TBMM Başkanvekili Karaca: “Kadının kazanımlarının giderek elinden alınacağı bir ajandalarının olduğunu görüyoruz. Kadın aile kavramı içine hapsedilemez”

TBMM Başkanvekili Karaca: “Kadının kazanımlarının giderek elinden alınacağı bir ajandalarının olduğunu görüyoruz. Kadın aile kavramı içine hapsedilemez”

HABER: Emine DALFİDAN / KAMERA: Ladin DEĞER

(TBMM) – TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, kadınların “aile” kavramı içine hapsedilmeye çalışıldığını belirterek, “O sabah programları varken aileyi güçlendirebilir misiniz? Aile Yılı adına yapılanları değerlendirdiğimiz zaman kadının aleyhine, kadını hak kayıplarına uğratacak birtakım çalışmalara doğru yol açıldığını görüyoruz. Kadının özgür bir birey olarak varlığının, kazanımlarının giderek elinden alınacağı bir ajandalarının olduğunu görüyoruz” dedi.

TBMM Başkanvekili Karaca, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla ANKA Haber Ajansı’na kadınların karşılaştığı sorunlara işaret ederek, örgütlü mücadelenin önem taşıdığını dile getirdi.

8 Mart’ın sadece sorunların konuşulduğu değil çözümler için adımlar atılan bir gün olması gerektiğini söyleyen Karaca, şöyle konuştu:

''Kadınların en büyük sorunu güvencesiz çalışma, esnek çalışma ya da kadınların görünmeyen emeklerinin görünür kılınmamasından kaynaklı sorunlar. Ekonomik krizden, açlıktan, sefaletten, derin yoksulluktan bahsediyoruz. Bu sadece insanın midesini yemek yiyerek doyurduğu ya da gidereceği bir açlık değil, ekonomik açlık, toplumsal açlık, sosyal açlık, kültürel açlık, sanatsal açlıktan da bahsediyoruz. Çünkü ülkedeki ekonomik kriz ve derin yoksulluktan önce kadınlar etkileniyor. Güvencesiz çalışmak, derin yoksulluk sebebiyle yaşanan hak ihlalleri ve yaşatılan çocuk yoksulluğu da aslında bir nevi kadınlar üzerinde büyük etkisi olan bir sorundur. O nedenle ülkedeki temel sorun aslında her alandaki derin yoksulluğu ve ekonomik krizin her alana sirayet eden etkisinin ortadan kaldırılmamasıdır aslında en büyük sorun.''

''Cam tavanı kırabilmiş ve hedefine ulaşabilmiş kadınlar var ama şimdi bir de cam uçurum meselesi var''

Emekleri karşılığında ücretle çalışan kadınların çalışırken yükselmelerinin önünde ''cam tavan'' olarak nitelenen soruna işaret eden Biçer Karaca, şöyle devam etti:

''Kadınlar mücadele eder eder, belli bir noktaya geldiğinde maalesef o cam tavanda kalır. Ama o cam tavanı kırarak yükselen, o cam tavanı kırabilmiş ve hedefine ulaşabilmiş kadınlar da vardır ama şimdi bir de cam uçurum meselesi var. Neden? Kadınlar kariyer basamaklarında belli bir makamda ya da belli bir hedefte üst düzey yönetici olurlar ama cam uçurum dediğimiz bir olguyla karşı karşıya kalırlar çünkü kadınlar oraya çıktığı zaman o kadınları oradan aşağı itmek, tekrar düşürmek ve tekrar o cam tavan sendromuyla karşı karşıya bırakmak isteyen bir yapı, düşünce ve algı vardır. O nedenle kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde hayallerini, hedeflerini gerçekleştirmek için dayanışmayla, örgütlenerek cam tavanı kırmalılar ama aynı dayanışma ve örgütlenmeyi cam tavanı kırdıktan sonra cam uçuruma düşmemek için de göstermeliler.

Dayanışma, örgütlü mücadele kadınları daha çok cam tavanları kıran ve cam uçurumlara itmeye çalışanlara karşı ciddi bir direnç gösterecek yapısal ve zihinsel dönüşüm de getirir.''

“Kadınların sorunları giderek devleşiyor”

2025’in ''Aile Yılı'' ilan edilmesini kadınlar açısından değerlendiren Karaca, şunları kaydetti:

“İktidarın zihninde bir yol haritası, bir ajandası var hepimiz biliyoruz. Kadınları bir birey olmasını kabul edemeyen bir iktidar anlayışından bahsediyoruz. Çocuk bakan, eşinin, evinin ihtiyaçlarını karşılayan, aile içerisine hapsedilmeye çalışılan bir kadın varlığından bahsediyoruz. Mesela ‘bir kadın bakanlığı kurulsun’ dediğimizde Aile Bakanlığı, ‘2025 Kadın Yılı olsun’ dediğimizde çünkü kadınların gerçekten sorunları giderek devleşiyor, giderek büyüyor, bunun için çözüm üretmekten çok uzak anlayışa sahip bir iktidar var. Onun için Aile Yılı değil Kadın Yılı olsun. Aile Türk toplumu için kutsaldır ama ailede kadın önemli bir faktördür. Aile Yılı ve Aile Yılı adına yapılanları değerlendirdiğimiz zaman kadının aleyhine, kadını hak kayıplarına uğratacak birtakım çalışmalara doğru yol açıldığını görüyoruz. ‘Doğum sayısı azaldı, doğumu teşvik edelim’ deniliyor. O zaman kadın yoksulluğunu ortadan kaldırabilecek misiniz? Çocuk yoksulluğunu ortadan kaldırmanız lazım. Peki aileyi nasıl güçlendireceksiniz. O sabah programlarını görüyorsunuz, o programlar varken aileyi güçlendirebilir misiniz? Kadınlara ve çocuklara karşı her türlü şiddet, istismar ve cinayet vakalarının büyük bir kısmı yakın aile bireyleri tarafından gerçekleştirilmiş. Sanıklar, failler yakın aile bireyleri. Bu konuda bir çalışma yapacak mısınız, bir yol haritası belirleyecek misiniz? O da yok.”

Kadına Karşı Şiddeti ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu kurulduğunu anımsatan Karaca, “Komisyonun çalışmalarına, komisyona davet edilenlere baktığınız zaman da amaç ‘aile’ kavramı içine kadını hapsetmek. Kadının özgür bir birey olarak varlığının, kazanımlarının giderek elinden alınacağı bir ajandalarının olduğunu görüyoruz. Eğer gerçekten Aile Yılı’nın amacı kadının güçlenmesi, kadın yoksulluğunun ortadan kaldırılması, kadın emeğinin değerli kılınması, güvencesiz ve esnek çalışmaya ilişkin kadının uğradığı hak kayıplarını çocuk yoksulluğunu ortadan kaldırmaksa gelin 2025 yılını Kadın Yılı ve Kadın Devrimi ilan edelim. Bunun için de projeleri birlikte hayata geçirelim” ifadelerini kullandı.

'''Ağlatarak bu kürsüden gönderebiliriz' yaklaşımına maruz kalıyorsunuz”

“Bir kadın siyasetçi ve TBMM Başkanvekili olarak karşılaştığınız sorunlar var mı, bunları aşmak için neler yapıyorsunuz?” sorusu üzerine gülümseyen Gülizar Biçer Karaca, şunları söyledi:

"İlk Kadın Meclis Başkanvekili olduğumda ilk oturumlara baktığımız zaman erkek grup başkanvekillerinin bazıları diyordu ki ‘Siz yenisiniz, kadınsınız, size zaman tanıyoruz, çok üstünüze gelmiyoruz’ gibi… Ben de ‘Gelebilirsiniz, bence hiç mahsuru yok’ diyordum.

Yani bakış açısı şuydu ve bunu da çok açık hissettirebiliyorlardı, ‘İşte kadın, tecrübesiz, biz bunu ağlayarak bu kürsüden gönderebiliriz.’ Böyle bir yaklaşım ve böyle bir mobbinge maruz kalıyorsunuz. Ama giderek sizin orada varlığınız ve duruşunuzla, ‘Evet biz bunu ağlatarak gönderemeyeceğiz. Biz bunu yıpratarak gönderemeyeceğiz’ algısı oluşmaya başladıktan ya da o kabul gerçekleştikten sonra da bu kez sizi davranışlarıyla, konuşmalarıyla, tavırlarıyla, diğer Meclis Başkanvekillerine yapılmayan bir İçtüzük, teamüller, Genel Kurul’un saygınlığı açısından tabii ki hoş olmayan konuşmalar, tavırlar izliyorsunuz. Örneğin Meclis İçtüzüğü’ne göre sırtını dönerek oturulmaması lazım, ya da kürsüde hatip konuşuyorsa kürsüdeki hatibin söz hakkına saygı duyulması, dinlenmesi gerekir ama istemedikleri, ya da onları rahatsız eden bir konu gündemde konuşuluyorsa eğer oradan size bağırırlar ‘Sayın Başkan, yapamıyorsunuz, edemiyorsunuz…’ Size dönük o mobbingi hissediyorsunuz aslında. Ama ben hep söylüyorum ve her zaman da söylemeye devam edeceğim, kadınların bu makamlardaki varlığı kadın mücadelesi için çok önemli kazanımlardır. 4 Meclis Başkanvekilinin keşke 4’ü de kadın olabilse. Biz her türlü mobbinge, her türlü engellemeye her türlü psikolojik ya da yapısal zihin ifadelerine rağmen o makamlarda rahatsız etmeye ve rahatsızlık vermeye devam edeceğiz.

İçtüzük kaynaklı uygulamaları kendilerine yönelmiş, sanki kendilerine dönük bir tavırmış gibi algılyorlar. Oysa iç tüzüktür, Meclis’in işleyişidir. Bunu basın yoluyla size sorgulatır hale getirmeye çalışıyorlar. Biz de Meclis Genel Kurulu’nda gereğini yapıyoruz açıkçası.

Bir kadın olarak erkekler tarafından mobbinge uğruyorsunuz. Bu siyasette de böyle, ekonomik alanda da akademik dünyada da her alanda böyle. O nedenle kadının güçlenmesi ama her alanda güçlenmesi ve bu kadının güçlenmesi ancak örgütlü mücadeleyle olur.''