Babacan: Kanal İstanbul yapılırsa, bir depremde bir savaşta İstanbul’dan tahliye nasıl olacak?"

Babacan: Kanal İstanbul yapılırsa, bir depremde bir savaşta İstanbul’dan tahliye nasıl olacak?"

(ANKARA) - DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 23 Nisan’da İstanbul’da meydana gelen depremin ardından tekrar gündeme gelen Kanal İstanbul projesi hakkında değerlendirmelerde bulundu. Babacan, deprem anında trafiğin kilitlendiğini hatırlatarak "Allah korusun bir savaş anında, bir deprem anında bu adadan tahliye gerekecek ya da bu adaya yardımların ulaşması gerekecek. Sadece sınırlı sayıda köprüyle bağlı olan bir adaya, siz bu yardımlara nasıl ulaşacaksınız" diye sordu.

Tele1 TV’de Zeynel Lüle ile "Liderler Söz Bizde" programına katılan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Babacan, şunları kaydetti:

"Savaş anında Kanal İstanbul’un açtığı adadan tahliye için TSK’dan rapor istendi mi?"

"Bütün vatandaşlarımızın kolayca anlayabileceği bir soru. Bu soruya Sayın Erdoğan'ın ben cevap vermesini istiyorum. Kanal İstanbul yapıldığında İstanbul'un Avrupa yakası bir ada haline gelecek. Çünkü bir tarafında Boğaz ve basit bir tarafında Kanal ortaya çıktı bir ada. Ve bu ada sınırlı sayıda köprüyle ana karaya bağlı hale gelecek. Allah korusun bir savaş anında, bir deprem anında bu adadan tahliye gerekecek ya da bu adaya yardımların ulaşması gerekecek. Sadece sınırlı sayıda köprüyle bağlı olan bir adaya siz bu yardımlara nasıl ulaşacaksınız? Bu tahliyeyi nasıl sağlayacaksınız? Bunun bakın cevabı yok. Kimse konuşmuyor bunu. Bununla ilgili acaba gerçekten Silahlı Kuvvetler’den, Genelkurmay'dan böyle bağımsız ama tam iyi çalışılmış bir rapor istendi mi istenmedi mi? Acaba onların görüşü nasıl? Bir şey olmaz İstanbul'un biz bir şekilde güvenliğini sağlarız diyorlar mı? Yoksa acaba onların da endişeleri var mı? Mesela bunları soruyorum. Bunları bilmek vatandaş olarak benim hakkım. İstanbul'da yaşayan herkesin hakkı. Mesela deprem anında yaşadık değil mi? İstanbul trafiği birdenbire kilitlendi, birdenbire. Boğazın olduğu bir şehirde bu şehri rahatlatmak ancak ne olur? Köprünün olmadığı alanlardan çevreye doğru kayışlar da olur ya da dışarıdan buraya yardımların, desteklerin gelmesi de olur. Ama siz bu tarafa da bir kanalı çekince İstanbul'un Avrupa Yakası oluyor bir kapalı yer. En büyük tehlike bu şu anda.

"İktidarın Taksim inadı her neyse çözebilmiş değilim"

1 Mayıs dünyanın her yerinde çalışanların bayramı olarak kutlanır. Ancak Türkiye'de maalesef her 1 Mayıs gerginliklerin, çatışmaların ve çalışanlarla işçilerimizin temsilcileriyle güvenlik güçlerinin karşı karşıya geldiği bir gün olur. Ve bu Taksim inadı her neyse ben çözebilmiş değilim açıkçası. Bu Taksim inadı niçin? İlla ülkede bir gerginlik mi üretmek gerekiyor? İlla karşıtlık mı üretmek gerekiyor?

"Umut ve çözüm üretemeyince korku üretiyorlar"

Şu anda Sayın Erdoğan Türkiye'yi tamamen karşıtlıklar üzerinden yönetiyor. Kutuplaştırarak yönetiyor. Benimle misin? Karşımda mısın? Sürekli bir düşman üreten, sürekli bir karşı taraf üreten bir siyaset uyguluyor maalesef. Buna siyaset bilimciler korku siyaseti diyor. Biliyorsunuz çözüm üreten, ülke için faydalı işler yapan iktidarlar umut siyaseti, ilerlemeyle ilgili siyaset üretir. Güzel şeyler yaparlar, ülkenin sorunlarını çözerler, ülkeyi ilerletirler. Ve insanlar umutla ülke daha ileri gitsin diye o siyasi partiyi destekler. Ama artık umut üretemeyince, çözüm üretemeyince bazen iktidarlar korku siyaseti tarafına düşerler.

"Telef ifadesi, Erdoğan’ın zihin dünyasının dışa vurumu"

Gerçekten siyasi nezakete hiçbir şekilde sığmayacak ve bir Cumhurbaşkanı’nın üslubuna hiç yakışmayacak bir ifadedir telef. Çünkü telef ifadesi ne için kullanılır onu herhalde konunun muhatapları iyi bilir. Dolayısıyla siyasi rakiplerine Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen ya da o niyetle yola çıkanları kaybettiklerinde bunlar telef oldu diye adlandırmak aslında kendi zihin dünyasında kendisi haricindeki herkesi nasıl bir sınıfa koyduğu nasıl değerlendirdiğini de bir bakıma dışa vurma… Böyle değerlendirmek lazım.

"Erdoğan, baskı inadından vazgeçip Türkiye’yi demokratik dönüşüme hazırlamalıdır"

Bu ülkeyi seven, bu ülke için canla başla çalışmaya hazır milyonlar insan var. Dürüst ve ehil insanlar var. Bu ülkenin yönetiminde yer alabilecek... Ve bu ilelebet gitmez. Hiçbir zulüm sonsuz olmamıştır. Hiçbir baskı rejimi sonsuza kadar yaşamamıştır. Bizim coğrafyada çok kötü örnekleri var. Bu baskı ve zulüm rejimlerinin sonunun nasıl olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla iktidarın da bu baskı inadından vazgeçmesi Türkiye'yi demokratik dönüşüme hazırlaması lazım.

"2023’teki ihracat 255 milyar dolar, nasıl tutturduk dersiniz?"

İnsanların gözüne baka baka ‘2023 hedeflerini tutturduk, şimdi 2053’ diyor. 2023 hedeflerine çalışan benim. Benim başkanlığımda bir heyetle çalıştık biz bunu. Yıl 2011. 2011 Türkiye'nin gerçekten zirvede dolaştığı yıllar. Dedik ki ‘Eğer bu ülke milli gelirini 8 yılda 3 bin 500 dolardan 12 bin dolara çıkarttıysa neredeyse 3,5 katına çıkarttıysa artık bu 12 bin 500 dolarlık milli gelirini 10 sene sonra 2'ye katlar dedik. Bunun arkasında bir makro ekonomik model var. Çok ciddi tahmin modelleri var. Yani binlerce sayfalık analizler falan var. Hani bakkal hesabı diyelim. Basit hesap, manav hesabı… Yani 10 yılda kabaca söylüyorum. 10 yılda Türkiye'nin milli geliri 3,5 katına çıkmış. Geri kalan 10 yılda da 2 katına çıkar diyoruz sadece. 12 bin 500, 25 bin olur diyoruz. Öbür tarafta ihracat. İhracat 36 milyar dolardan 132 milyar dolara çıkmış sadece 6 yılda. 36'dan 132'ye çıkmış. 4'e katlamış yani. Bakın unutmayalım. Geçen seneki ihracat artışı yüzde 3, evvelki seneki ihracat artışı 0,007, yüzde 1 bile değil. İhracat yerinde sayıyor aslında. Tutuyor 2023 hedeflerine ulaştık diyor. 2023 hedefimiz bizim 500 milyar dolardı. 2023’teki ihracat 255 milyar dolar. Nasıl tutturduk dersiniz? İnsanların gözünün içine baka baka bu yapılmaz, bu kadar aldatılmaz yani. Onun için ben gerçekten çok rahatsızlık hissettim ve hemen bu açıklamaları yaptım. Bu kadar aldatarak yönetmek çok kötü bir şey.

"TRT’nin yaptığı hak gasbıdır, kul hakkıdır"

TRT milletin varlığıdır. TRT yıllarca, kurulduğundan sonra sonra, yıllarca olduğu gibi, adil bir yayıncılık politikası izlemek zorundadır. Çünkü devletin kanalıdır. Milletin kanalıdır. Sayın Erdoğan'ın şahsi kanalı değildir. Yandaşlarının kanalı değildir. Dolayısıyla TRT olsun Anadolu Ajansı olsun, bu tür kuruluşların adil bir yayıncılık ilkesi izlemesi lazım. Bu kul hakkıdır, hak gasbıdır. Ben DEVA Partisi'nin Genel Başkanı olarak eğer Genel Merkezimizde büyük binamızda beş yıldır elektrik parası ödüyorsak ve buradan da TRT'ye pay ödüyorsak, TRT beni bir kere bile yayına davet etmediyse, doğru düzgün haberlerimizi yayınlamıyorsa benim hakkım var ve ben bu hakkımı helal etmiyorum. Hadi bakalım uğraşsınlar. Nasıl çözeceklerini düşünsünler ben hakkımı helal etmiyorum diye. DEVA Partisi'ne oy veren ya da AK Parti, Erdoğan dışında başkalarına oy veren insanlar 'Ben de hakkımı helal etmiyorum' derse Sayın Erdoğan ne yapacak?

"Sanal kumar ve bahis çok büyük aile facialarına sebep oluyor"

Bakın 2025 yılını aile yılı diye açıkladılar değil mi? 2025 yılı. Fakat şu anda bu sanal kumar ve sanal bahis çok büyük aile facialarına sebep oluyor. Bak bununla ilgili biz bunu epeydir gündeme getiriyoruz. Ve sosyal medyada insanlar başlarına gelenleri yazıyor. Neler neler yani. Bakın şöyle arkadaşlarımız sosyal medyadan bazı kesitler oluşturdu. Herhalde şöyle tutarsam daha iyi görünür. Diyor ki ‘Bak 15 günlük evliliğim bitti’ diyor. Bir başka örnek. ‘Bir tanıdığım bu illet yüzünden 34 yaşında canına kıydı’ diyor. ‘7 aylık bebeği öksüz kaldı’ diyor. Burada ‘Az önce 700 bin lira içeri giren arkadaşımızın annesi cinnet getiriyor’ diyor. ‘Bakın babam 5 milyon lira kaybetti’ diyor. Bunlardan yüzlerce binlerce örnek var.

"Üniversite öğrencilerinin hesaplarını kiralayıp mağdur etmişler; 270 milyar lira cirodan bahsediliyor"

Ve şu anda bizim de bir avukat arkadaşımızın takip ettiği bir dava var. Bu sanal kumarla ilgili davadaki rakam 270 milyar lira. Yani tek bir kuruluşun oynattığı sanal kumardan ciro 270 milyar TL. Yani bugünkü dolar kuru hesapladığınızda 6-7 milyar dolardan bahsediyoruz. Bin 500 tane sanık var. Bunların çoğu üniversite öğrencisi. Çünkü üniversite öğrencilerin banka hesaplarını kiralıyorlar. Öğrencinin parası yok. Biri geliyor diyor ki ya sen banka hesabının şifresini bana ver diyor. Sana da ben ayda şu kadar para vereyim diyor. Ama o banka hesabını biraz bize lazım diyor. Tek bir üniversite öğrencisi bankası hesabından geçen rakam 100 milyon lira, 200 milyon lira. Bunların hepsi şu anda davalık. Parayı kazanan 3-5 kişi var. Bir avuç insan var. Hem o kumarı oynayanlar mağdur oluyor. Çünkü kumarda unutmayalım hep kasa kazanır. Oynatan kazanır. Toplamda oynayanlar zarar eder. Oynayanlar içerisinde birinden toplayıp birine verirsiniz ama asıl parayı oynatan kazanır.

"Önümüzdeki seçimde ayrı kulvarda yürüyeceğiz"

2023 seçimlerinde bu 6 partinin bir araya geldiği bir modelle seçime girdik. Ama şunu gördük ki normal şartlarda bize DEVA’ya oy verebilecek vatandaşlarımızın bir kısmı Altılı Masa’da olduğumuz için bize destek vermedi. Seçim sonrasındaki analizlerde de gördük. Her çarşıya pazara çıktığımızda da karşılaşıyoruz. Şu var AK Parti'den soğuyan bir zamanlar Sayın Erdoğan'a gönül vermişken artık ondan soğuyan seçmenin birdenbire ana muhalefete doğru desteğini kaydırması, birdenbire CHP'ye desteğini kaydırması çok olası görünmüyor. 2023'te biz denedik ama bu olmadı. Dolayısıyla biz bu önümüzdeki seçime ayrı bir kulvarda yürüyeceğiz.

"Muhalefetin toplam desteğinin artması için doğru bir model olduğunu düşünüyoruz"

DEVA Partisi'nin 2. Olağan Büyük Kongresi’nde, 12 Ekim Kongresi’nde ben bunu açıkladım aslında. Dedim ki ‘Biz bu ülkeyi iki kutuplu siyasete hapsetmeyeceğiz. Vatandaşlarımız sadece bu iki tercihten birisini seçmek zorundasın’ ikilemine mahkûm etmeyeceğiz. Bir üçüncü yol açacağız. Özellikle AK Parti'ye ve Erdoğan'a destek veren seçmenlerin rahatlıkla gelebileceği… Hani şu vardı ya ‘Elim altına gitmedi.’ ‘Altı okun altına elim gitmiyor’ diyen seçmenler var. Dolayısıyla bu aslında ne olacak? Muhalefetin toplam desteğini arttıracak bir model olacak. Yani eğer muhalefetin toplam desteğini arttırmasını istiyorsak, gerçekten iktidar değişikliği istiyorsak bu önümüzdeki seçimlerde bu modelin daha doğru bir model olduğunu biz düşünüyoruz."