Soma maden faciasının 11'inci yılı...Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır: “301’i bize unutturmaya çalıştılar”

HABER: FATİH ÖZKILINÇ KAMERA: AKIN KÜÇÜKKURT
(SOMA) – Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014’te meydana gelen ve 301 madencinin hayatını kaybettiği facianın üzerinden 11 yıl geçti. Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır, ANKA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Bize 301’i unutturmaya çalıştılar. Amasra‘da 42’mizi kaybettik orada da tabii ki siyasetten sendikalar, siyasi partiler aracılığıyla gündemi değiştirdiler, 42’mizi de unutturdular bize. En son İliç’te de 9 kardeşimizi kaybettik” dedi.
Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır, Soma maden faciasının 11. yılında ANKA Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu. Hayatını kaybeden madencilerin sadece meslektaşları değil, aynı zamanda dostları olduğunu belirten Çakır, “Biz Bağımsız Maden İş Sendikası olarak hayatını kaybeden 301 madenci bizim yol arkadaşımız, kader arkadaşımız, dostlarımızdı. Kimisi abimiz, kimisi kardeşimizdi” dedi.
Faciadan sonra yaşananlara dikkat çeken Çakır, benzer kazaların ardından da kamuoyunun dikkatinin farklı yönlere çekildiğini belirterek “Bize 301’i unutturmaya çalıştılar. Amasra‘da 42’mizi kaybettik orada da tabii ki siyasetten sendikalar, siyasi partiler aracılığıyla gündemi değiştirdiler, 42’mizi de unutturdular bize. En son İliç’te de 9 kardeşimizi kaybettik” ifadelerini kullandı.
“Yerin altına inerken kefeni cebine koyarsın”
Madencilik mesleğinin zorluklarına değinen Çakır, “Bizler 7 kat yerin altına inen insanlarız. 7 kat yerin altına girmek her babayiğidin harcı değildir. Yerin altına inerken kelleni torbaya, kefeni cebine koyarsın madene öyle inersin” dedi.
Devlette çalışan ve özel sektörde çalışan madenciler arasındaki farklara dikkat çeken Çakır, özelleştirmeye karşı çıkarak, “Dünyada iki şeyden vergi alınmaz; yerin altında çalışan madenciden ve çam ağacından. Çam ağacını belinden kestiğin zaman çam kurutur. Madenci de bu şekildedir; yerin altına indiği zaman ölmüştür. Ona göre çalışır ona göre düzen kurar. Biz de insanız Avrupa’dakiler de devlette çalışanlar da insan. Özel sektör bizi daha çok iş cinayetine sürüklüyor. 301’i kaybettiğimiz ocak önceden TKİ’de, devlet bünyesindeydi. O zaman da kazalar, iş cinayeti olabiliyordu ama bu şekilde olmuyordu. Şu anda biz sanki savaş yapar gibi bir anda insanlarımızı kaybediyoruz. Bu ülkede özelleştirmeye bir an önce ‘hayır’ demek lazım. Devlet bünyesinde çalışması lazım madencilerin. Böyle olmadığı sürece biz daha çok kardeşlerimizi kaybedeceğiz” şeklinde konuştu.
“Sıra bana geldi” korkusu
Soma’daki işçilerin çalışma koşullarına dair değerlendirmelerde bulunan Çakır, "Soma’da şu anda 'santral kapanacak ya da el değiştirecek' deniliyor. Bütün iş yerleri de 'biz işçi çıkaracağız' diyor. Şu anda işçiler, işten atılırım diye korkuyor. İşçiler emniyetsiz, disiplinsiz çalışmaya başladılar. Çünkü işten çıkışlar başladı. Her gün 100, 150 tane arkadaşımız işten atılıyor. İşçiler de burada 'sıra bana geldi' diyerek iş yerinde kafasını işe veremiyor. Bu şekilde hareket edildiği sürece biz bir 301'in daha olmasından korkuyoruz. Biz bir işçimizin tırnağına taş değmesini istemiyoruz. Ama bu şekilde de hareket ederlerse böyle söylemlerle devam ederse yeni 301'lerin zamanı geliyor, endişeliyiz” dedi.
“İşçiden alınan güç patrona veriliyor”
Sendikal yapıyı da eleştiren Çakır, “Türkiye’de üç tane federasyon var. Aslında işçiden aldığı gücü işçiye vermesi lazım ama bunlar patrondan alıyorlar gücü. İşçiden aldıkları gücü patrona ya da siyasetçiye veriyorlar. İşçinin avukatıdır sendika ama burada işçinin avukatlığını yapmayan sendikalar, federasyonlar patronun avukatlığını yapıyorlar. İşçinin sadece aidatını alıyorlar masada, koltukta oturuyorlar hiçbir zaman işçileri savunmuyorlar. Bizim 301’imizi kaybetmemizin nedeni de budur. Ne kadar patron, orayı yönetenler suçluysa siyasetçiler ve sendika da o kadar bizim için suçludur" ifadelerini kullandı.
“İşverenler, işçiyi peçete gibi görüyor”
İşverenlerin işçiye yaklaşımını da eleştiren Çakır, “İşverenler, işçiyi peçete gibi görüyorlar. Patron için Ahmet gelmiş Mehmet gitmiş önemli değil. Ölen öldüğüyle kalıyor, ceza almıyor. Türkiye’de işçi sınıfına ‘yeraltında önlemi çok aldık’ diyenler yalan söylüyorlar. Ben 22 sene madende çalışmıştım yedi seneden bu yana bu sendikadayım, yöneticiliğini yapıyorum işçiyi dinlediğim zaman aynı çark aynı şekilde devam ediyor. Sadece bize unutturuyorlar. Biz 301'i de, Amasra‘yı da, İliç'i de unutmayacağız” diyerek yaşananların unutturulmaya çalışıldığını belirtti.
“Çok az kaldı, yine olacak”
İş güvenliği ve çalışma koşullarında ciddi bir düzelme olmadığı sürece benzer faciaların tekrar yaşanabileceği uyarısında bulunan Çakır, "Söylemek istemiyorum ama çok az kaldı, yine olacak. Çünkü hoyratça davranıyorlar. Şu anda Türkiye’deki konjektör bunu getirdi. Patronlar şu anda koltuğunda oturmuyor, koltuğun tepesinden bakıyor işçilere. İşçiye 'yarın seni işten atabilirim, bu işi yapacaksın ya bu şekilde davranacaksın benim dediğimi yapacaksın ya da işten çıkacaksın. Bana emniyeti sorma, bana iş güvenliğini sorma, kömürü ne kadar çıkardığına bak, başka bir şeye bakma' diyor. İş güvenliği, disiplin yok. Cümlen yok. Haklıysan bile haksızsın. Bunu siyasi parti, sendika aracılığıyla yapıyorlar. Patron şu anda Türkiye’de tövbe haşa Allah gibi" dedi.
“İşçi en son kendisi için kazmayı vurur”
“İşçi kazmayı vurursa önce üstündeki teknikeri, çavuşu, mühendisi, müdürü, patronu, belediye başkanı, milletvekili, cumhurbaşkanı için vuruyor. En son kendi için kazmayı vuruyor” sözleriyle yaşanan adaletsizliğe dikkat çeken Çakır, şöyle devam etti:
"Hepsi onun üstünden para kazanıyorlar ama herkes işçiyi ezmeye çalışıyor. İşçinin 4 saat kendine 29 gün 4 saat patronuna çalıştığı zamanları biliyorum. Kömürün o kadar para kazandırdığını biliyorum ama hiçbir zaman 29 günün 4 saatinin 1 saatini fazladan işçiye vereyim demediler ya da emniyeti daha çok alalım demediler. Olan gariban, köyden gelen çocuklarıyla bir daire alıp da ömür boyu o daire için mücadele eden, onun borcunu ödeyeceğim derken 50 yaşına gelip emekli olduğunda 17 bin 500 lira emekli maaşı alıp da tekrar iş yerinde o patronun, müdürün, sendikanın karşısına geçip de hazır ola geçtiğini biliyorum. Türkiye’de işçi sınıfına hiçbir zaman değer verilmedi, verilmemeye özen gösteriliyor. Bir işçi 20 sene yeraltında çalışıyor kelle torbada kefen cepte 17 bin 500 TL maaş alıyor. TKİ'de çalışan kardeşimi kıskanmıyorum o 50 bin TL emekli maaş alıyor, ben 17 bin 500 TL. Bu ülkede bu işçi sınıfını düşünün. 17 bin 500 lirayla bu işçi ne yapabilir? Çocuğunu mu okutabilir, kirasını mı ödeyebilir ya da gidip gıdasını mı karşılayabilir? Ne yapacak? O patronun, o sendikacının kucağına tekrar gidecek."