Bakan Fidan: Türkiye, krizlerin tam kalbinde ama çözümün merkezinde duran bir ülke

Bakan Fidan: Türkiye, krizlerin tam kalbinde ama çözümün merkezinde duran bir ülke

Haber: Melis YILDIRIM

(ANTALYA) - Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Dördüncü Antalya Diplomasi Forumu’nun (ADF-2025) açılışında yaptığı konuşmada, "Türkiye, krizlerin tam kalbinde, gerilimlerin orta yerinde ama çözümün de merkezinde duran bir ülkedir. Bugün Türkiye, Gazze için sesini yükselten, Ukrayna için barış çağrısı yapan, Suriye için istikrar ve yeniden imarı savunan, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Afrika’da iş birliği inşa eden bir aktördür. Bu duruşumuz sadece coğrafyamızdan değil, tarihimizden ve milletimizin vicdanından kaynaklanmaktadır" dedi.

ADF-2025, "Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek" temasıyla Antalya Belek’te bulunan NEST Kongre Merkezi’nde yapılıyor. Forumun resmi açılışında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuştu. Fidan şunları kaydetti:

"Olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir dönemde bu forumu gerçekleştiriyoruz. Forumumuz ayrışan bir dünyada diyaloğun ve diplomasinin nabzının nasıl attığının küresel bir merkezi haline gelmiştir. Her yıl daha da büyüyen bu çatı, kuzey ile güneyi, doğu ile batıyı, devlet adamları ile düşünce insanlarını, diplomatlarla gençleri aynı masa etrafında buluşturmaktadır.

Dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz bu Forum’un ruhunu oluşturan temel değerler çok seslilik, kapsayıcılık ve ortak akıldır. Bu yapısıyla Forum kısa sürede uluslararası alanda marka değerine ulaşmış, saygın bir buluşma noktasına gelmiştir. Uluslararası düzeyde etkisi, itibarı ve geniş katılım profiliyle forumumuz öne çıkmış durumdadır. Bu yönüyle ADF’nin dünya çapında bir ihtiyaca cevap verdiğini çok şükür görmekteyiz.

"Üç gün boyunca dünyanın karşı karşıya olduğu krizlere ışık tutacağız"

Forumumuzun bu yılki teması Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek. Forumumuz bu temayla perspektif bakımından derin, çözüm arayışı bakımından anlamlı bir yapıda. Üç gün boyunca dünyanın karşı karşıya olduğu adalet, güvenlik ve yönetişim krizlerine ışık tutmaya çalışacağız. Yaşanan dönüşüm süreçlerini mercek altına alacak, değişim dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasını hedefleyeceğiz.

Yaşadığımız çağ sadece teknolojik dönüşümün, sadece politik kaymaların değil aynı zamanda diplomasinin de doğasının kökten değiştiği bir dönem haline gelmiştir. Bugün diplomasiyi koridorlardan ve masalardan ibaret görmek yanlış olur. Bir başka ifadeyle uluslararası ilişkiler bugün görülmez ağlarla örülü, sabit çizgilerden uzak dinamik bir evreni temsil etmekte.

Siber saldırılar, dezenformasyon, enerji güvenliği ve ticaret savaşları... Bunların her biri küresel güvenlik kadar diplomatik zekanın da konusu haline gelmiş durumdalar. İşte bu nedenle diplomasi artık yalnızca devletler arası bir araç değil, insanlığın ortak geleceğini şekillendiren bir zihin işi olmuş durumda.

"Etkin diplomasiye daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır"

Mevcut düzen sorunlara çözüm üretemediği için toplumsal hareketler kendi içinde dönüşüme uğruyor. Geleneksel tehdit algılarına her geçen gün yenileri ekleniyor. Ülkeler arası karşılıklı güven giderek zedeleniyor, hatta yok oluyor. Zamanın ruhu artık çok kutuplu, çok katmanlı, çok boyutlu bir uluslararası düzene işaret etmektedir. Jeopolitik ve ideolojik bölünmeler ile bloklaşmalar eğilimi artmaktadır. Silahlanma yarışı maalesef yeniden başlamıştır. Bu ortamda küresel yönetişimde yaşanan aşınma, çok taraflı kurumların zayıflaması, küresel meselelerde eş güdümün zorlaşması en önemli sınamalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluslararası sisteme yönelik en büyük tehdit ise kuralsızlığın, belirsizliğin ve başına buyrukluğun hakim olduğu, Allah korusun, karanlık bir gelecektir. İşte bu nedenle uluslararası düzlemde aklıselim ve adalete dayanan gerçekçi politikalara ve etkin diplomasiye daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır. Meselemiz, çok kutupluluğun doğru yönetilmesidir. Aynı zmamanda küresel yönetişimin daha kapsayıcı hale getirilmesi şarttır.

"Artık mızrak çuvala sığmamaktadır"

Birleşmiş Milletler (BM), bugün uluslararası toplumun barış ve adalet beklentilerini maalesef karşılayamamaktadır. BM Güvenlik Konseyi, gücün tarafında bir düzeni temsil eder hale gelmiştir. Bunun en açık örneği Gazze’dir. BM Güvenlik Konseyi Gazze’deki katliam karşısında sessiz ve etkisiz kalmıştır. Sessizlik büyüdü, adaletsizlik derinleşti, vicdanlar kanadı. Bu tablonun adı karşımıza meşruiyet krizi olarak çıktı. 21’inci yüzyılda, yeni uluslararası düzenin zemini hazırlanırken öncelikle meşruiyet krizinin aşılması gerekmektedir. Uluslararası kamuoyunun adalet çağrıları her yerde yankılanmakta, artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Adil ve kalıcı temellere dayanmayan her düzen yıkılmaya mahkumdur. Bu nedenle dünya sisteminin merkezinde artık güç değil, hak hakim olmalıdır.

Türkiye, krizlerin tam kalbinde, gerilimlerin orta yerinde ama çözümün de merkezinde duran bir ülkedir. Bugün Türkiye, Gazze için sesini yükselten, Ukrayna için barış çağrısı yapan, Suriye için istikrar ve yeniden imarı savunan, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Afrika’da iş birliği inşa eden bir aktördür. Bu duruşumuz sadece coğrafyamızdan değil, tarihimizden ve milletimizin vicdanından kaynaklanmaktadır. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bağımsız ve proaktif dış politika vizyonumuzdan güç almaktadır. Bu vizyonumuz doğrultusunda haksızlık karşısında adaleti, eşitsizlik karşısında hakkaniyeti, zulüm karşısında mazlumları savunmaktayız. Bu hakikatleri açık yüreklilikle ifade edebilmek ve uluslararası düzlemde adaletin ve hakkın sesi olabilmek cesaret işidir. Bu nedenden dolayı Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.

İnanıyoruz ki, bölgedeki sorunların kalıcı çözümü dış müdahaleler yerine bölge ülkelerinin kendi sorunlarını kendilerinin çözmesiyle mümkündür. Nitekim bölge gerçeklerinden kopuk dış müdahalelerin ne denli yüksek maliyetli olabildiği geçmiş tecrübeler ışığında gösterilmiştir. Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanların da yer aldığı geniş Karadeniz ve Akdeniz havzaları ile Afrika’da çatışmaların sona erdirilmesi ve istikrarın sağlanması bizim için temel ve vazgeçilmez öncelik haline gelmiştir. Bölgemizde güvenlik, refah ve kalkınmanın ancak iş birliği ve dayanışma ile mümkün olabileceğini biliyoruz. Bu bakışla komşularımızı bir tehdit unsuru olarak değil, tam tersine hepimizin yararına olacak çözümlerin birer parçası ve iş birliğimizin ortakları olarak görüyoruz. Bölgemiz güç çekişmelerinin değil, karşılıklı saygı ve iş birliğinin yeşerdiği, devletlerin birbirine tahakküm değil, barış ve diyalog eli uzattığı bir ortak geleceğin coğrafyası olmak durumundadır. Kemikleşmiş sorunlar, siyasi irade ve karşılıklı niyet olması halinde zaman içerisinde inşallah çözüme ulaşacaktır."