CHP Grup Toplantısı... Özgür Özel açıkladı: "Saldırgan Tengioğlu Ocak ayında İBB'ye giderek İmamoğlu'na yönelik suikast ihbarında bulundu"

CHP Grup Toplantısı... Özgür Özel açıkladı: "Saldırgan Tengioğlu Ocak ayında İBB'ye giderek İmamoğlu'na yönelik suikast ihbarında bulundu"

(TBMM) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kendisine saldıran Selçuk Tengioğlu'nun ocak ayında Saraçhane'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne giderek, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'na yönelik suikast ihbarında bulunduğunu açıklayarak, "Saraçhane’ye gelecek, kapıyı çalacak: “Ben iki evladın katili, yeni çıktım içeriden, üç-dört yıl önce, koğuş arkadaşlarımla irtibatım devam ediyor, İmamoğlu’na suikast emri aldılar, bilginiz olsun" diyecek. Savcı Bey, bir baktın mı o koğuşa? O koğuş arkadaşları nerede?" ifadesini kullandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, şunları kaydetti:

"Sayın Cumhurbaşkanı’nın tensipleriyle gereğini yapacak arkadaşlar kimlerse, benim meselemden önce Kartalkaya’da, önce çıkmış olan bilirkişi raporunu korsan ilan eden arkadaşlarına dönüp diyecekler ki: 'O birinci raporda bakan ve bakanlık suçluydu, raporu geri çektirdiniz, tehdit ettiniz, azil dilekçeleri aldınız, sonra başka bir heyet kurdunuz ve o heyetin raporuyla da yola koyuldunuz.' O ikinci heyetin raporunda belki bakan yok, belki çeşitli baskılarla bir şeyler oldu ama sorumlular arasında Turizm Bakanlığının soruşturma izni vermesi gereken bakan yardımcısı, genel müdür ve yardımcıları, kontrolörler. Kendisi, dünyanın neresinde olsa 1 dakika durmadan istifa etmesi gereken birisi; kapıda, koca koca Turizm Bakanlığı'nın sorumluluğunda yazdığı halde 'Ben sorumlu değilim' deyip ilk dakikadan çıkıp yargıyı etkilemeye çalışan birisi. Dokuzuncu Daire Başkanı, Danıştay’ın evladını orada kaybettiği, cenazesinde birlikteydik; Abdurrahman Gençbay, mecliste, 'Sen Turizm Bakanı mısın, yargıç mısın? Ne karışıyorsun, ne baskılıyorsun?' dedi. 'Biz geldiğimizde yüzde 80’de yargıya güven, yüzde 20’ye düştü; hepimiz sınıfta kaldık' dedi Dokuzuncu Dairenin Başkanı. Ve o bakan, kendisi istifa etmeyen bakan, bu sorumluların da yargılanmasına izin vermiyor. Sayın Erdoğan, arkadaşlar gereğini yapacaksa, benim evlat katili ile olan meselemden önce gereğini yapın; siz bu bakanı görevden alın, yeni bakanınız da soruşturma izni versin.

"Bu milletin 200 yıllık demokrasi kültürü var"

Tabii, içinde bulunduğumuz sürece arkadaşlar gereğini yapacak derhal, bekliyoruz. Eğer üzerinde mutabakata vardığımız gibi, yapılan saldırı siyaset kurumuna yapılıyorsa, yani siyasetin sözle yapılmasına bir ölüm tehdidi ile ayar verilmeye çalışılıyorsa, yapılacağı yere ayar verip 'Buradan çekilin, bu şehre gelmeyin, miting yapmayın' deniyorsa; bu şiddete hep birlikte karşıysak, yargı şiddetine de, yargı tacizine de, yargı eliyle siyaset dizaynına da, İstanbul’un – buradan bir seçim önce seçilmiş belediye başkanına ve 15.5 milyonun ilan ettiği cumhurbaşkanı adayına, geleceğin cumhurbaşkanına – yapılan darbeye de aynı samimiyetle meydan okumak gerekir. Bu yüzden bu milletin 200 yıllık demokrasi kültürü var. Bu milletin atasından emanet sandığına sahip çıkışı var. Aç kalıyor, susuyor bazen; işsiz kalıyor, susuyor; dünya kadar haksızlığa susuyor ama biri gelip sandığı almaya kalktığında orada ayağa kalkıyor. Biliyor ki sandık olmazsa kimse dönüp onun yüzüne bakmaz. Sandık olmazsa tebaa o. Sandık varsa vatandaş, sandık varsa millet, sandık varsa eninde sonunda bir hesap görebileceği, hesap sorabileceği bir yer var. Bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, boynunda idam fermanıyla ölümü göze alarak ve bütün Türkiye’yi önce kurtuluşa, sonra kuruluşa ikna edip, “Her yetkiyi verelim” dediklerinde “Yetki milletindir” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına sarılıyor, sandığa sarılırken.

"Bir kişi demokrat mı, değil mi seçimi kaybettiği akşam belli oluyor"

Sayın Erdoğan’ın bu darbe sürecinde, bu vakitten sonra eğer bu millete, siyaset kurumuna saygısı varsa hızla tutuksuz yargılamayı savunup bu konuda bir kere kendi görüşünü netleştirip tutuksuz yargılamayı savunup, adil yargılama için gereğini yapıp, elini kolunu yargının üzerinden çekip, siyasi rakipleriyle sandıkta hesaplaşmaya varsa ben de diyorum ki: İşte şimdi oldu Erdoğan, şimdi demokrasiyi minarelere göstermeye başladın.

Bir kişi demokrat mı değil mi; seçim kazandığı akşam belli olmuyor işte. Seçimi kaybettiği akşam belli oluyor. Seçimi kaybettiği gün 'Millete saygım sonsuz, kusur ben de' deyip de ertesi sabah siyasete, millete kafa tutarak, ona meydan okuyarak, ona direnerek, onun seçtiğine kumpas kurarak değil de elini yüzünü yıkayıp 'Hatayı nerede yaptım?' demeye başlıyorsan, sen demokratsın kardeşim. İsmet Paşa gibi, 'En büyük yenilgim, en büyük zaferimizdir. Özlediğimiz cemiyet düzeni kurulmakta. Yönetecekler seçimle gelip seçimle gitmektedir' diye gurbetteki evladına kaybettiği seçimin sabahı mektup yazıyorsan, demokratsın; İstanbul’un seçtiğine kafa tutuyorsan, kumpas kuruyorsan o zaman otokratsın, demokrat değilsin.

Saldırı olduğunda dedim ki, 'Kimseyi mesul tutmuyorum'. Açılan telefonu önemsiyorum ve buradan sonra atılacak adımlara, soruşturma açısından da, Kartalkaya açısından da, tutuksuz yargılanma açısından da, o kötücül akılla – yani bize ayar veren, tehdit eden, darbe kurgulayan kötücül aklı – sahiplenme fırsatı, imkanı da var şimdi iktidarın önünde; bir fırsat olarak ondan ayrışma ve bu süreçte yapılanların öz eleştirisini verip demokratların safına katılma imkanı da var. Hodri meydan, kullanın bakalım bu imkanı.

"Bugünkü Cumhurbaşkanı hangi ihtiyaçtan kullanıyorsa, yarınki Cumhurbaşkanı da o ihtiyaçtan kullanıyor"

“'İmamoğlu birtakım insanlarla bir araya geldi, büyük bir rüşvet çetesi vardı' denildi. Dediklerinin hiçbirisi HTS kayıtlarından çıkmadı. Şimdi sustular. Kamerada valizin içinde para var dediler, iki gün parayı konuştular. Açtık, jammer’ı gösterdik, on gün de jammer’ı konuştular. Sonra sordular: 'Hangi ihtiyaçtan kullanıyorsunuz? Bu jammer’ı neden aldınız?' Dedik: 'Biz almadık. Rahmetli Kadir Topbaş’tan İBB envanterine kalmış. Kadir Bey kullanıyormuş. Hatta onun makam arabasının arkasında da bir jammer aracı gidiyormuş.' Bunu yakın siyaset arkadaşları doğruladı. Ekranlarda soruldu, cevap alındı. Bugünkü Cumhurbaşkanı hangi ihtiyaçtan kullanıyorsa, yarınki Cumhurbaşkanı da o ihtiyaçtan kullanıyor.

Memlekette anket var: Telefonla dinleniyor musunuz? Yüzde 70 evet. Seninki dinleniyor mu? Yüzde 75 evet. Köşede poğaça satıyor adam, telefonu dinleniyor. Anasını arıyor poğaçacı, ondan sonra efendim, “Bu hangi ihtiyaçtan?” Her şeyi bilmek zorunda mısın? Her konuştuğumuzu kayda almak zorunda mısınız? Dünya kadar tehdit, saldırı... Bunlarla ilgili sizin canınız can, tedbir alıyorsunuz da bizim Cumhurbaşkanı adayımızın canı can değil mi? Ekibi tedbir alacak, jammer açacak.

"Bizim konumuz, “İmamoğlu’na suikast yapılacak” diyen adam, dün herkesin gözünün önünde ana muhalefet liderine saldırıyor"

Bu yılın Ocak ayında, dünkü evlat katili saldırgan İBB’ye gelir. Benim koğuşta birlikte yattığım arkadaşlar şimdi tutuklamaya sevk etmişler, ışık hızıyla da tutuklamışlar. Bu soru sorulmadıysa bir geri çağırsınlar. İBB’ye gelmiş, 'Koğuşta birlikte yattığım arkadaşlara talimat verildi, İmamoğlu’na suikast yapılacak, ihbar etmeye geldim' demiş. Bakın nasıl bir koğuşta yatmış, bu irtibatta olduğu arkadaşları kimmiş? Bizimkiler polisi çağırıp, iki polise vermişler, 'Alın, dinleyin' diye. Saraçhane’ye gelecek, kapıyı çalacak: 'Ben iki evladın katili, yeni çıktım içeriden, üç-dört yıl önce, koğuş arkadaşlarımla irtibatım devam ediyor, İmamoğlu’na suikast emri aldılar, bilginiz olsun' diyecek. Savcı Bey, bir baktın mı o koğuşa? O koğuş arkadaşları nerede?

Bizim konumuz ne? Bizim konumuz, 'İmamoğlu’na suikast yapılacak' diyen adam, dün herkesin gözünün önünde ana muhalefet liderine saldırıyor. Bu adamı birileri böyle kullanıyor. 'Sen niye jammer açtın?' deniyor. Vallahi biz bu ülkede yarattığınız korku imparatorluğu yüzünden, bütün telefonlar dinleniyor diye... Gazeteciler ile Ekrem Bey’in yaptığı normal görüşmeleri alıp otelden sevk eden siz değil misiniz basına? Sen her türlü bürokratla, bilim insanıyla, iş insanıyla görüşeceksin; rekabet ettiğin kişi görüşünce onların hepsine çökeceksin. Ondan sonra 'Sen niye bantladın bunu?' Vallahi bantlamayı biz kimseden öğrenmedik. O görüntülerin servis edildiğini gördük, bildik. Size karşı alınacak tedbir o olduğu için bantladık, çok da iyi yaptık.

Bir garajda lüks otomobilleri iki gece gösterdiler. Ekrem Bey’in aracı, Dilek Hanım’ın aracı, kayınbiraderinin aracı… Bir tanesi çıkmadı kimsenin aracı. Kimin çıktı? MHP milletvekilinin aracı çıktı. Şimdi konuşan var mı? Yok. Çünkü kural belli: yalan atılacak, medyada köpürtülecek, algı yaratılacak, milletin zihni bulandırılacak, onun üzerinden kendince siyaset kurulacak. Anketlerde bu yalanlara inananların sayısı dört kişiden bir kişi. O bir kişiye de diyorum ki: Allah aşkına bir kanaldan izlemeyin. Orada bir şeye bakıyorsanız dönün bir de Halk TV’ye, Sözcü’ye, TELE1’e, bir de dönün NOW’un haberlerini dinleyin. O iddiayı duyduğunuz gibi cevabını da duyun. Ya biz seni niye bu kadar uğraştırıyoruz vatandaş? A Haber’e bak, NOW Haber’e de bak. Madem ikimiz de eminiz; ben başkanımdan, başkanlarımdan, arkadaşlarımdan eminim. Siz savcıdan eminseniz, açın TRT’yi, yapın yargılamayı canlı yayından. Sorun soruyu, atın iftirayı, alın yayında cevabı."

(SÜRECEK)