu partiler hemen anlaşabiliyor, mesele asgari ücretin yoksulluk sınırının altında kalması olunca hemen anlaşıyorlar, mesele terör devleti dedikleri İsveç'in NATO’ya girmesi olunca hemen anlaşıyorlar ama mesele bu milletin faydası olunca hiçbir zaman anlaşamıyorlar ve hemen bir kavga çıkıyor. Bu anlaştıkları meseleleri de bir devlet politikası gibi bize sunuyorlar ve ‘bu bir devlet politikası bununla ilgili konuşamazsınız’ diyorlar. Bu hangi devletin politikası çünkü Türk devletinin böyle bir politikası olamaz, mümkün değil.
“Ümit Hoca'yı tebrik etmek lazım”
APO sürecine karşı çıkınca hemen etiketleniyorsunuz. Şu anda böyle bir ortam oluştu. Buna karşı çıkan kim varsa hemen üzerine hurra çullanıyorlar. Bu meseleye en çok karşı duran esasında birkaç siyasi parti var, Bağımsız Türkiye Partisi de onlardan biri. Mesela Ümit Hoca, Ümit Özdağ bunun ciddi anlamda karşısında duruyor, kendisini tebrik etmek lazım. Şimdi böyle bir kampanya başladı, bunu da gözlemliyorum, ‘Sen Dağıstanlısın, sen Kafkas kökenlisin, Türk bile değilsin. Ne milliyetçiliği yapıyorsun’ diyorlar. Bir insanın Türk milliyetçisi olması için illa kafatasının arkasında kemik taşımasına gerek yok. Türk milliyetçiliği sizin anlattığınız şey değil ki zaten, sizin tariflediğiniz ırka dayalı, etnik kimliğe dayalı şey değil ki. Neydi Türk milliyetçiliği; ne mutlu Türküm diyene diyen herkesin sahiplendiği bir şeydi.
“Sayın Müsavat Dervişoğlu tehdit edildi”
Sayın Müsavat Dervişoğlu’ndan da bahsetmek istiyorum. Kendisi güpegündüz kameralar önünde açık açık canıyla tehdit edildi, ağza alınmayacak hakaretlere maruz kaldı. Kendi kendime dedim ki; biz bir kelime laf ettik diye gecenin ikisinde harekete geçen irade, gündüz 2’de uyuyor muydu, acaba görmedi mi? Hiçbir şey diyemedi mi? Tehdit var, hakaret var, aşağılama var.
“Satın almama özgürlüğümüz var biz satın alma özgürlüğünü talep ediyoruz”
Sayın Cumhurbaşkanı'mız ‘fahiş fiyat uygulayanlara karşı elinizdeki en büyük güç satın almama özgürlüğü’ dedi. Sayın Cumhurbaşkanı'm bizim satın almama özgürlüğümüz var, onu da yaşıyoruz. Biz satın alma özgürlüğünü talep ediyoruz, toplum olarak bizde eksik olan o. Biz satın alamıyoruz, satın almama da sorun yok, raflara kebapçı kedisi gibi bakıyorsun, kokluyorsun ama alamıyorsun, burada özgürüz ama satın almaya gelince orada özgürlüğümüz ne yazık ki elimizde değil.
Erdoğan’a boykot cevabı: "Kendime yurt dışı yasağı koydum"
Bir ne yapabilirmişiz; boykot edebilirmişiz. Peki asgari ücrete yüzde 30 zam yapan bir hükümetin, emekliye yüzde 15 zam yapan bir hükümetin yüzde 44 zam yaptığı köprüyü, otoyolu da boykot edebiliyor muyuz, özgür müyüz bu hususta? Mesela ben şöyle yaptım yurt dışına çıkış harcına zam yaptılar; dedim ki ‘boykot ediyorum, yurt dışına çıkış yasağı koyuyorum’ kendime. Mesela elektrik faturalarımızı boykot edebiliyor muyuz? Evlerimizde elektrik yakıyoruz ve biz bunun faturasını kime ödüyoruz biliyor musunuz? Biz bunun faturasını şu anda İngiliz’e ödüyoruz.
Sayın Özgür Özel'in bir kırmızı kart tepkisi oldu. Kırmızı kartı herkes cebinde taşıyamayabilir ama herkesin cebinde bir kredi kartı vardır. Siz şimdi hükümeti görünce kredi kartı ekstrelerinizi gösterin, kredi kartlarınızı gösterin, maaş bordrolarınızı gösterin bu millet nasıl geçiniyor bir görsünler. Bunların yanına kırmızı kart koyarsanız ona da diyeceğim bir şey yok ama bu milletin derdi kırmızı kart değil takla attırıp evini geçindirmeye çalıştığı kredi kartıdır.
“Neyi sattılarsa geri alacağız, neyi kapattılarsa geri açacağız”
Bugün Türkiye'de Bağımsız Türkiye Partisi dışında iktidara geldiğinde ne yapacağı belli olan hiçbir siyasi oluşum yoktur. İktidara geleceğiz ne yapacağız? Hangi fabrikayı sattılarsa geri alacağız, hangi fabrikayı kapattılarsa yeniden açacağız, hangi yeraltı madenini sattılarsa geri alacağız. Tarımımızı yerli yapacağız, çiftçimizi destekleyeceğiz, hayvancımızı destekleyeceğiz. Gençlerimize güveneceğiz, gençlerimizin önünü açacağız, bilimin takipçisi değil bilimi yapan olacağız ve Bağımsız Türkiye Partisi olarak Türkiye'deki bütün meseleleri çözeceğiz.”