"Evcilik" filmi vizyona girdi… Yönetmen Ünal: "Filmdeki ana eksen, zengin şehirli çift ile yoksul köylü çift arasındaki karşılıklı özenti ve haset duyguları üzerinden şekilleniyor"

"Evcilik" filmi vizyona girdi… Yönetmen Ünal: "Filmdeki ana eksen, zengin şehirli çift ile yoksul köylü çift arasındaki karşılıklı özenti ve haset duyguları üzerinden şekilleniyor"

HABER: HİLAL SOLMAZ

(İSTANBUL) - Nejat İşler, Öykü Karayel, Fatih Artman ve Deniz Işın’ın rol aldığı ödüllü "Evcilik" filmi vizyona girdi. Filmin yönetmeni Ümit Ünal, "Filmdeki ana eksen, zengin şehirli çift ile yoksul köylü çift arasındaki karşılıklı özenti ve haset duyguları üzerinden şekilleniyor. Bu çatışma, sınıf farklarını ve bireylerin birbirleriyle kurdukları ilişkiyi ele alırken, aynı zamanda modern toplumun yüzeysel değerlerine de derin bir eleştiri getiriyor" diye konuştu.

Türk sinemasına yazıp yönettiği unutulmaz yapımlarla damgasını vuran Ümit Ünal'ın "Teyzem", "Hayallerim Aşkım ve Sen", "Anlat İstanbul", "Nar", "Aşk Büyü Vesaire" ve "Sofra Sırları"nın ardından merakla beklenen yeni filmi "Evcilik" ile vizyona girdi. Ümit Ünal, ANKA Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı. Ünal, röportajda şunları kaydetti:

"'Evcilik', kenti ve taşrayı minimal bir anlatımla harmanlayarak sınıfsal gerilimleri derinlemesine işledi. Toplumsal yapı, sınıf farkları ve bireysel çatışmaları inceledi. Filmdeki ana eksen, zengin şehirli çift ile yoksul köylü çift arasındaki karşılıklı özenti ve haset duyguları üzerinden şekilleniyor. Bu çatışma, sınıf farklarını ve bireylerin birbirleriyle kurdukları ilişkiyi ele alırken, aynı zamanda modern toplumun yüzeysel değerlerine de derin bir eleştiri getiriyor."

-"Evcilik" filminde, şehirden bir kıyı kasabasına gelen bir çiftin oradakilerle çatışmasını gördük. Bu sıradan bir konu gibi görünse de daha büyük bir soruna işaret ediyor. "Evcilik" hikayesi nasıl şekillendi?

Bu filmi çektiğimiz otelde 2013'te kalmıştık. Bir hafta tatil yapmıştık. Bir yapımcı arkadaşım benden bir mekanda geçen senaryo istedi; aklımda böyle bir hikaye vardı. Toplumsal haset duygusu üzerine bir şey kurmak istiyordum. Filmde iki taraf da masum değil. Köylü çift masum gibi gözükse de şehirli çifte karşı haset içindeler. Asıl suçlular şehirli çift; ama orada da bir suç yok. Minör şeylerden yola çıkarak toplumsal bir yere varan hikayeleri seviyorum. "29", "Ara", "Nar" ve "Aşk Büyü Vesaire"de de kişisel hikayelerle büyük meseleler ele alınıyor.

- Filmlerinizde sınıfsal çatışmayı sıkça görüyoruz. Sınıfsal çelişkilerin son bulması, toplumun ve ülkenin düzelmesine yardımcı olur mu?

Bu yaşadığımız düzende yok olmasına imkan yok. Ancak altını çizerek anlatmak istediğim ve dikkat çekmek istediğim bazı şeyler var. Bir çözüm önermiyorum; daha doğrusu öneremiyorum. Çünkü bu meseleler kolayca çözülecek gibi değil.

- Ama biz filmde içerisinde sizin tarafınızı görüyoruz.

Tabii ki, sınıfsal ve kültürel gerilimler hikayenin ana ekseninde. Filmdeki zengin şehirli çift ile yoksul köylü çift arasında karşılıklı bir özenti ve hatta haset duygusu var. Nejat İşler ve Deniz Işın’ın canlandırdığı köylü çift, Öykü Karayel ve Fatih Artman’ın oynadığı şehirli çiftin müreffeh hayatını ve özgürlüğünü kıskanıyor. Şehirli çift de onların derin aşkını, görünürdeki 'saflığını' ve yaşama sevincini kıskanıyor. Ben, yazar ve yönetmen olarak her iki tarafa da eşit bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalıştım, ancak belki de geldiğim sınıfsal köken, beni haksızlığa uğrayan köylü çiftinin tarafına daha yakın kılmıştır.

- Filmin yapımcılarından biri herkesin yakından tanıdığı başarılı oyuncu Nejat İşler. Yapımcı olarak filme dahil olma süreci nasıl oldu?

Bu projenin asıl yapılmasını sağlayan Nejat (İşler) diyebilirim. Diğer yapım ortağı Emre Oskay’dan önce ilk Nejat’a hikayeyi okutmuştum. 20 yıllık bir tanışıklığımız var. ‘Anlat İstanbul’ ile birlikte çalıştık. Oyuncu olarak çalışmak istediğim birisiydi. Daha önce de çalışmak istedim ama bir türlü kısmet olmadı yeniden. Bu projede denk geldi her şey çok güzel çalıştık. Ama büyük ölçüde Nejat’ın ısrarı sayesinden olabildi. Nejat gerçekten projenin arkasında durdu. Çok yapmak istedi role çok ısınmıştı. O sayede olabildi.

- Günümüz dünyasında sosyal medya bağımlılığı, her anı paylaşma güdüsü ve 'Mutluyum, zenginim, hayatı yaşıyorum' gibi sanal hislerin yayıldığı bir dönemde, bu konunun filmde nasıl bir yer bulduğunu söyleyebilir misiniz?

İngiliz bir çift gelse ve Türk bir çiftle dalga geçse, uluslararası boyutu olan bir hikaye. Sadece bizim ülkemizle alakalı dertler değil. Ruben Östlund’un ‘Force Majeure’ filmi, küçük bir olayın etkileri etrafında şekillenen derin bir hikaye sunuyor. Çığ düştüğünü sanan bir aile babası, paniğe kapılarak karısını ve çocuklarını geride bırakıp kaçıyor. Fakat gerçekte çığ, onlardan uzakta, yakınlarına düşmektedir. Bu olay, filmin temelini oluştururken, insan ilişkilerinin kırılganlığını ve korku anlarındaki davranış biçimlerini ustaca sorguluyor. Aslında filmin kaynağı biraz ‘Force Majeure’dü.

- Sinemamız hikaye konusunda bir vasatlık dönemi yaşıyor. Bu, sektörde çok tartışılan bir konu. Sizde Türk sinemasına bir birinden değerli yapımlar bırakan biri olarak ne düşünüyorsunuz?

Türkiye'de sıkça 'senaryo sorunu' var denir, ancak asıl sorun içerik ve hikaye eksikliğidir. Çoğu kişi ne anlatacaklarını bilmiyor. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde bir panelde genç bir kadın, 'Z kuşağı neden bağımsız filmlere ilgi göstermiyor' diye sormuştu. Türkiye son 20 yılda ciddi bir kültürel yıkımdan geçti ve geçiyor. Özellikle gençlerin hayatında edebiyat neredeyse yok; okumuyorlar, yazmıyorlar. Sinemanın temeli edebiyat olduğu için, ben de dünyayı ilk kez romanlardan öğrendim. Popüler kültürün dışında, kitaplardan ve oyunlardan duygusal bir eğitim alıyorsunuz. Şimdi ise insanlar TikTok, Instagram gibi anlık platformlarla yaşıyor ve kendilerini buluyorlar, ancak bu dünyadan bir şey çıkması zor. İstisnai insanlar, popüler kültürün gürültüsünden uzaklaşıp bir meseleye odaklanarak başarılı olabilirler.

- Gençlerin bağımsız sinemaya ilgisini artırmak için hangi stratejiler geliştirilebilir?

Bir yanda olanakların yetersizliği, film desteklerinin azlığı ve ticari işler, insanlar ancak özel şartlar yaratarak kendi filmlerini yapabiliyorlar. Dijital kanallar, yapımcıların koyduğu biraz parayla bir şeyler yapmaya çalıyorlar. Şu anki düzenden iyi bir şey çıkması çok zor. Bir de korkunç bir baskı var. Zaten kimsenin bir şey söylememesi isteniyor. İnsanlar bunu düşünmeyeyim, bunu da düşünmemeyim en sonunda öyle bir yere varıyor ki çok dar bir alanda bir denge oyunuyla ilerlemeye çalışıyor. Ders verdiğim bir sınıfta bütün baskıları unutun, sansürü, parayı da unutun. Diyelim ki çok paranız var. Son derece özgürsünüz. Ne anlatırdınız? Cevap veremedi kimse.