32 kişiye mezar olmuştu… 6 Şubat Depremlerinin ikinci yılında Rana Apartmanı önünde aileler adalet nöbetinde: "O gün ölen sadece 53 bin insan değil, bu ülkenin vicdanıydı ve iki yıl geçti, hala adalet yerini bulmadı"

32 kişiye mezar olmuştu… 6 Şubat Depremlerinin ikinci yılında Rana Apartmanı önünde aileler adalet nöbetinde: "O gün ölen sadece 53 bin insan değil, bu ülkenin vicdanıydı ve iki yıl geçti, hala adalet yerini bulmadı"

HABER: Esra TOKAT / KAMERA: Gurbetelli YALÇIN

(HATAY)- 6 Şubat Dempremlerinin ikinci yılında, Hatay'da 32 kişiye mezar olan Rana Apartmanı önünde aileler adalet nöbetinde. Büyüdüğü Rana Apartmanı'nda anne ve babasını kaybeden Avukat Eren Can, "O gün ölen sadece 53 bin insan değil, bu ülkenin vicdanıydı ve iki yıl geçti, hala adalet yerini bulmadı. Adaletsizliğin soğuk boşluğuyla iki yıldır baş başayız" ifadelerini kullandı.

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerde 11 il büyük bir yıkıma uğradı. Depremde en az 53 bin 737 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 213 kişi yaralandı. 11 il arasında olan Hatay ise en büyük yıkımın meydana geldiği şehir olarak kayıtlara geçti. Kentte yıkılan binalardan biri de Rana Apartmanı oldu.

Depremde yıkılan ve 32 kişiye mezar olan Hatay'ın Antakya ilçesi Kışla Saray Mahallesi'nde bulunan 6 katlı Rana Apartmanı enkazında Adalet Peşinde Aileleri Platformu, depremin ikinci yılında adalet nöbeti tuttu. Büyüdüğü apartmanda anne ve babasını kaybeden Avukat Eren Can, Adalet Peşinde Aileleri Platformu adına konuştu. Can konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“6 Şubat 2023 depremlerin üzerinden iki sene geçti. İki senedir adalet sağlanmadı. Hala acılıyız, hala öfkeliyiz, hala yastayız. Bugün çok acılı ve onurlu bir mücadelenin temsili olarak buradayız. Hiç eksilmeden her gün artan acımız ve özlemimizle buradayız. Bugün bıraktığımız karanfillerle ebediyete uğurladığımız sevdiklerimizi özlemle yad ederek her zaman hasretle hatırlayacağız. Yaşamak zorunda bırakıldıklarımızı da hatırlayacağız. Bugün sadece onları anmak için değil, bizi bu acıyı yaşamaya mahkum edenleri de unutturmamak için buradayız. 6 Şubat'tan bu yana her gece sevdiklerimizin ne kadar korktuğunu, ne kadar beklediğini düşünürken katillerin yastığa nasıl başlarını rahat koyduklarını da düşünmek zorunda kaldık. Biz her gece sevdiklerimizin üzerine yıkılan duvarların altında onların yokluğunun ağırlığıyla beraber yeniden eziliyoruz. Binlerce insanın ölümüne neden olan bu karanlığı sorgulamadan aydınlık günleri beklemenin mümkün olmadığını biliyoruz. O gün annelerimizi, babalarımızı, kardeşlerimizi, çocuklarımızı enkaz altından çıkarttık. Ama biliyoruz ki onlar depremde değil, ihmallerde, denetimsizliklerde, açgözlü bir sistemin altında kaldılar. O gün ölen sadece 53 bin insan değil, bu ülkenin vicdanıydı ve iki yıl geçti, hala adalet yerini bulmadı. Adaletsizliğin soğuk boşluğuyla iki yıldır baş başayız.

"Yolun sonu adalet olmadan ne kavgamız bitecek ne de özlemimiz dinecek"

Bugün bir kez daha içimiz yanıyor. Yine hayatlarımız küle döndü. Bolu Kartalkaya'da 78 can daha göz göre göre hayattan koparıldı. Dün enkazın altından sevdiklerimizi çıkarırken hissettiğimiz o tarifsiz acıyı bugün alevlerin arasında kaybolan canlar için hissediyoruz. Yine ihmal, yine denetimsizlik, yine kader denilen bir ihmaller zinciri. Eğer 6 Şubat'ta adalet sağlansaydı belki bugün bu yangın hiç yaşanmaz 78 can aramızda olurdu. Değişen sadece felaketin adı, acının şekli ama suçlular hep aynı, ihmaller hep aynı, sorumsuzluk hep aynı. Biz bu filmi defalarca izledik ve her seferinde cenazelerimizi kaldırıp adalet aramaktan başka bir şey yapamadık. Bu düzen değişmezse yeni depremler, yeni yangınlar, yeni felaketler yaşanacak ve yeni isimleri mezar taşlarına kazıyacağız. Buna izin vermeyeceğiz. Biz artık bu ülkede ölmek istemiyoruz. Sevdiklerimizi enkaz altındayken veya yanarken seyredenlere karşı adalet istiyoruz. 6 Şubat'ın suçlarını nasıl affetmiyorsak, ihmalin sorumlularını da affetmeyeceğiz ama umudumuzu kaybetmiyoruz. Biliyoruz ki bu karanlık yolun sonunda doğacak bir güneş var. Çünkü korkuya meydan okuyan sevgimiz ve kaybettiklerimize verdiğimiz sözümüz var. Çünkü başka canımız yok. Biliyoruz ki yolun sonu adalet olmadan ne kavgamız bitecek ne de özlemimiz dinecek. Çok sevdiklerimize, hiç unutamayacaklarımıza... Sizi çok seviyor ve özlüyoruz.

"32 canımızı bizden alanların sorumluluğu tespit edilmedi"

Şu an tam Rana Apartmanı'nın önündeyiz. Burada 32 kişi vefat etti. İçlerinden bir tanesi annem, bir tanesi babamdı. Diğerleri de 30 yıldır bu apartmanda oturduğumuz için 30 yıllık komşularımızdı. Ve iki sene sonra acımız dinmedi, öfkemiz dinmedi. Ne yazık ki Antakya'da halen en temel ihtiyaçlara erişim imkansızken şu an Rana Apartmanı'nın önünde asfalt bir zemine koyuyoruz pankartlarımızı, karanfillerimizi, mumlarımızı. Sadece ufacık bir alan iki günde asfaltlanırken Antakya'nın ara sokakları halen delik deşik. Adalet arayışımız ise aynı şekilde ve Rana Apartmanında iddianame düzenlenmedi, bilirkişi raporu gelmedi, 32 canımızı bizden alanların sorumluluğu tespit edilmedi. Biz bunu kabul etmiyoruz. Adalet için, yakınlarımız için, en başta annemiz, babamız için biz bu mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Gerekirse iğneyle kuyu kazmak gerekirse de bundan vazgeçmeyeceğiz. Ve bugün şimdi burada bu açıklamayı yaptıktan sonra yine devam edeceğiz. Bugün burada sabaha kadar nöbet tutacağız ve yakınlarımız için mücadeleden de vazgeçmeyeceğiz.”

Eren Can'dan sonra söz alan, Rana Apartmanı'nda ablası ve eniştesini kaybeden Barış Tok şunları kaydetti:

“Sözün bittiği bir yerdeyiz aslında. Sözün anlamını çok yitirdiği, sözün bazen çok anlamsız olduğu bir noktadayız. Antakya'da yaşamadım ama ablam Hatice Can ve Mithat abi eniştem onlar burada yaşadılar. Üç yeğenim Ulaş, İnan ve Eren burada büyüdüler ve şimdi onların büyüdüğü apartman gördüğünüz gibi dümdüz ve ben buraya geldiğimde geçen yıldan bu yana hiçbir şeyin değişmediğini gördüm. Bir tek bir asfalt dökülmüş ve bu asfaltla duyduğum da şu ‘asfalt döküldü neyse ki çünkü tozdan kurtulduk’. Ama tozdan kurtulunca çamura bulanıyor burada yaşamak zorunda bırakılan insanlar bu haliyle. Dolayısıyla çok üzgünüm, çok öfkeliyim ama bu ezbere söylenmiş bir hüzün ve öfke değil. Çünkü bir türlü hiçbir şey bunu tamir etmiyor. Edilmesine izin verilmiyor sanırım. Birçok toplumda bir acı yaşandığında o acının anılması için alanlar açılır. İnsanlar acılarını, anılarını saygıyla ve onurlarına yaraşır bir şekilde yaşayabilirler. Oysa burada, Türkiye'de buna izin verilmiyor. Bugün biz elimizden geleni yapmaya çalıştık. Onların anılarını, onların coşkularını, onların kahkahalarını tekrar burada hatırlamak için. Yaşarlarmış gibi hatırlamak için. Burada biliyorum ki birçok insan benzer duyguları ve acıları yaşıyor. Umarım bir gün Türkiye'de de tüm bunların acılarının hakkıyla yaşanabildiği ve yaraların sarılabildiği bir ülkeye doğarız, ülkeye uyanırız. Tüm dileğim bu.”

İskenderun'da, MCG Tower'da annesini, babasını, akrabalarını kaybeden Selin Sümbültepe'de adalet nöbetinde olanlar arasındaydı. Sümbültepe de şunları söyledi:

“Burada acımız da, mücadelemiz de buradaki birçok vatandaş gibi ortak. Bu mücadele adalet gelene kadar devam edecek. Bilirkişi raporu gelmeyen yüzlerce belki on binlerce dava var. Bunların hepsinin takibini adalet peşinde aileleri olarak da zaten birbirimizle dayanışma içinde sürdürüyoruz. Her dava birbirine örnek olabiliyor. Büyük bir aile olduk gerçekten. Keşke bu şekilde olmasaydık. Her şehirden, her depremzedenin bütün ihtiyaçlarını ve adalet arayışını gözetiyoruz. Duruşmamız da var çok yakında. Böyle bir günün ertesi günü duruşma olması oldukça bizim hassas duygularımızı daha da kışkırttı diyebilirim. 7 Şubat'ta, Cuma günü İskenderun Adliyesi'nde sabah 11'de duruşmamız var. ‘Hesaplaşma vakti geldi’ demek istiyoruz. Sadece bir tane kamu görevlisine izin verildi. O da bizim bir sürü itirazımızdan sonra resmen söke söke hakkımızı arayabildiğimiz bir adalet sistemindeyiz. Keşke bu kadar zor olmasaydı her şey. Dilerim ki her dava için bilirkişi raporları da bir an önce artık soğumadan davalar gelir. Çünkü davalar uzadıkça birilerinin işine geliyor bu durum ve artık bu bizim adalete olan güvenimizi de sarsmış oluyor. Zaten çok yorulmuş ve sarsılmış bir halkız. Bir şeyler artık bizim için adaletli yürüsün istiyoruz. Ülkedeki her vatandaş gibi.“

"Antakya yeniden küllerinden doğacak. Antakya beton binalardan ibaret miydi ki yıkılsın?"

Sümbültepe'den sonra tekrar sözü alan Eren Can, Rana Apartmanı önünde başlattıkları adalet nöbetini sabaha kadar sürdüreceklerini belirterek şunları kaydetti:

”Şimdi Rana Apartmanı önündeyiz. Rana Apartmanı bizim için bir sembol. Çocukluğumuzun geçtiği kendi binamız, annemi babamı kaybettiğim yerimiz Hatice Can ve Mithat Can ama onlar dışında 30 komşumuz da kaybettiğimiz, 30 insan, 30 can ama 55 bine yakın insanı kaybettik. Bu rakam bir sayıdan ibaret değil. Herkesin ocağına, evine ateş düştü ve çok tarifsiz bir acıyı iki sene sonra aynı yerde yine yağmur altında bir kez daha yaşarken aslında o gün yaşadığımız günleri de tekrar hatırlıyoruz. Biz burada çaresizliği yaşadık. Biz burada bir kepçeyi bulamadığımız, yolların kapalı olduğu ama yollar açık olsa da kendi imkanlarımızla temin ettiğimiz aracı bile buraya getiremediğimiz, bir vinç'i buraya getiremediğimiz, bant daraltmasını yaşadığımız, sosyal medyadan yardım çığlımızın ulaşmadığı, kaderine terk edilmişliği tamamen burada yaşadık ve yalnız bırakıldık. Bunu sadece biz burada yaşamadık. Bu sadece Rana Apartmanı'nına özgü değildi. Bütün Antakya halkı bunu, hep beraber yaşadı, hep beraber öldük. Ama bugün buradayız. Biz buraya şöyle bir söz yazdık. ‘Rana Apartmanı buradaydı, geri döneceğiz’ dedik. Çünkü inanıyoruz, Antakya yeniden küllerinden doğacak. Antakya beton binalardan ibaret miydi ki yıkılsın? Antakya yıkılsa da bizlerin varlığıyla, bizlerin ruhuyla, Antakya insanının bir arada, kardeşçe, hiçbir ayrım gözetmeden, birbirinin dilini, dinini, ırkını sorgulamadan o mozaik ruhuyla yeniden kurulacak. Ben buna bütün kalbimle inanıyorum. Çünkü tekrar ediyorum, Antakya beton binalardan ibaret değildi. Biz bugün anmamıza burada devam edeceğiz. 4.17'de de burada olacağız. Herkesi burada bizimle olmaya davet ediyoruz. En azından Rana Apartmanı önünde simgesel olarak biz burada 11 ilde tüm yitirdiğimiz canları anmak istiyoruz ve anıyoruz.”