CHP’nin 21’inci Olağanüstü Kurultayı… Özgür Özel: "Belediye başkanlarımız neyle suçlanıyorsa, genel başkan olarak sorumlu benim"

(ANKARA) - CHP'nin 21’inci Olağanüstü Kurultayı’nda konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Adına ‘kent uzlaşısı’ deseler, bizim ‘Türkiye İttifakı’ dediğimiz bu süreçte belediye başkanlarımız neyle suçlanıyorsa partinin genel başkanı olarak kendi talimatım olarak ilettiğimi ve sorumlunun ben olduğumu açıkça ifade ediyorum. Partimiz her kesimden olduğu gibi Kürtlerin de partisidir. Ama iktidar Kürtlerin belediye meclislerinde temsil edilmesini suç saymaktadır. Ekrem Başkana yapılan kumpas bir yanı ile Kürtlerin seçilme ve seçme hakkına kurulan kumpastır. Kürtler, kendilerini defalarca kandırmış, her fırsatta suçlamış, cezalandırmış ve zulmetmiş olan bu AK Parti iktidarına en kuvvetli yanıtı yine kendileri vereceklerdir" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "İrade Milletindir" temasıyla Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde toplanan CHP'nin 21’inci Olağanüstü Kurultayı'nda konuştu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in konuşması şöyle:
"Bugün cumhurbaşkanı adayımızı ve arkadaşlarımızı içerde tutan dosyaların tamamının içi bomboştur. Darbe aceleye gelmiş, hazırlıksız yakalanmış, attığı iftiralara delil uyduramadan hızla ön seçime yetişmek için yaptığı işlerle adeta rezil rüsva olmuştur. Örneğin 2021 yılına kadar yani Ekrem Başkanın seçildiği 2019’dan sonra 2 yıl İBB’ye fatura kesen bir şirket vardır. Bu şirket bu faturaları kesmiş, parasını almış, sözleşmesi bitince bir daha oraya uğramamıştır. Başka bir yere gitmiştir. Bu şirket 2015 yılında ihaleyi almış, 2 yıl uzatılan ihalesi, 2019 seçimlerinden önce uzatılmış, o 2 yıl da görevini yapmış, bilboardları kiralamış, alması gereken faturayı almış, ödemesi gerekeni ödemiş ve çekilmiş, gitmiştir. İBB’ye iftira atılacakken, İBB’ye iş yapan herkesi ‘naylon faturalar kestiği anlaşılmıştır’ yazarken bu şirketi de yazmışlar. Bu şirket İBB’den o günden bugüne hiç iş almadığı halde, önceki faturalar da önceki sözleşmesinden olduğu halde son 5 yıldır Teknofest’i yapan ve Türkiye Yüzyılı kampanyası için cumhurbaşkanlığı kararıyla vergilerden, ihale mevzuatından muaf tutulan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından tek firma olarak kullanılan, 18 bakanlığa sadece Türkiye Yüzyılı kampanyasının bir kısmında 1.7 milyar lira fatura kesen bu şirket Tayyip Erdoğan’ın en yakını bu şirket, Fahrettin Altun’un tek muhattabı bu şirket, sırf fatura kesenlerin hepsine aynı gizli tanıkla aynı iftira atılıyorken, bu acelecilikle açığa karışmış ve bu gizli tanık iftiralarıyla birlikte tutuklananlarla gözaltına alınıp, sabahleyin Cumhurbaşkanının çok yakınına giden bir telefon üzerine onun talimatıyla şubeden serbest bırakılmış, suçüstümüzle birlikte bir odaya davet edilip servis edilmiş göstermelik tutuklanmıştır. Meselenin özü, Teknofets’i, Türkiye Yüzyılı’nı yapan şirketin Ekrem İmamoğlu’na naylon fatura çeken, işbirlikçi, bir şirket olduğu yalanını bütün Türkiye’nin gözü önünde bir kez daha hatırlatmak isterim. Şu kadarını söyleyim, Ekrem Başkanımızı yolsuzlukla, teröre yardımla itham ediyorlar. Ellerinde hiçbir şey yok. Zaman zaman televizyona çıkan meczuplaşmış, bizim yalanlamaktan yorulduğumuz bazı kişiler, efendim daha önce belediyelerin listesinde yer alan bazı isimler konusunda bizim, Ekrem Başkanın uyarıldığını, bu konuda ısrar ettiğimizi söyleyenler iftiracıdır, yalancıdır ve tamamen bir algı operasyonunun bir parçasıdır. Genel Başkan olarak ben ve bu salonda tek vücut olarak partimizin tüm Türkiye’deki iradesini temsil eden bizler, Ekrem Başkanımızın da belediye başkanlarımızın da namusuna kendi namuslarımız kadar kefiliz arkadaşlar.
"Tacizci, iftiracı, kaçakçı, dolandırıcı gizli tanıklar..."
Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarında sadece gizli tanık ifadesinin hiç kimse için tutuklanma ve cezalandırma sebebi olmayacağı açıkça yazılırken 100’e yakın suç kaydı bulunan tacizci, iftiracı, kaçakçı, dolandırıcı gizli tanıklar ve geçmişte İBB’de bu işleri yapan, İBB’nin temiz, şeffaf, yayınlanan ihalelerinden kaçan bir takım yandaşların iftiraları, milletin ne vicdanında kabul bulmuştur ne de sorgu tutanaklarında bizi mahcup edecek birşey ortaya çıkmıştır. Komployu hazırlayanlar aralık, ocak, şubat aylarında bir MASAK raporundan bahsettiler. Oysa MASAK raporunu 3 Mart günü talep ettiği savcılığın, 10 Mart günü ancak böyle bir rapor için bir haftada yazılmasını istedikleri rapor için bir uzman yardımcısını zorla razı edebildikleri, MASAK’ta bu rapora imza atacak bir kıdemli yönetici bulamadıklarını ancak bizzat Mehmet Şimşek’in baskısı ve etkisiyle, Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Şimşek’e verdiği vazifeyle bir uzman yardımcısına rapor hazırlatılmış. Raporda itham edilen, şüpheli gösterilen tüm hesap hareketleri tek tek savunmada ispatlanmış.
Örnek: ‘15 yıl önce bir arsa almışsın’ Ekrem Başkan’a. ‘Evet', ‘Ödediğin para tapu kaydının 20’de biri bile değil. Bu sana rüşvet olarak verilmiş. Paranın yüzde 5’ini vermişsin koca tapuyu almışsın. Değerine bak. Ekrem Başkan‘ın 14 yıl önce dönüp de avukatına ‘ya biz onu kredi ile aldık’ demesi ile ve 20’de bir paranın Ekrem Başkan’ın hesabından ödenen kapora olduğunun, 20 katının bir kamu bankasından kredi kullanıldığının, paranın bankanın hesabından kişinin hesabına geçtiğini görünce Savcı ‘Ha tamam burası böyleymiş’ deyip geçtiği gibi MASAK raporu tel tel dökülmüş, MASAK raporu bir kanıt olarak tutuklamaya konulamamış ve milleti kandırmaya yönelik algı operasyonu orada yerle bir olmuştur.
Bir yandan da Ekrem Başkanı, İBB’ye kayyum atayabilmek için terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar ve söyledikleri yapılan iş, ‘kent uzlaşısı’dır. Açıkça söyleyelim, ben kent uzlaşısı sözünden, tanımlamasından korkmam. Ancak bu DEM Parti’nin bir tanımlamasıdır. Kendi parti meclislerinde aldıkları bir kararla ‘biz kazanacağımız illerde kazanacağız, kazanamayacağımız illerde kayıtsız, şartsız muhalefeti desteklemek yerine eğer aday kent suçu işlemeyeceğine, hak ihlali, ayrımcılık yapmayacağına inandığımız bir adaysa kent uzlaşısı noktasında yaklaşacağız’ dediği bir parti meclisi kararıdır. Ancak CHP, kent uzlaşısının bu tanımını reddetmemekle ama ‘DEM, DEM kökenli Kürt, batıdaki Kürt, doğudaki Kürt’ bu kelimelerin hiçbirini kriminalize etmemekte ve listelerinde bulundurabildiği gibi eski, önceki dönem AK Parti’li, MHP’li, İYİ Partili pek çok ismin de listelerinde olmasına Türkiye İttifakı adını vermekte, tüm renkleri kucakladığını söylemektedir. Bakın Ekrem Başkanı tutuklamak istedikleri, terörden tutuklayarak kayyum atamak istedikleri soruşturma evresine kendine sorguda sordukları şudur: ‘Kent uzlaşısı ile batı il ve ilçelerindeki Kürtlerin belediyeleri kazanamasalar da belediye meclislerinde belli sayılarda kota elde edilmesi sonucunda belediye meclis kararlarında söz sahibi olmalarının, yerel yönetimlerde yer almalarının ve siyasi bir denge unsuru olmalarının amaçlandığı’ suça bakın.
"Dürüst, çalışkan, temsil niteliği olan Kürtleri seve seve ve baş göz ederek listelerimize koyduk"
Biz bu seçimlerde Türkiye İttifakında AK Parti’li, İYİ Parti’li, MHP’li isimleri, kanaat önderlerini listelerimizde bulundurduğumuz gibi geçmişte DEM Parti’de siyaset yapmış ya da yapmamış, bir parti üyeliği olan ya da olmayan ancak kitleleri harekete geçirebilecek dürüst, çalışkan, temsil niteliği olan Kürtleri seve seve ve baş göz ederek listelerimize koyduk. Bunun sağlanması için suçladıkları belediye başkanlarına, altında imzamla ilçe başkanlarına gitmiş yazım var. CHP’nin sahada yaptığı incelemeler, milletvekillerinden, sizlerden gelen raporlar, anketler ve siyasi görüşmeler sonucunda Türkiye İttifakı kapsamında biraz önce saydığım 4 partiden, geçmişte siyaset yapmış olan isimlerin belediye başkanları tarafından ‘eskiden bize rakipti’ diyerek ya da ‘kendi listemi oluşturmak istiyorum’ diyerek listelere konulmak istemedikleri hususunda bu konuda kararın merkezi olduğunu ifade etmiştik. Buradan bir kez daha söylüyorum, savcının yaptığı ‘kent uzlaşısı’ tanımlaması keşke böyle yapılabilse de batıdaki Kürtler temsil olanağı tamamen bulabilseler de sadece Kürtler değil, belediye meclislerinde seçimi kazanamayacak tüm partilerin temsilcileri olsa da o kentin uzlaşısı, o kente en iyi hizmet için birleşse.
Ben adına ‘kent uzlaşısı’ deseler bizim Türkiye İttifakı dediğimiz bu süreçte belediye başkanlarımız neyle suçlanıyorsa partinin genel başkanı olarak kendi talimatım olarak ilettiğimi ve sorumlunun ben olduğumu açıkça ifade ediyorum. Partimiz her kesimden olduğu gibi Kürtlerin de partisidir. Ama iktidar, Kürtlerin belediye meclislerinde temsil edilmesini suç saymaktadır. Biz barıştan yanayız. Barışa destek oluruz, kendi önerilerimizi dile getiririz. Terör örgütünün silah bırakacağı, Kürtlerin sorunlarının demokratik yollarla açılacağı her türlü girişimi yıllardır istikrarla savunduk, savunmaya devam ediyoruz. Ama karşımızdaki iktidar, batıda seçimlere giren Kürtlere terör yaftası yapıştırmaktan çekinmiyor. Ekrem Başkana yapılan kumpas, bir yanı ile Kürtlerin seçilme ve seçme hakkına kurulan kumpastır. Kürtler, CHP’ye güvenebilirler ama kendilerini defalarca kandırmış, her fırsatta suçlamış, cezalandırmış ve zulmetmiş olan bu AK Parti iktidarına en kuvvetli yanıtı yine kendileri vereceklerdir. Eğer bugün hala kayyum varsa, seçilmiş siyasetçiler hala hapisteyse, çözüme dair söylenen her sözün altı boşaltılmaktadır.
Kürt sorununun çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesinden geçer. Türkiye demokratikleşecek, tüm sorunlarını hep birlikte çözecek, iktidarın çıkar hesapları alanından çıkarılacak bu sonucun TBMM zemininde şeffaflıkla, samimiyetle, toplumsal mutabakatla çözülmesi için her gayreti göstereceğiz. Kürtlerin de teminatı biziz ve onları değersiz görmeyen tüm siyasi partiler bizim için değerlidir. Ancak terör sürecinde en büyük bedeli ödemiş şehitlerimizin analarının, evlatlarının ve gazilerimizin gözünün içine bakamayacağımız hiçbir işin de içinde olmayacağımızı açıkça ifade etmek istiyorum.
"MASAK raporu bir poşet peçeteden ibaret"
Şimdi öyle bir hale düştüler ki MASAK raporu bir poşet peçeteden ibaret. Tanık, gizli tanık beyanlarını destekleyecek kanıt dosyada ara ki bulasın, bir tane kanıt bulamadılar. İddianame yazacak MASAK patladı, kanıt yok, yalancı şahit çınar, meşe gibi odunlardan ifadelerinin birbiriyle çelişkileri avukatlar tarafından yakalanıyor, yüzlerine vuruluyor, çare yalancı tanık bulmakta. Öyle bir noktaya savruldular ki geçmişte İBB’de çalışan şimdi kamuda, Anadolu Ajansı’nda, bakanlıklarda, Cumhurbaşkanlığında iş yapan firmaların sahiplerini çağırıp yalancı tanıklığa meyletmelerini, onları yalancı tanıklığa zorlamaya çalışan görüşmeler yapılıyor. Kimi zaman İstanbul’daki sözde adalet sarayında kim zaman hakimevlerinde, kimi zaman bambaşka mekanlarda. Her biri ile ilgili detaylı bilgimiz var. Bu kişilere yapılan baskılarda kişiler ‘ben oraya girmedim, İstanbul bana ters, ben zaten buranın işini aldım’ deyince ‘buradan ekmek yiyorsun, ne olur orada ortaya çıkarılması gereken bir rüşvet çarkına şu ifadeyi imzalasan, sen bunu söylesen ne olur’ diyene ‘günü olur iftira olur’ diyeni odasından kovan, ‘Bundan sonra alırsın sen o ihaleleri’ diyenlerin hukuk fakültesinden diplomalarının olması, dünyanın en kutsal mesleği, savunma mesleğinin karşısında iddiaları oluşturmak için bu kadar ahlaki zeminden uzaklaşmaları... kendileri için değilse bu ülkede onları bu mevkilere getiren bir iktidarı 23 yıldır yenemediysek en büyük sorumluluk bize aittir. Hepsi için ne yapmak gerekiyorsa, ilk seçimde seçimleri kazanıp bu ülkeyi yeniden demokrasi ile tanıştırarak mutlaka başaracağız. Yargıdaki bir avuç çetenin yargılandıkları günleri göreceğiz eninde sonunda. Silivri’de kadın mahkumları SEGBİS ile çağırıp ‘1.5 yaşında, 3 yaşında kızın varmış. Bak son kez burdayım. Ekrandan giderim 10 yıl ne beni ne evladını görürsün’ ifadelerini kullananların SEGBİS görüşmesinin kaydını sildirmek üzere bu ifade bize ulaştıktan sonra çabaladıklarını, uğraştıklarını ve orada o görüşmenin kaydını sildirmeye çalıştıklarını biliyorum. O görüşmelerin en yakın zamanda televizyon ekranlarında yer alması için gayret sarf ediyorum. Eninde sonunda bunları Türkiye’ye de dünyaya da rezil edeceğim. Size söz veriyorum.
"Akın’ın iftiralarını ve bizim bunların her birini teker teker çürüttüğümüz kanıtları TRT ekranlarından canlı yayınlansın"
Buradan bir meydan okuma, bir özgüven ifadesini tekrar etmek boynumun borcudur. Tayyip Erdoğan, eğer hani bir zamanlar ‘onlar bu davanın avukatı’ diyip rahmetli Baykal’a ‘ben de savcısıyım’ diyorlardı ya. Hani Zekeriya Öz’ün yerine geçiyorlardı ya şimdi Erdoğan’a diyorum ki ‘Ben Ekrem İmamoğlu’nun bu davaların avukatıyım. Sen de bu Akın Gürlek yerine savcısıysan ve cesaretin varsa getir düzenlemeyi hızla geçirelim, bu hafta yapalım. Talep eden sanıklar açısından her dava olacak diye bir şey yok ama talep edildiğinde canlı yayını açalım ve sizin iftiralarınızı, Akın’ın iftiralarını ve bizim bunların her birini teker teker çürüttüğümüz kanıtları TRT ekranlarından canlı yayınlansın. Görelim bakalım bu millet iftiraya mı yoksa tertemiz vatan evladına, cumhurbaşkan adayına mı sahip çıkıyor. Hodri meydan.
"Her birimizden 13 bin 500 lira çaldılar"
Yandaş basında ‘İBB’de 560 milyarlık yolsuzluk’ dediler, bir lirasını ispat edemediler. Ekrem Başkanın gözaltına alınmasıyla başlayan süreçte bu milletin hazinesinden 30 milyar dolar sattılar, yani tek bir kişinin koltukta oturmak için milletimize ödettiği bedel şu: Bir aylık bebekten 104 yaşındaki amcamıza kadar 86 milyon vatandaşa bölüştürürsek her birimizden 13 bin 500 lira çaldılar. Seçilmiş belediye başkanının mazbatasına, 31 yıl önceki diplomaya, şirketlerin mal varlıklarına el koyanlar, bu ülkede devlet tarafından verilen hiçbir kağıdın güvencesinin, karşılığının olmadığını bütün dünyaya haykırdılar. Bu ekonomiye yapılacak en büyük kötülüktür. Ekrem İmamoğlu le yarışmaktan korktukları için faizler yükseliyor, enflasyon yükseliyor. Daha dün elektriğe yüzde 25 zam yaptılar. Siyasi operasyonların faturasını millet ödüyor. Risk primi diye birşey var. Belediyenin de bakanlığın da hazinenin de özel şirketin de yurt dışından bir para bulacağı zaman risk primi faizinin tutarını belirliyor. Risk primi 19 Mart sabahı darbe girişimi başladığında 279’la başladı. Herkes çok endişeliydi. Bugün 320’dir. Muadilimiz ekonomilerde 100’ün altında olan risk primini 320’ye çıkaran işte kendi iktidarı için milleti düşünmeyen anlayıştır.
"Mehmet Şimşek dünyada demokrat görünen, Türkiye'de cuntanın mali ayağı olan kişidir"
Mehmet Şimşek, yurt dışı yatırımcılarla toplantılar yapıyor ve Türkiye’ye para çekmeye çalışıyor. Bu toplantılardan birine giderken yolladığı davet mektuplarından ikisi TÜSİAD’ın yöneticilerine ait. Oysa o yöneticilerin bu yargılama süreci öncesinde iş dünyasına gözdağı olsun diye kendi kürsülerinde yaptıkları ekonomi eleştirileri yüzünden yurt dışına çıkış yasağı var. Mehmet Şimşek'in yurt dışında sözünü dinletmeye gittiği yerde yurt dışında 70 ülkeye ihracat yapan TÜSİAD başkanı davetli olduğu toplantıya yurt dışına çıkış yasağı olduğu için gidemiyor. Soruyorlar ne suç işlemiş diye, ‘hükümeti eleştirmiş' diyorlar. Mehmet Şimşek o insanları ikna edip para bulmaya çalışıyor. Mehmet Şimşek dünyada demokrat görünen, Türkiye'de cuntanın mali ayağı olan kişidir, bunu deşifre etmeye devam edeceğiz."
(SÜRECEK)