İmamoğlu gözaltında... Özgür Özel: "Yapılan iş bir darbedir. Bir darbe girişimidir"

İmamoğlu gözaltında... Özgür Özel: "Yapılan iş bir darbedir. Bir darbe girişimidir"

(İSTANBUL) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması sonrası İstanbul’da konuştu. Yaşanılanları darbe olarak değerlendiren Özel, "Demokrasi treninden indi, darbecilerin safına o istasyonda katıldı. Tayyip Bey’in indiği istasyonda 15 Temmuz darbecileri vardır, Kenan Evren vardır, Tayyip Bey’in indiği istasyonda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde darbeye kalkmış başarmış başarmamış herkes vardır. Artık onların ruh ikizidir onların yoldaşıdır" ifadesini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, sabah saaatlerinde evinden gözaltına alındı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması sonrası İstanbul’a gitti. Özel, İBB Saraçhane Merkez Yerleşkesi’nde yaptığı açıklamada, şunları kaydetti:

"Maalesef bugün hoş bir güne iyi bir güne, barış içinde, sağlık içinde uyanmayı çok isterdik ama bu ülkenin umudunu çalmak isteyenler, bu ülkenin geleceğini çalmak isteyenler yargı eliyle uzun süredir başlatmış oldukları, sürdürdükleri tacizlerini bugün en hadsiz evresine getirdiler. Günün ilk saatleri ile birlikte 16 milyon İstanbullu’ya hizmet etmek için İstanbullular tarafından 3 kez üst üste her birinde artan oylarla ve en sonuncusunda 1 milyon farkla görevlendirilmiş Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu ve 106 arkadaşımız, belediye çalışanları, bürokratları, akademisyenler çağrıldıklarında gidecekleri bir yere suçlularmış gibi o kötü fotoğrafları vererek, çalınan kapıların açılması beklenmeden, duvarlarının üstünden atlayarak ve karşılarındaki her şeyi yıkarak ayıplı bir muamele ile İstanbul’un iradesine saldırdılar. Yapılan iş bir darbedir. Bir darbe girişimidir. Bundan haftalar önce grup toplantısında bir darbe mekaniğinin işlediğini anlatmıştım. Bunu siyasi bir makamdan yeniden İstanbul’a güya adalet dağıtmak üzere yollanan bir apararat eliyle yapıldığını anlatmıştım.

Bugünün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, geçmiş dönemde 20’ye yakın ve tamamı siyasi davalarda mahkeme mahkeme gezdirilip istenen, kendisine dikte ettirilen kararların alınmasının sağlandığı bir adalet giyotini, seyyar giyotin olarak gezmişti. Dünyanın en mobilize hakimiydi. En çok gezdirilen hakimiydi. Sonra ödüllendirildi bir siyasi makama gitti. Erdoğan’ın diliyle ‘Eskiden bakanlar siyasi baş yardımcıları, müsteşarlar teknikti. Bu yeni sistemde bakanlar teknik yardımcısıları siyasi’ diyordu. O siyasi kişilik hakimler ve savcılar siyasete girdiklerinde milletvekili aday adayı olduklarında bile artık siyasi görüşleri belli olduğundan göreve dönemezken, ülkeyi yöneten kişinin, bir partinin genel başkanının siyasi makama getirdiği görev verdiği kişiyi ‘Sana İstanbul’da ihtiyacım var’ diye buraya geri yollamıştı. Geçmişin seyyar giyotini burada Cumhuriyet Başsavcısı oldu.

"Bunu yapmasının sebebi 31 mart seçimlerinin Recep Tayyip Erdoğan tarafından hazmedilmemiş olmasıdır"

9 Ekim gününden beri adaleti katletmeye, başta partimiz olmak üzere tüm muhalefete saldırmaya, bunları haber yapanları suçlu görmeye, tweet atanı suçlu görmeye, beğeni yapanı suçlu görmeye, ifadeye çağırmaya, hapse atmaya bizleri yıldırmaya ve bıktırmaya çalışıyor. Bunu yapmasının sebebi 31 Mart seçimlerinin Tayyip Erdoğan tarafından hazmedilmemiş olmasıdır. Milletin verdiği mesajı almamıştır. Yenilmeyi kabullenememiştir. Güya yenilmezdi, bütün meşrutiyetini sandıktan alıyordu. Her sandık önceden yaptıklarını ibra ediyor temizliyor, bundan sonra yapacaklarına alan açıyordu. 31 Mart’ta partisinin kurulduğu günden beri ilk kez kaybetti, ikinci parti oldu. ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ dediği İstanbul’u, ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır’ dediği İstanbul’u 3'üncü kez Ekrem İmamoğlu’na kaybetti. İmamoğlu onu 4 kez üst üste yendi, Beylikdüzü dahil ona hiç yenilmedi. Kendini yenilmez gören o artık kaybedendi. CHP 47 yıl sonra birinci partiydi ve karşısında 4’tür yenemediği birisi vardı ve İstanbul’u kazanmıştı. O yüzden her gece kendi sesiyle uyanıyor. ‘İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır, İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder. İstanbul’u kaybeden Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi kaybedecekti. İstanbul’u kazanan Ekrem İmamoğlu da Türkiye’yi kazanacaktı. Bu ruh hali, psikoloji bu hazımsızlık geldiği her makamı borçlu olduğu milletin kararına hürmetsizliği, saygısızlığı tanımamayı öyle ya ‘demokrasi tren idi’ işine geldiği yere kadar binmişti, işine gelen istasyonda inecekti. Demokrasi treninden indi, darbecilerin safına o istasyonda katıldı. Tayyip Bey’in indiği istasyonda 15 Temmuz darbecileri vardır, Kenan Evren vardır, Tayyip Bey’in indiği istasyonda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde darbeye kalkmış başarmış başarmamış herkes vardır. Artık onların ruh ikizidir onların yoldaşıdır.

"Milletin karşısına devleti diken Erdoğan’a karşı bu millet yine kazanacaktır"

Bu yüzden tercihi bir kez daha milletin karşısına devleti dikmek olmuştur. Bu millet, bu halk devletini sever saygı duyar, çağrırır askere gider. İster vergi verir. Evladını şehit verir ama devlet milletin karşısına dikilirse, devletle millet yarışırsa millet kazanır. Daha önce Kenan Evren bu millete ‘bu kişiyi seç’ dediğinde parmağıyla işaret ettiğinde sandığın birinde kendi varken onun dediğini değil bir sivil adayı seçen bu milletin feraseti 15 Temmuz’da demokrasinin karşısındaki o meczuplar ordusuna karşı sandığı ve sandığın seçtiklerini koruyan bu millet nasıl 31 Mart’ta valiler, il başkanı, kaymakamlar, ilçe başkanı, Anadolu Ajansı, Cumhur İttifakı Ajansı, TRT AK Parti’nin televizyonu olmuşken karşımıza devlet dikilmişken millet kazandıysa, milletin adayı Ekrem İmamoğlu kazandıysa bu sefer de milletin karşısına devleti diken Erdoğan’a karşı bu millet yine kazanacaktır. Bu millet bütün kazanımlarını, camisinden özgürce okunan ezanın da dalgalanan ay yıldızlı bayrağın da kendisinin tüm özgürlüklerinin de elindeki diplomasının da Cumhuriyet ve onun var ettiği sandık güvencesinde olduğunu bilir.

"İmamoğlu’nun aday olabilme özgürlüğü elinden alınmıyor, bu milletin cumhurbaşkanı seçebilme özgürlüğü elinden alınıyor"

Siz anayasayı askıya alırsanız, 35 yıl önce gazete ilanı ile çağırdığınız 3 yıl boyunca kendinden önce ve sonra olan yüzlerce arkadaşıyla birlikte başvuran birinin evraklarını inceleyip 2 ders hariç diğer dersleri baştan aldırtıp, ona diploma düzenleyip verdiyseniz o üniversite doktor da mezun ediyor. 31 yıldır ameliyata girebilirsin deyip milletin canını emanet edildiği o diplomayı veren üniversite, gelen bir talimatla hatta, iki kez gelen o aparatın iki kez taciziyle ‘hadi iptal edin, hadi iptal edin’. Diplomayı iptal ederken aslında dün akşam Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuk devletini, hukuk güvencesini iptal etti. Bu mantıkla artık kimsenin tapusunun, kimsenin elindeki hisse senedinin, devlet borç senedinin, banka cüzdanının hiçbirinin bir garantisi yoktur. Aynı mantıktır. 35 yıl sonra diploma iptal edenen etme gerekçesi nedir?

"Suçları Tayyip Bey’in bileğini bükemediği bir siyasetçinin 35 yıl önce sınıf arkadaşı olmak"

Dün 28 kişinin diploması iptal edildi. Ekrem İmamoğlu benim yoldaşım onu ayırıyorum, diğer 27’sinin günahı ne? 35 yıl önce Türkiye’nin 2025, 2026 yılında ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanı ile aynı sınıfta okumuş olmak. Suçları Ekrem İmamoğlu’nun Tayyip Bey’in bileğini bükemediği bir siyasetçinin 35 yıl önce sınıf arkadaşı olmak. Böyle suç olur mu devletlerde? ‘Sen onunla aynı okulda olduysan ben onu yenemiyorum, seçime girmesin diye diplomasını iptal edeceğim, kurunun yanında yaş da yanar. Ekrem’in yanında arkadaşları da yanar’. Bu devletin bu millete verdiği en büyük değer seçebilme özgürlüğüdür. Tayyip Erdoğan, seçebilme özgürlüğüne el atıyor. Ekrem İmamoğlu’nun aday olabilme özgürlüğü elinden alınmıyor, bu milletin istediğini cumhurbaşkanı seçebilme özgürlüğü elinden alınıyor. Dün akşamdan itibaren 16 muhalefet partisi, Cumhur İttifakı hariç Türkiye siyasetinin gerisi gösterdikleri dayanışmaya, yaptıkları sosyal medya paylaşımlarına, açtıkları telefonlara, buraya kadar ziyaretlerine yürekten teşekkür ediyorum. Herkes sinmiş, susmuşken, İstiklal Marşı’ndaki korkma ile ayağa kalkıp korkmayıp İstanbul Üniversitesi’nden başlayıp buraya kadar gelen ne barikat ne bir şey dinleyen gençlere teşekkür ediyorum."

(SÜRECEK)