DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları'ndan Halkevleri'ne ziyaret..."Böylesi bir süreçte dost kurumlarımızla bu görüşmeyi gerçekleştirmek bizim açımızdan çok önemli"

DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları'ndan Halkevleri'ne ziyaret..."Böylesi bir süreçte dost kurumlarımızla bu görüşmeyi gerçekleştirmek bizim açımızdan çok önemli"

HABER: Batuhan DÜKEL / KAMERA: Cemal Berk AYTEKİN

(ANKARA)- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk’ü ziyaret etti. Hatimoğulları, "Sayın Abdullah Öcalan, çağrısıyla tamamen demokratik toplumun önünü açmak ve özellikle Kürt sorununun çatışmasızlığa ve şiddetsiz bir şekilde siyasi, hukuki ve demokratik bir zemine çekilmesi konusunda vermiş olduğu önemli mesajlar var. Biz bütün bunları hep birlikte değerlendirip bölge olarak barışa çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, bu gündemi oldukça önemli buluyoruz ve Türkiye'nin geleceği açısından belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Böylesi bir süreçte dost kurumlarımızla, yoldaşlarımızla bugün bu görüşmeyi gerçekleştirmek bizim açımızdan çok önemli” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, HDP Eş Genel Başkanı Sultan Özcan, DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Özlem Gündüz ve DEM Parti Milletvekili Mithat Sancar'dan oluşan heyet, ''Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'' için başlattıkları ziyaretler kapsamında Halkevleri Genel Merkezi’nde Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk ile bir araya geldi. Toplantı öncesi basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Hatimoğulları, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:

"Sayın Abdullah Öcalan'ın yapmış olduğu ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ çerçevesinde biz Türkiye'nin dört bir yanında siyasi partiler, emek meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sol sosyalist yapılar birçok kesimle görüşmelerimiz devam ediyor. Bugünkü durağımız da Halkevleri. Ben Halkevleri'ne bizlere sağlamış oldukları bu güzel karşılama ve birazdan devam edeceğimiz toplantı için heyetimiz adına çok teşekkür ediyorum. Bizler bugün bu çağrıyı değerlendireceğiz hep beraber. Bu çağrı hakkında elbette İmralı'ya gidip Sayın Öcalan'la yaptığımız görüşmenin de bilgisini değerli Halkevleri yöneticileriyle paylaşacağız. Kendilerinin görüş ve önerilerini, değerlendirmelerini, varsa kaygılarını bu sürece ilişkin hepsini almak isteriz ve biz bu süreçte özellikle Türkiye'nin ve bölgenin içinden geçtiği bu kaotik durum karşısında barışı çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçtiğimizi belirtmeliyim.

Özellikle Suriye'deki kaotik durum ve karmaşık durum. Oradaki sürecin kırılganlıkları, yine Türkiye'nin içinden geçtiği derin ekonomik kriz, bunun karşısında sadece ekonomik olmayan çoklu krizler diye tanımlayabileceğimiz krizler karşısında ortak bir tutum belirlemek, demokratik bir mücadeleyi hep birlikte yürütmek, en geniş yelpazedeki demokrasi güç birliklerini oluşturmak her daim önemli amaçlarımız arasında yer almıştır.

Sayın Abdullah Öcalan'da bu çağrısıyla tamamen demokratik toplumun önünü açmak ve özellikle Kürt sorununun çatışmasızlığa ve şiddetsiz bir şekilde siyasi, hukuki ve demokratik bir zemine çekilmesi konusunda vermiş olduğu önemli mesajlar var bu çağrıda. Biz bütün bunları hep birlikte değerlendirip bölge olarak barışa çok ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, bu gündemi oldukça önemli buluyoruz ve Türkiye'nin geleceği açısından belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Böylesi bir süreçte dost kurumlarımızla, yoldaşlarımızla bugün bu görüşmeyi gerçekleştirmek bizim açımızdan çok önemli."

"Saray rejimi tarafından düşmanca uygulamaların olmadığı bir güven ortamı tesis edilmesi gerekir"

Merttürk ise Kürt sorununun çözümüne ilişkin kaygılarının olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

"Bu ziyaret bizim açımızdan da oldukça anlamlı. Çünkü bizler de Halkevleri olarak Kürt sorunun demokratik, barışçıl ve toplumsal çözümünden yanayız. Ve aslında bir süredir barış, demokrasi ve aslında bütün bu hakların toplumsallaşması için hepimizi çok güçlü bir mücadele döneminin beklediğinin altını çizmemiz gerekir. Çünkü ne yazık ki bir yanıyla elbette bizler demokrasiden yana olanlar, barıştan yana olanlar, özgürlükten yana olanlar mücadelesine devam ediyor ve bunu tesis etmek için kurucu adımlar atıyor.

Ancak gördüğümüz manzarada emek düşmanı bir iktidar, giderek daha çok derinleşen bir yoksullaştırma politikası, faşist politikalar, demokrasi isteyen bütün kesimlere, barış isteyen bütün kesimlere yönelik saldırılar bir yanıyla devam ediyor. Elbette ki yıllardır eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren Kürt halkının bu süreçte barış mücadelesinde bu noktaya gelmiş olması bizim açımızdan da anlaşılırdır. Toplamda Türkiye halkları açısından da anlaşılır bir durumdur. Ama az önce sizin de bahsettiğiniz gibi birtakım kaygılara da sahip Türkiye halkları. bir süreci eğer tesis etmek istiyorsak, saydığımız bütün bu düşmanca uygulamaların olmadığı bir güven ortamından tesis edilmesi, devlet tarafından, iktidar tarafından, saray rejimi tarafından tesis edilmesi gerekir. Bu anlamıyla böyle bir yönelim görmemekteyiz ne yazık ki. Başka bir yanıyla da yine devlet eliyle yürütülen süreçte halkların sürece katılımının daha hızlandırılması ve halkın bir an önce bu sürecin öznesi haline getirilmesi gerektiğini önemsiyoruz, bunun altını çiziyoruz. Bu anlamıyla da başta siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ama mutlaka halkın en geniş kesiminin sürecin bilgisi dahilinde yürütülmesi ve sürece bir özne olarak dahil olabilmesi gerekir.

En son olarak yaşanan Suriye'deki gelişmeler elbette ki toplumsal muhalefetin çeşitli kesimlerini kaygılandırmıştır. Bu anlamıyla da bu kısmının da anlaşılır olması gerektiğini düşünüyoruz ve ciddiye alınması gerekir. Bunun böyle olacağını da açıkçası biliyoruz. Halkevleri açısından Kürt hareketinin ilerici, proleter, aynı zamanda yoksul halk kesimlerinin kadın özgürlükçü kesimleriyle yan yana gelme mücadele pratikleri daha çok geliştirilmesi gereken, bu anlamıyla çaba sarf edilmesi gereken yönü. Biz bu anlamda inisiyatif almaya, bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

Önümüzdeki süreçte tam da bahsettiğimiz çizgide yani bugün kayyum politikasıyla, bir yandan yoksullaştırma politikasıyla, faşist politikalarla başka bir yandan da yürütülen barışın tesis edilmesinin mümkün olmadığını görüyoruz. Peki bu nasıl mümkün olacak? Tam da bahsettiğimiz ölçüde bütün sorunlara dair birlikte üreteceğimiz mücadele pratikleriyle mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bu yüzden aslında parolamız proleter halka güven ve halkların dayanışmasıdır. Bu anlamıyla sokakta kurulacak olan emeğin barikatının güçlendirilmesidir."