Toplum Çalışmaları Enstitüsü Siyaset Programı Direktörü Yılmaz, İmamoğlu’na gözaltı kararının olası sonuçlarını değerlendirdi

Toplum Çalışmaları Enstitüsü Siyaset Programı Direktörü Yılmaz, İmamoğlu’na gözaltı kararının olası sonuçlarını değerlendirdi

(İSTANBUL) - Toplum Çalışmaları Enstitüsü Siyaset Programı Direktörü Hüseyin Raşit Yılmaz, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin ve gözaltına alınmasının olası sonuçlarını değerlendirdi. Yılmaz, “Türk muhalefeti için hayati olan İmamoğlu-Yavaş hattının bozulmaması, iktidar için hayati olan ise bu birlikteliğin bozulmasıdır. Ancak orta ve uzun vadede müdahale edene olumsuz tesiri müdahale edilene kısa dönemli zararından daha fazla olur” ifadelerini kullandı.

Toplum Çalışmaları Enstitüsü Siyaset Programı Direktörü Yılmaz, Ekrem İmamoğlu’nun lisans diplomasının İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edilmesinin ve bu sabah ise gözaltına alınmasının olası sonuçlarını değerlendirdi.

Bu tip yapay müdahalelerin, "olacak olanların olmasını değil, zamanlamasını değiştirecek türden sınırlı etki yapabileceğini" belirten Yılmaz, şunları kaydetti:

"Orta ve uzun vadede müdahale edene olumsuz tesiri müdahale edilene kısa dönemli zararından daha fazla olur. Otuz küsur yıl önce alınmaya hak kazanılmış bir üniversite diplomasının, daha önce farklı görüş bildiren aynı kurum tarafından şimdi iptal edilmesinin nedenini, nasılını yahut keşkeler listesini konuşma eşiğini geçtiğimiz bir zamandayız. Diploma iptalinin olası neticeleri ve çatırdamaya başlayan dünya düzeninde Türkiye’nin pozisyonunun iktidar-muhalefet dengesine yansımaları üzerinde yoğunlaşmanın daha doğru olacağı kanaatindeyim."

İptal kararının ardından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nun ilk hamlelerini de değerlendiren Hüseyin Raşit Yılmaz, şöyle devam etti:

Yavaş “muhalif şüphe” bulutlarını dağıttı

“Mühim olan karar sonrası iki kişinin alacağı pozisyondu. İki isimden ilki olan İmamoğlu beklenen tepkiyi vererek Kastamonu’da bir iftar sofrasından ‘Kendimi millete emanet ediyorum. Bundan önce bin çalışıyorsam şimdi milyon çalışacağım’ dedi. Doğru ve hızlı bir siyasi meydan okumaydı. İkinci isim olan Mansur Yavaş ise beklentilerin aksine hızlı ve net bir pozisyon alarak kendisi üzerinde uzun süredir oluşturulmaya çalışılan ‘muhalif şüphe’ bulutlarını dağıttı. Yavaş, hukuki ve siyasi olarak sürecin her dakikasında Ekrem Bey’in yanında olacağını ifade etti. Mansur Bey’in, Ekrem Bey’in yanında durması idari yargı sürecinde kamuoyu desteğinin geniş yelpazede kazanılması için oldukça kritik. Ama daha ötesi de var. Hatta popüler deyimle ifade edelim: turpların büyükleri bu defa muhalefetin heybesinde.

Mansur Bey diploma kararı sonrası ‘adaylık değerlendirmesini askıya alma’ hamlesini bir adım ileri taşır ve bu şartlarda bir seçimi protesto edip katılmazsa, Yavaş’ın protesto ettiği bir genel seçimin meşruiyeti açıkça tartışmalı hale gelir. Bu aksiyon sonrası iktidar toplumsal meşruiyet krizine gireceği için İmamoğlu’nu engelleme kararından geri adım atabilir. Bir diğer oyun değiştirici hamle ise Ekrem Bey’in Yavaş’ın elini kaldırması ve planlı bir parlamenter sisteme geçiş takviminin toplumla paylaşılması olur. Bu durumda Ekrem Bey CHP’nin liderliğine geçerek olası yönetim değişikliğinde iktidar partisinin genel başkanı olarak devletin idare mekanizmasında etkin bir pozisyonda geçiş sürecini yürütür. Türk muhalefeti için hayati olan İmamoğlu-Yavaş hattının bozulmaması, iktidar için hayati olan ise bu birlikteliğin bozulmasıdır.

Çatırdama sesleri tüm Avrupa’dan, kuzey steplerinden ve elbette Orta Doğu’dan gittikçe daha yakından duyulan eski dünyanın çöküşü ve olası yeni dünyanın kuruluş işaretleriyle karşı karşıyayız. Trump ikinci dönemini tamamlayabilir ve yardımcısı yahut ona benzer birine başkanlığı devredebilirse ABD-Rusya-Çin ekseninde anlaşılarak bölüşülmüş yeni bir dünya manzarasıyla karşılaşmamız muhtemel. II. Dünya Savaşı sonrası güvenlik mimarisini bütünüyle ABD’nin çatısı altında konumlandıran Avrupa’nın yüksek kaygı durumu yeni ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları giderecek yeni tedarikçilere muhtaç. Şüphesiz bu sürecin Türkiye’ye etkileri de şimdiden görünmeye başlandı. Trump’ın benzerini Ürdün Kralı için de sarf ettiği cömert iltifatlarla süslü Erdoğan övgüsü, Avrupa Birliği’nden uzun süre sonra gelen sıcak davetler gibi Rus yayılmacılığından ve şimdi ilave olarak Trump yayılmacılığından endişe eden Avrupalıların yeni savunma mimarisinde Türklere kadim tarihlerden beri aşina olduğumuz bir rol biçiliyor, askerlik.

“Dünyanın konjonktürel gerçekliği Erdoğan’ın lehine”

Dünyanın politik ve askeri konjonktürel gerçekliği 2002’den beri hiç olmadığı kadar Sayın Cumhurbaşkanı’nın lehine. Bu da demektir ki; özellikle son 10 yılda otoriterleşmenin özgürlük alanını daralttığı her adımında can havliyle yüzünü Batı’ya çevirenler için ilave hayal kırıklığıyla dolu bir dönemin başında olabiliriz. Türk muhalefetine lazım olan hem de en öncelikli lazım olan tıpkı Amasya Genelgesi’nde ifade buyurulduğu gibi ‘milleti kurtaracak olanın yine milletin azim kararı’ olduğu sert gerçekliğini içselleştirmek. 1919 Amasyası’ndan örnek vermenin iktidarı siyaseten düşmanlaştırmak alt metnine sahip olduğunun düşünülmesini arzu etmem. Zira benim durduğum yerden 2002’de Erdoğan’ı iktidara getiren, 2023’te yine yeniden iktidarda tutan milletin azim ve kararı, 1919’da azmine ve kararına muhtaç olunan milletin azim ve kararıdır. Başka bir deyişle mesele milletin azmi ve kararını peşinden vakfedeceği kişi olabilmektir. Batı’dan yahut Doğu’dan bir lütuf, destek ummadan… Yalnız kendi milletine yaslanarak… Bu metodun uluslararası itibarı da peşinden getirdiği çok kereler tecrübe edilmiştir.”