Avukat Turgut Kazan: "Gizli tanık beyanlarının tek başına delil değeri yoktur"

(İSTANBUL) - Eski İstanbul Barosu Başkanı Avukat Turgut Kazan ve Avukat İlkay Sezer, Fetulahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) kumpas davalarında, 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in, FETÖ’nün gizli tanıklarıyla tutuklamasının, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dosyasıyla benzerliğini basın toplantısında anlattı. Turgut Kazan, "Gizli dinleme için savcılık hiçbir gerekçe göstermemiş, gizli dinleme kararına dayanak olacak nedenlere yer vermemiş ise soruşturma aşamasındaki gizli dinlemelerin hiçbir değeri yoktur, hepsi geçersizdir" dedi.
Avukat İlker Sezer ile Avukat Turgut Kazan, "gizli tanık"lı suçlamalar ve yargılamalarla ilgili açıklama yaptı.
Avukat Turgut Kazan, Anayasa Mahkemesi'nin gizli tanıklığa ilişkin "Baran Karadağ" kararındaki adil yargılanma hakkının ihlali gerekçelerini hatırlatarak, "Baran Karadağ kararında belirtildiği gibi, eğer gizli tanık dinleme için savcılık hiçbir gerekçe göstermemiş, gizli dinleme kararına dayanak olacak nedenlere yer vermemiş ise soruşturma aşamasındaki gizli tanık dinlemelerinin hiçbir değeri yoktur, hepsi geçersizdir. Dolayısıyla, bu yasal ve hukuksal gerçeğin bilinmesi gerektiğini belirtiyoruz" diye konuştu.
Soruşturmalar nedeniyle, gizli tanık sorununun tekrar gündeme geldiğini belirten Kazan, "Aslında, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 58. maddesi ile 5276 sayılı Tanık Koruma Kanunu, örgüt faaliyeti olarak işlenen suçlar için bu imkanı getirmişti. Ancak, hukuk devletinin tam yerleşmediği ve yargı bağımsızlığının sorunlu olduğu durumlarda, bu imkanın adil yargılama hakkını ezip geçeceği ve büyük felaketlere yol açacağı olasılığı vardı” dedi.
"Mutlaka delile dayanması gerekir"
Bu nedenlerle 5276 sayılı Tanık Koruma Kanunu çıkınca, Avukatlar Vakfı olarak bilimsel bir toplantı düzenlediklerini ve yaşanabilecek tehlikelere dikkat çekmeye çalıştıklarını hatırlatan Kazan, şunları kaydetti:
"Elbet, özellikle örgüt faaliyeti niteliğindeki suçlarda, ‘ağır ve ciddi tehlike’ varsa gizli tanık dinlemesi gerekebilir. Ama, tehlike ve niteliği, tanığın algısı esas alınarak değil, yetkili makam tarafından objektif olarak belirlenir. AİHM'nin 14.02.2002 günlü Viser/Hollanda kararında vurgulandığı gibi, tanığa yönelen tehdidin ciddiliği mutlaka araştırılarak sonuca varılmalıdır ve tehlikenin suçlanan kişi veya onun ajanlarından kaynaklanmasının mutlaka delile dayanması gerekir. Nitekim, AİHM/Büyük Dairesi'nin Al-Khawaja ve Tahery/İngiltere kararı uyarınca, tanığın karşı karşıya bulunduğu somut tehdit/tehlike kolluk tarafından belirlenip yetkili makama sunulmalıdır. Yetkili makam da özel başka önlemler ve seçeneklerle tehlikenin/korkunun giderilip giderilemeyeceğini değerlendirerek bir karar verecektir. Soruşturma aşamasında savcılık, kovuşturma aşamasında Mahkeme yetkili makamdır ve Viser/Hollanda kararına göre, savcılığın soruşturma aşamasında tehlikeyi belirleyip gizli tanık dinlemiş olması, kovuşturma aşamasında da gizli dinlemeyi zorunlu kılmaz, Mahkemenin de tehdit/tehlike araştırması yaparak, (savcılık tespitine bağlı olmadan) kendi araştırmasının sonucuna göre karar vermesi gerekir."
"Gizli tanık beyanlarının tek başına delil değeri yoktur"
Turgut Kazan, AİHM’in, Kostovski/Hollanda kararına göre, "eşyanın tabiatı icabı, görevleri dolayısıyla polis/savcı ve kamu görevlilerinin kamuya açık olarak tanıklık yapmaları" gerektiğini, ancak çok istisnai durumlarda, onların gizli tanıklık yapmalarının kabul edilebileceğini aktardı.
Yine AİHM'nin 15 Haziran 1992 günlü Ludi/İsviçre kararında, sadece kimliği gizli tutularak dinlenmesi mümkün bir gizli ajanın, gizli tanık olarak dinlenmesinin ihlal sayıldığını hatırlatan Kazan, "Ayrıca ve asıl önemlisi, AİHM kararlarıyla, Anayasa Mahkemesi'nin Baran Karadağ kararına göre, gizli tanık beyanlarının tek başına delil değeri yoktur. Gizli tanık, sayısı bir, beş veya yirmi beş olsa da durum aynıdır" ifadesini kullandı.
AİHM'in, başka delil olmadan gizli tanık ifadesiyle hüküm kurulduğu için verdiği diğer ihlal kararı örneklerini sıralayan Kazan, şöyle devam etti:
"Demek ki, mahkumiyet hükümleri yalnızca veya önemli ölçüde gizli tanık ifadelerine dayanıyorsa, adil yargılanma hakkı ihlal edilmiş olur. Eğer, gizli tanık ifadeleri başkaca somut delillerle desteklenmiyorsa, hiçbir değer taşımaz, taşıyamaz. Altını çizerek söyleyelim, yalnız AİHM kararlarında değil, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin R(97) 13 no'lu Tavsiye Kararının 11 ve 13 maddelerinde de aynı ilkeler ve değerler tekrarlanıyor. Gizli dinleme koşulları ve polis söz konusu ise onların durumu vurgulandıktan sonra, gizli tanık beyanının mahkumiyet hükmüne esas olamayacağı anlatılıyor. İşte, AİHM kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararına göre, gizli tanığı dinleme koşulları ile gizli tanık ifadelerinin delil değeri budur."
FETÖ kumpaslarındaki gizli tanıklar…
FETÖnün kumpas davalarını hatırlatan Turgut Kazan, eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ve Albay Dursun Çiçek ile ilgili süreçte de bu yasal ve hukuksal gerçeklere rağmen inanılmaz bir gizli tanık uygulaması yaşandığını anlattı. Turgut Kazan, süreçte, bir rüşvet ve yolsuzluk kahramanı olan İliç Savcısı Bayram Bozkurt’un gizli tanık Efe olarak ifadesinin alındığını, gizli tanık Munzur’un ifadesiyle Albay Dursun Çiçek'in, "Erzincan'a gelip ordu komutanı ve Başsavcı ile görüşerek, ayrı bir Ergenekon hazırlığına çalışıldığı suçlamasının yaratıldığını" belirtti.
Kazan, "Oysa, otel konaklama belgesindeki Dursun Çiçek'in vatandaşlık numarası belgede yazılı duruyor. İnternete girip bakınca onun Albay Dursun Çiçek olmadığı apaçık anlaşılıyor. Bu Dursun Çiçek 1977 doğumlu başka bir Dursun Çiçek ve Albay Dursun Çiçek'in ise Ankara Genelkurmay karargahında görevi başında olduğu, Erzincan'a hiç gitmediği anlaşıldı" dedi.
"Ancak ‘çok ağır ve ciddi tehlike’ varsa, bir kişi gizli olarak dinlenebilir"
Turgut Kazan, şöyle devam etti:
"Sonuç olarak, ancak ‘çok ağır ve ciddi tehlike’ varsa, bir kişi gizli olarak dinlenebilir. Bu tehlikenin, o kişinin algısına dayalı öznel bir korku değil, nesnel ve ciddi bir tehdit olduğunun araştırma sonucu saptanması, suçlanan kişi veya onun ajanlarından kaynaklanacak bir tehlike olması, mutlaka delile dayanması gerekir. Somut tehdit/tehlikeyi kolluk görevlileri belirleyip yetkili makama bildirecektir. Soruşturma aşamasında savcılık, yargılama aşamasında mahkeme gizli dinlemeye karar verecek makamdır ve soruşturma aşamasındaki savcılık kararı mahkemeyi bağlamayacağı için, mahkemenin de tehdit/tehlike araştırması yaptırarak bir karar vermesi gerekir. Anayasa Mahkemesi'nin tıpkı Baran Karadağ kararında belirtildiği gibi, eğer gizli dinleme için savcılık hiçbir gerekçe göstermemiş, gizli tanık dinleme kararına dayanak olacak nedenlere yer vermemiş ise soruşturma aşamasındaki gizli tanık dinlemelerinin hiçbir değeri yoktur, hepsi geçersizdir. Dolayısıyla, bu yasal ve hukuksal gerçeğin bilinmesi gerektiğini belirtiyoruz."
“Gizli tanık Şemdin Sakık çıktı”
FETÖ’nün kumpas davalarından Ergenekon davasında gözaltına alınan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer de bu davada ifadesi esas alınan gizli tanık "Deniz"in, mahkeme salonunda sesi değiştirilerek dinlendiğini söyledi. Sezer, "Bu kişi ‘kimliğimi açıklamak istiyorum’ dedi ve isminin Şemdin Sakık olduğunu açıkladı. Gizli tanığın ismini açıklamadan verdiği ifadeyi düşünün, yargılananlar asker, bununla ilgili dinlenen de mahkeme başkanının ifadesiyle Şemdin bey... Yani gizli tanığı kanun kabul etmiş, yargı sistemimiz kabul etmiş ama uygulamada gördüklerimiz, bunun sorunlu olduğuna işaret ediyor. Bu uygulamanın sınırlarına dikkat çekmek adına bugün böyle bir açıklama yapalım dedik” şeklinde konuştu.