Erdoğan Toprak: “İktidarla DEM Parti arasında yeni pazarlıklar, Anayasa değişikliği, Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı gibi başlıklarda işbirliği kuvvetle muhtemeldir”

(ANKARA) - CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriyeli Kürtlere tüm yasal ve hukuki haklarının verilmesi gerektiğini, bunun için el Şara’ya telkinde bulunduklarını ifade etmesi, Türkiye’de yürütülen süreçte de aynı doğrultuda siyasi ve hukuki taleplerin karşılanacağı mesajıdır. Yeni bir aşamaya geçildiğini gösteren bu gelişmelerin iktidar ittifakıyla DEM Parti arasında yeni siyasi pazarlıklarla, Anayasa değişikliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı, olası erken seçim ve benzeri başlıklarda işbirliğine dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir” değerlendirmesinde bulundu.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayımladı. Raporda öne çıkanlar şöyle:
“Bir grup Türk gazeteciyi Erivan’a davet ederek Türkiye’ye, dünyaya ve Ermeni Diasporası’na çarpıcı mesajlar veren Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın ‘Resmi tutumumuz artık Ermeni Soykırımı'nın uluslararası alanda tanınmasının bugünkü dış politika önceliklerimiz arasında yer almadığıdır’ sözleri, bugüne kadar önemli gerilimlere neden olan bir iddianın Ermenistan yönetimince terk edildiğini işaret ediyor. Karabağ’da kaybedilen savaşın ardından Azerbaycan ile barış müzakerelerini sürdüren Ermenistan, diğer yandan Türkiye ile ilişkileri normalleştirmeyi hedefliyor. Başbakan Paşinyan, diaspora ve muhafazakâr-radikal Ermenilerin kullandığı ‘Tarihi Ermenistan’ yerine ‘Gerçek Ermenistan’ tanımını tercih ettiğini belirterek ‘Ermenistan halkının bugün Türkiye ve Azerbaycan sınırları içindeki bazı topraklara değil, Ermenistan Cumhuriyeti sınırlarına, toprağına, devletine, Gerçek Ermenistan’a sahip çıkması gerektiğini’ söyledi. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Erivan’dan verdiği mesajlar, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi ve Azerbaycan-Ermenistan müzakerelerinde yeni açılımlara zemin sağlayacaktır. Kafkasya’da barış ve iş birliğinin gelişmesi, ekonomik-ticari-siyasi-insani ilişkilerin ilerletilmesi, üç ülkenin çıkarlarını büyütecek adımların atılmasına imkan yaratacaktır.
"Borç yapılandırma, erteleme, faiz silme veya kısmi borç affı vb. bir düzenleme kısa sürede yürürlüğe konulmalı”
UYAP icra dosyası günlük işlem verilerine göre, mart başından bu yana icra dairelerine intikal eden icra dosyası sayısı 20 binin üzerine çıktı. Dosya sayısında günlük 300-600 fark yaşanırken mart başından bu yana günlük gelen dosya sayısı 20 binin altına inmedi. 2025 başından bu yana 13 Mart’a kadar icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı 1 milyon 851 bin 519 olurken işlemleri süren toplam dosya sayısı 23 milyona ulaştı. İcra dairelerinde on milyonlarca kişiyi kapsayan icra dosyalarıyla ilgili bu veriler 85 milyonluk Türkiye’de neredeyse ortalama her dört kişiden birinin icra dairelerine yolunun düştüğünü gösteriyor.
Borç yapılandırma, erteleme, faiz silme veya kısmi borç affı gibi bir düzenleme kısa sürede yürürlüğe konulmadığı takdirde, yakın gelecekte etkileri uzun yıllar sürecek bir sosyoekonomik yıkımın yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
"Açıklamalar, Suriye, Kandil, Ankara ve İmralı’da sürecin eş zamanlı ve belirli bir plan dahilinde yürütüldüğünü gösteriyor"
İmralı heyetinin silah bırakma, hukuki güvence, PKK Kongresi’nin toplanması ve benzeri adımlar için ‘devletin üzerine düşenleri yapmasını’ gündeme getirmesi, Cumhurbaşkanı’nın da sürece dahil olması gereğini zorunlu kılmış görünüyor. PKK’nın kendi kendisini feshetme kararı alacağı Kongre’ye, Abdullah Öcalan’ın katılımını talep etmesi, Öcalan’ın dışarıyla iletişim olanaklarının kolaylaştırılması yönündeki istekler, genel af ve benzeri talepler doğrudan siyasi sorumluluk üstlenilmesini ve hukuki bir çerçeve çizilmesini gerektiriyor. Nitekim DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, sürecin ilerlemesi için hukuki çerçevenin netleştirilmesini, iktidarın ‘gereğini yapmasını’ dile getirdi. Bu konuda siyasi iradesini ortaya koyması gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan. O yüzden sürece dahil olma vakti geldiğini düşünüyor olmalı ki İmralı heyetinin talep etmesi durumunda randevu vereceğini açıkladı.
Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak Suriye’de SDG ile Şam yönetimi Cumhurbaşkanı Ahmed el Şara arasında Kürtlerin devlet yönetimine ve orduya entegrasyonu mutabakatının imzalanması; Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın bu anlaşmayı olumlu bulduklarını içeren açıklamalar yapmaları Suriye, Kandil, Ankara ve İmralı’da sürecin eş zamanlı ve belirli bir plan dahilinde yürütüldüğünü gösteriyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Suriyeli Kürtlere tüm yasal ve hukuki haklarının verilmesi gerektiğini, bunun için el Şara’ya telkinde bulunduklarını ifade etmesi, Türkiye’de yürütülen süreçte de aynı doğrultuda siyasi ve hukuki taleplerin karşılanacağı mesajıdır. Yeni bir aşamaya geçildiğini gösteren bu gelişmelerin iktidar ittifakıyla DEM Parti arasında yeni siyasi pazarlıklarla, Anayasa değişikliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı, olası erken seçim ve benzeri başlıklarda işbirliğine dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir.
"Türkiye’nin bugünden 10-15 yıl sonrasının yaşlı nüfus artışına hazırlanması hayati önemdedir”
TÜİK’in ‘İstatistiklerle Yaşlılar 2024’ araştırma sonuçları ve derlenen veriler; asgari ücretli, işçi, memur gibi çalışan milyonların dışında 10 milyona yaklaşan 65 yaş ve üstü yaşlımızın açlıkla boğuşan Afrika ülkelerini aratmayacak koşullarda yaşamak zorunda bırakıldığını ortaya koyuyor. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre, 2019 yılında 7,6 milyon olan 65 ve üstü nüfus 2024 sonunda 9 milyon 112 bin kişiye yükseldi. Toplam nüfus içindeki yoksulluk oranında en yüksek pay yüzde 24,2 ile 65 yaş ve üstü yaşlı nüfusa ait. Bu tablo düşük ücret ve maaşlarla çalıştıkları dönemde geçim sıkıntısı ve yoksulluk çekenlerin emekliliklerinde refaha erişemediğini düşük yaşlılık aylıklarıyla çok daha ağır yoksulluğa sürüklendiğini gösteriyor. Acı ve vahim tablodaki gerçek, sefalet ve yoksulluk altında yaşamaya mecbur edilen yaşlı nüfusun bedensel zorluklarına rağmen çalışmaya mecbur kaldığını, ‘ağır ve tehlikeli işlerde’ istihdam edilen yaşlı sayısının arttığını gösteren verilerdir. Türkiye’nin bugünden 10-15 yıl sonrasının yaşlı nüfus artışına hazırlanması, insanca yaşam sağlayacak ekonomik ve sosyal altyapıyı kurması, çalışma yaşamı, ücret rejimi, sosyal güvenlik sisteminin yeniden tasarlanıp reforma tabi tutulması hayati önemdedir.
"Geri ödeme taksitlerinin çok yüksek olması, dar gelirliler için konut sahibi olmanın hayalden öteye geçemeyeceğini gösteriyor”
Şubat ayında Türkiye genelindeki konut satışları geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20,1 oranında artarak 112 bin 818 adet oldu. Konut sektöründeki bu canlanmada Merkez Bankası politika faizinin geçen yılın aralık ayından bu yana üst üste üç kez indirilerek yüzde 50’den yüzde 42,5’e düşürülmesinin etkili olduğu kredili konut satış rakamlarındaki artıştan anlaşılıyor. Halen oldukça yüksek düzeyde bulunan konut kredisi faizlerine rağmen gelir düzeyi yüksek dar bir kesimin yatırım amaçlı olarak konut kredisiyle ipotekli konut satın almaya yöneldiği görülüyor. Burada temel motivasyon, ilan edilen enflasyon hedefinin tutmayacağı bir süre sonra konut kredisinin aylık ödeme taksitlerinin enflasyon karşısında düşük kalacağı beklentisinden kaynaklanıyor. TÜİK’in yayınladığı verilere göre, ipotekli konut satışları şubat ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 90,1 oranında artarak 16 bin 778 oldu. Konut sektörünün canlanması, satışların artması ekonomideki daralma ve durgunluğun aşılmasına kısmen olumlu katkı verebilir. Ancak inşaat maliyetleri ve konut birim fiyat endeksindeki yüksek artışlar, konut kredisi faizleri ve geri ödeme taksitlerinin halen çok yüksek olması dar gelirliler, ücretliler ve emekliler için konut sahibi olmanın hayalden öteye geçemeyeceğini gösteriyor.
"Geçici anayasanın onaylandığı gün Fidan, Güler ve Kalın’ın Şam yönetimiyle müzakerelerde bulunması, iktidarın geçici anayasa ve halk meclisi oluşumunu yönlendirdiğini gösteriyor”
Suriye’de Şam’daki geçiş yönetimi tarafından onaylanan 53 maddelik geçici anayasa beyannamesi farklı etnik ve dini grupların tepkisine neden olurken ülkenin kuzeydoğusunu kontrol eden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile HTŞ öncülüğündeki Şam yönetimi arasında entegrasyon anlaşması imzalandı. SDG ile Şam yönetimi arasında imzalanan anlaşma, Kürtlerin etnik kimliğinin ve eşit yurttaşlığının tanınmasını, YPG’nin Suriye ordusuyla entegrasyonunu, tüm kamu kurumlarında Kürtlerin eşit temsilini içeriyor. Anlaşmanın ön koşulu Lazkiye ve Tartus’ta HTŞ öncülüğünde yürütülen Alevi katliamının sorumlularının açığa çıkartılarak adalete teslim edilip yargılanması; başta Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar, Dürziler, Şii Araplar olmak üzere hiçbir etnik ve dini gruba ayrımcılık ya da benzeri saldırıların yapılmaması.
İktidarın ‘Esad yanlısı eski rejim artıklarının provokasyonu’ dediği saldırılar, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el Şara tarafından ‘sivillere yönelik katliam’ olarak nitelendirildi. Ahmed el Şara, katliamcıların yargılanıp en ağır şekilde cezalandırılacaklarını tüm dünyaya taahhüt ettiklerini duyurdu. SDG-Şam anlaşmasının ABD-İsrail desteğiyle sağlandığı anlaşılıyor. Türkiye’de iktidar ittifakının yürüttüğü çözüm sürecini, Öcalan’ın ateşkes ve PKK’nın lağvedilmesi çağrısını bu anlaşmanın bir parçası olarak görmek olanaklı. ABD ve İsrail, SDG’yi Şam yönetimiyle anlaşma masasına oturtarak Kürtleri Suriye’deki yeni yönetimin asli ortağı ve Kuzey Suriye’nin kontrolünde etkin konuma getirdi. Aynı zamanda Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye olası bir askeri harekatının gerekçelerini ortadan kaldırdı. SDG, geçici anayasanın Baas rejimi anayasasıyla benzeştiğini öne sürerek reddettiklerini açıkladı. Dürziler de geçici anayasayı tanımadıklarını ilan ettiler. Geçici anayasanın onaylandığı 13 Mart’ta, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın yer aldığı heyetin Ahmed el Şara ve Şam yönetimiyle bir araya gelerek saatler süren müzakerelerde bulunması, iktidarın sürece müdahil olduğunu, geçici anayasa ve halk meclisi oluşumunu yönlendirdiğini gösteriyor.
"Trump ile Zelenski arasında yaşanan sert tartışmalarla kopan ipler, Suudi Arabistan aracılığıyla onarıldı”
Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesinde kritik viraj, ABD ve Ukrayna heyetlerinin Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde Riyad’da yaptığı görüşmelerde varılan ateşkes anlaşmasıyla aşıldı. Beyaz Saray’da Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında yaşanan sert tartışmalarla kopan ipler, Suudi Arabistan aracılığıyla onarıldı. Zelenskiy daha önce ‘ABD’nin ülkeme dayattığı sömürge anlaşması’ diye nitelendirdiği Değerli Mineraller Anlaşması’nı imzalayacağını açıkladı. Beyaz Saray’daki gerginlik için Trump ve Amerika halkından dolaylı özür dileyen Zelenskiy, ABD’nin hazırladığı ve hemen yürürlüğe girmesi öngörülen 30 günlük acil ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini duyurdu. ABD Başkanı Trump, Ukrayna’nın kabulü sonrasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin olumlu geçtiğini açıkladı. Putin’den Kursk bölgesinde Rus birliklerince çembere alınan Ukrayna ordusu askerlerinin hayatlarını bağışlamasını istediğini belirten Trump, Putin’in buna olumlu yaklaştığını ifade etti. Putin, Trump’ın talep ettiği Kursk’taki Ukrayna birliklerinin silahlarını bırakarak teslim olmaları durumunda, hayatlarının güvence altında olacağını garanti ettiğini vurguladı.
"Rusya’nın ABD’den sonra en büyük ikinci kara ordusuna sahip Türkiye’yi dışlama seçeneği zayıf görünüyor”
Putin’in ateşkese şartlı onay için gündeme getirdiği konulardan birisi de 2 bin kilometrelik cephe hattında ateşkesin nasıl ve kim tarafından denetleneceği? ABD, ateşkesin denetimi ve mali yükünü Avrupa’nın üstlenmesini istiyor. Fransa ve İngiltere, Ukrayna cephe hattına 30 bin kişilik askeri güç göndermeyi gündeme alırken Zelenski çatışmasızlığın devamını garanti altına almak ve ateşkesin denetimi için en az 100 bin asker gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın açıklamaları, iktidarın Avrupa’nın yeni askeri güvenlik konseptinde ve Ukrayna’daki ateşkes sürecinde Türkiye’nin yer almasına istekli olduğunu gösteriyor. Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB), Ukrayna’ya Türk askeri gönderileceği haberleriyle ilgili açıklaması Ukrayna’ya asker seçeneğinin gündemde olduğu ve kapının açık tutulduğu anlamına geliyor. Ancak Ukrayna’da görev alacak gücün hangi bayrak veya misyon altında olacağı belirsiz. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov; AB, NATO ya da ulusal bayrakları altında da olsa Avrupa ülkelerini Ukrayna’ya kabul etmeyeceklerini açıkladı. Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın Ukrayna’ya sevk edilecek askerlerin ‘meşru hedef sayılacağını’ ilan etti. NATO üyesi ve AB tam üye adayı olan Türkiye açısından Rusya’nın bu rezervleri sıkıntı yaratabilir. Buna karşılık Türkiye-Rusya arasındaki iyi siyasi ve ekonomik ilişkiler, iki ülkenin Suriye’deki askeri iş birliği ve ortak devriye deneyimi, Ukrayna-Rusya savaşında izlenen iki tarafa eşit mesafeli tutum ve Rusya’ya yönelik ABD-AB yaptırımlarına katılmama tavrı, Rusya’nın Türk askerine itirazında hafifletici ve tolere edici gerekçeler olabilir. Rusya’nın itiraz şerhleri dikkate alındığında Avrupa’nın olası bir ortak barış gücünde NATO’da ABD’den sonra en büyük ikinci kara ordusuna sahip Türkiye’yi dışlama seçeneği zayıf görünüyor. Türkiye’nin üstün İHA-SİHA teknolojileri ve araçlarına sahip olması, Ukrayna’da sınır ve cephe hattı gözetim ve denetiminde üstlenilecek olası bir askeri misyon açısından önemli bir avantaj unsuru.”