Gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, İzmir'de anıldı

Gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, İzmir'de anıldı

(İZMİR) - Bombalı suikast sonucu yaşamını yitiren gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, İzmir'de törenle anıldı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, "Aradan tam 32 yıl geçti ama 24 Ocak 1993’ün acısı ve öfkesi geçmedi, ilk günkü gibi taptaze içimizde duruyor" dedi.

Ankara’daki evinin önünde bulunan aracına konulan bombanın patlatılması sonucu 24 Ocak 1993’te hayatını kaybeden Cumhuriyet yazarı, araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'nun ölüm yıl dönümünde, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından anma töreni düzenlendi.

Törene İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş, milletvekilleri, gazeteciler ve birçok vatandaş katıldı.

"Uğur Mumcu yaşasaydı bugün Türkiye çok daha farklı bir ülke olurdu"

Törende konuşma yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay," Tam 32 yıl önce bugün, Atatürk ilke ve devrimlerine gönülden bağlı, halkın çıkarları için hakikatin peşinde koşan, yobazların, hırsızların, katillerin üzerine korkmadan giden cesur bir gazeteciyi, Uğur Mumcu’yu bombalı suikast ile bizden aldılar. Ama onun cesaretini, ilkelerini, yurduna bağlılığını, fikirlerini bizden alamadılar, alamazlar. Aradan tam 32 yıl geçti ama 24 Ocak 1993’ün acısı ve öfkesi geçmedi, ilk günkü gibi taptaze içimizde duruyor. Bir ölüp bin doğduğumuzu unutmasınlar. Yolsuzlukları, adaletsizlikleri, tarikat ve cemaatleri araştırıp belgeleriyle yazan; araştırmacı gazeteciliğin ve basın özgürlüğünün sembol ismi Uğur Mumcu yaşasaydı bugün Türkiye çok daha farklı bir ülke olurdu" dedi.

Uğur Mumcu'nun araştırmacı gazetecilik yönüne işaret eden Tugay, şöyle konuştu:

"Hukukçu kimliğinin etkisiyle dava dosyalarını inceler, belgeli gazetecilik yapardı. Belgeleri nereden bulduğu sorulduğunda, 'Bir dava dosyası çok ciddi okunursa bütün belgeler orada vardır. Kaçakçılık olaylarına ilişkin haberlerim, son yirmi yılın kaçakçılık dosyalarına dayanıyor' diye cevap vermişti. Bugün laikliğin elimizden alınmaya çalışıldığını, laiklik ilkesine aykırı uygulamaları konuşuyoruz. Tarikatları, cemaatleri konuşuyoruz. Tarikat yurtlarında çocuklarımızı toprağa verdik. Cemaatler ülkeyi ele geçirmeye çalıştı.

Uğur Mumcu bize bu tehlikeleri on yıllarca önce anlatmıştı. Tarikat-siyaset-ticaret üçgenine dikkatimizi çekmişti. Siyasal İslam’ın yurt içi ve yurt dışı yapılanmalarıyla, para kaynaklarıyla Atatürk Cumhuriyetine karşı nasıl örgütlendiğini, 'Rabıta' kitabında yazmıştı. Devlet eliyle laikliğin yok edilmekte olduğunu söylemişti. “Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra general olacaklar ve Cumhuriyet'e karşı ayaklanacaklar' demişti. Devlet içindeki cemaat, tarikat yapılanmasını deşifre etti. Fethullah Gülen cemaatinin devlette kadrolaştığını belgeledi. Bu sözleri söylemesinin üzerinden 30 yıl geçmeden Fethullahçı Terör Örgütü lideri Fethullah Gülen darbe girişiminde bulundu, devlet içinde nasıl yapılandığını acı tecrübelerle herkes gördü. Türkiye’nin sorunlarını herkesten önce dile getiren oydu. 1982 Anayasası’nı eleştirdi; '12 Eylül Adaleti' kitabında dönemin hukuksuzluklarını, baskılarını, üstelik de Olağanüstü Hal döneminin baskısı altında yazdı. Bugün yolsuzlukları, mafyayı, silah kaçakçılığını, bütün bunların terörle ilişkisini konuşuyoruz. Uğur Mumcu, 'Papa-Mafya-Ağca'yı, 'Ağca Dosyası'nı, 'Silah Kaçakçılığı ve Terör'ü, 'Suçlular ve Güçlüler'i yazdı."

"Satın alınamayacak bir kalemdi"

Mumcu'nun ölümle tehdit edildiği halde son güne kadar gazetesine gittiğini söyleyen Tugay, şunları kaydetti:

"Koruma dahi istemedi. Nazım Hikmet’in, 'Ölümden korktuğu halde ölüme inanmadığı için' dizesi onu çok iyi özetliyordu. Uğur Mumcu’nun buraya sığmayacak kadar büyük olan hikâyesinde görüyoruz ki o hep karanlıkları kalemiyle aydınlattı. Hiçbir çıkar grubunun, güç odağının etkisi altına girmedi. Satın alınamayacak bir kalemdi. Fakat bu ülkede acıyla tecrübe ettik ki karanlıkları aydınlatan, bağımsız, cesur pek çok kalemi kırdılar, yaşatmadılar. Uğur Mumcu da ortaya çıkarılması istenmeyen gerçeklerin peşinde koştuğu ve bunları belgeleriyle ortaya çıkardığı için öldürüldü.

O ülkesini aydınlattı ama suikast 32 yıldır aydınlatılmadı. Failinin meçhul kalacağı daha o gün, 24 Ocak 1993’te olay yerindeki delillerin çalı süpürgesiyle süpürülmesinden, devlet protokolünün kanıtlar üzerinden yürüyerek geçmesinden belli değil miydi? 'Cinayeti çözmek namus borcudur' dendi ancak namus sözleri tutulmadı. Uğur Mumcu suikastının faillerini yakalamak için başlatılan, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi gibi birçok olayı kapsayan Umut Davası hâlâ sürüyor. Dava, vicdanları bir türlü rahatlatamadı.
Bize düşen, Uğur Mumcu’nun yaptığı gibi baskıya, sansüre mizahla yanıt vermek, gülmek. Mumcu’nun 'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz' sözünü unutmayalım; okuyup bilgilenelim, hep uyanık olalım."