Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü Prof. Dr. Yenigün: “Ekosistemi yeniden canlandırmanın ana odaklarından bir tanesi ağaçlandırmayı artırmak"

Haber: Seyfi ÇELİKKAYA
(YOZGAT)- Yozgat Bozok Üniversitesi tarafından düzenlenen "İklim değişikliğine uyum için karbon yutakları" çalıştayının açılışında konuşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü Prof. Dr. Kasım Yenigün, ''Gece, gündüz farkının en yoğun olduğu yerlerde çölleri görüyoruz. İşte bu farklılık, o marjinal, o uçlar uzamaya, açılmaya başladığında her gün güzel ürünler aldığımız tarlalarımızı, bostanlarımızı, bağlarımızı, bahçelerimizi de bozuluyor ve tahrip oluyor. Onlarda da eğer o tahribat olmaya başlamışsa çölleşme faaliyeti başlamış demektir'' dedi.
Yozgat Bozok Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından Erdoğan Akdağ Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen çalıştaya farklı üniversitelerden konusunda uzman akademisyenler katıldı. Çalıştayda, iklim değişikliği, erozyon ve çölleşme konularında bilgiler verildi, karbon yutak alanlarının bilimsel, yönetsel ve uygulamalı yönleri ele alındı, ormanlar, çayırlar, sulak alanlar ve tarım arazileri gibi doğal sistemlerin sera gazı emisyonlarının azaltılmasındaki kritik rolüne değinildi.
Çalıştayın açılışında konuşan Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, iklim değişikliğiyle mücadelede karasal ekosistemlerin önemine dikkat çekti, iklim değişikliğiyle mücadelede yerel ve ulusal düzeyde atılacak adımların büyük önem taşıdığını aktardı.
''İklim değişikliği hayatımızı çok etkiledi''
Yenigün, iklim değişikliğinin insan hayatını çok fazla etkilediğinin altını çizerek, şöyle konuştu:
''Gün geçmiyor ki içinde iklim olan, dolaylı yaşadığımız bir olay olan haberle karşılaşmayalım. Her an elimizde tuttuğumuz, dünyayı içine alan minicik cep telefonları bize pek çok yerden haberleri ulaştırıyorlar. Ulaştırdıkları haberler nedense yüzümüzü güldürmüyor. Havalar birazcık ısınınca orman sahasından kütükleri ormandan aldıktan sonra, orman endüstri alanlarına, fabrikalara götürüldüklerinde içindeki nemin belli bir seviyeye gelmesi gerekiyor ki, işlenebilsin. O orman ürününün işleme aşamasına geldiğinde istenen nem oranından daha düşük nem oranına, orman alanındaki ağaçların ulaştığı anları düşünebiliyor musunuz? Buna dönük kuraklıklar yaşayabiliyoruz bazen. Orman yangınlarına sebebiyet veren ortamlar, ona hazır olan ortamlar. Şehir hayatımızı tehdit etmeye, evlerimizi, oturduğumuz yerleri tehdit etmeye ve kendimizi belirli bir acaba sorusuyla karşı karşıya bıraktıran sellerle, taşkınlarla karşı karşıya kalmaya başladık. Ne kadar çok heyelanlar duyar olduk. Ne kadar çok çığ hadiselerini duyar olduk. Ne kadar çok artık bizim toprak eskisi gibi verimli değil, artık dünkü gibi bir koyup, 50- 60 alıyorduk, 10'a düştü, 5'e düştü artık bu topraktan bize hayır yok, hadi göç edelim, toprakları satalım ifadelerini duyar olduk. İklim değişikliği hayatımızı o kadar çok etkiledi ki yediğimizi, içtiğimizi, giydiğimizi, kuşandığımızı, alışkanlıklarımızı, zevklerimizi etkilemeye başladı.
Bizler onun farkında olmaya başlamakla, onunla ilgili bir şeyler yapmak gerektiğini hissettiğimiz andan itibaren artık düştüğümüz yerden tekrar kalkmaya başladığımızı hissedebiliriz. Ne tür görevlerimiz var? Kişisel boyutta yapılması gerekenler var. Kurumlar bazında yapılması gerekenler var. Devletler hatta devletler arası düzeyde yapılması gerekenler var. Gerçekten alışkanlıklarımız, kullanımımız, israfımız, taleplerimiz ve üretim sektörünü zorlayacak derecede acımasız arz sektörünü zorlayacak şekilde taleplerimiz var ya, işte onlar da doğal kaynakları zorluyorlar. Bizimle beraber bir takım türler de yok oluyor. Bitkiler, canlılar, hayvanlar, onlar da zorlanıyorlar. Onlar da bu etkileşimden ciddi manada zarar görüyorlar."
''Çok ağaç kestik, çok ağaç tahrip ettik, tekrar geri vermeye çalışıyoruz''
Yenigün, insanoğlunun çok fazla ağaç keserek doğaya zarar verdiğini belirterek, ''Gece, gündüz farkının en yoğun olduğu yerlerde çölleri görüyoruz. İşte bu farklılık, o marjinal, o uçlar uzamaya, açılmaya başladığında her gün güzel ürünler aldığımız, tarlalarımızı, bostanlarımızı, bağlarımızı, bahçelerimizi de bozuluyor ve tahrip oluyor. Onlarda da eğer o tahribat olmaya başlamışsa çölleşme faaliyeti başlamış demektir. Yoksa o çöl bizim gördüğümüz Kalahari gibi, Tih gibi vesaire gibi illa nihai vaziyetteki çöl olmasına gerek yok. İşte aldıklarımızı geri vererek çözmeye çalışıyoruz. Ne aldık? Çok ağaç kestik, çok ağaç tahrip ettik, tekrar geri vermeye çalışıyoruz. Toprağı korumanın, erozyonu korumanın, çölleşmeyi korumanın, ekosistemi yeniden canlandırmanın ana odaklarından bir tanesi aldıklarımızı geri vererek, yani o ağaçlandırmayı artırmak" diye konuştu.
İkinci bir tahribat olan karbon emisyonalarından da bahseden Yenigün, sözlerine şöyle devam etti:
"Üretim sektörlerinizle, endüstri alanlarınızla tabiatı tahrip ediyorsunuz ya o bacalardan çıkan dumanlarla öyle bir karbondioksit emisyonuna sebebiyet veriyorsunuz ki o kadar çok karbon oluyor ki artık şehirler yaşanmaz hale geliyor. Kum, toz fırtınaları ile ilgili, toz taşınımları ile ilgili ne kadar çok hastalıklardan bahseder olduk, şehirlerde trafik kazalarından bahseder olduk, kirlilikten bahseder olduk. Kirletmeyi bırakacaksınız. Yani karbon salıyorsunuz ya mesela nereden? Arabaların egzozlarından. O zaman lütfen araçlarda bir dönüşme başlayalım. Oradaki teknoloji artık daha az karbon kullansın. Artık fosil yakıtlar yerine yenilebilir enerji çözümlerine gidelim. Bakın oranında bir değişim başlıyor. Endüstriyel alanlarda, fabrikalarda, sanayi sektöründe de bir değişime geçelim. Şu koca devasa yapılarımızı iklimlendirirken, ısıtırken, soğuturken belki de bu yapıları acaba pasif binalar moduna dönüştürebilsek, burada yeni teknik teknolojilere odaklanırsak ve benzeri şekilde enerji ulaştırma, sağlık ve benzeri birçok alanda buna benzer çözümler alırsak sağlıklarımızı azaltarak bir kere zarar vermeyi durdurarak bir şekilde çözüme katkı sunmaya başlarız."
Prof. Dr. Kasım Yenigün, Türkiye için yıllık 500 milyon tonun üzerinde hesaplanmış olan bir karbon miktarı olduğunu da belirterek, bu noktada ağaçlandırmanın önemine vurgu yaptı.
''“Yüksek karbon tutma kapasitesiyle dikkat çeken stratejik bir bitki; Endüstriyel Kenevir”
Yozgat Bozok Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Evren Yaşar ise endüstriyel kenevirin yüksek karbon tutma özelliğine sahip olduğunu belirterek, şunları söyledi:
''İklim değişikliği artık yalnızca bir çevre meselesi değil. Sosyal, ekonomik ve stratejik sonuçları var. Aslında küresel bir tehdit. Bu tehdide karşı en güçlü savunma hatlarımızdan biri doğru planlanmış ve sürdürülebilir karbon yutak alanları. Yozgat Bozok Üniversitesi olarak biz bununla ilgili neler yaptık derseniz, en azından Endüstriyel Kenevir İhtisas alanımız üzerinden yeni bir kapı açmak için çaba içine girdik ve bunu da geliştirmek adına çevresel düzenlemelere de hız vermiş durumdayız. Yozgat, geniş bozkır alanları ve düşük nemli iklim alanlarıyla karbon yutaklarının planlanması ve uygulanması için büyük bir potansiyeli sahip. Bu potansiyel, bilimsel yöntemlerle değerlendirilmeli ve sürdürülebilir hale getirilerek kalkınmaya entegre edilmek zorundadır. Memleketin dört yanından çok farklı ağaç türlerini, mevsimimize, toprağına uygun, suyuna uygun, iklim koşullarına uygun 10 bin kadar ağacı ve çalı grubunu, yeşil grubunu yakın zamanda toprakla buluşturacağız. Yine ilçelerde yaptığımız aktivitelerde de bölgesel anlamda bir örnek Karanlıkdere'de başlatıyoruz, Sarıkaya'da başlatıyoruz. Bölgesel anlamda da toprağa uygun, toprak yapısına uygun yeşillendirme çalışmaları veya yeşili değerlendirme çalışmaları doğal kaynakları da değerlendirerek üniversitemizin katkılarıyla devam edecek, bu artarak sürecek, bunu yapmak zorundayız.''