Saadet Lideri Arıkan: ''Müslüman ülkelerin çekingen tavrı İsrail’i daha cesaretlendirmiş ve on binlerce mazlumun hayatına mal olmuştur''

Saadet Lideri Arıkan: ''Müslüman ülkelerin çekingen tavrı İsrail’i daha cesaretlendirmiş ve on binlerce mazlumun hayatına mal olmuştur''

HABER: Batuhan DÜKEL / KAMERA: Tunahan GÜLER

(ANKARA)- Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, İslam ülkelerinin büyükelçileri ile biraraya geldiği iftar programında yaptığı konuşmada, Filistin'de yaşanan savaşın bütün dünyanın meselesi olduğunu vurgulayarak, ''Filistin’i sadece bölgenin bir sorunu olarak görenler yanılmışlardır. Bu yanılgı kaybedişe dönüşmeden tüm devletler elini taşın altına koymalıdır. 15 ay süren soykırım döneminde Müslüman ülkelerin çekingen tavrı ve kimi devletlerin desteği İsrail’i daha cesaretlendirmiş ve on binlerce mazlumun hayatına mal olmuştur'' ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi, İslam ülkelerinin büyükelçileri için Ankara’daki Meyra Palace Otel’de bir iftar programı düzenledi. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, büyükelçilere hitap ederken dünyadaki savaşlara değinerek şunları söyledi:

''Yüz yılı aşkın bir süredir var olan ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yerini sağlamlaştıran mevcut sistem, bugün krizden, kaostan ve ölümden başka hiçbir şey üretmemektedir. Mevcut ekonomik göstergeler birilerinin sofrasının büyüdüğünü gösterirken, öbür yandan milyonlarca insanın açlığa mahkûm edildiğini ilan etmektedir. Adaletli olmayan bu bölüşüm yüzünden, her yıl dünyada milyonlarca insan hayatını kaybetmektir.Yüzlerce yıldır sömürü ve şiddet ile idare edilmeye çalışılan Afrika, bugün bütün insanlığın boynunda bir vebal olarak durmaya devam ediyor. Kaynakların büyük bir kısmı bir avuç kişiye aktarılırken geriye kalanın tüm dünyaya aktarılmasının acı sonuçlarını, bütün bir insanlık yaşamaktadır. Tüm bu yaşadıklarımız, bugün tüm dünyanın adil bir düzene, hakça paylaşıma ve insanca yaşamaya ihtiyacı olduğunu gösteriyor bizlere.

Bu sistem insanları açlığa mahkûm ederken aynı zamanda her geçen gün savaşın, kaosun ve ölümün pençesine çekmektedir. Yıllardır Ukrayna’da, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de çatışmalara, iç savaşlar yaşanmakta ve milyonlarca insan hayatından olmaktadır. Bu savaşlarda çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve bebekler bile katledilmiş; Arkada kalanlar ise evlerinden ve yurtlarından olmuşlardır. Göçe mecbur bırakılan insanlar gittikleri yerlerde de şiddete, nefrete ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Bugün Avrupa’da ırkçılığı körükleyen, kendisinden olmayana yaşam hakkı tanımayan partiler yükselişe geçmiştir. İşte bu sistemin tüm özeti budur. Bu sistem yerinde yaşayanı öldürür, hayatta kalanı mülteci konumuna düşürerek tekrar şiddetin ve ayrımcılığın ortasına bırakır. Nispeten küçük, ordusu ve ekonomisi güçlü olmayan devletlerin bir yem olarak kullanıldığına, büyük devletlerin senaryosunda sadece dublör vazifesi gördüğüne şahit oluyoruz. Halk bedel öderken, barışın nimetini büyük devletler yemektedir.

Uluslararası hukukun artık sadece kağıt üzerinde kaldığı bu dönemde herkesi ‘Yeni Bir Dünya’ sistemi üzerine düşünmeye davet ediyorum. Buna sadece bölgemizin değil, tüm dünyanın ihtiyacı vardır. Sosyal medya hesaplarından bir devletin topraklarını istemenin, onu işgal edeceğini ilan etmenin adı siyaset, diplomasi ya da hukuk değil; düpedüz işgaldir. Yıllardır bölgemizde yaşanan gelişmelere karşı kayıtsız kalan Avrupa’nın son dönemde kendisi için de çalmaya başlayan tehlike çanlarına karşı verdiği tepkileri olumlu buluyoruz. Çünkü bizler bu düzenin kendilerini de tehdit edeceğini ve hiç kimsenin zulme karşı sessiz kalma hakkını olmadığını daha önce defalarca dile getirdik.''

''Hiçbir devlet daha güçlü olanın savaştaki dublörü değildir''

ABD'nin verdiği kararların bugün Avrupa ülkelerini de tehdit ettiğini belirten Arıkan sözlerine şu şekilde devam etti:

''Bugün Okyanus ötesinden verilen kararlar Avrupa’yı da ateşe atmaktadır. Bizler bunlar olmadan uyarıyoruz; gelin hep birlikte demokrasiden, hukuktan, diyalogdan ve barıştan yana olan bir sistemi hep birlikte inşa edelim. Eğer bunu inşa edemezsek yeni Berlin Duvarları yükselir. Hiçbir devlet daha güçlü olanın savaştaki dublörü değildir. Artık herkesin bu gerçeği fark etmesi lazımdır.''

''Filistin’i sadece bölgenin bir sorunu olarak görenler yanılmışlardır''

Filistin'deki savaşın bir dünya meselesi olduğunu belirten Arıkan şu ifadeleri kullandı:

''Bu sistemin onlarca yıldır karşımıza çıkardığı en travmatik tecrübe Filistin’dir. Filistin, mevcut dünya sisteminin ne kadar krizi varsa yaşandığı bir yerdir. Filistin uluslararası hukukun yerle bir edildiği, işgalin özendirildiği, savaş hukukunun çiğnendiği, insanların açlığa mahkûm edildiği, inanç hürriyetinin yok sayıldığı ve soykırımın yaptırımsız kaldığı en elim örnektir tüm dünya için. Filistin’i sadece bölgenin bir sorunu olarak görenler yanılmışlardır. Bu yanılgı kaybedişe dönüşmeden tüm devletler elini taşın altına koymalıdır. 15 ay süren soykırım döneminde Müslüman ülkelerin çekingen tavrı ve kimi devletlerin desteği İsrail’i daha cesaretlendirmiş ve on binlerce mazlumun hayatına mal olmuştur. Maalesef ki, Milli Görüş hareketi olarak 56 yıldır dikkat çektiğimiz Siyonist tehlikeye karşı gereken adımlar atılmamış ve hedefin sadece Gazze olmadığı idrak edilememiştir.

Bugün Suriye’de Hamas yoktur, Gazze direnişi yoktur, İsrail’e karşı bir tehdit de yoktur ama Suriye’nin güneyinde yine İsrail işgali vardır. Okyanusun ötesinden verilen kararlar, bu işgallerin önünü açan en büyük sebeptir. Özellikle bölge ülkeleri buna karşı durmak ve Gazze’yi savunmak zorundadır. İspanya, Finlandiya, Norveç ve Güney Afrika gibi ülkelerin gösterdiği cesaret ve feraseti bizler de göstermek zorundayız.

''Gazze’nin yeniden inşası için tüm devletler el birliğiyle sorumluluk almalı''

Filistin'deki savaşa ilişkin bütün devletlere çağrıda bulunan Arıkan, ''Gazze Barış Gücü'' kurulması gerektiğini ve savaş nedeniyle büyük hasar almış Gazze'nin bütün devletlerin işbirliği ile yeniden kurulması adına çağrıda bulunarak şunları söyledi:

''Bunun ilk adımı olarak da İşgale karşı bütün ülkelerle birlikte 'Gazze Barış Gücü' kurulmalıdır. Gazze’nin yeniden inşası için tüm devletler el birliğiyle sorumluluk almalı ve Gazze’yi insansızlaştırarak tatil merkezi haline getirme hezeyanlarına karşı set çekilmelidir. Bu arada geçtiğimiz gün Arap Birliği’nin Mısır'ın başkenti Kahire'de düzenlediği ‘Filistin’ konulu Olağanüstü Zirve'nin Gazze’ye dönük çabalarını dikkatle takip ediyoruz. İçinde yaşadığımız dünya, adalet ve refahı tüm insanlığa eşit şekilde sunabilecek bir potansiyele sahipken, ne yazık ki büyük bir dengesizlik ve adaletsizlik içinde varlığını sürdürmektedir.

Oysa bizler, insanlığın ortak geleceğini şekillendirecek ‘Yeni Bir Dünyanın’ mümkün olduğuna inanıyoruz. Yeni bir dünya, adaletin ve hakkaniyetin hüküm sürdüğü bir dünyadır. Yeni bir dünya, savaşların yerini barışın, sömürünün yerini paylaşımın aldığı bir düzendir. Yeni bir dünya, kimsenin açlığa, yoksulluğa ya da baskıya mahkûm edilmediği, her bireyin onurlu bir hayat sürdürebildiği bir sistemdir.'

Bu inançla, Saadet Partisi olarak uluslararası camiaya bir çağrıda bulunuyoruz: Gelin, adil bir düzen inşa edelim. Gelin, diplomasiyi silahların gölgesinde değil, barışın ışığında şekillendirelim. Gelin, kalkınmayı sadece ekonomik büyüme rakamlarıyla değil, insan onurunu merkeze alan politikalarla değerlendirelim. Merhum Necmettin Erbakan hocamızın öncülüğünde temelleri atılan D-8 girişimi, Müslüman ülkeler arasında iş birliği ve dayanışmayı güçlendirme amacıyla kurulmuş önemli bir adımdı. Ancak bizler, bu girişimlerin sadece İslam dünyasıyla sınırlı kalmaması gerektiğine inanıyoruz. Yeni bir dünya vizyonu, adil bir ekonomik düzenin, barış odaklı bir uluslararası siyasetin ve güçlü bir insani dayanışma kültürünün inşasını gerektirir. Bu hedef doğrultusunda, tüm insanlığa umut olacak projeleri birlikte hayata geçirebiliriz.''

Arıkan'dan sonra kürsüye çıkan Filistin Devleti'nin Ankara Büyükelçi Yardımcısı Jamıl Muhanna ise ''Türkiye'nin Filistin davasına ve Filistin halkına verdiği destek, insani ve yardım platformlarında istikrarlı ve ilkeli bir şekilde devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin halkımıza sunduğu ve sunmaya devam ettiği bu desteklerin yanı sıra, Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanı'na sunulan soykırım davasına Türkiye'nin katılımıyla sağlanan hukuki desteği de asla unutmayacağız'' ifadelerini kullandı.

''Bu zulmü, bu kötülüğü elimizle düzelteceğimiz günler gelecek''

Muhanna'dan sonra söz alan Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Temel Karamollaoğlu, Ramazan ayının hoşgörüsü ve bereketine rağmen Kudüs ve Batı Şeria'da yaşananların acısını hisettiklerini belirterek şunları söyledi:

''Ramazan’ın rahmetine, hoşgörüsüne bereketine rağmen yüreğimiz buruk. Gazze’de, Batı Şeria’dan, Kudüs’te yaşananların acısı ve hüznüyle bir aradayız. Hadisi şerifte efendimiz buyuruyor ki, “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle düzeltsin. Şayet eliyle düzeltmeye gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin. Diliyle düzeltmeye gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin” İşte bugün bütün dünyanın göz önünde aylardır devam eden bir soykırıma karşı, elimizle, dilimizle, kalbimizle yeterince karşı koymamamın burukluğu içindeyiz. Ama hiç şüpheniz olmasın Allah’ın izniyle bu zulmü, bu kötülüğü elimizle düzelteceğimiz günler gelecek. Çünkü zulüm ebedi olamaz, kötülük mutlaka hüsrana uğrayacaktır.''

''İslam dünyasının geleceği Filistin’e bağlıdır''

Filistin özgürleşmeden İslam dünyasının özgürleşemeyeceğinin altını çizen Karamollaoğlu, sözlerine şu şekilde devam etti:

''Gazze meselesi dün başlamış bir mesele değildir. Maalesef Filistin 100 yılı aşkın süredir devam eden bir planın hedefidir. Bu planın adı da Büyük İsrail Projesidir. Filistin’in geleceği İslam dünyasına, İslam dünyasının geleceği de Filistin’e bağlıdır. Filistin özgürleşmeden İslam dünyasının huzura kavuşması mümkün değildir. Ama aynı şekilde Müslümanlar birlik ve beraberliğini sağlamadan da Filistin’in özgürleşmesi, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması mümkün değildir.''

''Hayatını kaybeden Filistinli bir çocuk hepimizde aynı gözyaşına neden olmaktadır''

Milli Görüş hareketinin 1969 yılında ilk düzenlediği mitingin ''Kudüs Mitingi'' olduğunu hatırlatan Karamollaoğlu, Filistin meselesine verdikleri önemin altını çizerek şu ifadeleri kullandı:

''Milli Görüş hareketi her zaman Kudüs’ü, Filistin’i; İslam birliğine giden yolun mihenk taşı olarak görmüştür. Bu yüzden siyasal hareket olarak tarih sahnesine çıktığı 1969 yılında gerçekleştirdiği ilk mitingin adı Kudüs mitingi olmuştur. Çünkü bütün farklılıklarına rağmen, İslam dünyasının üzerinde tartışmasız ittifak ettiği tek konu Filistin’dir. Gazze’de patlayan bir bomba Şam’dan, Tahran’a, Bağdat’tan İstanbul’a aynı acıyla yürekleri yakmaktadır. Ambargo yüzünden ilaç bulamadığı için hayatını kaybeden Filistinli bir çocuk hepimizde aynı gözyaşına neden olmaktadır.''

İslam dünyasına yönelik bir proje yürüldüğünü ve bu projenin ''böl-parçala-yut'' taktiği ile hayata geçirildiğini öne süren Karamollaoğlu, şunları kaydetti:

''Kendi stratejilerimizi oluşturmalıyız. Parçalara odaklanmak yerine resmin bütününü görmek zorundayız. Adına ister BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) denilsin, ister BİP (Büyük İsrail Projesi) sonuç değişmez. İslam dünyası, adım adım yürütülen bir projenin hedefidir. Bu proje, ‘böl-parçala-yut’ taktiği ile yürütülmektedir. Bazı yerlerde ‘Arap-Acem’ diye bölüyorlar, bazı yerlerde ‘Türk-Kürt’ diye.. Bazı yerde Kuzey-Güney diye parçalıyorlar, bazı yerde Şii-Sünni diye… Ama nihai hedef belli; Büyük İsrail’i kurmak için çalışıyorlar. Bu hedefe ulaşmak için her türlü işgal, fitne, savaş, terör ve anarşiyi meşru görüyorlar. Bugün, bu planı bilmeden coğrafyamızda yaşananları anlamak mümkün değildir.''

''İslam dünyası olarak birbirimizle uğraşmayı bırakmalıyız''

İslam dünyasının kendi içinde birbirleri ile uğraştığını ve buna son vermesi gerektiğini vurgulayan Karamollaoğlu ihtilafların değil, ittifakların ön plana çıkartılması gerektiğini savunarak şunları söyledi:

''Düşmanın yaptıklarından şikayet etmek acizlerin işidir. Kendi coğrafyasında kendi planlarını yapamayanlar, başkalarının kurduğu oyunda figüran olmak zorunda kalırlar. Açık söylüyorum, İslam dünyası olarak meselemiz, ırkçı emperyalizmin gücü değil, bizim içinde bulunduğumuz acziyettir. İslam ülkeleri, dünya topraklarının altıda birine, dünya nüfusunun dörtte birine, dünya petrol rezervlerinin yüzde 65’ine, doğal gazın yüzde 60’ına sahip. Madenler, petrol yatakları, su kaynakları, tarım havzaları, enerji geçiş güzergahları… Her türlü imkan ve zenginliğe sahibiz. Bugünün sömürü dünyasına son verip yerine adil bir dünyayı kuracak güç ve potansiyelimiz var. Çare ihtilafta değil ittifaktadır, bunun için yapmamız gereken bellidir, İslam dünyası olarak birbirimizle uğraşmayı bırakmalıyız. İhtilaflarımızı değil ittifaklarımızı ön plana çıkarmalıyız. Sahip olduğumuz imkanları birbirimizi yok etmek için değil birbirimizi desteklemek için kullanmalıyız. Coğrafyamız üzerinde oynanan sömürgeleştirme politikalarına ve entrikalara karşı ortak stratejiler üretmeliyiz. Katma değer üreten sanayi ve teknolojiye ayak uydurmalıyız. Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler oluşturmalıyız. Aramızdaki ticareti güçlendirmeli, bu ticareti kendi para birimlerimiz üzerinde gerçekleştirmeliyiz. Kaynaklarımızı doğru ve yerinde kullanmalıyız. Yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizi, ailelerin, hanedanların, sarayların zenginleşmesine değil ülkelerimizin sanayileşmesine, teknolojik ilerlemesine harcamalıyız. Unutmamalıyız ki; bir Müslümanın felaketi üzerine başka bir Müslüman asla mutluluk inşa edemez. Tıpkı Hacda olduğu gibi aynı amacın etrafında birleşmeli, aynı hedefe kilitlenmeliyiz.''