BES Samsun Şubesi Kadın Sekreteri Boyraz: "Pınar Gültekin davası yargının tutumu açısından önemli bir örnek teşkil etmekte"

BES Samsun Şubesi Kadın Sekreteri Boyraz: "Pınar Gültekin davası yargının tutumu açısından önemli bir örnek teşkil etmekte"

Haber: Mehmet Rebii ÖZDEMİR

(SAMSUN) - KESK’in iş kollarından Büro Emekçileri Sendikası (BES) Samsun Şube Kadın Sekreteri Emine Boyraz, Pınar Gültekin davasında Yargıtay'ın kararını eleştirerek, "Pınar Gültekin davası, Türkiye'de kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle mücadelede yargının tutumu açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Yargıtay’ın bu davaya ilişkin verdiği karar, sadece adli bir karar olmanın ötesinde, yargının kadın cinayetlerine nasıl yaklaştığına dair toplumsal bir gösterge olarak değerlendirilmektedir" dedi.

27 yaşındaki üniversite öğrencisi Pınar Gültekin'i boğduktan sonra varile koyarak yakan Cemal Metin Avcı'ya "Canavarca hisle eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmişti. Avcı’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulmasına tepkiler devam ediyor. BES Samsun Şubesi Kadın Sekreteri Emine Boyraz, şunlar söyledi:

"Kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en uç noktada tezahür ettiği, insan hakları ihlalleri arasında yer alan ciddi bir sorundur. Bu cinayetler, genellikle kadınların aile içi, toplumsal ya da bireysel ilişkilerinde maruz kaldıkları şiddetin ölümle sonuçlanmasıdır. Türkiye’de ve dünyada artan kadın cinayetleri, hukuk sistemlerinin bu meseleye yaklaşımı ve verdiği kararlarla doğrudan ilişkilidir. Yargının verdiği bazı kararlar, kamuoyunda büyük tepkilere yol açmakta, adalet duygusunu zedelemekte ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Özellikle 'canice hisle öldürme yoktur' gibi kararlar üzerinden yargının yaklaşımı ele alınacak, kadın cinayetlerinin sosyolojik boyutları değerlendirilecek ve adalet sisteminin nasıl daha etkin hale getirilebileceği tartışılmalıdır. Türkiye’nin 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir geri adım olarak değerlendirilmiştir. Oysa ki İstanbul Sözleşmesi, devletlere sadece şiddeti önlemekle değil, aynı zamanda mağdurları koruma ve failleri cezalandırma sorumluluğu da yükler.

"Haksız tahrik indirimi toplumda büyük tepki çekmektedir"

Pınar Gültekin davası, Türkiye'de kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle mücadelede yargının tutumu açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir. Yargıtay’ın bu davaya ilişkin verdiği karar, sadece adli bir karar olmanın ötesinde, yargının kadın cinayetlerine nasıl yaklaştığına dair toplumsal bir gösterge olarak değerlendirilmektedir. Pınar Gültekin’in eski erkek arkadaşı tarafından vahşice öldürülmesiyle ilgili davada, sanığa önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş ancak daha sonra bu ceza 'haksız tahrik indirimi' gerekçesiyle 23 yıla düşürülmüştür. Yargıtay da bu indirimi onaylamıştır. Türkiye’de kadın cinayetleri davalarında sıkça uygulanan haksız tahrik indirimi toplumda büyük tepki çekmektedir. Bu tür indirimler, mağdurun davranışlarının suçlunun eylemini 'kışkırttığı' algısını yaratmakta, bu da failin sorumluluğunu hafifletmektedir. Bu kararlar, özellikle kadın cinayetlerinde faillerin cezadan kurtulma ihtimali olduğu algısını güçlendirebilir. Bu da caydırıcılık ilkesini zayıflatır.

"Adalet, eşitlik ilkesinin tüm boyutlarıyla hayata geçirilmesiyle sağlanabilir"

Pınar Gültekin davasındaki Yargıtay kararı, Türkiye’de kadın cinayetlerine karşı verilen hukuk mücadelesinin zorluklarını gözler önüne sermektedir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede yargının rolü sadece ceza vermek değil aynı zamanda toplumsal mesajlar vermektir. Bu nedenle kararlar, mağdurun değil failin eylemlerine odaklanmalı ve caydırıcılığı güçlendirmelidir. Haksız tahrik indiriminin sınırlandırılması veya kaldırılması, Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitiminin yargı mensuplarına verilmesi, Kadına yönelik şiddetle mücadele yasalarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu tür davalar, sadece bir kişinin değil, toplumun adalet anlayışının da sınavıdır. Kadın cinayetleri, bireysel bir trajediden çok daha fazlasıdır, toplumsal yapının derinlerinde kökleşmiş cinsiyetçi zihniyetin bir yansımasıdır. Yargının verdiği kararlar, adaletin sağlanmasında ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde belirleyici bir role sahiptir. "Canice hisle öldürme yoktur" gibi kararlar, hukuk sisteminin reform ihtiyacını ortaya koymakta ve kadınların yaşam hakkının korunması için daha etkin politikalar geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir. Adalet, sadece yasaların uygulanmasıyla değil, aynı zamanda eşitlik ilkesinin tüm boyutlarıyla hayata geçirilmesiyle sağlanabilir."