Sezai Temelli: "TÜSİAD'ın politikalarına karşı olsak da hangi sınıftan ve kimlikten olursa olsun kurum ve kişilerin haklarını sonuna kadar savunacağız"

(TBMM) - DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, "TÜSİAD, bir sermaye grubu ve biz emekçilerin partisi olarak onların neoliberal anlayışlarına her zaman karşı olduk ve olacağız. Ama biz bu mücadelemizi demokratik zeminde yürütüyoruz. Demokratik zemin dediğinizde bir hukuk devletinden bahsediyoruz ve hukuk devletinde bunlar olamaz. Hangi sınıftan ve kimlikten olursa olsun biz kurum ve kişilerin sonuna kadar haklarını savunmaya devam edeceğiz. TÜSİAD Başkanına uygulanan muamele de kabul edilemez" dedi.
DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, TBMM'de düzenlenen basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Açıklamasına 21 Şubat Dünya Anadil Günü'nü hatırlatarak başlayan Temelli, "Türkiye'de birçok dilin baskı ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını biliyoruz. En fazla baskı altında olan dil ise Kürtçe. Devletin diğer dillere yaklaşımı kısmen de olsa daha olumlu. Kürtçe bir azınlık dili olmamasına rağmen anadilde eğitim hakkı yok, kamusal alanda da baskı altına alınmış durumda. Meclis kürsüsünde kısa bir selamlama bile Kürtçe olarak yapıldığında mikrofon kapatılıyor. Meclis kürsüsü bir dokunulmazlık kürsüsüdür. Bunun böyle devam etmesine rızamız yok" dedi.
Grup Başkanvekili Temelli konuşmasında şunları söyledi:
"Meclis bugün çalışmıyor ama gerçi çalışsa ne olacak? Bu çalışmalar sonucunda bu ülkede yaşayan herhangi bir vatandaşın sorununa çözüm üretilmiş midir? Toplumun inanılmaz sıkıntıları var fakat Meclis'in yaptığı tek faaliyet Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) iptal ettiği yasaları yeniden yasalaştırmak. Hem de Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini dikkate almadan yasalaştırıyor. Yani bu yasalar tekrar AYM'ye gidecek ve tekrar iptal edilecek. Meclis çalışmalarının bu denli halktan kopuk olduğu hiçbir dönem olmamıştı. Özellikle son bir yılda toplumun beklentilerine yönelik hiçbir şeyin yasalaşmadığını görüyoruz.
"Türkiye'nin sorunlarını görmezden gelen bir iktidara seslendik"
Dün Güvenpark'taydık, Ankara siyasetine bir kez daha; yapmanız gereken bu topluma huzur ve barış getirecek düzenlemeleri yapın dedik. Bu kez Türkiye'nin her yerinden gelen seçilmişlerimizle toplandık ve Türkiye'nin sorunlarını görmezden gelen bir iktidara seslendik. Bugün için baktığımızda iktidarın siyaset yapmış biçimi yargı marifetiyle yönetmek olmuştur. Bunun en bariz örneği de kayyum siyasetidir. En son Van'a kayyum atandı, Abdullah Zeydan hakkında uydurulmuş bir suç yaratıldı. Van yangın yerine döndürüldü. Kolluk güçleri adeta darbeci bir güç gibi binalarımıza saldırdırdı. Biz onlar ne yaparsa yapsınlar geri adım atmayacağız. Yargı sadece kayyum atamakla kalmıyor Halkların Demokratik Kongresi kumpas davası yapılandırıldı ve yaklaşık 60 arkadaşımız gözaltına alındı. Biz hepimiz HDK'liyiz, buna tahammül edemiyorlar. Bu yoldan dönmelerini ve kumpas zihniyetinden kurtulmalarını tavsiye ediyoruz.
TÜSİAD, bir sermaye grubu ve biz emekçilerin partisi olarak onların neoliberal anlayışlarına her zaman karşı olduk ve olacağız. Ama biz bu mücadelemizi demokratik zeminde yürütüyoruz. Demokratik zemin dediğinizde bir hukuk devletinden bahsediyoruz ve hukuk devletinde bunlar olamaz. Hangi sınıftan ve kimlikten olursa olsun biz kurum ve kişilerin sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. TÜSİAD Başkanına uygulanan muamele de kabul edilemez.
"Gelir dağılımındaki adaletsizliğin geldiği durum budur"
Bu sistemin en önemli baskısının hissedildiği alan emek alanıdır. Gaziantep'teki işçiler yüzde 30'luk zam artışını kabul etmedikleri için greve gitme kararı aldılar. Buna karşı emekçi düşmanı iktidar burada da saldırıda bulundu. Emekçilerimiz dün Meclis'e geldiler, birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Zaten kayyum dediğiniz şey ekonomi boyutuyla kent haklarına çökmekten başka bir şey değil. İşçileri de işten çıkartarak kendilerine yer açtıklarını da biliyoruz. Biz buna kayyum ekonomisi diyoruz. Ekonomide de herhangi bir iyileşme söz konusu değil. Mehmet Şimşek programı çökmüştür. Ekonomide koydukları hedefe bu programla ulaşmaları mümkün değil. Emekçileri kemer sıkma politikası ile baskı altında tutan bir politikadır. Emekçileri daha fazla sömürerek oluşacak kaynak ile düzlüğe çıkacaklarına inanıyorlar ancak toplumu sömürecek bir yer kalmadı. Emekli ve asgari ücretli fitre alacak duruma geldi. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin geldiği durum budur. Mehmet Şimşek klasik IMF politikasını getirmiş bu ülkenin gerçekliği ile alakası olmayacak bir yerden bunu hayata geçirmeye çalışıyor. Bu mümkün değil. Bu ülkede çok derin bir yoksulluk ve gelir adaletsizliği var."