Tülay Hatimoğulları: ''Öcalan'ın çağrısı, Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşın taleplerine karşılık verecek bir çağrıdır''

(ANKARA) - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, ''Bizlerin, özellikle Orta Doğu Suriye’de ve dünya ölçeğinde yaşanan bu gelişmeler ışığında Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının, Türkiye’nin iç barışı oluşturmak için ne kadar önemli olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Bu çağrı sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşın taleplerine karşılık verecek bir çağrıdır'' dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, il eş başkanları toplantısının açılışında konuştu. Hatimoğulları, iktidarın, terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısına yönelik hiçbir adım atmadığını öne sürerek, şunları söyledi:
''Gerek 8 Mart’ta, gerek Nevruz’lara katılan milyonların, gerekse Amara’da olan gençlerin, kadınların, Kürt halkının ve onlarla dayanışma içinde olan bütün halkların bir ortak talebi vardı; o da Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü.
Bu süreçte özellikle yapılan açğrının, barış ve demokratik toplum çağrısının, Sayın Öcalan’ın koşullarının düzenlenmesi ve özgür bir biçimde bu çalışmalara katkı vermesinin mesajı çok güçlü bir biçimde verilmiştir. Çok güçlü bir sahiplenme yaşandı. Özellikle Nevruz’larda alanlarda milyonları dolduran insanların en temel mesajı, barış ve demokratik toplum çağrısını sahiplenmek ve bunun gerekliliğinin yerine getirilmesi için devlete, iktidara ve her kesime milyonlar çok güçlü bir mesaj verdi ve 'bu çağrının arkasındayız' dediler.
"Henüz iktidardan ve devletten atılmış bir somut adım göremiyoruz"
Bu çağrının arkasında olduğumuzu defaatle ifade ettik. Ne yazık ki mevcut iktidar, bu konuda henüz önemli bir adım atmış değil. Her kesimin sahiplendiği bu çağrının yaşam bulabilmesi için gerekli olan siyasal, yasal ve toplumsal zeminin oluşmasıyla ilgili DEM Parti olarak gece, gündüz çalışıyoruz. Ama henüz iktidardan ve devletten atılmış bir somut adım göremiyoruz."
Hatimoğulları, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü dolıyısayla, yaşamını yitiren bütün basın emekçilerini andı ve ''Şu da sözümüz olsun ki; hiçbir kalem, hiçbir gözlük, hiçbir klavye kırılmayacak. Herkes özgür bir biçimde haber yapabilecek. Bizler de haber alma hakkımızı kullanabileceğiz" ifadesini kullandı. Dünyadaki gelişmelerin Türkiye'yi de etkilediğine dikkati çeken Hatimoğulları, şöyle devam etti:
"Dünya genelinde jeopolitik gerilimler çok ciddi bir tırmanış içinde. Halkların, Orta Doğu başta olmak üzere dünya ölçeğinde verdikleri özgürlük ve demokrasi mücadeleleri, jeopolitik anlamda artan bu baskıcı rejimlerin ve bu yeni gelişmeler ne yazık ki bunların üstünü örtmektedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
7 Eylül’de, İsrail’in Filistin’i işgaliyle başlayan süreç, Rusya-Ukrayna Savaşı, Lübnan, Irak, Yemen, İran’daki gelişmeler ve en son Suriye’de yaşanan önemli gelişmeler... Bütün bunlar bizzat Türkiye’yi, bizleri, bu salonda oturan her insanı tek tek etkilemektedir. Bu yaşanan gelişmeler birbirinden asla bağımsız değildir. Trump’ın en son yaptığı açıklamayla birlikte, ticaret savaşlarına yeni bir boyut kazandırdığını görüyoruz.
"Üçüncü Dünya Savaşı’nın gerçekleşme ve yayılma olasılığı hiç de zayıf değil"
Çin’e uygulanan politikadan kaynaklı Çin’in de sessiz durmadığı, derinden ve sessiz bir şekilde hem ticari, hem askeri, hem siyasi anlamda bütün dünyadaki siyasal gelişmeleri ve toplumsal gelişmeleri doğrudan etkileyecek gelişmelerle şu an karşı karşıyayız. Üçüncü Dünya Savaşı’nın arefesindeyiz. Üçüncü Dünya Savaşı’nın gerçekleşme ve yayılma olasılığı hiç de zayıf değil.
"Enternasyonalist barış hareketini hep birlikte örgütlemenin tam zamanıdır"
Bugün Avrupa Birliği’nin ve Avrupa ülkelerinin geçmiş dönem tarihlerine baktığımızda, oradaki halkın binbir bedelle kazanmış olduğu, insan hakları ve demokrasi konusunda geldikleri noktadan da şu anda bu gelişmeler ışığında geriye düştüklerini görüyoruz. Bu çok tehlikeli. En önemli tehklikelerden birisi, dünya ölçeğinde silahlanmaya ayrılan bütçenin gittikçe arttırılması. Bunlar tabii ki bütün dünyayı tedirgin etmesi gereken konulardır. Nükleer silahlanmanın arttığı bir dönemde, bunun Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın çok ötesinde insan canına mal olacağını ve yeryüzünün yaşanmaz bir yer olmasına sebebiyet vereceğini bir an bile aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu nedenle, sadece kendi ülkemizde değil, bölgemizde ve küresel ölçekte sınırları tanımayan ve küresel ölçekteki bu çarpışmalara ve çatışmalara karşı enternasyonalist barış hareketini hep birlikte örgütlemenin tam zamanıdır.
"Suriye’de demokratik bir Suriye inşa edilmesinden yanayız"
Suriye’deki gelişmeler doğrudan Türkiye’yi ve içinde bulunduğumuz, geliştirmeye çalıştığımız barış ve demokratik toplum çağrısını doğrudan etkilediğini hepimiz biliyoruz. Şam’da gerçekleşen yönetim değişikliğinin akabindeki gelişmeler, iç açıcı gelişmeler olmadı. Oradaki farklı halklara ve inançlara dönük saldırılar hız kesmeden devam etti. Alevi kadınları kaçırılıp, 21. yüzyılda adeta köle pazarında satılan bir nesne haline dönüştürülmeye çalışıyor. Biz bütün bunlara karşı, Suriye’de demokratik bir Suriye inşa edilmesinden yanayız. Suriye’de kuzey ve doğu Suriye özerk yönetiminin geliştirmiş olduğu toplumsal sözleşme, bütün Suriye sathına yayılması halinde bu sorunlara köklü olarak çözüm bulacak bir yaklaşımdır, bir toplumsal sözleşmedir, bir anayasanın alt yapısıdır."
"Türkiye’de çok ciddi bir kaos yaşanıyor"
Hatimoğulları, Türkiye'de adaletsiz bir politika işlendiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Türkiye’de çok ciddi bir kaos yaşanıyor. Türkiye’deki siyasal gelişmeleri ne Suriye’den ne Orta Doğu’dan ne dünyadan bağımsız olarak ele alamayız. Türkiye, uzun zamandır çok derin bir ekonomik krizle karşı karşıya. Aynı zamanda demokrasi, yargı krizde, özgürlükler can çekişiyor. Hal böyleyken, bzilerde bir umut ışığı olarak ortaya çıkan Sayın Öcalan’ın çağrısının hak ettiği biçimde, mevcut iktidar ve devlet tarafından henüz yeterince karşılık verilmediğini görüyoruz ve bunu doğru bulmuyoruz. Bizler, demokratikleşme beklerken, barışla ilgili adımların atılmasını beklerken, İmralı koşullarının düzeltileceğini beklerken, yani özetle demokrasi adımlarının atılmasını beklerken, ne ile karşılaştık? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın içinde olduğu çok sayıda belediye yöneticisine dönük bir operasyonla karşılaştık. Bu operasyonun akabinde Türkiye’nin dört bir yanında, başta gençler ve kadınlar olmak üzere insanlar Türkiye’de bugüne kadar yaşanmış en önemli sivil itaatsizlik eylemleriyle demokratik haklarını kullandılar. Gençler, üniversiteleri boykot etti. Aynı zamanda, ürünlerle ve alışverişle ilgili gerçekleşen bir boykot oldu. Bu çok önemli bir gelişmedir. Toplum, iktidarın gittikçe otoriterleşen yaklaşımına rızalık vermediğini bu demokratik çıkışlarıyla göstermiştir. Ama iktidar bu çıkışlara nasıl yanıt verdi? Bunları anlayacağı yere, bunun sosyolojik, iktisadi, siyasi, özgürlükler bağlamındaki talepler manasında demokratikleşme talebi bağlamında ele alacağı yere ne yaptı? Daha fazla gaz, jop ve yargı sopası kullandı. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Biz bu yaklaşımı, barış ve demokratik toplum çağrısı için de bir sabotaj olarak değerlendirmekteyiz. Siyaset, yargı, hukuk ve adalet adeta enkaz altında. Bizler, bu enkazdan kurtulmak zorundayız.
"Diyalog sürecinin işleyişi diyalogsuzluk olamaz"
İmralı’da Sayın Öcalan’ın tecridinin devam ettiğini altını bir kez daha çizmek istiyorum. Özgür çalışma ve yaşam koşulları, ne olursa olsun en hızlı şekilde oluşturulmalıdır. Bu sürecin adına hem 'diyalog' diyeceksiniz hem de diyalog sürecinin işleyişi diyalogsuzluk olacak, bu olmaz. Yani, bu dönemde diyalog sürecinin işleyişi diyalogsuzluk olamaz.
Bizlerin, özellikle Orta Doğu Suriye’de ve dünya ölçeğinde yaşanan bu gelişmeler ışığında Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının, Türkiye’nin iç barışı oluşturmak için ne kadar önemli olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Bu çağrı sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’de yaşayan 85 milyon yurttaşın taleplerine karşılık verecek bir çağrıdır. İnsanlar aç, yoksul. Daha dün elektriğe yüzde 25, doğal gaza yüzde 20 zam geldi. İnsanlar, geçirdikleri Ramazan Bayramı’nda bir kilo çikolata dahi alamaz bir düzeyde. Bu çağrı, aynı zamanda Türkiye’deki işçiler, emekçiler, yoksullar, Alevi’ler, ezilen ve sömürülen bütün kesimler içindir.
"Acil bir şekilde ortak karar alabilecek bir komisyon oluşturulmalıdır"
Barışa herkes hazır. Türkiye’deki muhalefetten tutun da birçok kesime kadar herkes hazır. Meclis'te somut adımların atıması çok önemlidir. Bunlardan en yapılabilir olanı, acil bir şekilde ortak karar alabilecek bir komisyonun oluşturulmasıdır.
Şu bilinmeli ki oyalama siyaseti, zamana yayma siyaseti hiç kimseye kazandırmaz, 85 milyon yurttaşımıza kaybettirir. Bizler, bütün dünyada bu kadar ciddi değişimler yaşanırken, küresel sistemlerin kendini yeniden inşa etmeye, yapılandırmaya çalışırken halklar, ezilenler ve sömürülenler cephesinde yer alan DEM Parti olarak biz de aynı kalamayız. Bizlerin de yepyeni bir örgütlenme hamlesi içine gireceğimizi buradan belirtmek isterim. Her şey değişirken aynı mücadeleye yol ve yöntemleriyle değil, onları daha fazla geliştiren, daha fazla sıçratan bir adım atmak durumundayız. Bu nedenle Sayın Öcalan’ın da belirttiği gibi bizler demokratik siyasette daha fazla örgütlenmemiz gereken bir evreden geçiyoruz. Halklar, Kürt halkı, Alevi toplumu, farklı halklar ve inançlar, işçiler, emekçiler ve yoksullar, kadınlar, gençler nezdinde bizler daha çok örgütleneceğiz.
"Şimdi sıra 1 Mayıs’ta"
Tecridi kaldırmak için daha çok örgütleyeceğiz. Sesimizi daha çok duyurmamız gereken bir evreden geçiyoruz bunu unutmayalım. Cezaevinde bulunan gençler ve bütün siyasi tutsakların özgür olması için daha çok örgütleneceğiz. Yaptırım gücümüzü artırmalıyız, buna ihtiyacımız var. Bizler örgütlenerek bugüne kadar geldik ve çok şey biriktirdik. Şimdi sıra mevcut olan örgütlü gücümüzü artık sadece direnen değil, aynı zamanda somut olarak hak kazanan bir evreye taşımak zorundayız. O nedenle daha güçlü birlikteliklere ihtiyacımız var. Demokratik cumhuriyeti de böyle kuracağımımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Biz 8 Mart’tan Nevruz’lara, Nevruz‘dan Amara‘ya çok büyük bir moral motivasyon ve kitlesellikle geldik. Şimdi sıra 1 Mayıs’ta. Bütün dünyanın açlık ve yoksulluk çektiği, Türkiye’de açlık ve yoksulluğun çok önemli bir seviyeye geldiği bir dönemden geçiyoruz. Bu ülkede Kürt‘ü de Türkiye’de Arap’ı da Laz’ı da Çerkez‘de aç... Bu ülkede farklı halklardan ve inançlardan insanların hepsinin bir ortak faydası var ki işçi sınıfında buluşuyorlar, yoksulluk da buluşuyorlar, alın terinin sömürülmesinde, ekmeklerinin küçültülmesinde buluşuyorlar."