Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan Doç. Dr. Vahap Coşkun: “Silahın ortadan kalkması Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmiyor”

Haber: Ahmet ÜN / Kamera: İsmet MİKAİLOĞULLARI
(DİYARBAKIR) - 2013 yılındaki çözüm sürecinin Akil İnsanlar Heyeti üyesi akademisyen Doç. Dr. Vahap Coşkun, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yönelik yaptığı çağrıya ilişkin, “Silahın ortadan kalkması Türkiye'deki bütün Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmiyor. Silah Kürt meselesinin çok önemli bir boyutu ve aynı zamanda bir nevi siyaseti zehirleyen de bir boyutuydu. Fakat silahın ortadan kalkması Türkiye'de Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmez. Çünkü Kürtlerin talepleri devam ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim günü TBMM’de DEM Partililerin elini sıkmasıyla başlayan ve terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın PKK’nın feshedilmesine ilişkin yaptığı çağrı ve ardından terör örgütünün Öcalan’ın çağrına verdiği yanıt uluslararası alandaki gündemdeki yerini koruyor.
27 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyünde, Abdullah Öcalan başkanlığında 22 kişinin katılımıyla kuruluşunu ilan eden terör örgütü PKK’nın önümüzdeki aylarda yapacağı kongreyle kendini feshedeceği tartışmaları ve Devlet Bahçeli’nin başlattığı ‘yeni sürece’ ilişkin ANKA Haber Ajansı’na konuşan 2013 yılındaki çözüm sürecinin Akil İnsanlar Heyeti üyesi Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, Öcalan’ın çağrısını tarihi olarak nitelendirerek, “Çünkü PKK'nın tarihinde feshedilmesini direkt PKK'yi kuran irade istiyor” dedi.
‘Kürt meselesinde yeni bir evreye geçtiğimizi söyleyebiliriz’
Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı çağrısıyla yeni bir evreye geçildiğini aktaran Coşkun, “Ben bu çağrının PKK tarafından olumlu cevaplanacağını daha önce de söylemiştim. Zaten eğer Öcalan'ın herhangi bir şekilde sözünün havada kalacağını, PKK'dan kendisine bir itiraz geleceğini düşünseydi veya buna yönelik bir kuşkusu, bir endişesi olsaydı bu kadar net bir çağrı yapmazdı. Çağrı, Öcalan'ın daha önceki metinleriyle karşılaştırıldığında son derece açık, son derece kesin, son derece mutlak ibareler içeriyor. PKK'nın miadını doldurduğunu, tarih dışına düştüğünü, kongresini toplayıp kendisini feshetmesini söylüyor ve yine aynı zamanda bu çağrının tarihi sorumluluğunu aldığını altını çiziyor. Dolayısıyla PKK'nın hareket alanını da daraltıyor. PKK'da buna uygun olarak kısa bir süre sonra hemen çağrıya uyacağını beyan etti. PKK metnindeki bence en önemli ifade çağrının tamamına katıldığını, içeriğin tamamına katıldığını özellikle vurgulamasıydı ve bu çağrının gereğini yerine getireceğini bu bağlamda da ilk olarak ateşkes ilan ettiğini söyledi. Bütün bu gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde Kürt meselesinde yeni bir evreye geçtiğimizi söyleyebiliriz. Daha önceki çözüm süreçlerinden farklı olarak bu çözüm süreci çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Bahçeli'nin yaptığı çağrıdan bugüne 5 aylık bir zaman geçti. Bu süre içerisinde PKK'nın feshini ilan edecek bir seviyeye gelen bir süreçten bahsediyoruz. Dolayısıyla artık yepyeni bir evreye geçtiğimizi söyleyebiliriz” diye konuştu.
‘Kürt meselesinin kazanımları siyasetin içerisinde şekillenecek’
Kürt sorununu çözümünde bugüne kadar hep statü bağlamında birtakım talepler dile getirildiğini hatırlatan Coşkun, Öcalan’ın artık statüleri reddettiğine dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Kürt meselesinin çözümünde statülerde tarihsel koşullara bağlı olarak değişiyordu. Bağımsızlıktan federasyona, özerkliğe, yerel yönetimlere kadar gelişen bir modellerin farklılaştığını gördük. Şimdi ise Öcalan bütün bunları reddediyor. Yani bir statü içerisindeki arayışların toplumsal gerçekliğe uymadığını söylüyor. Dolayısıyla Kürt meselesini bir nevi Türkiye'nin demokratikleşmesine bağlıyor. Bu PKK açısından oldukça radikal bir değişimi ifade ediyor. Bunu net bir şekilde söylemek mümkün. Kürt meselesinin kazanımları siyasetin içerisinde şekillenecek. Ama ben PKK'nın silah bırakmasının kendi başına Kürtler açısından bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Her şeyden önce Türkiye'deki Kürt siyasetinin üzerinde silahın gölgesi kalkacak. Silahın devre dışı kalması, Türkiye'deki Kürt siyasetinin güçlenmesi, çeşitlenmesi, normalleşmesi, meşrulaşması açısından son derece önemli. Yarın ertesi gün büyüyen bir Kürt siyaseti aynı zamanda Türkiye'de iktidar denkleminin içerisinde yer alır.”
‘Kürt meselesinin Türkiye'de çözüme kavuşması kaçınılmaz bir şekilde Suriye Kürtlerini de etkileyecektir’
Terör örgütü PKK'nın silah bırakmasının sadece Türkiye'deki Kürtler için değil, aynı zamanda Irak'taki ve Suriye'deki Kürtler açısından da son derece önemli sonuçlar içerdiğine dile getiren Coşkun, “Türkiye ile PKK arasındaki çatışmalar uzunca bir süre Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin toprakları içerisinde, onların sınırları içerisinde meydana geliyordu. Dolayısıyla bu Türkiye ile Kürdistan arasında da bir gerginliğe sebebiyet veriyordu. Aynı zamanda Türkiye ile Irak arasında da bir gerginliğe sebebiyet veriyordu. Şimdi bu silahların ortadan kalkması Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilerin daha iyileşmesini, ilişkilerin daha da tahkim edilmesini beraberinde getirecek. Yine aynı şekilde Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Türkiye arasında da yükselen bir tansiyon vardır PKK'dan ötürü. PKK'nın silah bırakması aynı şekilde Kürdistan Yurtseverler Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin de normale dönmesi açısından önemli bir işlem görebilir. Diğer taraftan Kürt meselesinin Türkiye'de çözüme kavuşması kaçınılmaz bir şekilde Suriye Kürtlerini de etkileyecektir. Suriye'deki Kürtlerin, sorunlarının çözülmesinde de ben bunun pozitif bir rol oynayacağını düşünüyorum. Hem Suriye’deki Kürt yönetimi ile Şam yönetimi arasında hem Suriye Kürtleri ile Ankara arasındaki ilişkilerin daha sağlam temeller oturmasını beraberinde getirecektir. O nedenle kazanımlar sadece Türkiye'deki Kürtler açısından değil, bölgedeki Kürtler açısından da değerlendirilmekte durumundadır” ifadelerini kullandı.
‘Kürtlerin talepleri devam ediyor’
Silahların susmasının Kürt sorununun çözüldüğü anlamanı gelmediğini aktaran Coşkun, Kürtlerin bir çok talebi olduğuna dikkat çekti. Kürtler artık taleplerini siyaset içerisinde dile getireceğini belirten Coşkun, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Tabii silahın ortadan kalkması Türkiye'deki bütün Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmiyor. Silah Kürt meselesinin çok önemli bir boyutu ve aynı zamanda bir nevi siyaseti zehirleyen de bir boyutuydu. Fakat silahın ortadan kalkması Türkiye'de Kürt meselesinin çözüldüğü anlamına gelmez. Çünkü Kürtlerin talepleri devam ediyor. Kürtlerin kültürel haklara ilişkin talepleri devam ediyor. Dillerine ilişkin talepleri devam ediyor. Yerel yönetimlerde daha fazla söz hakkına sahip olmaya ilişkin talepleri devam ediyor. Eşit vatandaşlığa ilişkin şikayetleri devam ediyor. Ama bütün bunlara ilişkin talepler, bu taleplerin yerine getirilmesi için yapılacak olan mücadeleler artık siyasetin içerisinde verilecek. Bu siyasal alanın daha güçlü olması, siyasal aktörlerin daha fazla sorumluluk almasını da beraberinde getirecek.”
‘Siyasetin karşısında silah bir alternatif değil’
‘Yeni sürecin’ bölgede heyecan yaratmadığı tartışmalarına da değinen Coşkun, bu durumun normal olduğunu belirterek, “Şu bu heyecanı göremiyoruz. Son derece normal. Çünkü çözüm süreçleri eğer başarılı bir şekilde sonuçlanmazsa kendisi daha sonra arkadan çok ağır bir yıkımı beraberinde getirir. Çok sert çatışmaları beraberinde getirir. Biz bunu 2015'te çözüm sürecinin yıkılmasından sonra gördük. 2015-2025 arasında bölgede çok keskin güvenlik eksenli bir siyaset yürütüldü ve insanlar birçok alanda maliyet ödemek durumunda kaldılar. Hem hukuki hem siyasi hem iktisadi açıdan ciddi bir tahribat yaşandı. Dolayısıyla bu insanlar da muazzam derecede bir moral bozukluğuna, bir ümitsizliğe sebebiyet verdi. Şimdi bir çözüm süreci tekrar başladığında insanların bu endişeleri, bu kuşkular taşıması doğal. Bu süreç de başarılı olmasa bunun arkasından ne geleceğine dair birtakım endişeler taşımaları doğal. Ama eğer süreç ilerler, süreç içerisinde güven arttırıcı adımlar karşılıklı bir şekilde atılırsa ben insanların bu endişelerinin zamanla kaybolacağını, kaygılarının izole olacağını, bunun yerine ciddi manada bu süreci destekleyeceklerini düşünüyorum. Aslında ilk çözüm sürecinde de öyle olmuştu. Yani ilk çözüm sürecinde başladığında toplumun desteği yüzde 30'lar civarındayken daha sonraki dönemde 1-2 yıl içerisinde bu destek yüzde 70-80'lere çıkmıştı. Dolayısıyla insanların başlangıçta birtakım endişeleri ve kuşkularının olması, doğal. Ama ben genel itibarıyla gelinen noktanın insan insanların talepleriyle uyumlu olduğu kanaatindeyim. Türkiye'de Kürtlerin çok büyük bir kısmı için silah artık bir sorun çözücü araç veya sorunları çözebilecek bir metot olmaktan çıktı. Siyasetin karşısında silah bir alternatif değil. Belirleyici olanın siyaset olması gerektiği konusunda halkın çok açık net bir talebi var. Dolayısıyla silahın bırakılması, siyasetin güçlenecek olması halkın talepleriyle de beklentileriyle de uyumlu. Sürece dair bazı endişelerin olması dediğim gibi normal ama bu zaman içerisinde ortadan kalkacaktır”
‘MHP hem zihniyet hem kadro açısından da devlete hakim olan bir unsur’
Coşkun, bu süreçte MHP’nin yer alması ve desteklemesinin önemli olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:
“1990'lı yıllardan itibaren neredeyse Kürt meselesinin demokratik siyaset içerisinde çözülmesine en büyük büyük muhalefet milliyetçi kesimden ve milliyetçi kesimin ana kolonu olan MHP'den geliyordu. Dolayısıyla MHP'nin bu sürecin içerisinde olması, hatta süreci başlatması, süreci bir nevi yönetmesi, milliyetçi kesimden gelecek olan eleştirileri, oradaki itirazları ciddi oranda azaltacak, onları absorbe edecektir. Bunu nitekim sahada görüyoruz. 1 Ekim'den bugüne kadar oldukça önemli sözler söylendi. Tabu kırıcı birtakım taahhütler dile getirildi. Buna rağmen sokakta veya meydanlarda herhangi bir şekilde bir itirazın yükselmediğini görüyoruz. O nedenle MHP'nin varlığı süreç açısından son derece önemli. Yine MHP hem zihniyet hem kadro açısından da devlete hakim olan bir unsur. Dolayısıyla devlet içerisinde sürecin sabote edilmesine yönelik birtakım niyetler besleyenler varsa bile MHP'nin burada yer alması bunların etkisini asgariye indirecektir. 2013-2015 sürecinde sürece yönelik sabotajlar sadece dışarıdan gelmiyordu. Aynı zamanda devletin içerisinden de geliyordu ve bu da süreci son derece zayıflatan unsurlardan birisi oluyordu. Genel olarak baktığımızda bugün sürece İYİ Parti dışında Meclis’te grubu bulunan partiler açısından değerlendirdiğinizde İYİ Parti dışında sürece açıkça karşı çıkan herhangi bir parti yok. DEM Parti heyeti bütün partilerle görüştü ve bütün partiler sürece yönelik ilkesel desteklerini belirttiler. Bu son derece önemli.”
‘CHP'nin de burada rolü önemli’
Cumhuriyet Halk Partisi’nin ‘yeni süreçteki’ rolünün önemli olduğuna vurgu yapan Coşkun, CHP'nin 2013-2015'den daha iyi bir noktada durduğunu bildirdi. Coşkun, CHP’nin sürece destek olmasının sürecin daha rahat ilerlemesini sağlayacağını ifade ederek, “CHP'nin de burada rolü önemli çünkü CHP son seçimlerde en fazla olan parti ve aynı zamanda cumhuriyetin kurucusu olmakla övülen bir parti. Dolayısıyla onun hem bir tarihsel yükümlülüğü var hem de şu anda bir de konjonktürel yükümlülüğü var. Onun süreç içerisinde yer alması sürece en azından destek olması sürecin daha rahat ilerlemesini sağlayabilir. Dolayısıyla siyasal zeminde 2013-2015 ile kıyasladığımızda daha iyi bir tablo var. 2013-2015'te sadece AK Parti ve o dönemki HDP'nin desteklediği bir süreç varken şimdi ise bütün siyasal partilerin, İYİ Parti'yi dışarıda tuttuğunuzda bütün siyasal partilerin ilkesel olarak destek verdiği bir süreçten bahsediyoruz. Bu hiç kuşkusuz yarın ertesi gün Meclis’te birtakım adımlar atılması gerektiğinde o adımların daha rahat atılmasını sağlayacaktır. Toplumsal düzeyde de ben bir kabinin olduğunu görüyorum. Yani insanlar coşkulu bir şekilde bunu desteklemese bile sürecin yürütülmesine bir sessiz onay veriyorlar. Bu da kendi başına son derece önemli ve değerli. Dolayısıyla hem toplumsal düzlemde hem siyasal düzlemde iyi bir manzara var. Bundan sonra sorumluluk bu işi yürüten aktörlere düşüyor. Onlar bu tablodan en iyi sonucu almakla, en iyi sonucu çıkarmakla mükellefler” şeklinde konuştu.