İYİ Parti grup toplantısı... Dervişoğlu: "Muhalefetin toplumsal gücüne rağmen kuralları belirleme imkanı Tayyip Erdoğan’a verilmemeli"

İYİ Parti grup toplantısı... Dervişoğlu: "Muhalefetin toplumsal gücüne rağmen kuralları belirleme imkanı Tayyip Erdoğan’a verilmemeli"

(TBMM) - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Muhalefet aklını başına almaz ise önümüzdeki seçim süreci, demokratik bir ülkenin olağan şartları içerisinde milli iradenin tecelli ettiği bir şekilde olmayacaktır. Sizin zat-ı muhtereme 'gel, gel' yaptığınız yer, onun kurallarını keyfince uydurup değiştirdiği top sahasıdır. Muhalefetin toplumsal gücüne rağmen kuralları belirleme imkanı Tayyip Erdoğan’a verilmemelidir. Sanıyorsanız ki milli irade galip gelecek; onun milli iradesi, sizin milli irade sandığınız şey değildir. Ortadaki irade, sandığın değil, sarayın iradesidir" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Çayırhan termik santralindeki özelleştirmeye karşı çıktıkları için Çayırhan'dan Ankara'ya yürüyen işçilere destek veren Dervişoğlu, "Çayırhan işçileri yalnızca işçi olarak haklarını aramıyorlar. Bu istibdat ve yağma düzeni eliyle, milletimizin, hepimizin malı olan o termik santral ve maden sahası özelleştirme adı altında vatanın kalan son malları da birilerine peşkeş çekilmesin diye direniyorlar. Önce kendilerini madene hapsettiler, sanmayın ki sadece kendileri için başlattıkları büyük yürüyüş de yalnızca kendileri için değil senin içindir İlk günden zafere erişecekleri ana kadar işçi kardeşlerimizle yan yana omuz omuzayız. Çünkü onların kavgası, kavgamızdır. Onların derdi derdimizdir. Onların mücadelesi, mücadelemize örnektir. Saray zannetmesin ki her türlü aracı utanmazca kullanarak iktidarını sürdürebilecek, zannetmesinler ki bu düzen böyle gidecektir. Biz bu düzeni, başlarına yıkmak için buradayız" diye konuştu.

"Sadakadan da beter verilen maaş zamları şimdiden erimiştir"

Merkez Bankası'nın enflasyon hedefini revize etmesini eleştiren Dervişoğlu, maaş zamlarının 2025 yılının ikinci ayından eridiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası, 2024 sonunda bu sene sonu için yüzde 17,5 olarak öngördüğü enflasyon hedefini yüzde 21 olarak güncellemişti. 5 gün önce de 2025’in ilk raporunu açıkladılar. Bu kez yüzde 21 hedefini yüzde 24 olarak güncellediler. Dahası tahminin üst noktasını yüzde 29’a çıkardılar. Gerekçeleri nedir diye baktığımızda ise; gıda fiyatlarında, kiralarda ve özellikle ‘yönetilen-yönlendirilen’ fiyatlardaki ‘yüksek artış’ sebebiyle ifadesi dikkat çekicidir. Meali ise şudur: Hükümetin yanlış politikalarının faturası olan zamların sonucunda bu değişikliğe mecbur kaldık. Bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alınma belasına mesajları da cümleleri de eğip büküp yeni yeni terimleri kullanmak zorundalar. Görüldüğü gibi 2025 yılının henüz 2. ayı dolmadan enflasyon hedefi ikinci kez değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile sadakadan da beter verilen maaş zamları şimdiden erimiş, tahmine dayalı verilecek maaş zamları da şimdiden tükenmeye başlamıştır. Merkez Bankası açıkça söyleyemese de, bu havalı civalı kalabalık lafların özeti kısaca; ‘Hükümetin yüzde 44’e varan yeniden değerleme oranı adını verdiği harç-ceza-vergi artışları, otoyol-köprü geçişlerine yapılan afaki zamlar, aile hekimi katkı ücreti gibi sağlıkta alınan katkı paylarında yüzde yüzü aşan zamlar, enflasyon hedefinin tutmamasında ve tahminlerin güncellenmesinde etkili olmuştur.’ Siyasi İktidar; ‘enflasyon düşüyor’ derken, Merkez Bankası tahmininin 2 katı kadar artış yaparak enflasyonu yükseltmektedir. Bu körler idaresinde bir gözün gördüğünü diğer göz görmemektedir.

Ocak ayı enflasyonu yüzde 5,03 olarak açıklandı. Bu açıklama bile; şu an için yükselttikleri enflasyon hedefinin yıl sonunda gerçekleşecek olanla alakası olmayacağının göstergesidir. Koyduğu hedefleri tutturamayıp, belli ki her ay revize edeceği enflasyon hedefleriyle bedelini vatandaşa ödetecektir. Peki bu hikayede kaybeden kimdir? Elbette 3’üncünün yanına 4’üncü evini almaya çalışan saray avanesi, lüks araç bayilerinde sıraya giren ihale yağmacıları değildir. Kaybeden, bir avuç şımarık azınlık dışında herkestir. Memuru, işçisi, emeklisi milyonlarca vatandaşımızdır kaybeden. Üstüne üstlük kirasının artışını gece rüyasında kabus diye gören vatandaş, dolmuş parasını düşünen gariban, Mehmet Şimşek ve amiri Erdoğan tarafından suçlu ilan edilmektedir. Enflasyon suçlusu görülmektedir. Dahası, vergi cehennemine çevirdikleri ülkemizde, vatandaştan çifter çifter haraç misali aldıkları vergilere rağmen yiyip içtiğinden dolayı ölüp gitmesinin suçlusu da yine o vatandaştır. Hep diyoruz, hayat çok pahalı, ölmek bedavadır. Ölürsen de sorumlusu sensindir, sürünüyorsan da sorumlusu sensindir.

"Enflasyon tahminindeki 3 puanlık artışın amasız ve fakatsız hemen memura, emekliye, asgari ücretliye yansıtılması gerek"

Memura verdikleri göstermelik zam ikinci ay hesaplara yatmadan, emeklilere verdikleri sadakanın ocak ayı farkı yatmadan enflasyon hedefi değiştirilmiştir. Bu alenen nitelikli siyasi dolandırıcılıktır. Milletimiz bizzat iktidar tarafından; kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla kasten fakirleştirilmektedir. Her konuda konuşan AK Parti Genel Başkanı ise dostu Trump’ın çılgın Gazze planı konusunda suskun olduğu kadar, bu durum karşısında sus pustur. Çünkü konuşmak için, seçim yaklaşıp da cülus dağıtma zamanı gelmesini bekler. Bu tür rakamlarla seçimden önce ilgilenmez. Aklı başında ekonomi kurmaylarına sesleniyorum, işini yapmaya çalışan ehli namus profesyonellere söylüyorum; yapılması gereken ivedilikle enflasyon tahminindeki 3 puanlık artışın amasız ve fakatsız hemen memura, emekliye, asgari ücretliye yansıtılmasıdır. Yapılması gereken tüm emekçi kesimlerin enflasyona ezdirilmediği bir formülün vakit kaybetmeden devreye sokulmasıdır. Bununla ilgili olarak hazırladığımız yasa teklifini de en kısa sürede Meclis’e sunacağız. Ama ne yazık ki bu garabet sistemde Meclis hep söylediğimiz gibi bir sessizlik vadisi, bir el indir el kaldır ‘saraydan geleni kabul et’ yeri olarak görülmektedir."

"Turpları bilmem ama 'kasanın büyüğünün' nerede olduğunu çok iyi bilmekteyiz"

İktidarın ekonomideki kötü gidişatı gizlemek için 500 TL'lik banknot basmaktan çekindiğini belirten Dervişoğlu, şunları söyledi:

"AKP’den ekonomi masalları dinlemeye biliyorum, artık ne gücün, ne zamanın var. Çünkü bunlar bile isteye, kasten yaşama geçirilen politikalardır. Fakirleştirme, sarayın milleti disipline etme siyasetin ana fikridir. İnsanları borç batağına düşürme, bu sadaka ekonomisinin bir parçasıdır. Borsada ve döviz spekülasyonları, bu sistemli soygunun bilinen araçlarıdır. Turpları bilmem ama ‘kasanın büyüğünün’ nerede olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Bu kumarhane ekonomisine mahkum olmayacağız. Bu ekonomiyi onların elinden kurtaracağız.

Ülke parasını pula çeviren AK Parti İktidarı, sırf ekonomideki ağır kriz hali ortaya çıkmasın diye kağıt paralarda da değişikliğe gitmemektedir. Ocak 2025 sonu itibarıyla 100 ve 200 TL’lik banknotların piyasadaki kağıt paraya oranı yüzde 96’dır. Bu oranın yarısından fazlası 2010’da 140 dolar alınabilen bugün ise 5 dolar anca eden 200 TL’dir. Bu ısrar ve algı operasyonlarını devam ettirmek adına ‘aklıllarıyla inatlaşan halleri’ ülke ekonomisini dünyadan iyice uzaklaştırmakta ve daha yıkıcı sonuçların doğmasına yol açmaktadır. 5 lira artık yok, 10 liraya ekmek alınmıyor, 20 lira bozuk para oldu, 50 lirayı gören yok, 100 lirayı ise çocuklar harçlık olarak kabul etmiyor. Bu acınası hal, savaş sonrası Almanya gibi bavullarla, çuvallarla alışveriş yapılan bir ticaret yaratmıştır. Nihayet 500 liralık banknotlar basacaklarını öğreniyoruz. Bunun sebebi, suçlu ve arsız olabilme yetenekleridir. Sebep, itibardan değil vicdandan yaptıkları tasarruftur. Sarayda yalanlar içerisinde yaşayanlar kimse kendilerine ‘Kral çıplak’ demesin diye vatandaşı aç ve çıplak bırakanlar bir çuval parayla alışverişe çıkılmasından da gocunmadılar."

"Korkutarak uyutuyorlar, aç bırakarak susturuyorlar, Allah ile aldatıyorlar"

Dervişoğlu, iktidarın sivil anayasa, çözüm süreci ve dış politika hamlelerini de eleştirerek konuşmasına şöyle devam etti:

"Bugün iç ve dış politika Arap saçına dönmüştür. Hangisinin neyin hamlesi olduğunu artık kendileri bile karıştırmaktadır. Dışarıda, dış politikayı ticaret malzemesi yaparlarken, içeride sadaka kültürü ile korku siyaseti el ele yürümektedir. Havuç da sopa da sarayın elindedir. Sarayın kontrolü ise 25 yıl önce aldıkları asıl vazifelerini aldıkları yerde gömleklerini çıkartıp iradelerini teslim ettikleri efendilerinin elindedir. Biz, İYİ Partililer olarak Sinan’ın kanının döküldüğü yerde, Narin’in öldürüldüğü yerde, Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da insanımızın enkaz altında kaldığı, yerdeyiz. Yangınla kaybolup giden pırıl pırıl çocuklarımızın, güpegündüz herkesin gözü önünde öldürülen kadınların, gözlerinin açık gittiği yerdeyiz. Her gün bir operasyonla güne başlıyor, bir operasyon haberiyle günü tamamlıyoruz. Her gün bir sansür, bir yayın yasağı, tutuklama… Her gün cinayet haberleri, her gün bir başka caninin salıverilmesi, beraat etmesi, bir başka çete ve mafya liderinin verdiği fotoğraflar, trafikte cinnet, sokakta cinnet, çarşıda pazarda cinnet... Korkutarak uyutuyorlar, aç bırakarak susturuyorlar, Allah ile aldatıyorlar. Normalleştirilen sadece ölümler, tutuklamalar, hapisler, tehditler değildir. Normalleştirilen OHAL rejimidir, istibdattır. Verdiğim mücadele, istibdatın her çeşidiyledir. Bu konuda hiçbir çekincem, hiçbir tavizim yoktur, olmayacaktır. Bu düzenden kurtuluncaya kadar kahrolsun istibdat, yaşasın adalet diye haykırmaya devam edeceğim.

"Bunlar OHAL bağımlısı"

Sivil sivil Anayasa diyorlardı, ne güzel normalleşecektik. Erdoğan’ın harikalar diyarında, sonsuza kadar yaşayacaktık. Ne eksikti? Ömür boyu başkanlık yetkisi… Ah bir olsaydı, her şey bambaşka olacaktı. Bizim nazarımızda TBMM eski Başkanı’nın eliyle diyalog turlarına çıktılar, basına mutlu mutlu fotoğraflar verdiler. Biz bu cehennem ateşine atılan odunları taşımayız, tek adam sistemini güçlendiren hiçbir ajandanın piyonu olmayız dedik. Piyonları yanlarına çektiler. Bu oyuna düşmeyeceğiz dedik. Bu oyun, yüzde 35’le yüzde 65’i gasp etmek, sadece bugünü değil, geleceğimizi, yarınlarımızı çalma oyunudur. Buna izin vermeyiz dedik. Sonra akıllarında dolaşan 40 tilkiden en olmazını, en şeytanını ortaya saldılar. Vatan haini katile, terörist başına el uzattılar. Aylarca, günlerce bu delirmişliği tartıştık. Şimdi hiçbir şey yokmuş gibi susuyorlar ama emin olun daha beter cehennem ateşleri hazırlıyorlar. Çünkü kapı arkalarında ulaklar, postacılar, arabulucular, uzlaştırmacılar padişahlarına yaranmak derdiyle ihanet delhizlerinde, Bizans entrikaları çeviriyorlar. Dört bir yanımızdan her alanda kuşatma ve kalkışma sürerken arka arkaya sessiz sedasız geçen torba yasalar, her biri birbirinden büyük turpların habercileri oluyor.

Geçen hafta geçirdikleri Devlet Denetleme Kurulu Kanunu’ndan, yani kayyum yetkisini genelleştirdikleri düzenlemeden sonra şimdi de Siber Güvenlik Yasası diye yeni bir istibdat yasası çıkartıyorlar. Söz konusu yasa teklifi ile Cumhurbaşkanı’na bağlı Siber Güvenlik Kurulu Başkanlığı’na olağanüstü yetkiler verilmektedir. Olağanlaşmış sürekli bir istisna halinde olağanüstü yetkili bir iktidar yaratmak için bir adım daha ilerlemek istemektedir. Getirilen yasa teklifi ile diğer yasal düzenlemelerde de olduğu gibi yargı organı yine devre dışı bırakılmak, saraydan tek tuşla işleri halletmek istemektedirler çünkü bunlar OHAL bağımlısıdır.

"Erdoğan sonsuza kadar sürdürmek istediği istibdat rejimini aile mesajlaşma grubunuza kadar sokmak istemekte"

Kanun teklifinin 'Denetim' başlıklı 8. maddesine göre; sosyal medyanın, internetin, dijital mecraların, GSM operatörleri ve cep telefonlarının, mesajlaşma ve yazışmaların kontrolü ve denetimi saraydaki bir grup memurca yapılabilecektir. Bu yetkiler, insanların mahremine el atma yetkileridir. Yine Siber Güvenlik Kurulu Başkanlığına 'hakim kararı olmaksızın ev, iş yeri, kurumlarda ve ofislerde arama yaptırma' yetkisinin verilmesi ise bu haram bilmezlik ve mahrem tanımazlıktaki sınırsızlıklarını izah etmektedir. Bırakın hukuku, demokrasiyi; bunu distopik romanlarla, bilim kurgu filmleriyle bile açıklamak zordur.

Bu düzenleme, AKP’nin aklındaki devletin ne olduğunu göstermektedir ve vahim düzenlemeler sadece bu madde ile sınırlı değildir. Teklifte Türk Ceza Kanunu’nda olmayan yeni suç ve cezalar da getirilmektedir. Bunlarda biri şu şekildedir: ‘Siber uzayda veri sızıntısı olmadığı halde, veri sızıntısı yapılmış gibi bu yönde algı oluşturmak suretiyle, kurumları veya şahısları hedef almaya yönelik faaliyet yürütenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.’ Ne olduğu tam belli olmayan, suçlama ile baskı ve korku ikliminin daha da yayılmasının hedeflendiği açıktır. Erdoğan ve avanesi, sonsuza kadar sürdürmek istedikleri OHAL ve istibdat rejimini çocuğunuzun evdeki bilgisayarına, sizin aile mesajlaşma grubunuza kadar sokmak istemektedir. Emin olun hepiniz birer potansiyel suçlu, potansiyel terörist, potansiyel tutuklusunuz. Belediye başkanı, parti genel başkanı, gazeteci, hoca, avukat, iş adamı, sanatçı, aydın hiç farketmez. Korku düzenleri için her an kendinizi hapishanelerde bulabilirsiniz.

Ülkemizin nüfus ve vatandaşlık bilgilerini, kimlik, mal-mülk, banka bilgilerini, vatandaşın soyunu sopunu, tahlillerini, hastalık geçmişini e-devlet üzerinde koruyamayıp dünyadaki suç çetelerinin ve dolandırıcıların eline teslim edenler, adına ‘siber güvenlik’ dedikleri bu yasayla, sözüm ona internet ve diğer dijital mecraları koruyacaklar öyle mi? Bu iktidarı yolcu etmediğimiz sürece ne milletimizin verileri ve mahremi güvence altında olacak ne de toplum, özgürlüklerin esas olduğu bir huzur iklimine kavuşacaktır.

"Türkiye’yi Türklerden temizlemeye çalışanlar bir yanda, Gazze’yi Filistinlilerden temizlemeye çalışanlar bir yanda"

Geçtiğimiz günlerde ABD başkanı ile katil Netanyahu buluştular ve bu buluşmada Trump, Gazze için çılgın projesini açıkladı. İsrail’in aylardır yürüttüğü etnik temizliği başka bir mertebeye çıkartan, soykırım’a yeni bir boyut taşıyan bu plan doğrultusunda Gazze’yi Filistinlilerden temizleyeceğini, ve o temizlik sonrasında da Gazze’yi bir turizm ve ticaret cennetine çevireceğini söyledi. Türkiye’yi Türklerden temizlemeye çalışanlar bir yanda, Gazze’yi Filistinlilerden temizlemeye çalışanlar bir yanda. ‘Mazlumların yılmaz koruyucusu’ Erdoğan ise kendisine ve bir türlü manasını anlamadığı makamına edilen hakareti sinesine çekebilecek kadar yakın dostu Trump’ın Gazze planları için günlerce tek kelime etmedi. Havalimanında ayaküstü yaptığı basın toplantısında ise kendisi ve avanesi için büyük ama Gazzeli çocuklar için anlamsız bir açıklamaya sığdırdı, ‘Trump’ın sözleri konuşmaya değer değil’ dedi. Mavi Marmara’dan bugüne hiçbir şeyin değişmediğini ve değişmeyeceğini görüyoruz. Sadece, saraya güvenip devlet kadrolarında ya da iş hayatında hoyratça hareket edenlere de bu vesileyle bir dost uyarısı yapmak istiyorum. Bunların satamayacakları hiçbir şey, paraya tahvil edemeyecekleri hiçbir değer yoktur. Sizi de satarlar, ruhunuz duymaz, haberiniz olmaz. Adımlarınızı ona göre atın. Filistin’i, Gazze’yi; bırakın oraları, kendi milletinin çıkarlarını dahi pazarlık masasına bonkörce koyan tek adam rejimi, sizlere neler yapmaz iyi bir düşünün ve aklınızı başınıza alın.

"Bu ülkede kimseye Ramazan kolisi misali, demokrasi ve hukuk dağıtmayacaklar"

Anayasa nedir bilmeyenler, ‘yeni anayasa’ diyorlar. Türk milleti ve Cumhuriyete savaş açanlar, ‘barış’ diyorlar. ‘Çözüm’ diyerek bu ülkeyi kana ve ateşe boğanlar, binlerce mehmetçiğimizin ve insanımızın kanına girenler, yine utanmadan ‘çözüm’ diyorlar. Bugün İmralı canisinden medet bekleyenler Barzani’den danışmanlık hizmeti alıyorlar. Dün insan yakan bir çetenin liderini, bugün resmi törenlerle karşılayabiliyorlar. Aksi olursa, bu cüretleri sona ermeyecektir. Buradan İmralı postacılığı yapanlara da sesleniyorum, bu ülkede kimseye Ramazan kolisi misali, demokrasi ve hukuk dağıtmayacaklar. Dağıtılan şey, huzur ve mutluluk olmayacak. Bugün siyaset diye bize 7/24 TV ekranlarından yutturdukları şey, Türkmen’in duygularına bir kartel gibi çökenlerin, Kürtlerin duygularına bir kartel gibi çökenlerin, milletimizin dini duygularına kartel gibi çökenlerin, Atatürk, laiklik ve Cumhuriyete kartel gibi çökenlerin kendilerine ayrılan pasta dilimlerine çöreklenme savaşıdır. Bu savaşın galibi ise sadece saraydır, mağlubu ise bu vatanın öz evlatlarıdır.

Bugün vatandaşın haklı erken seçim arzusunu dillendirerek bunun talebini yaratmanın umuduna yaslananlara da sesleniyorum. Erdoğan, bir daha seçilmeyi, ölene kadar seçilmeyi adım adım planlamaktadır. Çekindiği bir şey yoktur. Kural, anayasa, kanun tanımamaktadır. Milletten utanmamakta, Allah’tan da korkmamaktadır. İktidarsız bir an bile nefes alamayacak, kaybedecek çok şeyi olan bir dikta rejimi karşısında geçmişte yaptığınız gibi, bunlar atı alıp Üsküdar’ı geçerken arkasından sessizce el sallamaya hazırlananlara sesleniyorum. Umut, safdilce ayakta tutulamaz.

"Mücadelemiz, kişiye zimmetlenmeye çalışılan bir devlet anlayışına kişiselleştirilen bir anayasal düzene karşı"

Böyle devam ederse ve muhalefet aklını başına almaz ise önümüzdeki seçim süreci, demokratik bir ülkenin olağan şartları içerisinde milli iradenin tecelli ettiği bir şekilde olmayacaktır. Sizin zat-ı muhtereme ‘gel, gel’ yaptığınız yer, onun kurallarını keyfince uydurup değiştirdiği top sahasıdır. Hakem düdüğü ondadır, kronometre ondadır. Muhalefetin toplumsal gücüne rağmen kuralları belirleme imkanı Tayyip Erdoğan’a verilmemelidir. Sanıyorsanız ki milli irade galip gelecek; onun milli iradesi, sizin milli irade sandığınız şey değildir. Milli iradede seçimle gelen, seçimle gidendir. Türkiye’de milli iradenin millisi gitmiş, geriye sadece iradesi kalmıştır. Bu milletin iradesi, sarayın zindanına esir edilmiştir. Bugün ortadaki irade, sandığın değil, sarayın iradesidir. Kuralsız bir iktidara karşı, kuralsızlığı sineye çekerek hangi iktidarı, nasıl değiştireceksiniz? Bir daha aday olması anayasaya göre mümkün olmayan bir kişinin yeniden, yeniden ve yeniden seçilme hayali ve arzusuna göre kurgulanan oyunlara gelerek nereyi, nasıl, hangi araçlarla demokratikleştireceksiniz? Mesele sandığı milletin önüne getirmekten ibaret değildir. Mesele, kişiler değildir. Erdoğan karşıtlığı üzerinden kendi heva ve hevesini devam ettirmek, bu düzenden nemalanmaya çalışmak, halka yalan söylemek demektir. Bu ülkenin aslı sorunlarının göz ardı edilmesine katkı sunmaktır. Sarayın ekmeğine yağ sürmektir. Herkes bilsin ki bizim derdimiz, mücadelemiz de kişilerle değildir. Mücadelemiz, kişiye zimmetlenmeye çalışılan bir devlet anlayışına kişiselleştirilen bir anayasal düzene karşıdır.

Biz AK Parti Genel Başkanı’nı bile kendinden ve kurduğu sistemden kurtarmaya talibiz. Ona da nedamet çağrımız vardır. Ne için ve nasıl esaret altındaysan, bu kadar büyük tavizleri her ne için veriyorsan, bu ülkenin varlık ve şerefine dair içinde bir kırıntı kaldıysa yabancıya ve düşmana sığınacağına, Türk milletine teslim ol diyoruz. Yani mücadelemiz sistemledir ve zihniyetledir. Bu ucube sistem, kimi iş başına getirirseniz getirin kötüdür. İYİ Parti’nin en temel siyasi projesi, iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçiştir."