Dijital Çağda Gizlilik ve Özgürlük

Dijital Çağda Gizlilik ve Özgürlük

Teknolojik dönüşüm çağının gölgesinde, toplumca her geçen gün daha fazla sarıldığımız dijital araçlar, bizlere yeni ufuklar sunarken, aslında günlük hayatımızın en incelikli detaylarına kadar nüfuz ediyor. Geçtiğimiz hafta, büyük bir teknoloji firmasının kullanıcı verilerini izinsiz bir şekilde topladığına dair çıkan haberler, bu konudaki tartışmaları yeniden alevlendirdi ve bizlere gizlilik, özgürlük ve ahlak bağlamında düşünecek çok şey bıraktı. Dijital platformların sağladığı özgürlük yanılsamasını Platonik bir pencereden inceleyecek olursak, mağaranın ışığına gevşek zincirlerle bağlı mahkûmlar gibi, biz de bu dijital dünyada kendimize sunulan görüntüleri bir gerçeklik olarak kabul ediyoruz. Akıllı telefonlarımızdan bilgisayarlarımıza, sosyal medya platformlarından arama motorlarına kadar her araç, aslında bir yandan bize bilgi ve özgürlük sunarken, diğer yandan da bu özgürlüğün sınırlarını kendisi belirliyor. Bu durum bizlere adeta, Platon'un "Mağara Alegorisi"ni yeniden yaşatıyor. Dijital platformlar ve teknolojik araçlar, bizleri gerçeğin yalnızca belirli bir yönüyle yüzleştirirken, diğer yandan farklı bir gerçekliğin derinliklerinde kalmış, gözden kaçmış olguları da bizden saklıyor. Tüm bu sanal etkileşim, kişisel verilerimiz üzerinden oluşturulan bir "gölge gerçeklik" inşa ediyor ve asıl tartışmayı da burada başlatıyor. Buradaki en önemli mesele, bu "gölge gerçekliğin" ardındaki güç sahiplerinin şeffaflık, ahlak ve adalet ilkelerine ne kadar bağlı kalıp kalmadıkları. Eğer Platon'un ideal devleti, filozof krallar tarafından yönetiliyorsa, bugünün dijital imparatorluğunun yönetiminde etik kurallar ve hakikat arayışı hakim olmalıdır. Ancak, bu büyük teknoloji devlerinin kar amaçlı politikaları, kullanıcı bilgi ve gizliliğinin ötesinde, tüketicilere sunulan hizmetlerin doğasını da sorgulamamıza neden olabiliyor. Gizlilik, bu yeni çağda, bir özgürlük manifestosu haline dönüşmek zorundadır. Teknolojik ilerlemelerin getirdiği dönüşümler içinde kaybolmamak için, bireylerin ve toplulukların kişisel verileri üzerindeki kontrolü yeniden ele geçirmesi elzemdir. Aksi halde, Platon'un yozlaşmış demokrasisinde olduğu gibi, kontrolsüz gücün bir miktar özgürlük sunarak esareti meşrulaştıracağı bir çelişkiyle baş başa kalacağız. Gelin, Platon’un ütopik toplumu gibi bu dünyayı da ideal bir hale getirmek için, yöneticilerin ve teknoloji devlerinin bu değerleri gözardı etmeyecekleri, etik ve sorumlulukla kurulan bir sistemi savunalım. Çünkü hakikati bulabilmemiz için mağaradan çıkıp, kendi gölgemizi sorgulamaktan kaçınmamalıyız.