Ekrem İmamoğlu, Diyarbakır’da... “Kürtlerin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı olarak hissetmesini sağlamak hepimizin, devletimizin görevidir”

(DİYARBAKIR) -CHP’nin Cumhurbaşkanı aday adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Mart Pazar günü yapılacak ön seçim çalışmaları kapsamında Diyarbakır’da partililerle buluştu. İmamoğlu, "Biz milletin haklarını, siyasi hesaplarına malzeme yapanlara benzemeyiz. Türkiye’nin barışa, huzura kavuşması çok önemli çok, değerli bir amaçtır. Ama ne yapılacaksa samimiyetle, şeffaflıkla, insanlıkla, tutarlılıkla yapılmalı. Sandık menfaati, seçim menfaati değil; milletimizin menfaati düşünülmeli. Şiddetle, çatışmayla, terörle hiçbir sorun çözülemez. Silahlar susmalı, çatışma bitmeli. Çözüm, toplumun tüm kesimlerinin diyaloğuyla olmalıdır. Kürtlerin ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı, eşit hissedarı, eşit paydaşı olarak hissetmesini sağlamak hepimizin, devletimizin görevidir” dedi.
CHP’nin ön seçimle belirlenecek cumhurbaşkanı aday adayı, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İzmir’den başlattığı seçim çalışmaları kapsamında, bugün Diyabrakır’da partililerle bir araya geldi. İmamoğlu’nun Diyarbakır’da yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
“Diyarbakır’ın vicdanı, bu toprakların vicdanıdır. Diyarbakır’ın bilgeliği gerçekten hepimize kılavuzluk yapacak, yol gösterecek bir bilgeliktir. Bu kadim toprakların her köşesinde birikmiş çok değerli sözler, ilkeler hepimize katkı sunmuş ve bazen tarihin derinliklerinde ucuna erişemediğimiz bu Mezopotamya‘yı kavrayan, belki insanlık adına beşik olan, insanlığın bir çok öncü hamlesinin yapıldığı bu coğrafyadan sonrasında bir araya gelişimizin ve birlikte oluşumumuzun artık neredeyse binlerce yıl diyebileceğimiz tarihçeye doğru uzanan bu kadim topraklarda muazzam bir gelecek tahayyülü için bir aradayız. Bize yüklediği büyük sorumluluklar var bu toprakların. İşte tam da bu duyguyla Diyarbakır’ın da bilgeliği bize çok anlamlı bir yol gösterici olacaktır.
"Bu kardeşiniz sizlerin gücüyle 2036 Olimpiyatları’nı İstanbul’a getirecek ve o olimpiyatlarda olimpiyat şampiyonu istiyoruz”
Elbette Amedspor’a da başarılar diliyorum. Amedspor şehre büyük bir heyecan katmıştır ve gerçekten o heyecanı şehirde insanların yaşadığını görüyorum. Amedspor’u destekliyorum, bundan sonra da gücüm yettikçe destekleyeceğim. Hakkari’deki kadın voleybolu da takip ediyorum, Van’daki spor faaliyetlerini, aynı zamanda Ağrı’nın çok başarılı atletlerini de takip ediyorum, bütün coğrafyayı takip ediyorum. Bu anlamda Amedspor’a da farklı branşlarda, özellikle olimpik branşlarda çok daha etkin adımlar atmasını öneriyorum. Çünkü bu kardeşiniz 2027 Avrupa Oyunları’nı İstanbul’a getirdi. Allah’ın izniyle yine bu kardeşiniz sizlerin de gücüyle 2036 Olimpiyatları’nı İstanbul’a getirecek ve o olimpiyatlarda Diyarbakır’dan, Ağrı’dan, Van’dan, Hakkari’den olimpiyat şampiyonu istiyoruz, Türkiye’miz adına.”
"Bereketi kaçıran bugünün iktidarıdır”
İmamoğlu, salonda atılan “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” sloganının ardından sözlerini şöyle sürdürdü:
“CHP’nin değerli evlatları, yol arkadaşlarım, hanımefendiler, özellikle gençler; slogan attığınız her şeyi gönülden isterseniz her şeyi ama her şeyi başarırsınız. Onun için bundan sonra hep beraber bu yükü yükleneceğiz. Mübarek ramazan ayındayız. Bu ramazan gününde, peygamberler ve sahabeler şehri Diyarbakır’da olmanın onurunu yaşıyorum. Ramazan bir rahmet ve bereket ayı. Bereket, bu topraklar üstünde yaşayan hepimizin hayatında çok önemlidir. Hepimiz evimiz, işimiz için bereket dileriz, bereket için dua ederiz. Her vesileyle birbirimize de bereket dileriz. Ama bugün ülkenin neresine gitseniz her vatandaşımız öncelikle bereketsizlikten şikayetçi. Az kazanan da çok kazanan da aynı şeyi söylüyor: ‘Elimizde geçen paranın bereketi kaçtı.’ Bunu sizler benden daha iyi biliyorsunuz çünkü çok daha derin yaşayan insanlarımızsınız. Memleketin bereketini kaçıran, kötü uygulamalarla insanından uzaklaşan, vatandaşını öteleyen, kötüleyen, iten, vatandaşına parmak sallayan, ne yazık ki vatandaşının derdiyle dertlenmeyen, tek meselesi koltuğu olan, o bereketi kaçıran bugünün iktidarıdır. Net, başka bir sorun yok.
"Bunların günü kurtarmaktan, koltuklarını korumaktan başka bir dertleri yok”
Niçin biliyor musunuz çünkü bunların işlerinde gayret yok, adalet yok, iyi niyet yok, maneviyat yok. Bunların, günü kurtarmaktan, koltuklarını korumaktan başka bir dertleri yok. Milletten o kadar uzakta duruyorlar ki ne yoksulluğu hissediyorlar ne çaresizliği. Sebep oldukları haksızlıkların, adaletsizliklerin milletin canını nasıl derinden yaktığını görmüyorlar. İşçi, memur, asgari ücretli, emekli; yani hepimizin boynunun borcu emekli. Biz emeklilerin emekleriyle bugüne geldik. Onlar çok zor durumda. Bir emekli torununa harçlık veremiyorsa bundan daha ağırı yok. Esnaf zor durumda. Anneler, babalar her Allah’ın günü, evlatlarını doyurabilmek için çare arıyor, kuyruğa giriyor, eşten dosttan medet umuyor. İstanbul’da şu geçtiğimiz dört-beş ay, geçen seneki dört-beş aya göre tam iki kat bizden sosyal destek için başvuru yaptı. 1 milyondan 2 milyona çıktı neredeyse. Ailelerin iki yakası bir araya gelmiyor. Ülkenin bereketi, orta direği resmen bütün gücünü kaybetmiş durumda. Eskiden tam da bu yöreleri tarifleyen ‘Anadolu kaplanları’ dediğimiz küçük ve orta büyüklükteki işletmeler ayakta kalma çabası içinde. Ama böyle gelmiş böyle gitmeyecek.
"Memleketin bereketini kaçıranların biz de uykularını kaçırdık”
Kararlı bir biçimde biz milletin derdine derman olmak için büyük bir azim, büyük bir inanç ve kararlılıkla, sizden aldığımız cesaretle, milletimizle olan yoldaşlığımızla, kol kola oluşumuzla yola çıktık. Asla vazgeçmeyeceğiz ve göreceksiniz bu memleketin dilediği, istediği ne varsa bizlerle beraber gelecek, hep birlikte başaracağız. Memleketin bereketini kaçıranların biz de uykularını kaçırdık. Beni rüyasında ya da kabusunda diyelim, görüp uyananlar var yatağından. Ben onları önümüzdeki seçime kadar kabusun kabusuna boğacağım. Ondan sonra bu yürüyüş o genel seçimde onları evlerine yollayacak. Bir kişinin veya bir kadronun yürüyüşünden bahsetmiyorum. Bu yürüyüş, CHP’nin tabandan tavana yürüyüşüdür. Bu yürüyüş, gelecek hafta sonu büyük bir demokrasi şöleniyle sonuçlandırılacak ve çok güçlü bir başlangıç yapacak. Bu yürüyüş çok önemli bir yürüyüştür. Bakın, bunu tarih yazacak. Bu yürüyüş bir demokrasi devrimidir. Bu demokrasi devrimi gerçekten insanına yetkiyi veren bir yürüyüştür.
"Tökezleyip yere mi devrilirler, düşe kalka mı giderler bilmiyorum ama hepsini evlerine yollayacağız”
Bu yürüyüşü partimize kazandıran çok değerli dostlarımız burada. Özellikle Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e, onun nezdinde MYK üyelerimize, genel başkan yardımcılarımıza, PM üyelerimize ve bana bu yolculukta büyük güç katan ki aramızda grup başkanvekilimiz, milletvekillerimiz var, onların imzası ve desteğiyle ve elbette partimizin tüm yöneticilerine; il başkanlarımıza, ilçe başkanlarımıza, kadın kolları, gençlik kolları başkanlarımıza, belediye başkanlarımıza borçlu olduğumu biliyorum. İşte bu devrim, bu kutlu yürüyüş önümüzdeki pazar başlayacak ve ardından göreceksiniz, sandığı milletin önüne koyacağız. Ve bunları o sandıkta, o pazardan başlayan cesaretle milletimizi kucaklayarak, özellikle muhalif kesimi aramıza katarak o seçimde bunları, -nasıl giderler bilmiyorum, geri doğru kaçarken evlerine giderken tökezleyip yere mi devrilirler, düşe kalka mı giderler, bilmiyorum, ama hepsini, evlerine yollayacağız.
"Seçim sandığı bu milletin dertlerine derman olacak tek noktadır”
Seçim sandığı bu milletin dertlerine derman olacak tek noktadır. Ülkemize hızla bereket gelecek; ülkemiz gayretli, adaletli, demokrat yepyeni bir yönetime kavuşacak. Biz Türkiye’de gelmiş geçmiş en demokrat, en özgürlükçü yönetimi kuracağız. Bu ülkede istibdat rejiminin bir daha gelmesine izin vermeyecek güçlü bir demokrasi sistemini inşa edeceğiz. Ülkemiz demokratik, adil ve özgürlükçü yeni sistemiyle sadece ülkemize değil, sadece yakın coğrafyamıza değil; göreceksiniz tüm dünyaya ilham kaynağı olacak.
Biz, ‘O gitsin. Bu gelsin’ yaklaşımı içinde de değiliz. Bizim derdimiz kişilerle değil, bizim derdimiz siyasi ikbal asla değil. Bugün kilometrelerce uzaklardan hepiniz buraya geldiniz. Buraya gelen herkesin evini, barkını, işini, gücünü, tarlasını, bahçesini bırakıp buraya koşan hepinizin amacı aynı. Türkiye’yi bu kabustan kurtarmak istiyor muyuz? İşte amacımız bu, derdimiz bu. Mücadelemiz bu büyük yolculuk için, çocuklarımız için, bebelerimiz için, yeni doğan bebeklerimiz için. Doğarken gözlerinden ışıl ışıl gördüğümüz o ışığın hiç sönmemesi için çalışıyoruz. Annelerimiz için çalışıyoruz.
"Bir kişiye göre tasarlanmış bu bozuk düzeni değiştireceğiz”
Biz bu eşitsiz, adaletsiz, bozuk düzeni değiştirmek için yola çıktık. Biz bu israf ve istibdat düzenine son vermek için yola çıktık. Bir daha bu ülkede hiçbir siyasi otorite milletin iradesinin üstüne kayyumlarla çökmesin diye yola çıktık. Milletin canı usandı, bezdi. Bu ülkede yargı gücünü siyasetin silahı olmaktan kurtaralım diye yola çıktık. Bugün zalimlik yapan insanların, yöneticilerin, o bir avuç insanın yüce Türkiye yargısının o namuslu, cesur hakimlerinin, savcılarının bile başını öne eğen bir avuç insanın bile gelecekte evlatlarını, torunlarını koruyacak güçlü bir adalet sistemi kurmak için yola çıktık. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bir kişiye göre tasarlanmış bu bozuk düzeni değiştireceğiz.”
"TBMM’yi saygın, etkili, milletin gücünü hissettiren bir seviyeye ulaştıracağız”
TBMM’yi yeniden hak ettiği, saygın, etkili, milletin gücünü hissettiren, gösteren bir seviyeye biz ulaştıracağız. Milletimizin her bir ferdi, bu ülkenin ve devletin her bir ferdi, 86 milyon insanımız bu devletin tek sahibi olduğunu en güçlü şekilde hissedecek ve bizzat yaşayacak. Kimliği, inancı, yaşam tarzı nedeniyle hiç kimse kendini dışlanmış, güvensiz hissetmeyecek. Herkes bu güzel ülkede çocuklarınız ve gençlerinizle birlikte mutlak eşitliğin ve adaletin huzuruyla yaşayacaksınız. Devletin bütün yöneticileri, vatandaş karşısında haddini, hududunu bilecek. Bu devlette kişiye, partiye sadakat değil; liyakat esas olacak. Ülkeyi sadece şu ya da bu partinin evlatları değil, bir avuç insanın aileleri değil; milletin has evlatları, 86 milyon insanımızın evlatları yönetecek. İşte şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin milletin ortak çıkarlarına uygun olarak şekil alacak bir biçimde, o şekilde değil, Türkiye’nin yolunun, yönünün öncelikleri belirlenecek bir biçimde önümüze bakacağız.
"Herkesin huzurlu, özgürce yaşayacağı halkçı ve sosyal adaletçi bir düzen kuracağız”
Biz bu ülkede herkesin mutlu ve huzurlu, özgürce yaşayacağı halkçı ve sosyal adaletçi bir düzen kuracağız. Hiç kimseyi piyasanın acımasız şartlarına mahkum etmeyeceğiz. Diyarbakır’dan Van’a, Hakkari’den Şırnak’a, Adıyaman’dan Şanlıurfa’ya bütün illerimizde, bütün Türkiye’mizde herkes barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi temel haklara, insanca yaşam koşullarına sahip olacak. Tarlalarında, dükkanlarında, atölyelerinde, fabrikalarında üretim yapanlar, istihdam yaratanlar erişilebilir adil yatırım ve ticaret şartlarına kavuşacak. Türkiye’miz adaletin, eşit yurttaşlığın, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek ve güçlenecek. Biz fırsatlarda eşit, imkanlarda adil bir Türkiye kuracağız. Güçlü, etkin, güven veren bir devleti yeni baştan inşa edeceğiz. Temellerini, değerlerini ve kurumlarını güçlü bir biçimde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yakışacak bir biçimde inşa edeceğiz.
"GAP’ı hak ettiği değere kavuşturacak olan da biz olacağız”
Demokratik ve özgürlükçü yönetim bu topraklarda güçlü ve dayanışmacı bir toplumu mümkün kılacak. İşte biz bunlar için milletin hakkını, kayıtsız şartsız millete vermek için yola çıktık. Şu kadim coğrafyada -GAP ki bu bölgenin talihini, kaderini değiştirecek- 23 senedir defalarca ‘Bütçesi hazır, yaptık, bitiriyoruz’ diyerek milletin hakkını yediler. Bu kardeşiniz size söz veriyor: Bu coğrafyada, bu Mezapotamya’da, Dicle ile Fırat arasındaki bu güzel kadim topraklarda GAP’ı hak ettiği değere kavuşturacak olan da biz olacağız, Diyarbakır’dan söz veriyorum.
Biz milletin haklarını, siyasi hesaplarına malzeme yapanlara benzemeyiz. Türkiye’nin barışa, huzura kavuşması çok önemli çok, değerli bir amaçtır. Ama ne yapılacaksa samimiyetle, şeffaflıkla, insanlıkla, tutarlılıkla yapılmalı. Siyasetin üstüne çıkmalı o duygu. Sandık menfaati, seçim menfaati değil; milletimizin menfaati düşünülmeli. Uzun zamandır tekrar ettiğimiz düşüncelerimiz var: Şiddetle, çatışmayla, terörle hiçbir sorun çözülemez. Silahlar susmalı, çatışma bitmeli. Çözüm, toplumun tüm kesimlerinin diyaloğuyla olmalıdır. Kürtlerin ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı, eşit hissedarı, eşit paydaşı olarak hissetmesini sağlamak hepimizin, devletimizin görevidir.
"Diyarbakır’ın her köyünde Diyarbakırlılar kadar sizin o topraklarınıza eşit hissedar Ekrem İmamoğlu var”
Ben buraya Trabzon’dan geldim. Gökyüzünden köylerime baktım. Sonra Gümüşhane, Bayburt, Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Adıyaman derken Diyarbakır’a doğru geldik. İçimden geçeni söyleyeyim, her yerde söylüyorum: Ben Trabzon’un 40 haneli bir köyünde doğdum. Köy çocuğuyum. Liseyi bitirene kadar köyde yaşadım. Benim köyüm neyse Diyarbakır’ın köyü de aynı. Burada, Diyarbakır’da köylerine gittiğim dostlarım var. Açık ve net söylüyorum: Diyarbakır’ın her köyünde Diyarbakırlılar kadar sizin o topraklarınıza eşit hissedar Ekrem İmamoğlu var. Burada bulunan Bütün Diyarbakırlıların her biri de benim doğduğum 40 haneli Trabzon’un Akçaabat ilçesinin Cevizli Köyü’nde eşit hissedarsınız. Orası da sizin, burası da bizim. Sizi, bizi kaldıracağız. Eşit hissedarlık, eşit paydaşlık Cumhuriyet'in temel duruşudur.”
(SÜRECEK)