CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçen: Siber Güvenlikle Mücadele Kanun Teklifi'nin 8'inci ve 16'ncı maddelerinde ciddi sakıncalar var

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçen: Siber Güvenlikle Mücadele Kanun Teklifi'nin 8'inci ve 16'ncı maddelerinde ciddi sakıncalar var

(ANKARA)- CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri süren Siber Güvenlik Kanun Teklifi’nin Siber Güvenlik Başkanı'nın yazılı emriyle konut ve iş yerlerinde arama yapılabilmesini öngören 8. maddesi ile 'veri sızıntısı'nı düzenleyen 16. maddesinin sakıncalı ve Anayasa'ya aykırı olduğunu belirterek "Kanun, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin neyin gerçek neyin yalan olduğunu belirlediği bir yerde, bizim sansür yasası olarak gördüğümüz yasa gibi birçok gazetecinin tutuklanabilmesine sebep olabilecek ve yargı yetkisinin yürütmeye devredildiği bir kanun teklifine dönüşmüş durumda. Siber güvenliğin çok boyutuyla düşünülebilmesi, insan hakları boyutunun da atlanmaması gerektiği çok açık" dedi.

Konut dokunulmazlığının ortadan kaldıracağı, gazetecilerin veri sızıntısı dolayısıyla cezalandırılacağı gerekçesiyle muhalefetin itiraz ettiği Siber Güvenlik Kanun Teklifi’nin TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeleri sürüyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, kanun teklifinin 8’inci ve 16’ncı maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Siber güvenlik bugün bütün dünyanın üzerine konuştuğu bir şey. Güvenlik politikalarının yenilenmesi ve güncellenmesiyle birlikte biz siber uzayda güvenliği konuşuyoruz. Devletlerin birbirileriyle ilgili veya devlet dışı bazı aktörlerin de devletlerin güvenlik politikalarını da etkileyebileceği birtakım tehditlere karşı herkes kendi tedbirlerini almaya çalışıyor. Bu konuda tedbirler alınması bizim için değerli fakat bu kanun teklifinde çok ciddi sakıncalar var, özellikle 8’inci ve 16’ncı maddede yer alan sakıncalar.

“Hakimin savcının yapması gereken bir şeyi, cumhurbaşkanının belirlediği bir idari yetkili yapabiliyor”

8’inci maddede milli güvenlik, kamu düzenini suç işlenmesini veya siber saldırıların önlenmesi amacıyla burada hakim veya savcı kararıyla veya bizim için tehlikeli olan kısım bu, 'Siber Güvenlik Başkanı'nın yazılı emriyle konutta, iş yerinde, kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama yapılabilmesi, kopya çıkarılabilmesi, el koyma işleminin gerçekleştirilebiliyor olması' düzenleniyor. Burada savcının veya hakimin yapması gereken bir şeyi, cumhurbaşkanının belirlediği bir idari yetkili yapabiliyor. Bizim için bu Anayasa’ya aykırı bir madde.

“Devlet, ‘veriler çalındı’ dediği anda, çalınan verilerin gerçek veriler olduğunu kabul ediyor”

Bir diğer Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündüğümüz ve aynı zamanda demokrasi açısından da çok büyük bir tehdit içerdiğini düşündüğümüz madde, 16’ncı madde. 16’ncı maddede, ‘Siber uzayda veri sızıntısı olmadığı halde halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak ya da kurumları, şahısları hedef almak amacıyla veri sızıntısı yapılmış gibi içerik oluşturanlara veya bu içeriği yayanlara 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.’ Bir bakanlık veya bir idari kuruluş, vatandaşların verisini sızdırdığı veya bu veri sızıntısına engel olamadığı ya da bazı diğer unsurlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını veya Türkiye Cumhuriyeti devleti kapsamında çalışan birtakım kuruluşların verilerini çaldığı ve bu verileri kullanıyorlar diyelim. Bu durumda gazeteciler bunu haber yaptığında, muhalifler bunu konuştuğunda, bu veri sızıntısına dikkat çekildiğinde veya bu sızıntıdan dolayı işlenebilecek suçlara dair uyarılarda bulunduğunda Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin İletişim Başkanlığı’nın ‘hayır veri sızıntısı olmadı’ demeleri, bu cezanın verilmesi için yeterli olacak. Çünkü devlet, ‘veriler çalındı’ dediği anda, çalınan verilerin gerçek veriler olduğunu kabul etmek zorunda kalmış demektir. Ve kendisi tedbir almadan verilerin çalındığını kabul edemez. Böyle bir sorun olduğunda bunun haber yapılabilmesi ve konuşulabilmesi, güvenlik tedbirlerinin alınması için ön şarttır. Çünkü konuşamıyorsanız, sorunu tespit edemiyorsanız, bir gazeteci olarak bunu araştıramıyorsanız, bu konudaki güvenlik zafiyetini ortaya çıkaramıyorsunuz demektir. Bu zafiyet ortaya çıkmıyorsa bunu da çözemezsiniz. Bu yüzden bir veri sızıntısı olduğu zaman bunu haber yapan herkes ya da bu sorunu gündeme getiren bütün muhalifler, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek. Biz bu sebeplerden dolayı kanunun bu maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz.

“Bu maddelerin, bu tekliften çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz”

Meclis’te Milli Savunma Komisyonu’nda bu konu konuşulduğunda, milletvekillerimiz bu anayasaya aykırılık itirazlarını dile getirdiler. Fakat anayasaya aykırılık, oy çokluğuyla reddedildi. Şimdi TBMM Genel Kurulu’nda Siber Güvenlik Kanun Teklifi görüşülüyor. Bu maddelerin, bu tekliften çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için milletvekillerimizle birlikte mücadele edeceğiz. Fakat tüm bunlara rağmen bu madde geçerse Anayasa Mahkemesi’ne iptal davasına başvuracağız."

"Bütün dünya işi çok boyutuyla tartışırken bizler sadece gazetecilerin hapis cezaları üzerinden tartışmamalıyız"

Gökçen, kanun teklifinde kurumsal verileri, ücretli veya ücretsiz şekilde erişime açan, paylaşan veya satışa çıkaranların 3 yıldan 5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasını öngören maddeye ilişkin ise “Bu kişilerin cezalandırılmasının ötesinde, bu soruları gündeme getirenlerin cezalandırılmasında büyük bir problem var. Çünkü insanlara kimlik bilgileri üzerinden tehditte bulunuluyorsa, şantaj yapılıyor ve çocuklara karşı birtakım suçlar ve kadınlara karşı siber suçlar işleniyorsa bu güvenliğin ve insan haklarının da konusudur. Bunlarla gerçek mücadele için sizin haber yapanı değil, bu verileri ele geçirenlere karşı etkili tedbirler almanız lazım. Kurumların da etkili önlemler alması lazım, bu sızıntıların önüne geçilebilmesi için. Yazılımlar güncellenir, teknolojiye uygun gelişmelerin uygun, doğru bir şekilde aktarılması için uzmanlarla çalışılır fakat bu konuda hukuken ne yapılması gerektiği konusunda da uzun yıllar çalışmış olan akademisyenlerin ve uzmanların görüşüne başvurulur ve şirketlerle çalışılır. Bütün dünya işi çok boyutuyla tartışırken bizler sadece gazetecilerin bunu haber yapması üzerinden ve buna verilecek hapis cezaları üzerinden tartışmamalıyız. İtirazımız buna” dedi.

"İnsan hakları boyutunun da atlanmaması gerektiği çok açık"

Siber güvenlik konusunda bir düzenlemenin yapılması, ancak bunu yaparken çok boyutlu düşünülmesinin yanı sıra insan hakları açısından da ele alınması gerektiğine vurgu yapan Gökçen, sözlerini şöyle tamamladı:

“Dünyanın yeni gelişmelerle sınandığı, ‘güvenlik’ kavramının değişmeye başladığı bir dönemden geçiyoruz. Siber güvenlik eskiden sadece kişisel veriler üzerinden konuşulurken, artık devlet veya devlet dışı aktörlerin birbirilerinin seçimlerini etkileyebildiği, vatandaşların verileri üzerinden seçim manipülasyonlarının yapılabildiği üzerinden de konuşuluyor. Diğer taraftan kişisel verilerin devletlerin kendi aralarında savaş politikaları açısından nasıl kullanılabileceği üzerinden de konuşuluyor. Bu yüzden meseleyi hem dış politika hem de güvenlik politikaları, insan hakları ve teknolojik gelişmeler açısından ele almak gerekiyor. Ama bunun kapsayıcı olması lazım. Bizim muhalefet olarak bu konuda düşüncelerimiz dikkate alınmadığı gibi, uzmanların da görüşlerinin sadece bir kısmının dikkate alındığını görüyoruz. Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin neyin gerçek neyin yalan olduğunu belirlediği bir yerde, bizim sansür yasası olarak gördüğümüz yasa gibi birçok gazetecinin tutuklanabilmesine sebep olabilecek ve yargı yetkisinin yürütmeye devredildiği bir kanun teklifine dönüşmüş durumda. Aynı şekilde yargı yetkisinin yürütmeye devredildiği bir kanun teklifine dönüşmüş durumda. Siber güvenliğin çok boyutuyla düşünülebilmesi, insan hakları boyutunun da atlanmaması gerektiği çok açık.”