Özgür Özel’den Akın Gürlek’e: “Ne demek antetsiz kağıda dedikodu basın bülteni"

Özgür Özel’den Akın Gürlek’e: “Ne demek antetsiz kağıda dedikodu basın bülteni"

(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik üçüncü dalga operasyonda gözaltına alınanlarla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek tarafından bazı basın mensuplarına gayrı resmi bilgi paylaşıldığını belirterek, “Ne demek antetsiz kağıda dedikodu basın bülteni? Hadi açıklama yap, 'Yapmadım’ de. Biraz utanmak olur, sıkılmak olur. Mücadele için paparazzilik yaptıracaksın öyle mi? Yazıklar olsun” dedi.

Terör örgütü PKK’nın fesih kararının ardından başlayan süreç kapsamında, DEM Parti dün itibarıyla siyasi partileri ziyaret etmeye başladı. Bu kapsamda dün DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan ile görüşen DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, bugün CHP Genel Merkezi’nde CHP Lideri Özel ile görüştü. Yaklaşık 1 saat 20 dakika süren görüşmede DEM Parti Eş Genel Başkanlarına, DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli eşlik ederken Özel başkanlığındaki CHP heyetinde Genel Sekreter Selin Sayek Böke, Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftci ve Grup Başkanvekili Murat Emir yer aldı.

Heyetler görüşmenin ardından ortak basın açıklaması düzenlemedi. DEM Parti heyetini uğurlayan Özgür Özel, basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özel, görüşmenin DEM Parti Eş Genel Başkanlarının randevu istemesi sonucu gerçekleştiğini belirterek, "Onlar bir tur görüşme yapıyorlar bütün siyasi partilerle ve bu turda bir basın açıklaması planlamadılar. Öyle olunca da içeriğie yönelik bir açıklama yapmak mümkün değil" dedi.

"Anayasa’ya karşı başvurulan bu hile falan değil, yan kesicilik"

Özel, TBMM Genel Kurulu’nda bugün başlayacak Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üye seçimi çalışmalarına ilişkin soru üzerine şunları söyledi:

“HSK ile ilgili mesele tam bir hukuksuzluk meselesi. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bugün HSK seçimi sonlandığında, yarın başvuruda bulunacağız, ‘yürütmeyi durdurma’ talepli bulunacağız. Şu kadar açık: Anayasa diyor ki ‘İlk turda nitelikli çoğunluk aranır. İkinci turda daha düşük bir nitelikli çoğunluk aranır. Bunlar sağlanamazsa üçüncü turda en çok oyu almış adaylar arasında kura çekilir.’ Olmayan bir üçüncü tur oylaması icat ederek yani ilk iki turda nitelikli çoğunluğu sağlayamayan AKP, üçüncü turda olmayan bir oylama icat edip, kendi MHP ile birlikte 30 olan oyunu 15-15 ikiye bölüp kuraya girecek iki adayı da AKP’ye yakın, onların desteklediği adaylara dönüştürmeye çalışacak ‘bir şeytanlık’ demeyeyim; bir cüretkarlık, bir tenezzül, bir yankesicilik teşebbüsü. Anayasa niye nitelikli çoğunluk istiyor? ‘Anlaşamazsam kuraya sokarım’ diyor ki anlaşmaya zorluyor. Bu utanmazlığın bugün Genel Kurul’da arkadaşlar tarafından ifade edileceği, yarın da AYM’ye taşınacağı... Anadolu'nun herhangi bir köy kahvesinde, herhangi bir pazar yerinde, dolmuş durağında, herhangi bir işçi otobüsünde; Anayasa’yı oku, AKP, MHP'nin yapmaya çalıştığına bak, bunun cevabı Anadolu'da ‘Yuh artık.’ Anayasa ‘Bir oylama, iki oylama, baktın olmadı kura’ diyor. ‘Bir kere daha oylayalım, biz oyları ikiye bölelim, en çok oyu alan iki aday bizden olsun.’ Anayasa’ya karşı başvurulan bu hile falan değil; bu yan kesicilik, bu utanmazlık. Bugün Meclis’te o görüşülüyor."

“Gülizar Hanım yerine Bekir Bozdağ'ın Meclis yönetmesini CHP grubunun kabul etmesi mümkün değildir”

Özel, tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay hakkındaki AYM kararını Meclis’te okutmasının ardından CHP’li Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca’ya oturum yönetme görevi verilmemesine ilişkin ise şöyle konuştu:

"Meclis Başkanvekilimize görev vermeyeceklerini söylemişlerdi. Geçen hafta Sayın Numan Kurtulmuş, ‘Gelecek hafta görev vereceğiz’ dediler. Bugün yine Bekir Bozdağ’ı görevlendirmişler. ‘Siz Gülizar Hanım’a yönettirmezseniz biz de Bekir Bozdağ’a yönettirmeyiz’ dedi arkadaşlar. Bugün o yüzden Numan Bey gelecek, kendi yönetecek. Gülizar Hanım yerine Bekir Bozdağ'ın Meclis yönetmesini CHP grubunun kabul etmesi mümkün değildir. Ve yarına da doğru bir karara varmasını bekliyoruz Numan Bey’in.”

“Biz komisyon fikrinin sahibiyiz”

DEM Parti ziyaretinin sürece yönelik bir fikir alışverişi görüşmesi olduğunu söyleyen Özel, şöyle devam etti:

"Bu görüşmeyle ilgili onlar bütün partileri ziyaret ettikten sonra yapacakları açıklamalara kadar benim içeriğe yönelik bir şey söylemem doğru değil. Ancak şunu söylemek gerekir: CHP’nin bir pozisyonunu tarif etmem gerekirse biz CHP olarak komisyon fikrinin sahibiyiz, ilk savunucusuyuz, hep savunucusuyuz. Bugün ‘Devlet Bey'in dediği komisyona ne diyorsunuz’ değil; CHP’nin yıllardır söylediği, Meclis’te bir komisyon kurulması fikrine Devlet Bey'in dün yaptığı olumlu yaklaşım önemli. Ancak ne Ben ne Devlet Bey ne bir başka siyasi liderin ‘komisyon şu kadar kişiden oluşsun’, ‘şöyle kurulsun’, ‘bu kadar danışmanı olsun...’ Bu böyle dayatılacak hususlar değil. Burada doğru yöntem; Numan Bey'in kendi görevi gereği, pozisyonu gereği partilerin genel başkanlarını, liderlerini bir toplantıya çağırması ve partilerin görüşlerini alması. Bu görüşler doğrultusunda bir uzlaşmaya varılarak kaç kişilik bir komisyon, ne şekilde oluşacak belirlenmesi, komisyon oluşunca da çalışma usul ve esaslarını da kendisinin belirlemesi lazım. Ben Devlet Bey'in söylediği rakama ya da söylediği yöntemlere MHP'nin bir fikri olarak saygı duyuyorum ama Meclis’e böyle bir şey dayatma olmaz. Bunu bütün partiler birlikte müzakere ederler. En doğruda, en makulde buluşulur. ‘Toplumsal mutabakat’ deniyorsa, o salt çoğunlukta olmaz. Salt çoğunluk dediğin; ‘Gelin, konuşun, biz AKP ile anlaştık, ne dersek o olur.’ Bu olmaz. Mutabakat aranıyorsa nitelikli çoğunlukların aranması lazım. Tam mutabakat olmayabilir ama bir nitelikli çoğunluk aynı doğruyu savunuyorsa o noktada karar verilir, ileriye doğru gidilir.

“Bahçeli, ‘Öcalan gelsin, konuşsun’ dediği günden bugüne aynı yerdeyim”

Bizim komisyon bir yaklaşımımızda; başta şehit aileleri ve gazilerin o komisyona dahil edilmesi, dinlenmesi, onların rızasının olmadığı işleri ve yaşanan süreçten zarar gören herkesin gelip bu komisyonda mutlaka ve mutlaka duygusunu, düşüncesini, talebini, önerisini dile getirmesi lazım. CHP’nin yıllardır söylediği, benim aylardır söylediğim; Sayın Bahçeli, ‘Abdullah Öcalan gelsin. Bu kürsüden konuşsun. Umut hakkından yararlansın’ dediği gün ben, ‘Meclis’te bir komisyon kurulmalı. Süreç şeffaf, toplumsal rıza üretecek şekilde, toplumsal mutabakatla yönetilmeli ve bu meselede mutlaka şehit aileleri, gaziler ve bu süreçten zarar gören herkes dahil edilmeli’ demiştim. O günden bugüne aynı yerdeyim.

“Buradan sonra artık biraz ciddiyet, biraz samimiyet”

Küçük hatırlatma: Biz, ‘Komisyon kurulmalı. Bu işin bir demokratik açılım ayağı mutlaka olmalı’ dedikçe onlar, ‘Terörsiz Türkiye...’ Sanki başka bir şey söylüyormuşuz gibi saldırdılar, söz söylediler. Ben o zaman da dedim, devlet neredeyse bir yıldır bu görüşmeleri yapmış. AYM üyeleri, yüksek yargıdan görevlendirmelerle masalar kurmuş, birtakım çalışmalar yapmış. Şimdi bunlar yokmuş gibi davranıp birbirimizi kandırmayalım. Bunlar var. Beyefendiler şunu söylemek istiyorlar: ‘PKK kayıtsız şartsız silah bırakacak. Hiçbir şey olmayacak.’ Belli arkasından bir şeyler olacağı, belli bunlar konuşulmuş. Burada şeffaflığa ihtiyaç var. O kurulan komisyonların doğru olduğu da çıktı Adalet Bakanlığı ile DEM heyetinin görüşmesinden sonra. Adalet Bakanlığı'nın bir taslağının olduğu, taslağın iletildiği, bu taslakta infazla ilgili birtakım düzenlemelerin olduğu. O yüzden artık herkesi, bütün tarafları, geçmişteki bütün polemik alanları bir tarafa; hepimiz, hep birlikte ciddiyetle bu işe sarılmamız lazım. Yapmamız gereken mesele, Meclis’i merkez alan, milletten güç alan, millete hesap verecek olan, vatandaşın gözünün içine bakabildiğimiz bir siyaset. Öyle geçmişteki diller, geçmişteki fiiller bunların hepsi iktidarın siyaseten bize muhalefet partilerine karşı kullandığı dilmiş, şimdi başka bir yere gelmiş. Buradan sonra artık biraz ciddiyet, biraz samimiyet. Öyle kimse kimseyi kandırmasın. Bundan sonraki adımların kararlılıkla doğru ve herkesin kendi pozisyonunu vatandaşa güzelce, tane tane izah ettiği, vatandaşın aklıyla alay etmediği bir süreç yürütmek lazım.”

"Savcılığın neden polisi değil de jandarmayı kullandığını açıklaması lazım”

Özel, sabah saatlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) düzenlenen üçüncü dalga operasyonun sorulması üzerine şunları söyledi:

"Operasyonun jandarma eliyle yapılması üzerine, İçişleri Bakanlığı'ndan ‘bunu nasıl yorumlamalı’ diye sorduk. Cevap şudur: Bir önleyici kolluk faaliyeti var. Burada görev bölgeleri var. Ama adli kolluk faaliyetinde artık böyle bir ayrım yok. Polisi mi kullanacak, jandarmayı mı kullanacak; savcılık karar veriyor. Savcılık böyle bir karar vermiş. Bunu yoğunluklar, gizlilik düşünerek olabilir diye anlatıyorlar. Yani savcılık bu operasyonda polisi değil, jandarmayı kullanmış. Bence savcılık bir açıklama yapsın, bunu niye yaptı? Ne amaçla yaptığını söylemesi lazım. Ama yetki açısından baktığınızda savcı jandarmaya bu görevi verirse adli kolluk olarak jandarma bu görevi yerine getirebiliyor. Bu konunun netleşmesi için olur olmaz açıklamalar yapan savcılığın esas bu noktada bir açıklama yapması lazım.

"Bu mu turpun büyüğü? Terbiyesizliğin büyüğü bu"

Üçüncü dalga operasyonun kendisi, daha önceki dalgalardan sonra gelen yine algı yaratmaya yönelik ve tamamen 'Duydum, ettim’in altını doldurmaya çalışıp çalışamadıkları, şimdi yeni tehdit, yeni şantaj, yeni itirafçılığa zorlamaları için yeni kişilere ihtiyaç var. İçeridekilerin canını çıkardılar, olmuyor. Ama bir büyük ayıpla başladı bu sabah. Savcılıktan iki sayfa bir bilgi yollandı muhabirlere, gazetecilere. Resmi bilgi değil. İçinde dedikodu var. İçinde 'O onun sevgilisiymiş. Bu bunun bilmem nesiymiş...' Bu kadar ayağa düşürmeyin hukuk devletini kardeşim. Antetli kağıtla yapamadığın bilgilendirmeyi utanmadan alternatif alandan ne yayıyorsun? Varsa antetli kağıda yazabileceğin bir şey, yaz. Bu kadar utanmazlık olmaz. Bunu Akın Gürlek'e söylüyorum: Yaptığınız iş hukuku ayaklar altına almak, devleti ayaklar altına almak, devlet ciddiyetini ortadan kaldırmak. Antetsiz kağıda, dedikodu basın bildirgesi nedir özel hayata yönelik? Neymiş; tutuklananlardan, gözaltına alınanlardan bir tanesinin geçmişte gözaltına alınan bir diğer kişiyle bir gönül ilişkisi varmış. O ilişki bitince görevden alınmışmış. Buna mı kaldın, buna mı düştünüz kardeşim? Bu mu turpun büyüğü? Terbiyesizliğin büyüğü bu. Sizi oraya yollayanı da utandırıyorsunuz. Sizi oraya yollayan bundan utanmıyorsa vallahi ben utanıyorum.

Ne demek antetsiz kağıda dedikodu basın bülteni"

Akın Gürlek, herkesin gözünün içine baka baka söylüyorum: Ne demek antetsiz kağıda dedikodu basın bülteni? Hadi açıklama yap, 'Yapmadım, yapmadık' de. Hepimizin elinde. Biraz utanmak olur, sıkılmak olur. Bu senin duyumun, iddian, dedikodun. O yazdığın insanların ailesi var, annesi var, babası var, kardeşi var, bir başkasının çoluğu çocuğu var. Sana ne? Bu bir iftira ama basına yolluyorsun. Bu mu mücadele? O kadar kanun var elinde, o kadar yetki var elinde, her şey elinde. Mücadele için paparazzilik yaptıracaksın öyle mi? Yazıklar olsun. İki satır açıklama yap. 'Biz böyle bir şey geçmedik basına' de. Hiç olmazsa geçtiğin basın mensupları sizin yaptığınız bu işin ne olduğunu biliyor. Bütün İstanbul'un elinde, hepimizin elinde, yolladığın dakika elimizde. Psikolojik harp yürütüyor. 'Normal yenemedim, hukuken yenemedim, dedikoduyla yıpratacağım, aile saadetini bozacağım.' Hepsi yalan dolan. Gerçek olsa sana ne? Yarın senin bilmem nenin birisi antetsiz kağıtla tutsa oraya buraya yollasa, aldığı maaşı bilmem kaç katı, gezdiği tekneyi falan filan, YouTube'a koymuş oynatıyor adamlar. Yarın senin özel hayatınla ilgili birisi antetsiz bir şey yollasa olur mu? Görsem ben engel olurum. Bizim iktidarımızda ben derim 'Yapmayın bunu. Mertlik değil bu’ derim.

"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamının bu hale düşürülmesinden utanç duyuyorum"

Özel, İstanbul’daki bazı gazetecilerle ilgili ortaya atılan iddialar hakkındaki soruya şöyle yanıt verdi:

"Görüyorum, tabii hepiniz yaşıyorsunuz. Bakın, teker teker isimleri belli. Bir sürü isim geçti. Barış Pehlivan arkadaşımız herhalde açıklama yaptı, 'Bahsedilen ismi görmedim, duymadım, yan yana gelmedim, telefonla bile konuşmadım.' Peşine bir başka arkadaşımız açıklama yaptı, aynı şey. 'Bununla bu görüşmüş, bununla bu aynı bazdan sinyal almış' diye birbiriyle ömründe el sıkışmamış, aynı asansöre binmemiş, telefonda konuşmamış kişileri ilişkilendirip 'Bu bundan şunu aldı, bu bundan bunu aldı...' Bu kadar yalan, iftira olmaz. Bu gerçekten artık tükenmişliğin bir itirafı. Ben İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamının bu hale düşürülmesinden vallahi de billahi de hicap duyuyorum, utanç duyuyorum. Hem bu sabah yaptığından hem gazeteci arkadaşlara yaptığından. Olacak iş mi? Hadi ispatla şimdi. O gazetecilerin her birisi teker teker o kişiyi hiç görmediklerini söyledi. Kanıtı koy ortaya. Kişi kendinden bilir işi. Görüşmemesi gerekenlerle görüşenler, onlarla birtakım anlaşmalar yapanlar, sonra ilk kez bundan duyduğumuz, 'Cep telefonunda soğuk cüzdanlar, yurt dışında soğuk cüzdanlar...' Bir tane buldun mu CHP'de? Sormazlar mı, ‘Sen nereden biliyorsun’ diye.”