CHP'nin “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingi... Özgür Özel: "Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik"

CHP'nin “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingi... Özgür Özel: "Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik"

(KONYA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, Cumhurbaşkanı herkesi aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Ama artık ikinci parti değildik; artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ı aradım. Makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım. Bunu soranlara, 'Ne yapıyorsunuz acaba?' diye soranlara 'Normali budur' dedim. 'Normalleşme' dediler. 'Evet, normalleşmeliyiz' dedim. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olamaz. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu ama en çok da Konya’da, Kayseri’de karşılık buldu" dedi.

CHP'nin Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle başlattığı ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitinglerinin dördüncü adresi adresi Konya oldu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

''İtmeyen, çeken Konya; kovmayan, çağıran Konya; uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik. Zalimin kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya’nın vicdanıyla, hakka niyetiyle gelecek bu topraklara… Buna inanıyoruz. Konya’ya gideceğiz dediğimizde, Kılıçarslan Kent Meydanı’nı istediğimizde, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki 'Kılıçarslan mı?' Evet, dedik. 'Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı’na kaçarken, Kılıçarslan’da miting mi olur?' dediler. 'Olur' dedik. Çünkü biz Konya’ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya’ya sığınıyoruz. Konya’nın vicdanına, Konya’nın huzuruna, Hazreti Mevlana’nın huzuruna gidiyoruz. 'Bağrına basar bizi' dedik Konya.

Konya’ya, İstanbul’dan, Başakşehir’den, geçen hafta Mersin’den, Yozgat’tan, Samsun’dan, Maltepe’den, Saraçhane’den selam getirdik. Yozgat’a gidince de, İstanbul’da Başakşehir’de toplanacağız deyince de, Konya’yı da özleyince de dediler ki, 'Oralar birilerinin kalesi, orada toplanılmaz, orada kalabalık olmaz'. Bir şeyde anlaşalım: Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki yuhalamak istiyorsunuz, o zaman bir kişiyi yuhalayalım. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan, Çatalca Müftüsü var ya, onu yuhalayın. Ölenin arkasından iyi konuşulur; beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan’a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam: Bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında, Yaradan’ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik.

"Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız"

Yıllarca 'Konya’da yüzde 7 oy da aldık, yüzde 9'da aldık, yüzde 11-12 aldık' dedik. 'Millet takdir etti' dedik, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı’ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. 'Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız' dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya’da bir olan Tuzlukçu Belediyesinin yanına Akşehir’i eklerken, Seydişehir’i eklerken, bir gün Ereğli’yi eklerken, Cihanbeyli’yi eklerken, Konya’nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya’da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik.

Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip, önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi, il başkanımız aradı. Dedi ki, 'Asla büyütmeyin'. Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta 'Şikayetçi bile olmayın' dedim. Ama bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart’ta Konyalıların emanet ettiği Belediye Başkanı, tuttu dün, 'Haberler yalandır, CHP’nin uydurmasıdır, böyle bir şey yoktur' demeye geldi. Sonra çıktı ki iki kişi, elinde silahla, havaya ateş edip küfürlere de, olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca sabıkası yoksa o kişilerin biz buradan gittikten sonra serbest kalmasını isterim. Kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız. Ama seçilmiş, Mevlana’nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına, bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, 'şikayetçi olmayalım' dediğimiz bir vakayı 'yalan' diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.

"Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi tadıyordu"

31 Mart seçimleri Konya’da büyük bir başarıyı yakalayamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün, 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Nüfusun yüzde 65’ine, ekonominin yüzde 80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne çevirdi. O akşam, seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi; bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı; milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi’ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. 'Kornalara basmayalım, davullar çalmayalım, bize yapılanları yapmayalım, kimseyi rahatsız etmeyelim' dedim. Dedim ki, 'Bu seçimin kazananı, kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti’dir, herkestir' dedim.

"Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik"

O gece şunu hatırladım: Tayyip Bey’den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken, gevrek bir gülüş atıp 'Atı alan Üsküdar’ı geçti' demişti. Hâkimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş hem de yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın; seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler, çıkıp da 'Bir kusur ettiysek affola' demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona 'bay bay' diyen, onunla alay eden ve oradaki kitleyle birlikte rakibiyle alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık.

Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara’da topladığımızda onlara şunu söyledik: Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkan yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısaca halkçı belediyecilik yaptığınızda, o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarının anahtarıdır.

Madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Madem ki birinci partiydik, gençlerin umutlarını artırmalıydık. Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik.

"İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz"

Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, Cumhurbaşkanı herkesi aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçimi kazandım, tebrik etmedi. Ama artık ikinci parti değildik; artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ı aradım. Partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan’ı aradım, konuştum, randevulaştık. Makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım.

Bunu soranlara, 'Ne yapıyorsunuz acaba?' diye soranlara 'normali budur' dedim. 'Normalleşme' dediler. 'Evet, normalleşmeliyiz' dedim. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olamaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfür eden genel başkanlar olmaz. Konya’da yok ki… Konya’da AK Parti’nin üyesi CHP’linin cenazesine koşturur, CHP’nin üyesi AK Partililerin iyi gününde, kötü gününde, komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu ama en çok da Konya’da, Kayseri’de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi milletin takdirini kazanıyordu.

"'Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim"

Maalesef geçen zaman şöyle bir şey yaşattı. Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları yerel seçimde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti yüzde 30’ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: 'Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil; hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, ‘daha iyisi nasıl yapılır’ diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor.'

Dün soruyor bana, 'Ey CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?.' Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyeleri kentsel dönüşüm için dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama ben esas Erdoğan ile görüşmemde, 'Türkiye deprem ülkesi. İstanbul’u bir felaket bekliyor. Türkiye’nin alanında en iyisini Deprem Bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön, bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, MHP’den, DEM’den, Saadet’ten, Meclis’te grubu bulunan partilerden de al ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım, çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende. Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim. Notu aldılar, ses etmediler. Bir dahaki görüşmede, 'Ne oldu Deprem Bakanlığı?' dedim. Dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum ama bu kasımda ama gelecek sene… Elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek. Cumhurbaşkanımız, Ekrem Başkan’ı seçecek.''

(Sürecek)