İYİ Parti Grup toplantısı... Dervişoğlu: "Bu büyük milletin hürriyet ve istiklalinin yegane sembolü olan bayrağımıza karşı eş koşulup, hain emellerle sallanan bez parçalarının adı paçavradır"

(ANKARA) - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Türkiye Cumhuriyeti Devletinde, İstanbul’un orta yerinde, hükümlü teröristin videoları oynatılıyor, mesajları yayınlanıyor. Terör örgütüne, örgüt başına ve bunları övenlere barış havarisi muamelesi yapılırken, Mustafa Kemal’in Askerleri ihraç edilip, hain yaftası yapıştırılıyor. Katil sürülerine ise umut hakkı vaat edilerek iktidardan hisse veriliyor. Meydanlarda şanlı Türk bayrağına nazire yapılırcasına paçavralar sallanıyor. Evet, paçavra diyorum. Bu büyük milletin hürriyet ve istiklalinin yegane sembolü olan bayrağımıza karşı eş koşulup, hain emellerle sallanan bez parçalarının adı paçavradır. ‘Türkiye Yüzyılı’ diye ambalajlayıp piyasaya sürülen ‘Sözde Yeni Türkiye’ bunun neresindedir? Asıl sorulması gereken budur" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu, şunları kaydetti:
"Bir kere olsun, namusun ve şerefin üzerine yemin ettiğin Cumhurbaşkanlığı makamının hakikatine yaklaşıyor musun"
Tek karar alma yetkisine sahip olan, tek konuşma hakkı olan, Türk Devleti-Türk Bayrağı-Türk Milleti-Türk Vatanı diyemeyen, Tek devlet-tek bayrak-tek millet-tek vatan derken bile; aslında tek adam rejmini tanımlayan bu bencil zihniyet için mutlu zamanlardır. İşte tam da bu noktada; milletine mızrak batırırken, tatlı canını iğneden sakınan, yasamayı, yürütmeyi yargıyı tekeline alana sormak isterim; genç yaşlı, kadın erkek, işçi emekli bunca insan, milliyetçisi, muhafazakarı, sosyal demokratı neyi protesto ediyor? Hiç kafa yoruyor musun? Düşünüyor musun? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları, bir şeye itiraz ediyorlar. Bu ne ola ki diye kendine soruyor musun? Bir kere olsun, namusun ve şerefin üzerine yemin ettiğin Cumhurbaşkanlığı makamının hakikatine yaklaşıyor musun? Ben bile senin adına düşünüp, senin adına üzülüyorum. Mesela; 'Faniyim' diyor musun? Hesap gününe iman ettik ya, hiç endişeleniyor musun? Sen hep mi böyleydin? Dünün iktidarlarına ettiğin bütün sözlerin bugün muhatabı sensin. Baban yaşındaki adama elini öptüren sensin. Torunun yaşındaki gençleri, gözünü kırpmadan, yağmacı diye iftiralara boğan sensin. Ellerinde Türk bayrağı olan gençleri vandal diye yaftalarken ar etmeyen sensin. İttifakından ortaklık verdiğin İmralı ve Kandil katillerine lanet edenleri düşman belleyen yine sensin. Tek adamlıktan aldığın cüretle, kul hakkını çiğneyip çiğneyip yere tüküren de sensin.
"Krizle geldiler, OHAL’le yerleştiler, kaosla kalmak istiyorlar"
Hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim. Krizle geldiler, OHAL’le yerleştiler, kaosla kalmak istiyorlar. Kardeşi kardeşe kırdırmaktan hiç çekinmediler, çekinmiyorlar. Üstlerinin verdikleri talimatları yerine getiren emniyet güçlerimize sesleniyorum; gençliğinizin heyecanı, rozetlerinizin gücü ve devlet görevinin verdiği özgüvenle ileride pişmanlık duyacağınız şeylerden uzak durun. Mukaddes görevinizi, üniformanızı kendilerini devlet zannedenlerin kibrine ve hırsına lekeletmeyin. Çoğunuzun babası, kiminizin abisi yaşındayım. Çok şey gördüm o sokaklarda, o meydanlarda ama emin olun ki; insanımızı piyon görenleri oralarda hiç görmedim. Onlar hep rahat koltuklarındaydı. Vatan derlerdi, millet derlerdi, bayrak, din, ezan derlerdi. En çok ama en çok devlet derlerdi. Ben yaptıklarından utanan ve pişman olanları, vicdan azabı yılarca dinmeyenleri de çok gördüm kardeşlerim bana kulan verin. Siz o azapları yaşamayın isterim. Bürokrasi ve yargı makamlarında oturanlara, saraydan ve AK Parti Genel Merkezi'nden gelen emirleri, daha telefon kapanmadan imzalayanlara da sesleniyorum. Ağaca yaslanmayın kurur, insana güvenmeyin ölür. Sadece bir şey payidardır, o da büyük Türk milletidir.
"Erdoğan, İmamoğlu gözaltındayken yaptığı açıklamaları Ergenekon-Balyoz kumpaslarında da yapıyordu"
Hatırlayın. Çok uzun zaman geçmedi, o karanlık günler hala hafızalarımızda. 'Silivri soğuktur' sözü bizlere o günlerden yadigar. Kumpasla, pusuyla, kaosla abad olduklarını zannedenleri hatırlayın. Onlar da kendilerini güçlü, güçlü oldukları için de haklı zannediyorlardı. Kanunlar yaptılar, mevcudu kendilerine yonttular, yargıyı sopa ettiler. Pis ellerini, hayasız niyetlerini şerefli Türk Ordumuza kadar uzattılar. Tüm bunlar yaşanırken, tıpkı bugün olduğu gibi iktidar aynıydı. AK Parti Genel Başkanı aynıydı, bugün rotasyona tabi tutsa da siyasi figürleri aynıydı. Ekrem İmamoğlu gözaltındayken yaptığı açıklamaların, aynılarını Ergenekon-Balyoz Kumpaslarında da yapıyordu. Hatta 'ben bu davanın savcısıyım' diyordu. Hatırlayın. Uyanın. Kendinize gelin. Aynı delikten iki defa ısırılmaması gereken ümmet, Ergenekon’dan çıkan Türk milletinin asil evlatları, karşınızdaki irade hep aynı irade. Sadece taşeronlar değişiyor. Ama sana reva görülen değişmiyor, senin makus talihin değişmiyor. Son örneği ve neticesini hatırlayın. Milletin devletini sokaktan topladığı, 15 Temmuz gecesini unutmayın. Taşeronları ile çıkarları çatışınca bu iktidar ve sahibi Erdoğan’ın ellerini yıkayıp çıkmasını hatırlayın. OHAL ilan edip, kurunun yanında yaktıkları yaşları hatırlayın. Mühürsüz ve geçersiz oyları saydıkları referandumu OHAL şartlarında yaptıklarını, o referandum ile anayasayı sivilleştirdik demelerini, tek adam rejimini tahkimlerini hatırlayın. Dününü unutan milletlerin sonunu tarihten biliyoruz. Türk Milleti olmanın, Türk vatanının, Türk devletinin, Türk bayrağının kullanma kılavuzu Cumhuriyet olarak 101 yıl önce bizlere emanet edildi. Bir çift mavi göz 100 yıl önceden bugünleri gördü ne yapmamız gerektiğini tek tek anlattı şansa bırakmadı yazdı bıraktı. Bilinsin isterim, Türk milletinin sabır taşı serttir ama çatladığında gök yarılır.
"Devletin tapusu hiç kimsede değildir. Mahkeme de kadıya mülk değildir"
Kaos ve kumpas peşindeki muktedir bilsin ki; sahibiyiz sandığı şey, Türk milletinin KUT’udur ve adı Cumhuriyettir. Hürriyetle kaimdir, adaletle daimdir. Devletin tapusu hiç kimsede değildir. Mahkeme de kadıya mülk değildir. Değil sarayın vesayeti, bin cihanda onu gasp edecek tek bir gafil yoktur. Çok deneyen oldu ama hepsi, milletin hür ve şaşmaz iradesinin altında kaldı. Harab oldu, berbad oldu, rezil oldu. Emin olun ki, adaletlerin adaleti tecelli edecektir. Çünkü, o büyük terazi, şeref ve haysiyet sahibi Türk milletinin vicdan kantarı, dün şaşmamıştır, bugün ve yarın da şaşmayacaktır. Unutulmasın ki! Zulümle, kul hakkıyla, tuzak ve pusulara devşirilen güç, en sonunda onu tutanları boğacak ve yok edecektir. Tarih hiçbir zaman aksini kaydetmemiştir. Bu hesabı, en çok da tarihin banisi büyük Türk milleti kesmiştir. Ona ait gücü ve yetkiyi, onun mahvı pahasına kullananlar bilsinler, tarihin devine karşı, ancak bir virgül kadar yer işgal edecek olanlar bilsinler; öyle bir an gelir ki, üç günlük ömrünü bitmek bilmez iktidar zannedenlerin göze aldıklarıyla, milli şeref ve gururun ezel ve ebed varlığı karşı karşıya gelecektir. İşte o fırtınayla karşılaşanın vay haline. O fırtınadan sonra geriye sadece kanla, irfanla ve şerefle göndere çekilmiş bu bayrak ve onun gölgesinde kurulmuş Cumhuriyet kalacaktır.
"Sarayın emir erleri size söylüyorum: Düne bakın ve kendinize gelin"
Ben neredeyse 50 senedir siyaset denen bu dünyanın içindeyim. 11 aydır bu son kalenin, İYİ Parti'nin Genel Başkanıyım. 11 aydır adliye koridorlarındayım, cezaevlerindeyim. Gittiğim hiçbir ilde, ilçede, köyde yüzünü eğmeyen bir tek baba, endişesiz tek bir ana, umutla dolu neşeyle gülen tek bir genç görmedim. Ben böyle bir yağma düzeni, böyle bir organize kötülük görmedim. Ben bizimle ayakta kalacak sandığım devlet denen mefhumu böylesine çiğneyen ve onu bana bu yaşta sorgulatan bir kabus görmedim. Her işlerinde kanunsuzluk, her kararlarından kaos doğuyor. Ben Türk Milletinin iliğini kemiğini kurutmaya and içmiş, böylesine bir düşmanlık görmedim. Gizli tanıklar, farazi ifadeler… Ne kadar tanıdık değil mi? O tanıdık tuzaklara meyledenlere söyleyeyim; zorbalığınızın hiçbir aşamasında kendinizi meşrulaştıramayacaksınız. Şimdi kurduğunuz tuzaklara da yarın kendiniz düşeceksiniz. Siz bu milleti görmüyor ve duymuyor mu sanırsınız? Mesela kendi müteahhitlerinizin, kendi bürokratlarınızın oturdukları localarda, yazıhanelerde, ofislerde konuştuklarını millet duymaz mı sanırsınız? 23 yılın pisliklerini bilmez mi sanırsınız? Kendinize gelin kendinize. Sarayın emir erleri size söylüyorum: Düne bakın ve kendinize gelin. Dünün maşaları, heykeli dikilecek denilenlerden feyz alın. İrade aynı iradedir, değişmemiştir. Yarın sizi de satacak, yok edecektir. Önce terörist olacaksınız. Sonra da ya kaçacak ya da Silivri zindanına atılacaksınız. Diyorlar ki yarın yolsuzluk çıkarsa ne diyeceksin? Bu soruyu yolsuzlukla iktidarda kalanlardır. Ben de onlara soruyorum, onlarca müfettiş gitmiş, bin 300 tane teftiş yapılmış, bu teftişlerden hiçbir şey çıkmamış, dahası ellerinde teknik dinleme, fiziki takip, kayyım, yargı kolluk ne ararsan tüm yetkiler var. Ama gel gör ki bir hesap kesmek için gizli tanıklardan medet umuluyor. Ben de söylüyorum; şuradan, buradan, şöyle böyle yolsuzluk yapıldığı, teftişin, soruşturmanın konusudur. Birileri suç işledi mi işlemedi mi? Yargının konusudur! Peki, yargı kimindir? Yargı kimin konusudur? Yürütme bir elde, yargı bir diğer elde tek adamlığın bütün araçları elinizde sopa, vurdukça vurdunuz, kırmadık yer bırakmadınız. Bugüne kadar 'Türk Milleti adına' diye imza atılan hangi kararda Türk milleti kendi vicdanını bulmuştur da bu sefer bulacak sanıyorsunuz. Siz kimi kandırıyorsunuz.
"Cumhuriyet düşmanı çürümüş zihinlerinizle kavgamız bitmeden, kavgayı bitirmeyeceğiz"
Şimdi ancak sadaka sayılabilecek bir bayram ikramiyesi bile vermeyi beceremeyenlere soruyorum, bu yarattığınız kaosla, 3 günde harcanan, buhar olan, yok edilen milyarlarca dolarla kaç emekliye, kaç memura, kaç işçiye ne kadar bayram ikramiyesi verilirdi? Diyor ya saray ve avanesi: 'Bu ekonomik maliyetin sorumlusu muhalefettir'. Ben de onlara soruyorum, bundan 6 sene önce yenilediğiniz İstanbul seçimlerinin bu ülkeye maliyetinin hesabını sordunuz mu? Borsasının düşüşünden, dolarının artışından yok olan milletin parasının hesabını verdiniz mi? Bunun için hiç soruşturma açtınız mı? Yanıtı hepimiz biliyoruz. Bunlar, bunlar o bunlar var ya o bunlar hayatı bedelsiz zannediyorlar. Kararlarını bedelsiz, yanlışlarını bedelsiz, ihanetlerini bile bedelsiz zannediyorlar. Bu millet, sizin bedellerinizin bedelini çok ödedi, and olsun ki ödetmeden size iki cihanda rahat vermeyecektir. 10 milyon kaçağın bedelini ödeyeceksiniz. Borsadan, piyasadan buharlaşan milyarlarca doların bedelini, teröristlerle kucaklaşırken şehit olan 793 vatan evladının bedelini, mühürsüz pusulaların, at hırsızlığıyla geçilen Üsküdarların bedelini ödeyeceksiniz. 15 sene Fetöyle yaptığınız suç ortaklığının dün zindanlarda çürüttüğünüz, bugün ordudan attığınız pırıl pırıl teğmenlerin zorla emekli ettirdiğiniz şerefli komutanların bedelini ödeyeceksiniz. Yani siz, iktidar meftunları, bilin ki; adalet sizin kapınıza gelmeden, o tartı sizi tartmadan, hiçbir tartıdan adalet beklemeyeceğiz. Biz, sizi tartmadan önce kimseyi tartmayacağız. Sizinle mücadelemiz bitmeden, adalet, hürriyet ve vatan kavgamız bitmeden, ihanet planlarınızla, işbirlikçilerinizle terörist ortaklarınızla kavgamız bitmeden, Cumhuriyet düşmanı çürümüş zihinlerinizle kavgamız bitmeden, kavgayı bitirmeyeceğiz. İşte sen Erdoğan, kavga ettiğin Cumhuriyeti ele geçirdiğin kurumlar zannediyorsun ya bil ki Cumhuriyet bu kavganın ta kendisidir. Ve And olsun ki galibi Türk milletidir.
"Biz Cumhuriyeti'ne bağlı, namuslu Türk vatandaşlarıyız. Biz muhalif değiliz, çoğunluğuz"
İşte bu kabus içerisinde bir bayrama daha girerken bu ülkenin güzel insanları, şerefli ve onurlu insanları yüzünü eğerken, teröristler, katiller bayram ediyorlar, bayram kutluyorlar. Bahar bayramında bile baharı göremeyen Türk Milleti, kırgınlığın, dargınlığın, küslüğün, düşmanlığın yasak edildiği bu mübarek ayda, hayata küs, yaşama dargın, devletini idare değil, gasp edenlerce düşman bellenmiş durumda. Duymuyorlar, duymayacaklar… Görmüyorlar, görmeyecekler… Anlamıyorlar, anlamayacaklar… İşte bizim derdimiz budur, adalet çığlıklarıdır. Ve bunun adı da artık siyaset değildir, olamaz. Çünkü siyaset normal ülkede, normal zamanlarda yapılır. Gün siyaseten fırsat günü değil, mücadele günüdür. Kimse, 'siyasetle mücadeleyi karıştırmasın' kimse kendisini millet ve devlet zannedenlere karşı bir şahıs mücadelesi verdiğimizi de zannetmesin. Siyaset, millet adına gücün paylaşılması ve uygulanmasıdır. Bugün bu gücü gasp edenler, o güçle, gücün asıl sahibini soyan, döven, söven, ağlatan, acıya ve ızdıraba boğanlarla mücadele günüdür. İktidar, medyasıyla gözleri bağlıyor, yalanlarıyla zihinleri uyuşturuyor, acımasızlığıyla susturuyor, adaletsizliğiyle bıktırıyor, dençlerimiz polis olup taşlanıyor, vatandaş olup coplanıyor. İşte kırılması gereken zincir budur çıkılması gereken döngü budur. Tam da bu yüzden, kimse mücadele etmeyi, muhalif olmak zannetmesin. Biz Cumhuriyeti'ne bağlı, namuslu Türk vatandaşlarıyız. Biz muhalif değiliz, çoğunluğuz. Evet, biz çoğunluğuz. Ne azız, ne azınlığız! Biz, bu vatanı Sakarya’nın ovalarında, Anadolu’nun bozkırlarında, Toroslarda, yanan İzmir’in sokaklarında kuranlarız.
"İstibdat değil hürriyet, Saray değil cumhuriyet kazanacaktır"
İktidarını Soros’un sofralarında kuranlar utanmıyor da, biz sokaklardan mı utanacağız? Söyleyin yüksek sesle, utanmayın. Toroslar bizim, tarlalar, ovalar, yaylalar bizim. Sokaklar bizim. Saraylar senin, meydanlar bizim! Ve ne olursa olsun, ne kadar sürerse sürsün, istibdat değil hürriyet; Saray değil Cumhuriyet kazanacaktır. Yerimiz de, safımız da bellidir. Biz susmayacağız. Bugün bu sürece sessiz kalanlar, yarın tarih karşısında 'biz bilmiyorduk' diyemezler. Her şey gözümüzün önünde olup bitmektedir. Türkiye demokrasinin çiğnendiği hak ve hürriyetlerin ayaklar altına alındığı, seçme ve seçilme hakkının gasp edildiği, bölücülüğün meşruiyet kazandığı, ihanetin alkışlandığı, milliyetçiliğin ise susturulmaya çalışıldığı bir döneme girmiştir. Ekonomisi her geçen gün kötüye gitmektedir. Sosyal barışı zedelenmiştir. Siyaset savrulmalar yaşamaktadır. Türkiye adeta yangın yeridir. Bu ihanet ateşini söndürmenin sorumluluğu ise bizlerin omuzlarındadır. Bu kötüye gidişi durdurmanın tek yolu, gerçekleri haykırmaya devam etmek, milletin vicdanında yankı uyandırmak, güven duygusunu güçlendirmektir.
"Milletimizin tartışılmaz gerçekleriyle yolculuğumuzu sürdüreceğiz"
Milletimizin yanında, cumhuriyetin değerlerini savunmaya devam edeceğiz. Bu büyük milleti, insan olmanın onuruyla yaşatmak için mücadelemizi sürdüreceğiz. Zamanın şartlarına uyup, faydacı, fırsatçı, istifadeci davranmayacağız. Milletimizin birliğini, vatanımızın bölünmezliğini, büyük bedeller ödeyerek kazandığımız hürriyet ve istiklalimizi koruyup kollamayı tarihi bir görev addedeceğiz. Göreceksiniz, doğru yolda kalmanın mükafatını alacağız. Biz adaleti savunuyoruz. Hukuksuzluğa karşı çıkıyoruz. Öznemiz olaylar ve algılar değil, hakikatlerdir. Millet meydanları kuru bir muhalefet arzusuyla doldurmuyor. Tecavüz edilen haklarını savunmak için o meydanlarda… Yolsuzluğa, hukuksuzluğa, haksızlığa isyan ettiği için o meydanlarda… Emekli, dul, yetim tenceresini kaynatamadığı için o meydanlarda. Esnaf siftah yapmadan, dükkan kapattığından o meydanlarda. Çiftçi emeğinin karşılığını alamadığı için o meydanlarda. Emekçilerimiz açlık sınırının altında bir yaşama mahkum edildikleri için o meydanlarda… Gençlerimiz vize kuyruklarında istikbal aramaya mecbur bırakıldıkları için o meydanlarda… Hiçbir bataklığa saplanmadan, azimle ve kararlılıkla, milletimizin tartışılmaz gerçekleriyle yolculuğumuzu sürdüreceğiz. Allah bize yardım elini uzatacak, millet hakkımızı ve haklılığımızı teslim edecektir. Biz hazırız; inandık, başaracağız. Her şeyin en güzelini hak eden bu büyük milleti, hür, müreffeh, mutlu, huzurlu, aydınlık bir gelecekle buluşturacağız. Bu inanç ve düşüncelerle Mübarek Kadir Gecemizi tebrik ediyor, bayram tadında bayramlar diliyor, hepinizi en içten dileklerimle, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum."