Ümit Özdağ'ın gözaltına alınması... Avukat Bülent Yücetürk: "Gürlek, fiilen 'Türkiye Başsavcısı' gibi hareket ediyor"
Haber: Eren CESUR - Kamera: Uğur DEMİRCİ
(ANKARA) - Eski Ankara Cumhuriyet Savcısı halen avukatlık yapan Bülent Yücetürk, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın ''Cumhurbaşkanı'na hakaret suçlamasıyla'' gözaltına alınmasını değerlendirdi. Yücetürk, "Akın Gürlek'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atandıktan sonra Türkiye’de Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki (CMK) birtakım kuralların uygulanmadığını ve fiilen 'Türkiye Başsavcısı' gibi hareket ettiğini görüyoruz. Aslında 'Türkiye Başsavcılığı' kavramı çok tartışılmıştı ama bu bir türlü hayata geçmemişti ama şu anda Akın Gürlek bunu fiilen harekete geçirdi. Gürlek’in yasaları uygularken özensiz davrandığı çok net bir şekilde ortada ama olay, Akın Gürlek olayı olmaktan önce iktidarın bakış açısını ortaya koyuyor" dedi.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Antalya’da yaptığı bir açıklama sonrası Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında dün Ankara’da gözaltına alınarak sağlık kontrollerinin ardından İstanbul’a götürüldü.
Eski Ankara Cumhuriyet Savcısı ve halen avukatlık yapan Bülent Yücetürk, Özdağ’ın Antalya’da yaptığı açıklama nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Ankara’da gözaltına alınmasını ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi.
Akın Gürlek'in Özdağ'ın Antalya'da yaptığı açıklamanın ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak başlattığı soruşturma kapsamında Özdağ'ın Ankara'da gözaltına alınmasını CMK'nın "yerinde yargılama hükümleri"ni hatırlatarak eleştiren Yücetürk, şunları söyledi:
"Akın Gürlek'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atandıktan sonra Türkiye’de CMK'daki birtakım kuralların uygulanmadığını ve fiilen 'Türkiye Başsavcısı' gibi hareket ettiğini görüyoruz. Aslında 'Türkiye Başsavcılığı' kavramı çok tartışılmıştı ama bu bir türlü hayata geçmemişti ama şu anda Akın Gürlek bunu fiilen harekete geçirdi. CMUK'un 12. maddesi çok açık bir şekilde bir düzenleme getiriyor, ‘Davaya bakma yetkisi suçun işlendiği yer mahkemesidir’ diyor. Daha önce Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş Trabzon’da konuştu, Ümit Özdağ Antalya’da konuştu ve ikisinin konuşması da 'Cumhurbaşkanı’na hakaret' kapsamında soruşturma konusu oldu ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı başlattı. Aslında suçun işlendiği yer kanunda çok açıkça düzenlenmiş ama İstanbul Başsavcılığı bunu böyle yapıyor.
Dün Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasında da konuşmanın yapıldığı yer Kadıköy’deki bir kültür merkezi. Dolayısıyla her ne kadar İstanbul Başsavcılığı olarak adlandırılsa da Akın Gürlek’in görev alanı; Gürlek, Çağlayan Adliyesi’nin sorumluluk alanından sorumlu başsavcı. Dolayısıyla Anadolu Adliyesi’nde bir başka başsavcı var ve Kadıköy bu başsavcılığının yetkisi içerisinde. Orada da aslında yetkisi yokken soruşturmaya başlandı. Maalesef Türkiye’de uzunca bir süredir Anayasasızlık ve kanunsuz bir yönetim anlayışı vardı. Aynı şeyi yargı makamlarında CMK’nın amir hükümlerini yok sayarak soruşturmayı başlattığını ve yürüttüğünü görüyoruz. Yargının bu kadar tartışma konusu olduğu bir dönemde bu uygulamalar tartışmayı daha da büyütüyor. Yapılan şey hukuka, yasaya, usule uygun değil."
"Muhaliflere yönelik bütün soruşturma odaklarını Çağlayan Adliyesi’nin yetkili kılındığı bir durumla karşı karşıyayız"
Yargının araçsallaşarak siyasallaştığını belirten Yücetürk, bu durumdan en çok Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve partisinin müzdarip olduğuna dikkati çekerek Adalet Bakanı'na çağrıda bulundu:
"Özellikle muhaliflere yönelik olan, iktidar karşısında duran her kişi ve kesime karşı bütün soruşturma odaklarını Çağlayan Adliyesi’nin yetkili kılındığı fiili bir durumla karşı karşıyayız. Aynı şey CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın açısından da geçerli. Söz konusu yayın, CHP Genel Merkezi hesaplarından yapılan bir işlem ama soruşturmayı yine İstanbul Cumhuriyet Başsavclığı yaptı. Bu yeni bir durum. Aslında yıpranmış olan yargıyı daha da tartışmalı hale getiriyor ve Akın Gürlek’i de bu uygulamaları nedeniyle daha çok tartışma konusu ve hedef haline getiriyor. Dün Adalet Bakanı’nın bir konuşması vardı, ‘Yargı makamları bağımsızdır ve kimse müdahale edemez’ diye. Doğru, Anayasa böyle diyor ama Adalet Bakanının aynı zamanda bütün savcıların kendi yetkileri kapsamında hareket etmesini de yargı makamlarına söylemesi lazım. Adalet Bakanı, aynı zamanda HSK’nın da Başkanı'dır. O nedenle buna hakim ve savcıların özen göstermesi gerekiyor.
''Türkiye’de yargının siyasallaşmasının nelere yol açtığını en iyi bu iktidar ve sayın Cumhurbaşkanı bilir''
Bu kararlar her ne kadar hukuk dışında siyasetle alakalı olsa da biz yine de hukuk sınırları içerisinde kalıp hukuku, emrettiği yasaları ve usul hükümleri konuşmaya devam etmemiz lazım çünkü diğer türlüsü konuşulacak bir konunun olmadığını, sadece siyasetin konusuysa o zaman yargı zaten araçsallaşarak siyasileşmiş demektir ve doğrudan yargı eliyle siyasete müdahale anlamına gelir. Bu da herhalde kimsenin istemediği bir şeydir çünkü Türkiye’de yargının siyasallaşmasının nelere yol açtığını en iyi bu iktidar ve Sayın Cumhurbaşkanı bilir. Yargının bu kadar siyasete müdahil olması doğru bir şey değil."
"Olay, Akın Gürlek olayı olmaktan önce iktidarın bakış açısını ortaya koyuyor"
Yargının siyasallaşması tartışmasının sadece Akın Gürlek üzerinden yürütülmesinin yeterli olmadığını belirten Yücetürk, bu tür davaların iktidarın bakış açısını ortaya koyduğunu ifade etti. Yücetürk, yargının siyasete müdahale etmek yerine yurttaşın hukuk güvenliğini sağlaması gerektiğini işaret edere, şöyle devam etti:
"Dönem dönem isim Akın Gürlek olabilir, başka aktörler olabilir ama iktidarın burada yargıyı nasıl kullandığıyla alakalı bir şey. Mutlaka buna uygun bir başka hakim ve savcı bulunur ve bu uygulamalar onlar eliyle de yapılabilir. Akın Gürlek’in yasaları uygularken özensiz davrandığı çok net bir şekilde ortada ama olay, Akın Gürlek olayı olmaktan önce iktidarın bakış açısını ortaya koyuyor. Çünkü iktidar, muhalefeti yargı eliyle susturmaya çalışıyor ve bu nedenle yargıyı bir araç olarak kullanıyor ve yargı, araç olarak kullanıldığı anda da aslında siyasetin konuşması gereken şeyleri bu kez mahkeme salonlarında yargıçlar, savcılar, avukatlar konuşmak zorunda kalıyor.
Oysa hem Ekrem İmamoğlu’nun söylediği şeyler hem Ümit Özdağ’ın söylediği şeyler aslında siyasete dair ve bunların muhatapları da siyasetçilerdir. Siz bu işi yargıya havale ettiğiniz zaman hem yargınıza olan güven azalmış oluyor hem de yargı aslında yerine getirmesi gereken başka bir işlevi varken doğrudan siyasete müdahil olarak görev tanımının dışına çıkmış oluyor. Bu da Türkiye’yi çok yoran bir noktaya geliyor. Uzunca bir süredir yargı, araçsallaştırılarak siyasete müdahale aracı olarak kullanılıyor. 15 Temmuz sürecinin ana aktörlerine baktığımız zaman orada da yargının araçsallaştırılarak Türk ordusundaki Atatürkçü subayların Ergenekon kumpası altında nasıl yıllarca cezaevlerinde tutulduklarını; akademisyenlere, gazetecilere, siyasetçilere, yargı mensuplarına yönelik aynı araçsallaşmanın yargı üzerinden yapıldığını gördük.
''Türkiye’de çok ciddi bir yargı ve hukuk meselesi sorunu var''
Türk yargısı çok iyi bir tarihe sahip değildir ama AK Parti, isminde adalet kelimesi geçen bir partinin ve bunun geçmişte mağduriyetini yaşamış bir partinin, Cumhurbaşkanı'nın bu konuda daha hassas davranması lazım. Bir şiir okuduğu için yargının araçsallaştırılarak şu anki Sayın Cumhurbaşkanı’na ceza verip siyasetin dışına itmesi ne kadar yargının amacı dışında siyasete doğrudan müdahalesi olarak değerlendiriliyorsa bugün yapılan uygulamaların da aynı çerçevede değerlendirilmesi lazım. Yargı kendi işini yapsın ve yargının Türkiye’de yapması gereken çok iş var. Yargıyı politik davalar üzerinden konuşuyoruz ama adliyeye gittiğimiz zaman vatandaşın gerçekten büyük bir adalet talebi var ve bu talebi yargımız yerine getiremiyor. O nedenle Türkiye’de çok ciddi bir yargı ve hukuk meselesi sorunu var. Yargının temel görevi Türkiye’deki her vatandaşa hukuk güvenliğini sağlamaktır. Bugün yargının güvenilirlik oranı diplere gelmişse, kimsenin hukuk güvenliği kalmamışsa burada çok ciddi bir sorun vardır."
"Özdağ'ın tutuklanma olasılığı çok yüksek"
Yücetürk, iktidarın yönlendirdiği bu gibi davalardaki hukuk pratikleri göz önünde bulundurularak soruşturmanın tutuklamayla sonlanmasının yüksek ihtimal olduğunu belirtti. Yücetürk, şunları söyledi:
"Böyle bir siyasi aktörün Ankara’da yemek yediği bir restoranda gözaltına alınıp karayoluyla İstanbul’a götürülmesi sürecinin sonucunda şu olacaktır: Savcılık sorgusunun arkasından tutuklamaya sevk edilecektir. Pratikler bizi yanıltmıyor. Tutuklanma olasılığı çok yüksek. Yasa Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunda tutuklanmayı gerektirir bir durum söz konusu değil. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan da tutuklanma gerekçeleri yok. Ümit Özdağ sabit ikametgah sahibi, kaçma şüphesi yok, bir partinin genel başkanı... Dolayısıyla onun cezaevine atılarak susturulmaya çalışılması siyaseten doğru değil ama hukuk da buna cevaz vermiyor. Uzunca süredir Türkiye’deki ceza hukuku pratiğinde bunlarla karşılaşma olasılığının çok yüksek olduğunu düşünüyorum, böyle bir karar çıkarsa da şaşırmayacağım."