TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu'nda 'dijital şiddet' sunumu

TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu'nda 'dijital şiddet' sunumu

(TBMM) - TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu'nda, 'dijital şiddet ve siber zorbalık' kadına yönelik şiddet türü olarak nitelendi. Komisyonda ayrıca, İçişleri Bakanlığı ile Ankara Üniversitesi'nin ortak yürüttüğü, 832 hükümlüyle yapılan anket çalışması hakkında bilgi de verildi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergün "Hükümlülerle görüşme kısmında çok dikkat çekici sonuçlara ulaşmış olmamıza rağmen hizmete mahsus sayıldı ve orada ulaştığımız sonuçları, orada elde ettiğimiz verileri açıklamamız mümkün değil” dedi.

AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu başkanlığında toplanan TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu'nda, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emine Özmete ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güneş Okuyucu Ergün birer sunum yaptı.

"Erken yaşta evlendirme, iş yaşamında ayrımcılık gibi hususların sonucu kadında kırılganlığa sebep oluyor"

Kadın yönelik şiddetin birçok şekilde tezahür edebileceğine dikkat çeken Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emine Özmete, dijitalleşmeyle birlikte dijital şiddet ya da siber zorbalığın da kadına yönelik şiddet türü olarak kapsam alanına alındığını belirtti. Özmete'nin sunumundan öne çıkanlar şöyle:

“Kadına yönelik şiddetin ilk tanımlarında, türlerinde; ‘fiziksel şiddet’, ‘cinsel şiddet’, ‘ekonomik şiddet’ ve ‘psikolojik şiddet’ tanımlanmıştır ancak son yıllarda baktığımızda, özellikle ‘tek taraflı, ısrarlı takip’in de şiddet türü olarak tanımlandığı ve şiddet sınıflandırmasına dâhil edildiğini görmekteyiz. Yine, dijitalleşmeyle birlikte ‘dijital şiddet’ ya da ‘siber zorbalık’ olarak tanımlanan türün de son yıllarda hem akademik çalışmalarda hem de hukuk sisteminde yer aldığını ve bu tanımlamanın da şiddet türü olarak, kadına yönelik şiddet türü olarak kapsam alanında bulunduğunu ifade etmek istiyoruz. Aslında baktığımızda, tanımlardan da başlıklardan da şiddet sadece bir şiddet olarak bizim için, kadın için sonuçları olağan bir durum değil. Örneğin, fiziksel şiddetin sonucu; kadın için ya yaşam hakkının sonlandırılması yani ölüm ya da engellilikle karşımıza çıkıyor. Yine, cinsel şiddette; enfeksiyonlar, istenmeyen gebelikler, uyku problemleri, travma sonrası stres bozukluğu gibi sonuçlarla karşılaşıyoruz. Diğer yandan, dijital şiddet, siber zorbalık gibi hususlar da iftira, farklı bir kimliğe bürünme, ifşa etme, dışlama, siber tehdit ve kızdırma gibi olguların karşımıza çıktığını ve bunun da yine toplumdan dışlanma, yabancılaşma, travma sonrası stres bozukluğu gibi, depresyon gibi sonuçlarının kadın için olduğunu ve kadının içinde yaşadığı aile ve toplum içinde olduğunu ifade etmeliyiz.

Tek taraflı ısrarlı takibi güvensizlik, korku, endişe, kaygıyla kadın için sonuçları olan bir olgu, şiddet türü olarak tanımlayabiliriz. Özellikle doğuştaki erkek çocuk tercihi ailede ve toplumda; yine kız çocuklarının eğitim ve sağlık gibi hizmetlerden, kaynaklardan ikinci derecede yararlandırılması; erken yaşta evlendirme, düşük statülü ve düşük ücretli işlerde çalışma, iş yaşamında ayrımcılık gibi hususların sonucu kadında kırılganlığa sebep oluyor. Hiçbir insan kırılgan olarak doğmaz ancak yaşam olayları çerçevesinde artık planlama, kaynaklara erişme ve başa çıkma kapasitelerinin azalması bireylerde kırılganlığa sebep olur.”

Ankara Üniversitesi ve İçişleri Bakanlığı'ndan kadına yönelik şiddete ilişkin ortak proje

Ankara Üniversitesi'nin İçişleri Bakanlığı İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığıyla birlikte yürüttüğü projeye ilişkin bilgiler veren Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güneş Okuyucu Ergün de "verileri açıklamamız mümkün değil" diyerek, şunları söyledi:

“İçişleri Bakanlığı'yla yaptığımız bu proje iki ayaktan oluşuyor. Bu projenin birincisinde biz literatür taraması yaptık, aslında faillerin kriminolojik tahlilini amaçlamıştık ve hükümlülerle görüşüp hem bir nicel analiz yani anket formları hem bir nitel analiz yani bire bir derinlemesine görüşme yapmayı hedeflemiştik. Bununla beraber, pandeminin patlak vermesi üzerine cezaevleri kapandı ve biz cezaevlerine giremeyince bir literatür çalışmasına dönüştü. Kadına yönelik şiddet bakımından hem dünya literatürünü taradık, sentezledik hem Türk literatürünü taradık, sentezledik ve ortak bir bakış açısı olarak bölümler hâlinde bulgularımızı yazdık. Böylelikle, aynı sorunu farklı açılardan değerlendirme imkânına kavuştuk.

İkinci ayağıysa çok da heyecan verici bir çalışmaydı. 832 hükümlüyle anket çalışması yapıldı, 'nicel görüşme' denilen anket formları dağıtıldı onlara ve önceden hazırlanmış çeşitli matbu sorulara cevap vermeleri istendi. Daha sonra temsil ediciliği yüksek olan 44 hükümlü seçildi kadına yönelik şiddet failleri ve bu 44 kişiyle de derinlemesine görüşmeler yapıldı. Kadına yönelik şiddetin pek çok türü var, bunlardan biri fiziksel şiddet. Bununla beraber cinsel şiddet, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet gibi alt türlere ayrılarak da incelenebilir. Bunlar çoğunlukla birbirinin içine geçmiş durumdadır, öyle cetvelle ayrılır gibi hemen birbirinden ayrılması mümkün değildir fakat biz yaptığımız bu proje çalışmasında yalnızca fiziksel şiddet ve onu da yalnızca öldürme ve yaralama suçlarıyla sınırlı tutmayı uygun bulduk. Cinsel şiddet de elbette fiziksel şiddetin bir türü olmakla beraber başlı başına apayrı bir çalışmayı ve bakış açısını da gerektirebilir ve apayrı bir projenin konusu olabilir diye cinsel suçları ayrı tuttuk. Bu nedenle, görüştüğümüz ve anketleri cevaplayan hükümlüler esas itibarıyla kadına yönelik yaralama ve öldürme fiilini işlemiş hükümlülerdi ancak üzülerek şöyle söylemeliyim: Projenin ilk ayağı yani literatür taraması analizi ve sentezinden oluşan kısmı bir kitap hâline geldi ve hizmete mahsus tutulmadı, ulaşılabiliyor. Ne var ki ikinci kısmı yani hükümlülerle görüşme kısmı aslında çok dikkat çekici sonuçlara ulaşmış olmamıza rağmen hizmete mahsus sayıldı ve orada ulaştığımız sonuçları, orada elde ettiğimiz verileri açıklamamız mümkün değil.”