TBMM Genel Kurulu Özel Oturumu... Numan Kurtulmuş: Yeni anayasa arayışımız geleceğin daha adil, özgürlükçü ve daha demokrat kılmak içindir

TBMM Genel Kurulu Özel Oturumu... Numan Kurtulmuş: Yeni anayasa arayışımız geleceğin daha adil, özgürlükçü ve daha demokrat kılmak içindir

(TBMM) - TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, TBMM'nin açılışının 105'inci yılı ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Meclis Özel Oturumu'nun açılış konuşmasını yaptı. Kurtulmuş, "Yeni anayasa arayışımız geleceği daha adil, özgürlükçü ve daha demokrat kılmak içindir. Bu nedenle yeni anayasaya siyasal bir tercih değil, ekonomik, toplumsal ve kurumsal bakımdan bir zorunluluk olarak bakıyoruz. Meclis’imizin öncülüğünde aklıselim, katılımcı ve yapıcı bir sürecin kapılarının ara kapılarını da aralamayı da tarihi bir görev olarak addediyoruz" ifadesini kullandı.

TBMM, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile TBMM'nin açılışının 105'nci yılı dolayısıyla özel gündemle toplandı. Özel oturuma, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da katıldı. Özel oturumu, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yüksek yargı organlarının başkanları, eski Meclis Başkanları, yabancı misyon temsilcileri ve diğer davetliler locadan izledi.

Açılış konuşmasını yapan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 23 Nisan 2024'teki çağrısını yineleyerek kapsayıcı yeni anayasa çalışmalarının başlaması gerektiğini belirtti. Kurtulmuş, şu görüşlere yer verdi:

"Bugün milletimizin tarihimiz boyunca hür iradesiyle verdiği en anlamlı cevaplardan biri anmak ve milletin iradesine sahip çıkma kararlılığımızı yeniden hatırlamak için bir araya geldik. TBMM çatısı altında sadece temsil yetkisini değil, yüzyılların adalet arayışını, haysiyet mücadelesini ve geleceğe dair müşterek umutlarını da sığdırmıştır. 23 Nisan bir başlangıç olduğu kadar aynı zamanda tarihimizde önemli bir diriliştir, önemli bir dönüm noktasıdır. Milletin susturulamayacağını, işgale kayıtsız kalmayacağını, yıkılmış gibi görünen bir ülkenin külleri üzerinden yepyeni bir devlet çıkarılabileceğinin ilan edileceği bir gündür. 23 Nisan 1920’de açılan TBMM, sıradan bir devlet dairesi ya da basit bir siyasal organizasyon değildir. O gün bu çatı altında kurulan düzen, her zaman milletin egemenliğini ilan etme azminin yansıması olmuştur. TBMM üyeleri kimi zaman yoklukta, kimi zaman zorlukta olsalar da her daim milletin ruhunu taşıyarak konuşmuş, karar almış ve yol çizmişlerdir. Her dönemde zamanın ruhuna cevap veren bir dirilikle, dirençle milletle beraber yürüyebilmişlerdir. Burası halk adına dar bir yönetim kadrosunun değil, milli iradenin halkla birlikte karar aldığı yer olmuştur.

105 yılı geride bırakan bu büyük yürüyüş bize göstermiştir ki egemenlik sadece güçle değil, meşruiyetle büyür. Meşruiyetin asıl kaynağı da bizatihi milletin iradesidir. TBMM, devletimizin inşasında, milletimizin mefkuresinde, hukukunda ve vicdanında her zaman birleştirici bir rol oynamıştır. Kurucu Meclis’imiz silahların gölgesinde, işgallerin baskısında ama her zaman halkın duası ve cesareti ile toparlanmayı bilmiştir. Ulusal egemenlik yedi düvelin gözü önünde imtihan vermiş bir milletin kendi onurunu, haysiyetini ve hürriyetini teminat alma çabasıdır. Halkın kendisini temsil eden kurumları aracılığıyla hakkını, hukukunu, emeğini ve onurunu koruyabildiği düzendir. Bugün bu çatının altında milletin iradesini temsil eden bizlere düşen görev, anayasal düzene olan inancı daha da pekiştirmek, halkın yönetime doğrudan ve eşit katılımını esas alan siyasi kültürü her alanda yaşatmaktır.

"Yeni anayasaya siyasal bir tercih değil, ekonomik, toplumsal ve kurumsal bakımdan da bir zorunluluk olarak bakıyoruz"

105 yıl önce bu Meclis, milletimizin geleceğine yön vermek üzere toplandı. Bugün küresel gelişimlere ve toplumsal dönüşümlere baktığımızda benzer bir eşikle karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Elbette zaman değişti, toplumun ihtiyaçları, talepleri ve temsil biçimleri de çeşitlendi. Bu değişimin ışığında mevcut anayasamızın ötesine geçen, zamanın ihtiyaçlarına cevap veren, sivil, demokrat ve kapsayıcı bir anayasa yapmanın vaktinin geldiğine inanıyorum. Anayasalar sadece bugünü düzenleyen teknik metinler değildir, aynı zamanda bir milletin ortak vicdanını, tarihsel birikimini ve gelecek tasavvurunu içeren toplumsal mutabakat zeminleridir. Bugünün dünyasında yönetime katılımın daha şeffaf, daha kapsayıcı ve daha çoğulcu bir çerçeveye oturtulması artık bir tercihten çok zorunluluktur. Meclis’imizin en temel vazifelerinden birisi de bu zemini yeni bir anayasal uzlaşmayla güçlendirmektir. Yeni anayasa arayışımız geleceğin daha adil, özgürlükçü ve daha demokrat kılmak içindir. Bu süreç, toplumun tüm kesimlerinin kendisini içinde hissedebileceği çoğulcu ve milli birlik ruhuyla yürütülmelidir. Bu nedenle yeni anayasaya siyasal bir tercih değil, ekonomik, toplumsal ve kurumsal bakımdan da bir zorunluluk olarak bakıyoruz. Meclis’imizin öncülüğünde aklıselim, katılımcı ve yapıcı bir sürecin kapılarının ara kapılarını da aralamayı da tarihi bir görev olarak addediyoruz.

"Terörsüz Türkiye’nin mümkün olduğuna yürekten inanıyorum"

Dün TBMM’de sizlerin oturduğunuz sıralarda yarının liderleri, bilim insanları, sanatçıları, sporcuları oturdular. Çocuklarımızın burada yer almaları sadece sembolik bir anlam taşımıyor, onun çok ötesinde çok önemli bir anlayışın da yansımasıdır çünkü milletimizin geleceği, ülkesinin yarınlarını düşünen, ufku açık, bilgili, fedakar nesillerimizin omuzlarında yükselecektir. Bu sebeple evlatlarımızın fikirlerine, taleplerine, eleştirilerine ve hayallerine kulak vermek nezaket olduğu kadar milletin bir parçası olmaları hasebiyle bizler için de bir zorunluluktur.

Milletlerin büyüklüğü kendi sınırlarının ötesindeki acıya da ne kadar duyarlı olduklarıyla ölçülür. Bugün Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Yemen’de ve dünyanın birçok yerinde çocuklar yalnızca haklarından değil, hayatkan dahi mahrum kalıyorlar. Çocukların varlığının silindiği bu coğrafyalarda insanlığın ortak vicdanı açıkçası tehdit altındadır. TBMM’nin de farkı tam buradadır. Gazi Meclis’imiz kendi çocuklarıyla birlikte tüm insanlığın çocuklarını da düşünüyor çünkü bu Meclis, aynı zamanda küresel vicdanın da yansıdığı bir yerdir. Ulusal egemenlik aynı zamanda barışın teminatıdır. 28. dönem Meclis’imizin en büyük gücü halkın farklı siyasi kesimlerinin burada bir arada, güçlü bir şekilde temsil edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu Meclis’te kardeşliği kalıcı kılacak uygulamalar ve politikaları inşa etmekle sorumluyuz.

Küresel belirsizlikler ve çatışmaların yaygınlaştığı Türkiye’nin terörle mücadelesi salt bir güvenlik meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Örgütlerin eylemleri yalnızca cana değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma duygusuna, adalet inancına ve ortak yaşama iradesine kast etmesi nedeniyle yıkıcıdır. Bu çerçevede terörsüz Türkiye, daha adil, eğitimli, kalkınmış, daha yüksek refaha sahip, adil paylaşımı içeren bir Türkiye demektir. Öfkenin değil, dayanışmanın; umutsuzluğun değil, ortak geleceğin hüküm sürdüğü bir Türkiye’dir. Bu ortamın gerçekleşmesinde bu Meclis’te tarihi sorumluluklar düşmektedir. Kardeşliğin ve milli birliğin egemen olduğu bir toplumun kurulması için hepimize düşen görev; kapsayıcı, adil ve çoğulcu bir düzen inşa etmektir. Herkesin kendini eşit ve onurlu hissettiği bir Türkiye ve kimsenin dışlanmadığı bir toplumsal iklim, terörün beslendiği tüm zeminleri ortadan kaldıracaktır. Kalıcı huzur ve toplumsal güvenlik, adalet ve eşitlik ilkelerinin yansıtılmasıyla sağlanır. Artık bu coğrafyada terörü bir araç olarak gören hiçbir anlayışın meşruiyeti kalmamıştır. Silahların susması, örgütlerin şiddetten vazgeçmesi yalnızca bir temenni değil, milli bekamız için hayati bir zorunluluktur. Toplumun tüm kesimleri siyasi aidiyetleri aşmak, birlikte yaşama iradesini esas alan yeni bir toplumsal mutabakatın zeminini kurmak durumundadır. Bu parlamento bu iradeyi taşımaya muktedirdir. Terörün son bulduğu bir Türkiye’nin mümkün olduğuna yürekten inanıyor ve bu hedef doğrultusunda kararlılıkla çalışmaya devam ediyoruz.

"Demokrasinin dili öfkeden değil, nezaketten beslenir"

Bugün burada dünyada yeniden şekillenen jeopolitik dengelere, yükselen otoriter eğilimlere, kutuplaşmaya ve uluslararası hukukun yok olmasına baktığımızda Türkiye’nin yaşadığı demokratik tecrübesi çok daha anlamlı hale geliyor. Egemenliğin halka ait olduğu bir sistem, aynı zamanda geleceğe ışık tutan bir sistemdir. Bu ışık; karanlık dönemlerde yolumuzu bulmamıza yardımcı olmuş, krizlerde pusulamız olmuş ve ayrıştırma provokasyonlarımızda da birliğimizi muhafaza etmemize vesile olmuştur. Bu Meclis, bir devlet kurdu ve halkı ayağa kaldırdı. 23 Nisan milletin yeniden dirildiği gündür. O gün yetkinin halka emanet edildiği, halkın vekaletinin açıkça tecelli ettirildiği gündür. O günden bugüne TBMM, milletin iradesinin ta kendisidir. Esasında medeniyetimizde halkın yönetime katılımı sadece bir temenni değil, asırlar boyunca yaşanmış bir tecrübenin özetidir. Devletin gerçek gücü belki de en çok çocuklar için nasıl bir gelecek kurduğuyla ilgilidir. Bir toplumsal düzen, kendi en savunmasız bireylerini ne ölçüde koruyabiliyorsa o ölçüde medenidir. Kutladığımız 23 Nisan ruhu, milletimizin barışa, kardeşliğe, birlikte yaşama kültürüne ne kadar derin bir bağlılık içerisinde olduğunun göstergesidir.

Demokrasinin dili öfkeden değil, nezaketten beslenir. Meclis çatısı altındaki her söz, sadece muhatabı olan milletvekillerine değil, milletin vicdanına hitap eder. Hepimiz yakışan bu bilinçle hareket etmektir. Toplumsal barış ne dikte edilerek ne de sokakta filizlenerek gerçekleştirilir. Huzur ve barış iklimi, bilinçli bir tercih, sabırlı bir inşa ve kalıcı bir mutabakatla mümkün olur. Bize bunu Meclis Başkanvekilimiz, değerli arkadaşımız Sırrı Süreyya Önder vasıtasıyla yaşadığımız gerçek bir kere daha gösterdi. Sırrı Süreyya Önder kardeşimiz, farklı siyasi görüşlerden insanların ortak kaygılar etrafında birbirine destek vermesinin mümkün olduğunu, toplumsal vicdanın her zaman diri kalabileceğini ve şüphesiz insan olarak kendi şahsi değerini de üzüntü bir verici bir haberle hepimize hatırlattı. Sırrı Süreyya Önder kardeşime acil şifalar diliyorum."