Basına sansür ve mücadele masaya yatırıldı… Gökhan Günaydın: İktidar muhalif basın izlendiği için baskılıyor

Basına sansür ve mücadele masaya yatırıldı… Gökhan Günaydın: İktidar muhalif basın izlendiği için baskılıyor

(İZMİR) – İzmir’de “Türkiye’de gazeteci olmak: zorluklar ve mücadele” başlığıyla düzenlenen panelde konuşan CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, iktidarın muhalif medyanın gücünü gördüğü için baskıladığını belirterek “Erdoğan konuştuğunda 30 küsur kanal onun konuşmasını vermeye başlıyor. Ama onlar izlenmiyorlar. Onların yerine muhalif basın, gazetecilik görevini yerine getirmek isteyenler izleniyor. O yüzden baskılanıyorlar” dedi.

Konak Belediyesi ve Konak Kent Konseyi, “Türkiye’de gazeteci olmak: zorluklar ve mücadele” başlığıyla panel düzenledi. Moderatörlüğünü İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi’nin yaptığı panelde; CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Birgün Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Dursun Yaşar Aydın ve HalkTV Ege bölge Temsilcisi Mustafa Akbaş konuşmacı olarak katıldı. Panelde ayrıca ev hapsinde bulunan Gazeteci Özlem Gürses de online bağlantı ile konuşmacı olarak yer aldı.

Mutlu: “Artık dayanacak tahammülümüzün kalmadığı günlerdeyiz”

Panelin açılış konuşmasını yapan Konak Belediye Başkanı Mutlu, şunları söyledi:

“Ülke olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Basın, yerel yönetimler zor günlerden ve büyük baskılardan geçiyor. Bütün bunlar yaşanırken yapacağımız tek şey dayanışmak. Halkın haber alma özgürlüğünün temsilcisi gazetecilerin sıkıntılarını konuşacağız. Değerli arkadaşım Özlem Gürsel uzaktan bağlanacak bize. Çünkü ev hapsinde. Bir gazeteci ev hapsinde! Biz artık dayanacak tahammülümüzün kalmadığı günlerdeyiz. Sansür, baskı ve tehditle bambaşka bir noktaya geldi. İktidarın gerçek yüzünü hepimiz görüyoruz. Bu baskı ve tehditlerle diktatörlüklerinin son düzlüğündeler. Biz, halktan ve gerçeklerden yana olan herkesin her zaman kazanacağını biliyoruz. Gerçeklere kelepçe vurulamaz. Bir kez daha haykırıyoruz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

Gappi: “Cezalandırılan sadece bizler değiliz”

Gazetecilere yönelik baskıların, toplumu cezalandırmak anlamına geldiğini belirten İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Gappi, şu ifadeleri kullandı:

“Mücadele kelimesi, bizim için bir yaşam biçimi. Bir ayda 14 gazeteci tutuklamıştı. Geçenlerde 15 oldu. 17 meslektaşımız cezaevindeydi. 18 meslektaşımız cezaevinde. Bizler, baskılara ve sıkıntılara alışkınız. Ancak medyanın ve iktidarın çalışma noktası, gelip Türk medyasının üzerinde sistematik olarak bir cezalandırmaya dönüştü. Bu noktada cezalandırılan sadece bizler değiliz. Türkiye’nin fikir ve ifade özgürlüğü. Türkiye, gerçeklerin ne olduğu hakkında fikir edinmenin güçleştiği, iktidarın kurgulayıp önümüze serpiştirdiği bir hakikat sorunu haline geldi. Ben konuşmacılarımıza hakikat savaşçısı olarak bakıyorum. Gazetecilik, erkelerin söyledikleriyle yaptıkları arasındaki uçurumu gösterebilmek. Bunu gösterdikleri için bedelini ödeyen meslektaşlarıma selam olsun.”

Gürses: “Kötülüğün sıradanlaştığı günlerdeyiz”

Panel konuşmacılarından ev hapsinde bulunan Gürses, ahlak vurgusu yaparak şöyle konuştu:

“Meslektaşlarımız bu yaşadıklarını hak edecek hiçbir şey yapmadı. Ben de yapmadım. Adalet Bakanlığı’ndan gelip dört günde 44 kez kelepçemi değiştirdiler. O kadar acayip günler ki bunlar… Ben hiçbir şekilde anlayamıyorum. Çok anormal günlerden geçiyoruz. Ama hakikati aramaktan o kadar yorulduk ki, mecalimiz kalmadı. Hiçbir yatarı olmayan bir suçtan elime kelepçe takılarak hastaneye sevkim yapıldı. O fotoğraf servis edildi. Benim üzüldüğüm bu. Biz bu kötülükle nasıl mücadele edeceğiz? Bu karanlıkla, kötü insan olmak haliyle nasıl mücadele edeceğiz? Benim tıkandığım yer burası. Yoksa ben yayınımı yapıyorum. Yine sesimiz dinleniyor, yine insanlar hakikati bulmak için bize itibar ediyorlar. Yine bizim yaptığımız haberler izleniyor. Her şey o kadar anormal ki! Kafka’nın Dönüşüm hikayesi gibi. Belki hepimiz bir böceğe dönüştük ve insanız sanıyoruz. Bu birkaç günde bu noktaya gelmedi. 22 yılda oldu. 44 gündür ayağımda kelepçe var çünkü iddianame yazılmadı. Bu ülkede işini namuslu ve onurlu şekilde yapmak için çalışan meslektaşlarım ve diğer mesleklerde çalışan insanlar aynı kaderi paylaştılar. Kötülüğün sıradanlaştığı günlerdeyiz. Bununla mücadele etmenin yolunu bulmalıyız. Dibini gördük daha neyi göreceğiz? Bu iktidar 22 senedir kendi enkazını devralıyor. Hukuk, ekonomi bitmiş. Muhasır medeniyet diye çıktığımız yolda ne muhasırlık kaldı ne medeniyet. Ama daha iyi günler göreceğimize dair umudum hala var. Ben bir kelime ve bağlaçtan dolayı yargılanıyorum. İzahı olmayan bir dosya. Belki de bu yüzden iddianameyi yazamıyorlar. Bu iktidar, kendi ülkelerinde insanların ülkeleriyle bağını koparttı. Sanıyordum ki elindeki kelepçeyi gören insanlar bana selam bile vermezler. Ama öyle olmadı, tam tersi oldu. İşte ümitleneceksek buna ümitlenmeliyiz.”

Aydın: “Sandığa normal koşullarda gidilirse kaybedeceğini biliyor ve otoriterleşiyor”

İktidarın kalıcılığını sağlamak için tutuklamalar ve gözaltılarla ‘olağanüstü’ bir süreç oluşturmaya çalıştığını kaydeden Birgün Gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Aydın, şunları söyledi:

“Birgün’ün hikayesi bir umut hikayesi. Memlekette umut eksik olmaz. Anadolu coğrafyasına bakınca siyasal İslamcılar dünkü çocuk bile sayılmaz. Kimler geldi kimler geçti ne krallar ne şahlar geçti. Onların adı bile hatırlanmaz. Bu günleri de öyle görmek lazım. Her şey gelip geçecek. Doğruyu söyleyenlerin öyküsü alacak geriye ve onların hikayesi anlatılacak. Gazetecilik kutsal bir meslek değil. Zanaat işçisiyiz biz. Ustamızdan öğreniriz. Bugün memlekette işini hakkıyla yapan her insan aynı zorluğu yaşıyor. Bir rejim talimi yapıyoruz. Öyle bir rejimle yaşıyoruz ki 22 yıldır… Adalet yok, yoksulluk toplumun yazgısı haline gelmiş. Bir rejim var rıza üretemiyor. Sandığa normal koşullarda gidilirse kaybedeceğini biliyor ve otoriterleşiyor. Tek çıkış yolunu o olarak görüyor. Kalmak zorunda. Çünkü devleti bir suç devleti haline getirmiş. Bu koltuğa ve iktidarda kalmaya mecburum diye düşünüyor rejim. Rejim böyleyse bize yaptıklarına şaşırmamak lazım. Böyle bir rejim nerede yaşanırsa yaşansın özgürlükten ve demokrasiden yana olan insanların başına hep bunlar geldi. AKP iktidarı, 1980’den bu yana ilmek ilmek işlenen gerici rejimi tamamlamış bir iktidar. Doğal olarak bizim gibi inşalara böyle muamele etmekten başka şansı yok. Bunu göreceğiz ama alışmayacağız. 22 yıldan fazladır Türkiye, İslamcı bir iktidar tarafından yönetiliyor. Dünyanın neresinde olursanız olun Anadolu’da verdiği tahribattan çok daha fazla tahribat verirdi. Ama çıkıp ‘Kültürel hegemonya kuramadık’ diyorlar. Kendi yaptıkları diziler yeterince para getirmiyor diye bir menajeri tutuklayıp olayı Gezi’ye götürebiliyorlar. Bu coğrafya kolay kolay hizaya sokulabilecek bir coğrafya değil. O yüzden bu kadar öfkeyle saldırıyorlar. Bizim kritik olarak adlandırabileceğimiz nokta şu: Cumhur İttifakı bu seçimde toplumun yüzde 50’sini arkasına alarak seçimi kazanamayacağının farkında. Doğal olarak olağanüstü bir süreç örgütlemek zorunda. Şu anda bunu yapıyor. Toplumun önemli bölümünün nefret ettiği bir süreçte seçime gidip koltuğu devredecek kadar demokrasiye inanan bir iktidar değil. Bir kamuoyu yoklaması var. Türkiye’nin yüzde 60’i Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini istemiyor. Yüzde 55’i Anayasa Değişikliğiyle Erdoğan’ın yeniden aday olmasına ‘ret’ veriyor. Toplumun üçte ikisi net bir karar altında. ‘Ben bu istemle, Erdoğan’la bir gelecek inşa etmek istemiyorum’ diyor.”

Akbaş: “Yan yana olmazsanız, dayanışmazsanız karanlığın da karanlığı vardır”

HalkTV Ege bölge Temsilcisi Akbaş ise dayanışma ve birlikte mücadeleyle güçlü olunduğunu belirtirken bilardo topu örneği vererek şu ifadeleri kullandı:

“Suat Toktaş, tuhaf bir soruşturmanın sonunda tutuklandı. Kaçma şüphesi olmamasına rağmen beş gündür tutuklu. Yılların tecrübesi… Her zaman karşı tarafa da söz hakkı tanıyan biri. Gazeteciliği yaşatmaya çalışan ve yaşatan biri. Böyle birinin haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanması yüreğimizi acıtıyor. Sadece HalkTV çalışanlarına değil, ülkede gerçekten gazetecilik yapmak isteyen, gerçeğin peşinde koşan insanlar da verilmiş bir gözdağı var. ‘Siz Suat Toktaş gibi gazetecilik yapmayın’ denilmek isteniyor. Ne yapalım? ‘Medya maymunları gibi, o troller gibi olun’ diyorlar aslında. Ama her türlü baskı ve sindirme politikalarına rağmen gazetecilik yapmak isteyen insanlar asla trollük yapmayacak. Bu uğurdu ne türlü bir bedel ödenmesi gerekiyorsa… Bu ülke bunları gördü. Birileri bu bedeli ödeyip yoluna devam etti. Yerine yenileri geldi. Ezilir un geliriz. Bu topraklarda bu devam edecek. Bu topraklarda umut hiçbir zaman gitmez. Bu ülke Kurtuluş Savaşı’nda ayağa kalkmasını bildi. Umut hiçbir zaman kesilmez. Ben bilardo toplarının sıkıştırılmış kağıtlardan yapıldığını öğrenince çok şaşırdım. Bu önemli bir metafor. Bu ülkede kendimizi çok da güçsüz hissetsek, kanunlar ve yasalar onların yararına da çıkarılsa, kendimizi bir kağıt gibi değersiz hissetsek de… Bir kağıt değersiz olmuyor. Güçlü olabiliyor. Olay, bir araya gelmekte başlıyor. Karanlığın dibi yoktur, daha da karanlığı vardır. ‘bundan daha kötü ne olabilir’ demesinler. Daha da kötüsü olur. Yan yana olmazsanız, dayanışmazsanız karanlığın da karanlığı vardır.”

Günaydın: “Siyasi iktidarlar önce gazetecileri hedeflerler”

Demokrasi tanımıyla konuşmasına başlayan CHP Grup Başkanvekili Günaydın, şunları söyledi:

“Görünüyor ki bu memleket bir kıskaca alınacak ve olağanüstü durumlarımız sıklaşacak. Nasıl çıkacağız? Siyasi iktidarlar önce gazetecileri hedeflerler. Bu mesleki alerji değilse bunun bir sebebi olmalıdır. Bunun teorik bilimini Sartori şöyle tanımlıyor: Demokrasi gidip sandıkta oy vermekten ibaret değildir diyor. Kaldı ki bizde asla öyle olmadı. Oy verdikten sonra bir de sandıkları koruyoruz. İyi bir eğitim ve fırsat eşitliği temelinde eğitim alabilecekler ve sorgulayıcı bir birey olabilecekler diyor. Bu önemli. Bir başka husus daha var. Yaşamlarında, toplumda, dünyada ne olduğunun haberini alabilecekler diyor. O haber objektif olarak verilebilecek. Bunlar varsa demokrasi temelinde anlamlı sonuçlar üretebilir.”

“Muhalif basın, gazetecilik görevini yerine getirmek isteyenler izleniyor”

İktidarın muhalif medyayı neden hedef aldığına ilişkin görüşlerini paylaşan Günaydın, şunları kaydetti:

“Bu ülkede, gazetecilik hep hedef alındı. Yeni de değil. Bu mesleği yapanlar vuruldular, öldürüldüler, tehdit edildiler, hapse atıldılar. Daha kötüsü sansürün beyinlerine sokulmaya çalışıldığı stüdyolar var. Bir taraftan otosansür dönemi var. Ben Sabah ve ATV operasyonu hatırlıyorum. Ben o gün ATV’de idim. Bir programdaydık. Sabah ve ATV’nin satın alındığı anlatıldı. Bir yandaş sermeye satın almıştı. Ben o gün biliyordum ki beni o stüdyoya bir daha çağırmayacaklar ve o stüdyodan sürekli dezenformasyon yayılacak. Bugün Sabah Gazetesi’nin Yeni Akit’ten bir farkı yok artık. Bugün basının yüzde 90’ından fazlası, iliştirilmiş bir hale dönüştürüldü. Yandaşlaştırıldı. Neden yüzde 10 ile bu kadar uğraşıyorlar? Çünkü o yüzde 10’un etkisi yüzde 90’dan daha fazla. Erdoğan konuştuğunda 30 küsur kanal onun konuşmasını vermeye başlıyor. Ama onlar izlenmiyorlar. Onların yerine muhalif basın, gazetecilik görevini yerine getirmek isteyenler izleniyor. O yüzden baskılanıyorlar.”

“Asıl mesele, haber alma özgürlüğü ortadan kalksın”

Ekrem İmamoğlu’na yönelik soruşturma üzerinden basın üzerinde yaratılmaya çalışılan otosansürü eleştiren Günaydın, şöyle konuştu:

“Arkadaşlarımızın gözaltına alınması… Ekrem İmamoğlu bir basın toplantısı yaptı. ‘İstanbul’da 8 bin 800 küsur bilirkişi var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili bir dosya olduğunda adı Satılmış, soyadı M’ye veriyorlar dosyayı. Dosya 2019’dan önceki dönemi kapsıyorsa Satılmış, o dosyaları aklıyor, 2019’dan sonraki dönemi kapsıyor ise Satılmış, o dosyalarda suçla ilgili ifadelere yer veriyor’ dedi. Yetinmedi ve ‘En son Esenyurt’ta Ahmet Özer’in ikinci kez tutuklamasına neden olan dosyada…’ Ekrem İmamoğlu dedi ki; ‘Savcı üç bilirkişiye rapor hazırlaması için görev verdi. Satılmış M., bir rapopr hazırladı. Kendisi imzaladı diğer iki bilirkişi o raporu imzalamadılar. Çünkü Ahmet Özer’i suçlayan bulguya katılmadılar. Yerine kendileri iki imzalı bilirkişi raporu hazırlayıp imzaladılar ve savcılığa teslim ettiler. Savcı, sanki Satılmış’ın hazırladığı raporda, diğer iki bilirkişinin imzası varmış gibi karara derç etti ve bu kararla belediye başkanlığına tutuklamaya sevk etti. Bu iki şeyi gösteriyor. Bir hukuk devletinde bu bilirkişi hangi motivasyonla bunu yapıyor diye bakılır. Bilirkişinin kariyeri incelenir. Savcılığa da ‘Sen nasıl iki bilirkişinin değil de tek bilirkişinin raporuna inanıyorsun’ denir. O zaman da o savcı ile ilgili işlem yapılması lazım. Ekrem İmamoğlu basın toplantısını yaptı, 10 dakika sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir basın açıklaması yaparak Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma açıldığını söyledi. Bir şey saha söyledi. ‘İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazılmıştır. Konuyla ilgili haber yapan, sosyal medya ve yazılı-görsel medya hakkında da soruşturma yapılacaktır’ dedi. Savcılık bu konuyu hiç kimse ele alamaz ve araştıramaz diyor. Gazeteci adı geçen bilirkişiye ulaşıp sen ne yapıyorsun diyemeyecek, bunun haberini yapamayacak. Yandaş basın yapıyorsa sorun yok ama muhalif kanal yapıyorsa buradan suç üreyecek. Arkadaşlarımız gözaltına alınacaklar, tutuklanacaklar. Asıl mesele, haber alma özgürlüğü ortadan kalksın. Haber verme konusunda da basının yüreğine, tutuklanır mıyım, göz altına alınımıyım şüphesi yerleşsin ve otosansür uygulaması başlatalım.”

“Geçmişte bunu yapanlar nasıl sıçan gibi yurt dışına çıktılarsa bunlar da çıkacaklar”

İktidarın ‘rıza üretme’ politikasına değinen Günaydın, dayanışma mesajı vererek şunları söyledi:

“Bir iktidar rıza üretmeye çalışır. Basın da rıza üretilen kanallarından biridir. A Haber’i seyreden vatandaşa her gün Erdoğan’ın sesi geliyor. Bir rıza üretme mekanizması. Sen de o sesi tekrarlar hale geliyorsun. En iyi zamanlarında bile bu toplumun yüzde 50’si ‘Sana inanmıyorum’ dedi. Artık rıza ile kontrol edemedikleri toplum kesimlerini, zor ile kontrol etme aşamasındalar. Bu memleket bu tabloyu ilk kez görmüyor. Aziz Başkan 400 yılla yargılandı. Şimdi de belediye başkanlarımız içeride. Başka belediye başkanlarımızın başına da başka çoraplar örecekler. Geçmişte nasıl aştıysak bunu da aşacağız. Geçmişte bunu yapanlar nasıl sıçan gibi yurt dışına çıktılarsa bunlar da çıkacaklar.

“Demokrasiyi getireceksek tek yolu, Cumhur İttifakı’nı tarihe gömmektir”

Karşımıza çıkan tablo bir kuşatma tablosudur. CHP’yi kuşatma altına almak ve toplumsan izole etmek istiyorlar. İftiranın bini bir para. Bununla kuşatıp izole etme çabası sürüyor. Neden bu yola girdiler? Anketlere göre Erdoğan’ın karşısına çıkacak muhalefet adayı, Erdoğan’ın 13 puan üzerinde. Adam bunu görüyor. İkinci mesele… CHP, Suriye köpüğü alındığında tüm inanılır ve güvenilir anketlerde AKP’nin önünde. Önümüzde dayanışmadan başka bir yol yoktur. Bu dayanışma, sadece parti içi dayanışma değildir. Tüm demokrasi güçleriyle birlikte çalışacak yeni iklimi doğurmak lazım. Onların olağanüstü koşullarda üzerimize yüklendiği dönemlerde olağanüstü yanıtları vermeliyiz. Muhalefet tek başına CHP’den ibaret değildir. Mücadele tek başına CHP’nin mücadelesi değildir. Demokrasiye inanan tüm yapıların birlikte olma zorunluluğu vardır. Erdoğan’ın topluma korku salmak dışında yapabileceği şey, partilerin içine oynamak ve demokrasi dayanışmasını dağıtmak. Bu topraklara demokrasiyi getireceksek tek yolu, Cumhur İttifakı’nı tarihe gömmektir. Ömürlerini uzatacak her türlü işin bu topraklara büyük vebali vardır. Bu topraklara, çocuklarımıza ve geleceğimize sorumluluğumuz var. Bunlar ağır sorumluluklar. Bugüne kadar direndik. Bundan sonra yenme ve yeniden inşa etme zamanıdır.”