Tuncer Bakırhan: "Cumhurbaşkanı Erdoğan ile süreç yürüyecekse niye görüşmeyelim? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, herkesin Cumhurbaşkanı olması gerekiyor"

Tuncer Bakırhan:  "Cumhurbaşkanı Erdoğan ile süreç yürüyecekse niye görüşmeyelim? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, herkesin Cumhurbaşkanı olması gerekiyor"

(ANKARA) - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tabii ki görüşeceğiz, görüşürüz. Şu anda yok ama muhtemelen belki önümüzdeki dönem yapacağımız işler çerçevesinde bir randevu da talep edilebilir. Ama bizim etmemize gerek yok. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin üçüncü büyük zeminin eş başkanlarıyla bence görüşebilir. Biz düşman değiliz. Sadece muhalefette bulunan bir siyasi partiyiz. Sadece iktidarın demokratik olmayan yol ve yöntemlerini eleştiren bir partiyiz. Bu süreç yürüyecekse niye görüşmeyelim? Bu süreç yürüsün yürümesin bu ülkenin Cumhurbaşkanı, herkesin Cumhurbaşkanı olması gerekiyor" diye konuştu.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, PKK’nın silah bırakma süreci ile ilgili Habertürk’te katıldığı programda soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e süreçteki katkılarından dolayı teşekkür etti.

Bakırhan’ın konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Süreçle ilgili hangi noktadayız? Çok iyi bir noktadayız. Şimdilik her şey iyi gidiyor. Yaklaşık 100 yıllık bir meseleyi tartışıyoruz. Son 50 yıldır silahın, şiddetin, çatışmaların olduğu ve hep beraber Türkiye'nin aslında her karışının olumsuz anlamda sonuçlarını yaşadığı bir mesele Türkiye'nin gündeminde. Sayın Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan, Sayın Öcalan'ın barış ve demokratik toplum çağrısıyla devam eden, Sayın Cumhurbaşkanı'nın da sonradan sahiplendiği, olumlu pozitif mesajlar verdiği, yine muhalefet partilerinin de aslında desteklediği, en azından karşı durmadığı, Türkiye'nin geleceğini belirleyecek, gözyaşını, acıları bitirecek, ekonomide adaleti sağlayacak, 100 yıldır çözülmeyen, 100 yıldır isyanlara, kavgalara sebebiyet vermiş ve çözülmemiş Kürt meselesinin aslında çözümünü konuştuğumuz, tartıştığımız bir süreci yaşıyoruz. Çok önemli bir mesele. Çok derin uzun anlatmak istemiyorum ama evet bir Kürt meselemiz var. Hepimizin meselesidir.

Arka kapılar arkasında gizli pazarlıkların yapılmadığı bir süreci yaşıyoruz”

Türkiye Kürtlerin evidir. Dolayısıyla bu meselenin evimizde tartışılması, konuşulması, evimizde çözüm yollarının tartışılması gerçekten çok önemlidir. Her şeyden en önemlisi bence burasıdır. Kimsenin dahil olmadığı, her şeyin Türkiye adlarının gözü önünde yapıldığı, arka kapılar arkasında gizli pazarlıkların yapılmadığı, Türkiye toplumunun da ne konuşulduğu, ne yapıldığını anı anına bildiği, duyduğu, gördüğü bir süreci yaşıyoruz. Süreç başlar başlamaz. İmralı'da arkadaşlarımızın yaptığı bütün görüşmeleri Türkiye kamuoyuyla paylaştık, siyasi partilerle paylaştık, basınla paylaştık, en önemlisi 140’a yakın çok önemli toplantılar yaparak Karadeniz'den Ege'ye, Trakya'ya kadar bu meseleyi götürdük. Bu sefer sade, yalın, toplumdan kaçırılmayan, toplumun da yakından izlediği, gördüğü, sorduğu sorulara da yanıt aldığı bir süreci yürütmeye çalışıyoruz. Umarım siyaset yürütme erki, bu meselenin asıl muhatabı olan Meclis'te bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirir ve 100 yıldır bu ülkeyi meşgul eden, enerjisini, ekonomisini emen, gerçekten her birimize olumsuz anlamda faturaların olduğu bu sorunu diyalogla, müzakereyle Türkiye'de çözer, Türkiye'nin geleceğine çok önemli bir katkı sunmuş oluruz. Son geldiğimiz nokta budur.

“Öcalan ‘Mesele silahsa, buyurun devreden çıkarıyorum’ dedi”

Yaklaşık 35 yıldır demokratik Kürt siyaseti var. 12'nci parti gerçi bu. Biz başlarken, en güçsüz olduğumuz, en yeni olduğumuz dönemlerde de çok umutluyduk. Bu mesele bu toprakların meselesidir. Eninde sonunda bir gün bu topraklarda bu meselenin tartışılabileceğini, bir çözüm yolu bulunacağına biz inanıyorduk. Umudumuz her zaman vardı ama son süreçte çok önemli bir şey oldu. Biz bugüne kadar dünyadaki çatışma ve çözüm deneyimlerini okuduk. Hatta ben kendim İspanya'ya, İngiltere'ye, İrlanda'ya bizzat giderek geçmişte oradaki bu süreçlerin nasıl yürüdüğünü muhataplarından öğrenmeye çalıştım. Yakın zamanda yapmış olduğumuz konferanslara bu çözüm ve çatışma süreçlerini çalışan, içerisinde yer alan aktörleri çağırdık. Gerçekten zor ve meşakkatli süreçler yürümüş. Yıllarca devam etmiş. Çok kolay olmamış. Bizi umutlandıran ne? İlk defa Sayın Öcalan büyük bir risk, sorumluluk alarak en sonda tartışılan şeyi en başa koydu silahı. Bu, umutlandırıyor. Yani silahın en sonunda tartışıldığı diğer deneyimlerde, ilk defa daha bir şey olmadan, daha meselenin nasıl çözüleceği yeni yeni konuşulurken, silahın en başa alınması bizi de aslında Türkiye toplumunda bence umutlandırmalı. ‘Mesele silahsa, buyurun devreden çıkarıyorum’ dedi. 'Eğer silah engelse, silahsız bir ortamda konuşalım' denildi. Bunun karşısında da işte başta Sayın Bahçeli'nin, iktidar aktörlerinin, marifetin verdiği yanıtlar işte ortaya koydukları duruş da çok önemliydi. Bunlar bizi umutlandırıyor. Yani Kürt tarafında gerçekten ciddi bir samimiyet var, bir inanç var, bir umut var. Demokratik yollarla çözülme konusunda büyük bir istenç var. Topluma gittik. Biz topluma giden bir siyasi partiyiz. Biz umutluyuz. Kendi adıma da söylüyorum. Bu sürecin, yani eğer siyaset üzerine düşen rolü layıkıyla yerine getirebilirse, ben yürüyebileceğine ve barışla, çözümle sonuçlanabileceğine inanan birisi olarak inandığımı belirtmek istiyorum.

"2013-2015'deki süreç gibi olmasın istiyoruz"

Türkiye'de benzer süreçler yürütüldü. En son 2013-2015'de bir süreç yürüdü. Çeşitli sebeplerle bozuldu ve sonrasında Türkiye aslında çok acılı bir dönem yaşadı. Onun gibi olmasın istiyoruz. Kürt meselesinin Türkiye'de kendi aktörleriyle, kendi iş dinamikleriyle çözümünün tartışılması tabii ki kimi çevreleri, kimi ülkeleri de rahatsız edebilir. Ama ben bu konuda tedirgin değilim. Mesele kendi içerimizde tartışıldığı için bizim alacağımız kararlar, bizim ortaya koyacağımız yol haritası, bizim sorunun çözümüne dönük mutabık kaldığımız çerçevenin esas olacağına inanıyorum.

"Madem bir süreç yürüyor, o zaman bu cezaevindeki durum nedir, yargının durumu nedir, ne olacak?"

Yüz yıllardır birlikte yaşayan Kürt ve Türk halklarının barış talebi bence bu sürece büyük can ve kan verecek. Yani destek verecek, katkı sunacak. Kürt meselesi Türkiye'ye çözülmemesi büyük şeyler kaybettirdi. Şimdi bu meselenin çözümünü istemek, Türkiye toplumun en doğal hakkıdır. Ama bunu isterken de insanların tedirgin olması da gayet normaldir. Çünkü dün kötü şeyler yaşandı, olumsuz şeyler yaşandı. Bakın hala 5 bin 800-6 bin civarında, eş başkanlarımız dahil olmak üzere, Selahattin Başkan, Figen Başkan cezaevinde. Madem bir süreç yürüyor, o zaman bu cezaevindeki durum nedir, yargının durumu nedir, ne olacak? Bu insanlar çıkacak mı, bu süreç nasıl yürüyecek? Bizim tedirginliğimiz şu, siyaset daha fazla rol almalı. Daha işte toplumu rahatlatacak, kafalardaki soru işaretlerini giderecek, kaygıları giderecek, kimi gerekleri yerine getirmeleri gerekiyor. Şimdi silah dediler, hadi silah ortadan kalkıyor. Kongre toplandı, muhtemelen toplanan kongre süreçlerini de yakın zamanda duyacağız ama ben toplanan kongrenin Sayın Öcalan'ın yapmış olduğu yol haritasına uygun sonuçlar içereceğini düşünüyorum. Yani onun dışında bir sonuç, onun dışında başka bir şey içereceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla mesele silahsa, kongre ise çağrı yapıldı, kongre toplandı, yakın zamanda sonuçlarını açıklayacak. Birkaç gün içerisinde kongre kararları açıklanacak.

"Silahı bırakan insan bu coğrafyanın insanı"

Bilmiyorum ama tahmin ediyorum. Şimdi şöyle, yani silahı bırakan insan bu coğrafyanın insanı. Siirtli, Karslı, Mardinli vesaire diyelim Türkiye'nin dört bir yanından insanlardır. Türkiye'nin temel ihtiyacı nedir? Demokrasidir, hukuktur, bağımsız bir yargıdır. Meselelerin artık zorla, şiddetle, baskıyla tartışılmadığı, açık aleni konuşulduğu bir süreçtir. Demokratik bir zemindir. Önümüzdeki bir yıllık süreç bence bu süreçlerin oluşturulması için çok önemlidir. Evet silah yok ama bu meseleyi ne yapacağız? Tartışacağız. Bunun zemini olacak. Tabii ki önümüzdeki dönem demokratikleşme meselesi gökten zeminde yenmeyecek. Siyaset tartışacak, toplum tartışacak. Demokrasi dediğimiz şey, Kürtler için başka bir şey ifade ediyor. Siirt'teki insan için işte irademe kayyum atanacak mı? Çankırı'da, Artvin'deki vatandaş da, ‘40 yıldır Türkiye'nin toplumsal çürümeye sebebiyet veren bu sorun çözüldüğü zaman acaba işte oraya giden 3-4 trilyon dolar emekli emekçiye, üreticiye daha düşük fiyatta mazot alımına sebebiyet verecek mi? Tarlama ekebilecek miyim? Çocuğum çalışabilecek mi? Emekli maaşım artabilecek mi?’ diyor.

"Kürtler'in cumhuriyetle bir sorunu yok. Sadece 'demokrasi olsun' diyor"

Bölünme korkusunu yaratan biz değildik. Çünkü Kürt hareketi hiçbir zaman Türkiye'yi bölmek gibi bir hedefi olmadı. Bu sistemin iktidarların toplumu Kürt karşıtı ya da siyaseti karşıtı bir noktaya getirmek için bilinçli olarak kullandıkları argümanlardı. Sayın Öcalan'ın kendisi 93'ten beri 'demokratik cumhuriyet" diyor, 2000'lerden beri 'demokratik ulus' diyor. Bu topraklar üzerinde yaşayan bütün farklılıkların, renklerin eşit yurttaşlar olduğu bir sistem öngörüyor. Sayın Öcalan kendisi söylüyor. 'Evet diyor, biz cumhuriyet rejimine karşı değiliz. Ama cumhuriyet 2. yüzyılda demokratikleşmeli. Demokrasiye açık olmalı.' Zaten sorunlarımızın temeli de demokratik olmayan cumhuriyet değil mi? Kürtler'in Cumhuriyetle bir sorunu yok. Sadece 'demokrasi olsun' diyor. Yerimi görsün, kültürümü görsün, varlığımı görsün. Ama birlikte yaşayalım. Dolayısıyla evet haklısınız, bir bölünme algısı oluşturuldu ama Türkiye toplumu emin olsun. Kimsenin, yaşadığımız ve 'hepimizin' dediği bu ülkeyi bölmek gibi bir derdi yok. Biz eşit yaşamak istiyoruz. Eşit haklara sahip olmak istiyoruz. Bu ülke toprağının her karşısında bizim atalarımızın, dedelerimizin de alın teri var, kanı var. Kurtuluş Savaşı'nda birlikte olan, hatta tarihi daha geriye götürdüğümüz zaman, özellikle Sayın Öcalan'ın üzerinde bakın gönderme yaptığı, kanundan aldığı, günümüze kadar getirdiği. Hatta Selçuklularla, Şeddadiler... Aslında ilk Türklerin Anadolu'ya girişi Kars'tır. Şeddadilerle Selçukluların ittifakıdır.

"Bu ülkenin artık Kürt'ü dövmemesi gerekiyor"

Sadece şöyle bir derdimiz var. Bu ülkenin artık Kürt'ü dövmemesi gerekiyor. Kürt'ü ötekleştirmemesi gerekiyor. Bu yoktur demeyelim. İşte Kürtler ayağa kalktı, devlet bastırdı. Bu tarih bitsin, bu acılar kapansın. Ki kaldı ki, bizler bu acı ve yaşadığımız, yaşamış olduğumuz zulümle masaya oturmuyoruz. Evet, geçmişle yüzleşeceğiz ama biz onları bir tarafta tutuyoruz. Şimdi başka bir şeyi tartışıyoruz. 86 milyonun huzurlu olduğu, kavganın olmadığı, çatışmanın olmadığı, ekonomide adaletin olduğu, insanların dayanıştığı, kardeşçe yüzyıllardır birlikte yaşadıkları demokratik bir cumhuriyet olsun diyoruz.

"Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak çözümü Ankara'da evimizde arıyoruz"

Biz Türkiye'de yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak çözümü nerede arıyoruz? Ankara'da. Evimizde diyoruz, Meclis emrinde evimizde diyoruz. Kuzeydoğu Suriye yönetimi ile Şam yönetiminin imzaladığı mutabakat aslında tam da söylediğim şeyin en iyi göstergelerinden birisidir. Irak'ta yaşayan Kürtler, her yerde yaşayan Kürtler çözümü Bağdat'ta arıyor. Bak bunlar çok önemlidir. Bak dünyanın dört bir yanında yaşayan Kürtler çözümü yaşadıkları ülkelerin başkentlerinde arıyor. Bakın biz hiçbir zaman tenezzül etmedik. Hiçbir zaman emin olun, geleneğinden geldiğim bütün siyasi partilerin tamamının programlarına bakabilirsiniz, sürekli ‘Türkiye çözümü’ demişiz. Buna saygı göstermek gerekiyor. Suriye'nin sorununu Suriye'deki halklar birlikte çözerler. Türkiye ne yapabilir? Türkiye eğer gerçekten, ben inanıyorum, burada çözümü sağlarsa iyi bir örnek olur. Orada çözümün bir an önce olması konusunda çok önemli demokratik bir basınç oluşturur. Irak'ta zaten belli bir şey oluştu ama orada da muhtemelen sorunlar var. Yani şu kaygıyı atmak gerekiyor. İşte Suriye'de de bir çözüm olursa, Türkiye'den orada kimi haklara kavuşursa bu Türkiye için bir tehdit olur. Ben size soruyorum. Benden daha iyi bilirsiniz, yıllardır. Kürtler ne zaman Türkiye için tehdit olmuş? Lütfen tarihten tek bir örnek verin. Sadece 1924 Anayasası’ndan sonra kimliği reddedildiği için hak aramıştır. Hakkını almak için çeşitli araçlara başvurmuştur. O da büyük bir acı arkada bırakmıştır. Gerçekten Kürtler Türkiye’ye ne zaman tehdit olmuş, ne zaman yarı yolda bırakmış, ne zaman çelme atmış? Cumhuriyet kurulurken Kürtler başka bir şey yapamaz mıydı? Kürt temsilcileri 'Bizim ülkemizdir bu, biz birlikte yaşıyoruz' demedi mi? Kürtlere güven duyulmayan bir geçmişimiz var.

"Türkiye'yi bölecekler" sözlerine tepki

Karşı çıkanların ciddi bir dayanağı yok, anti Kürt yaklaşımı var. İYİ Parti bizim Türkiye'yi bölmeyeceğimizi arka kapılar arkasında pazarlık yapmadığımızı bilmiyor mu sizce? Biz 'demokrasi' diyoruz onlar 'Türkiye'yi bölecekler' diyor. Allahaşkına dönüp sormak gerekmiyor mu, kim bölüyor nasıl bölüyor nasıl bu düşünceye vardın denilmez mi? Bize kandırılıyor diyenlere aracılığınızla sormak istiyorum. Biz son 5 seçimdir iktidarın karşıtı cephede yer aldık. 22 yıldır biz tek defa AK Parti ile iş birliği yapmadık. Aynı sandığa oyumuz gitmedi, aynı adaya gitmedi. Beş seçimdir ‘kandırılıyor’ diyenlerle neredeyse aynı adayları oy veriyoruz. Biraz önce sorduğum soruyu onlara tersten soruyorum. Allah aşkına sizlerle birlikte olduğumuz zaman kandırılmadık şimdi mi kandırılıyoruz? Emin olun iktidarı en sert eleştiren siyasi zeminlerden birisi biziz. Doğru olana doğru diyoruz, haklı olana haklı diyoruz, yanlış olana yanlış diyoruz. Bunun bedelini ödüyoruz. Türkiye'nin en büyük bedelini ödeyen hala bütün yöneticilerin çoğunun içeride olduğu, hapishanede olduğu, kayyumların her seferinde bize atandığı, en büyük tokadı, zulmü yiyen biz olduğumuz bir süreçte 'ya işte anlaşıyorlar, beş yıl sonra şunu yapacaklar...' Çok ayıp. Ben açık söylüyorum, aracılığınızla söylüyorum. Lütfen toplumu böyle kandırmayın, 'Kürt karşıtıyız' deyin.

"Türkiye'de kardeşçe yaşayabilmenin en iyi adımlarından birisi Özel'in de ortaya koymuş olduğu tavırdır"

Cumhuriyet Halk Partisi çok açık bir şekilde destekledi. 2013-2015'te bu meselenin onlar da Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte karşısındaydılar. Son süreçte hakkını vermek gerekiyor. Sayın Özgür Özel asla bu süreci bozan bir söylem ve pratikler içine girmedi. Bu da kıymetlidir, bu da değerlidir. Tam da Türkiye'yi düşünen, Türkiye'nin geleceğini düşünen, demokratik bir Türkiye'de kardeşçe kavga etmeden yaşayabilmenin en iyi adımlarından birisi aslında Sayın Özgür Özel'in de ortaya koymuş olduğu tavırdır. Dolayısıyla bunu biraz çoğaltmak lazım, büyütmek lazım, korkmamak lazım, kaygılanmamak lazım. Bu topraklarda, bu coğrafyada yaşıyoruz. Bizim kendi ana dilimizi konuşmamız bu ülkeyi bölmez. Zaten konuşuyoruz. Şimdi Türkçe konuşabilir mi? Dil hangi ülkeyi bölmüş? Dünyada binlerce dil var. 2 bin civarında dil var. 200'e yakın, 200 küsur devlet var. Eğer dil bölseydi şimdi 2 bin tane ulus devlet olması gerekiyordu. Dil bölmez. Dili inkar etmek böler, dili yok saymak böler. O dili kullananları ötekileştiren aslında bölücüdür, bölmeye çalışıyor.

"Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önümüzdeki dönem yapacağımız işler çerçevesinde bir randevu talep edilebilir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tabii ki görüşeceğiz, görüşürüz. Şu anda yok ama muhtemelen belki önümüzdeki dönem yapacağımız işler çerçevesinde bir randevu da talep edilebilir. Ama bizim etmemize gerek yok. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin üçüncü büyük zeminin eş başkanlarıyla bence görüşebilir. Biz düşman değiliz. Sadece muhalefette bulunan bir siyasi partiyiz. Sadece iktidarın bize ve işte hani o demokratik olmayan yol ve yöntemlerine eleştiren bir partiyiz. Bu süreç yürüyecekse niye görüşmeyelim? Bu süreç yürüsün yürümesin, bu ülkenin Cumhurbaşkanı, herkesin Cumhurbaşkanı olması gerekiyor. Bizim de Cumhurbaşkanımız olduğu için... Sırrı Bey'e bir söz vermiştik. Bu süreci kesinlikle onun dediği gibi başarıya ulaştırmak için DEM Parti üzerine düşen bütün sorumluluklarını yerine getirecektir. Yani sevgili Sırrı Süreyya Bey'e sözümüz olsun."