CHP'li Konuralp: "Basın özgürlüğünden anladığınız, gerçekleri kendi yararınıza olacak şekilde saptırmak ve tutuklamaktan başka bir şey değil"
(TBMM) - TBMM Genel Kurulu'nda CHP'nin gazetecilik faaliyetlerinin suç sayılmasının toplumda yarattığı olumsuzlukların tespit edilmesi amacıyla verdiği araştırma önerisi reddedildi. CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, "Sizin basın özgürlüğünden anladığınız, gerçekleri kendi yararınıza olacak şekilde saptırmak, gerçeklerin peşinde koşanları itibarsızlaştırmak ve/veya gözaltına almak, tutuklamak, hapse atmaktan başka bir şey değil yani esas mesele basın özgürlüğünün olup olmaması değil, mesele bu özgürlüğün kimin tarafından ve nasıl kullanıldığı" dedi.
CHP'nin gazetecilik faaliyetlerinin suç sayılmasının toplumda yarattığı olumsuzlukların tespit edilmesi amacıyla TBMM Başkanlığı'na sunduğu araştırma önergesi AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi.
Önerinin gerekçesini açıklayan CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp, şunları söyledi:
"Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu'na imza atan 12 saygın gazetecilik meslek örgütünün gözünden mevcut siyasi iktidar özetle şöyle görünüyor: Medyanın büyük bir bölümü türlü yöntemlerle kontrolü altına alınarak bağımsız ve nesnel gazetecilik yapma koşullarının sınırlandırıldığı; gazetecilere saldırılar, gözaltına almalar, hapse atmalar, erişim engellemeleri ve haber sitelerinin kapatılmasının olağanlaştırıldığı; üstüne bir de gazeteciliği suçmuş gibi gösteren yasal düzenlemeler yapılarak yeni bir medya düzeninin yaratıldığı ve ne yazık ki otoriter rejimin oluşturduğu yeni medya düzeninin de bazı gazeteciler tarafından benimsendiği, meşrulaştırıldığı. Dolayısıyla, sizin basın özgürlüğünden anladığınız, gerçekleri kendi yararınıza olacak şekilde saptırmak, gerçeklerin peşinde koşanları itibarsızlaştırmak ve/veya gözaltına almak, tutuklamak, hapse atmaktan başka bir şey değil yani esas mesele basın özgürlüğünün olup olmaması değil, mesele bu özgürlüğün kimin tarafından ve nasıl kullanıldığı.
"Küçük bir grubun tekeline girmiş olan basın özgürlüğünden gerçeklerin üstünü örtmek için faydalanıyorsunuz"
Bugün, basın özgürlüğü içi boşaltılmış bir biçimde sadece ve sadece iktidarınızın yandaşları tarafından kullanılıyor. Küçük bir grubun tekeline girmiş olan basın özgürlüğünden gerçeklerin üstünü örtmek ve her türden yalanı üretmek için faydalanıyorsunuz. Bu bağlamda, gerçeklere yönelik tahammülsüzlüğünüzün, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkıyor, çıkartılıyor olmasından duyduğunuz rahatsızlığın en önemli nedeni, ne yapıyor olursanız olun boyun eğmeyenlerin varlığıdır. Sizi neredeyse çıldırtan, gazetecilikte pes etmeyen arkadaşlarımızdır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun 'turpun büyüğü' sözleriyle ifşa ettiği Satılmış Büyükcanayakın isimli bilirkişiyle yapılan bir görüşme az önce andığım gözaltılara gerekçe olarak gösteriliyor. Üstelik bu kişiye, hakkında olmayan bir raporu varmış gibi göstererek adli makamları yanıltmaya yönelik girişimde bulunduğu, sahte bilirkişi raporu yazdığı gerekçesiyle dava açıldığı iddiaları var. Peki, her raporunda İBB ve İBB'ye bağlı kuruluşları suçlayan, özel olarak İBB dosyalarına atanan bu zatla yapılan, başlangıcından bitişine bir gazetecilik faaliyeti olan bu görüşmeden neden rahatsız oluyorsunuz? Majestelerinin bilirkişisi zatın meziyetsizliğinin, vasatlığının ortaya çıkması nedeniyle de rahatsız oldunuz. Bu ucuz işlerinizi bu zat ve benzerleri aracılığıyla yaptırıyor oluşunuzun teşhir ve teşhis edilmiş olması nedeniyle de rahatsız oldunuz. Siz bilirkişi tetikçiliği yaptırdığınız bu zatın liyakatsizliğinin ortaya çıkması nedeniyle de bu gelişmeden rahatsız oldunuz.
Barış Pehlivan'ın kimliğini ve çalıştığı kurumu saklamaksızın son derece açık ve şeffaf bir şekilde bu zatı konuşturmuş olması nedeniyle ortaya çıkan tablo kötülüğünüzün lime lime döküldüğü gerçeğidir ve daha detaylı bir görüşme, mülakat yapmak için bilirkişiyi Halk TV ekranlarına davet etmekten de çekinmeyen Barış'ın yaptığı dünyanın her yerinde bir gazetecilik faaliyetidir. Barış gözaltına alınırken AK PARTİ döneminde 5 kez tutuklandığını ifade ediyor. Kaç yılını sizin iktidar döneminde cezaevinde geçirdiğinin hesabı ortada. Hiç düşündünüz mü, tüm bunlara rağmen neden pes etmiyor, neden vazgeçmiyor? Uğur Mumcu'nun satırlarından esinlenerek sorarsak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki mabeyin kâtipleri gibi gazetecilik adına Külliye'ye ve size tutanak kâtipliği yapmak yerine gazetecilikte ısrar ediyor, zoru seçiyor. Çok basit bir nedeni var, anlayamayacağınız bir neden. Nazım Hikmet'in dizelerinden mülhem dehşetli, namuslu bir yüreği olduğu için.
"Gazetecileri susturarak bu ülkede hazin gerçekleri asla yok edemezsiniz"
Gazetecilerin ardı ardına gözaltına alınmasının ifade özgürlüğüne ve demokrasinin temel taşlarına yönelik bir saldırı olduğunu belirten İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, şöyle konuştu:
"Burada aslında sadece gazetecilere gözaltıları ve tutuklamaları, gazetecileri hapislere atmaları değil, bu ülkede halkın haber alma hakkına, ifade özgürlüğüne, demokrasinin temel taşlarına yönelik bir saldırıyı konuşuyoruz. Anladık, Türkiye'yi bir toplama kampına dönüştürmeyi amaçlıyorsunuz. Siyasetçiler başta olmak üzere toplumun pek çok kesimine karşı kullandığınız yargı sopasını şimdi de zaten her zaman okkanın altına attığınız gazetecilere yeniden çevirdiniz. Biliyoruz ki bu yalnızca gazetecilere yönelik bir operasyon değil; bu, tüm toplumu susturma, korkutma ve sindirme operasyonudur. Türkiye Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde zaten 155'inci sırada; bilin ki yaptığınız, bu utanç tablosunu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak. Basın özgürlüğü bu ülkenin nefes borusudur; siz, o boruyu tıkadıkça halk boğulur, demokrasi boğulur ama şunu iyi bilin ki gazetecileri susturarak bu ülkede hazin gerçekleri asla yok edemezsiniz."
"AKP yönetimi, suçlarını ifşa eden gazetecileri katlediyor, seslerini kısmak için elinden geleni ardına koymuyor"
DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Dilan Kunt Ayan da katledilen gazeteci yazar Musa Anter, Hrant Dink ve Metin Göktepe'yi hatırlatarak dünden bugüne basın özgürlüğü konusunda hiçbir gelişmenin yanaşmadığına vurgu yaptı. Ayan'ın konuşmasından öne çıkanlar şunlar:
"Gün geçmiyor ki bir gazeteci hakkında soruşturma başlatılmasın, gün geçmiyor ki haberi yüzünden gözaltına alınmasın. Bu iktidar öyle bir hâle getirdi ki ifade ve basın özgürlüğünü, Artık şöyle söylememiz gerekiyor: 'Eğer AKP'li isen dilediğini söyleyebilirsin, serbestsin ama değilsen yargının sopası her an ensende olabilir.' Burada saymaya gerek yok artık, ifade ve basın özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur, hukuk yoktur, özgür bir halk yoktur, ileri bir cumhuriyetten bahsedemeyiz. Kürtler, Aleviler, Ermeniler ne zaman hakikati söylemeye çalışsa yüz yıldır başlarına vura vura susturmaya çalıştınız. 72 yaşındaki Kürt gazeteci bilgesi Musa Anter'i sokak ortasında vurdunuz. Hrant Dink'i çalıştığı gazetenin sokağında vurdunuz. Alevi sosyalist gazeteci Metin Göktepe'yi katlettiniz. Ne ilk oldular ne de son. Musa Anter davasında ne oldu? Zaman aşımı. Hrant Dink'in katili ne oldu? Aramızda şu anda. Metin Göktepe'nin katilleri ne oldu? Rahşan affıyla serbest, yine aramızdalar.
Dünden bugüne Türkiye'de değişen hiçbir şey olmadı maalesef. Bugün hâlâ AKP yönetimi kendisini eleştiren, suçlarını ifşa eden gazetecileri katlediyor, gözaltına alıyor ve seslerini kısmak için elinden geleni ardına koymuyor. Sadece 2024'te 118 gazeteci gözaltına alındı, 26 gazeteci tutuklandı. Bu AKP'nin utancıdır. Utanın diyorum size. Sözde demokrasi var, sözde hukuk var. Yargıyı bugün AKP'nin yönlendirdiğini, talimatlarla ayakta tuttuğunu beşikteki bebek bile biliyor."