TİP’ten Nöroçeşitlilik Haftası açıklaması: “Nöroçeşitlilik bir eksiklik değil, bir mücadele alanıdır”
(ANKARA) - Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) Nöroçeşitlilik Haftası nedeniyle yapılan açıklamada, "Toplumu şekillendiren politikaların yalnızca belirli bir zihinsel-ruhsal yapıya ve bedensel işleyişe göre düzenlenmesini reddediyor, herkes için adil, eşitlikçi, demokratik ve kolektif bir yaşamın ancak sermaye düzenine karşı ortak bir mücadeleyle mümkün olabileceğini vurguluyoruz" ifadeleri kullanıldı.
Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP), Nöroçeşitlilik Haftası nedeniyle yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Nöroçeşitlilik Haftası, yalnızca farkındalık yaratmak için değil sermayenin 'normallik' dayatmalarına, sağlamcı politikalarına ve piyasa odaklı sömürü mekanizmalarına karşı mücadelemizi güçlendirmek için de önemli bir vesiledir. Nöroçeşitlilik kavramı Otizm Spektrum Bozukluğu, Down Sendromu, Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu, Disleksi gibi çeşitli ruhsal-kişilik tanımlamalarını içerir ve farklı zihinsel-ruhsal-bedensel gelişim gösteren bireyleri kapsamaktadır. Sermaye düzeni ise belirli bir zihinsel ve fiziksel kapasiteyi norm kabul ederek, bu standardın dışındaki bireyleri ya dışlamakta ya da uyum sağlamaya zorlamaktadır. Böylece nöroçeşitli insanlar sermaye tarafından yalnızca 'rehabilite edilmesi' 'normalleştirilmesi' gereken bireyler olarak ele alınır.
"Nöroçeşitli bireyler çalışma hakkından fiili olarak dışlanmakta, işsiz kaldıklarında da 'topluma yük' olarak damgalanmaktadır"
Sermaye düzeni insanları salt üretim süreçlerine dahil edilebilirlikleri üzerinden değerlendirdiği, belirli bir işlevsellik standardını dayattığı için nöroçeşitli bireyler genellikle çalışma hayatından dışlanıyor, ayrımcılığa uğruyor. İstihdam edilmeleri halinde dahi güvencesiz ve düşük ücretli işlere mahkûm ediliyorlar. Kapitalizmin 'herkesin kendi emeğiyle var olabileceği' iddiası, nöroçeşitli bireyler için ancak sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet ettikleri ölçüde geçerlidir. Bu çerçevede sağlamcılık, yani bedensel ve zihinsel farklılıkların bir eksiklik olarak kodlanması, nöroçeşitli bireylerin toplumsal hayatta eşit bir şekilde var olmasını imkânsız hale getiriyor.
Ayrıca günümüz kapitalizmin 'kapsayıcı' olduğu iddiası altında nöroçeşitlilik giderek yeni bir piyasa alanına dönüşmekte, büyük şirketler 'çeşitlilik ve kapsayıcılık politikaları' adı altında nöroçeşitli bireyleri bir pazarlama unsuru olarak kullanmaktadır. Ancak bu politikaların büyük bir kısmı yüzeysel ve sermaye dostu çözümlerden ibarettir. Örneğin, teknoloji sektöründe 'otistik dâhi', 'obsesif ve işine odaklanan' mitine dayanarak belirli bir yetenek havuzu oluşturulurken inovasyon, yapay zeka, teknik vb. gibi farklı kâr getiren işlere yönlendirilirken diğer nöroçeşitli bireyler düşük vasıflı işlerde çalışmaya zorlanmakta ya da tamamen sistemin dışına itilmektedir. Böylece erişilebilirlik iddiası havada kalmakta, nöroçeşitli kişilerin farklı çalışma biçimlerine uyum sağlayan modeller geliştirilmemektedir. Standart iş günleri, katı çalışma saatleri, yüksek duyu yükü (aşırı gürültü, parlak ışıklar vb.) gibi unsurlar, birçok nöroçeşitli birey için iş yaşamını sürdürülemez hale getiriyor. Sonuç olarak, nöroçeşitli bireyler çalışma hakkından fiili olarak dışlanmakta, işsiz kaldıklarında da 'topluma yük' olarak damgalanmaktadır. Bu yük ve ayrımcılık, sadece iş hayatında değil, eğitim, sağlık ve sosyal haklar alanında da keskin bir şekilde hissedilmektedir.
"Engelleri yıka yıka kazanılacak koca bir dünya var"
Eğitim sisteminde bireyselleştirilmiş destek programları yeterli değildir ve nöroçeşitli öğrenciler genellikle ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Sağlık politikalarında nöroçeşitlilik yalnızca bir 'bozukluk' olarak ele alınmakta, bireylerin kendi yaşam kalitelerini artıracak destekleyici çözümler geliştirilmemektedir. Özel eğitim ve destekleyici hizmetler ise yalnızca belirli bir gelir düzeyine sahip ailelerin erişebileceği durumdadır. Yani nöroçeşitli bireyler sınıfsal eşitsizlikler içinde daha da derin bir dezavantaj yaşamaktadır. Nöroçeşitli kadınlar ise en güvencesiz kesimi oluşturmaktadır. Erkek odaklı teşhis süreçleri nedeniyle kadınlar çoğu zaman otizm, DEHB gibi nöroçeşitli durumlarla ilgili yanlış ya da eksik teşhis almakta, bu da onların hem sağlık hizmetlerine erişimini hem de toplumsal yaşama katılımını daha da zorlaştırmaktadır. Kadınlar, hem patriarkal baskılar hem de nöroçeşitli olmanın getirdiği toplumsal dışlanma nedeniyle çift yönlü bir tahakküm altına alınmaktadır.
Bu hafta, tam da bu nedenlerden dolayı nöroçeşitli bireylerin haklarını teslim etmeyen, günümüzde Saray Rejimi’nin iplerini elinde tuttuğu nöronormatif sermaye sistemine karşı sesimizi yükseltme haftasıdır. Kapitalizmin üretim zorlamalarına, sağlamcılığın görünmez kıldığı eşitsizliklere, nöroçeşitlilere yönelik ayrımcılığa, sınıfsal-cinsiyetçi dayatmalara, yaşam hakkını ihlal ve istismar eden alanlara ve bireyselcilik söylemiyle üzeri örtülen kolektif adaletsizliklere karşı örgütlenme haftasıdır.
Türkiye İşçi Partisi olarak, nöroçeşitli kişilerin eğitim, istihdam, sağlık ve sosyal haklar açısından eşit, erişilebilir ve güvence altına alınmış bir yaşama sahip olabilmesi için mücadeleyi yükseltmenin kaçınılmaz olduğunu savunuyoruz. Toplumu şekillendiren politikaların yalnızca belirli bir zihinsel-ruhsal yapıya ve bedensel işleyişe göre düzenlenmesini reddediyor, herkes için adil, eşitlikçi, demokratik ve kolektif bir yaşamın ancak sermaye düzenine karşı ortak bir mücadeleyle mümkün olabileceğini vurguluyoruz. Sömürüye, ayrımcılığa, sağlamcılığa ve normalliğin dayatmalarına karşı hep birlikte mücadele edelim! Nöroçeşitlilik bir eksiklik değil, bir mücadele alanıdır! Engelleri yıka yıka kazanılacak koca bir dünya var"