Holokost Filmlerine Dair Yeni Bir Perspektif: The Zone of Interest

Jonathan Glazer’ın yönettiği ve Martin Amis’in aynı adlı romanından uyarlanan Auschwitz toplama kampının komutanı Rudolf Höss ve eşi Hedwig’in, kampın hemen bitişiğindeki evlerinde sürdürdükleri günlük yaşamlarına odaklanarak, sıradan insanların içindeki kötülüğün nasıl ortaya çıkabileceğini inceleyen 2023 yapımı "The Zone of Interest" adlı film Holokost filmlerine dair yeni bir perspektif açıyor.

Holokost Filmlerine Dair Yeni Bir Perspektif: The Zone of Interest

Holokost, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olarak sinema ve sanat dünyasında sayısız kez işlendi. Bu trajedi, geçmişi anlamak, gelecek nesillere ders vermek ve insan doğasının karanlık yönlerini sorgulamak için vazgeçilmez bir tema haline geldi. Ancak bu kadar çok Holokost filmi izledikten sonra, bir noktada birey olarak bu tür filmleri izlememeyi tercih etme hakkını hissetmek doğaldır. Holokost'un dehşetini anlamış bir birey, "Ben artık bu hikayeleri tekrar tekrar görmeye gerek duymuyorum" diyebilir. Ancak bazı yapımlar, tanıdık bir temayı bambaşka bir bakış açısıyla ele alarak izleyiciyi yeniden düşünmeye davet eder. Jonathan Glazer'ın *The Zone of Interest* filmi, tam da bu noktada öne çıkıyor.

Holokost Filmlerine Doygunluk ve Farklı Anlatım Arayışı

Holokost filmleri genellikle bir acı hikayesini, kurtuluşu ya da dayanıklılığı ön plana çıkarır. Seyirciye savaşın vahşetini gösterir, bu acıyı bir şekilde kişisel bir deneyime dönüştürerek empati yaratmaya çalışır. Ancak belirli bir süre sonra bu anlatımlar, tekrarlayan bir döngüye dönüşebilir. Kişisel olarak Holokost'un ne kadar korkunç bir dönem olduğunu anlamış, içselleştirmiş bireyler, bu filmleri izlememeyi tercih etmeye başlayabilir. Bu bir duyarsızlık değil, aksine geçmişten alınan derslerin bireyde yer ettiğinin bir göstergesidir. Ancak bu noktada, *The Zone of Interest* gibi filmler, Holokost'un dehşetini yeniden ve daha farklı bir perspektifle anlamak isteyenler için çok özel bir yere sahiptir.

Karanlığı Günlük Hayatın İçinde Anlatmak

Glazer'ın filmi, Holokost'u doğrudan ölüm, acı ve zulüm görüntüleriyle değil, sıradanlığın dehşetiyle anlatıyor. Auschwitz toplama kampının hemen yanı başında yaşayan Rudolf Höss ve ailesinin günlük yaşamına odaklanan film, bu sıradan hayatın perde arkasındaki insanlık dışı vahşeti düşündürtüyor. Çiçeklerin arasında oynayan çocukların kahkahaları, neşeli yemek sohbetleri, bahçedeki huzur… Tüm bunlar, kampın tel örgülerinin hemen ötesindeki korkunç gerçeklikle çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Film, Holokost'un korkunçluğunu, fiziksel şiddeti göstermeden, ama şiddetin etkisini hissettirerek sunuyor. Duyulan çığlıklar, kampın bacalarından yükselen dumanlar ve bir şekilde hissedilen ölüm kokusu, seyirciye kelimelerle anlatılamayacak bir ağırlık bırakıyor.

Bu anlatım tarzı, bir trajediyi "seyredilebilir" kılmanın ötesine geçiyor; seyirciyi, Holokost'un "normalleşen" bir kötülük olarak nasıl yaşanabildiğini düşünmeye zorluyor. Burada kötülük, sıradan bir evin içinde, bahçedeki bir akşam yemeğinde ya da Hedwig Höss'ün "avam" tavırlarında hayat buluyor. Bu sıradanlık, insanın kendi içindeki karanlığı görmesini ve sorgulamasını sağlıyor.

Höss Ailesi ve Nesiller Arası Travma

Filmdeki en çarpıcı unsurlardan biri, Höss ailesinin, yaptıkları ve yaşadıkları arasında bir "haklılık" inşa etmesi. Hedwig Höss karakteri, bu noktada sembolik bir figür olarak dikkat çekiyor. Onun her şeyin normal olduğu yanılgısına dayanan davranışları, insanın kendi vahşetini nasıl meşrulaştırabildiğini gösteriyor. Filmden sonra Höss ailesine dair yapılan bir araştırma, hikayenin yankılarını daha da derinleştiriyor. Üçüncü nesil Höss ailesi üyelerinin, atalarının günahlarıyla yaşamak zorunda kalmaları, Holokost'un sadece tarihsel değil, aynı zamanda kişisel bir trajedi olduğunu da hatırlatıyor.

Nesiller arası bu travma, Holokost'un sadece mağdurlar için değil, fail tarafının torunları için de nasıl bir yük olduğunu ortaya koyuyor. Bu, tarihin sadece "geçmişte kalan bir olay" olmadığını; bugüne ve geleceğe uzanan uzun bir gölge olduğunu kanıtlıyor. İnsanların kendi aile hikayeleriyle yüzleşmesi ve bu yüzleşmenin ağırlığı, Holokost'un bıraktığı derin izlerin bir yansıması.

Kişisel Anlam ve Sinemanın Gücü

Bu film, izleyiciyi duygusal bir manipülasyonla değil, entelektüel bir sorgulamayla etkiliyor. Filmi diğerlerinden ayıran şey, vahşeti fiziksel olarak göstermeden izleyicinin ruhunda hissettirebilmesi. Çiçeklerin ve çocuk kahkahalarının arasına gizlenmiş bir trajedi, insanın empati sınırlarını yeniden tanımlıyor. 

Holokost filmlerine doymuş, artık izlememeye karar vermiş bir bireyin bile, *The Zone of Interest* gibi farklı bir yapımı anlamlı ve etkileyici bulması, sinemanın anlatı gücünü bir kez daha kanıtlıyor. Tarihsel bir olayın ötesine geçerek insan doğasını ve sıradanlığın içinde saklı kötülüğü sorgulatıyor.

*The Zone of Interest*, sadece bir Holokost filmi değil, insanın kendisiyle yüzleşmesini sağlayan bir yapıt. Günlük hayatın sıradanlığını, faşizmin ve soykırımın karanlığıyla yan yana getirerek, kötülüğün nasıl normalleşebileceğini düşündürtüyor. Holokost'un dehşetini unutulmaması gereken bir gerçek olarak hatırlatırken, bireylerin bu tür hikayelere yaklaşımında yeni bir kapı açıyor. Eğer bu filmi izlemek, hem tarih hem de insan psikolojisi üzerine daha derin bir sorgulama yapmamıza yardımcı oluyorsa, onun diğer Holokost filmleri arasında özel bir yere sahip olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Sessizliğin müziği: Film müzikleri ve ses tasarımı

The Zone of Interest filminin müzikleri, eleştirmenler tarafından genel olarak olumlu değerlendirildi. Müzikler, İngiliz besteci Mica Levi tarafından bestendi. Levi, daha önce Jonathan Glazer’ın Under the Skin filminde de birlikte çalıştığı bir isim. Levi’nin bu film için oluşturduğu müzikler, insan sesleri ve synthesizer’ların birleşimiyle, en eski ve en modern enstrümanları bir araya getiren bir yapıda.   Bu yaklaşım, filmin atmosferine katkıda bulunarak izleyiciyi derinden etkilemektedir.    

Ayrıca, filmin ses tasarımı da dikkat çekici. Ses tasarımcısı Johnnie Burn, Auschwitz’te yaşanan olaylara dair kapsamlı bir ses kütüphanesi oluşturmuş ve film boyunca bu sesleri kullanarak izleyicinin atmosferi hissetmesini sağlamış. Bu detaylı çalışma, filmin ses kurgusunun başarısını ortaya koymakta. Filmin müzikleri ve ses tasarımı, eleştirmenler tarafından filmin atmosferini güçlendiren unsurlar olarak değerlendiriliyor. 

IMDB