CHP grup toplantısı... Özgür Özel: "Ekrem ağrısından kurtulmak için acı ilacı, acı reçeteyi hepimize içiriyorlar"

CHP grup toplantısı...  Özgür Özel: "Ekrem ağrısından kurtulmak için acı ilacı, acı reçeteyi hepimize içiriyorlar"

(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "O Ekrem ağrısından kurtulmak için acı ilacı, acı reçeteyi hepimize içiriyorlar. Tayyip Bey’in Ekrem ağrısı var, bunu dindirmek için acı ilaç 86 milyona. Bunu böyle bilelim ve bu hesapları yaparken buna göre yapalım" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, şunları kaydetti:

"Biz 19 Mart’ın 23 Mart’ta millet tarafından geri teptirildiğini, püskürtüldüğünü söylüyoruz. Dört kişiden biri Erdoğan’a inanıyor, gerisi inanmıyor. Ama burada Erdoğan’a inananlar da bir şeyin maalesef farkına varmıyorlar. Bu darbenin bedelini Ekrem Başkan, belediye başkanları, arkadaşlarımız hapiste yatarak ödüyor, partimiz birçok zorlukla mücadele ederek ödüyor. Peki sen ödemiyor musun? Sen de ödüyorsun. Herkes birlikte ödüyor.

Ekrem Başkan’ın Cumhurbaşkanı adaylığına engel olmak için yapılan başta diploma iptali, beş ayrı açılan dava, terör davası, yok yolsuzluk davası, içerideki süren tutuklama. Bunun Türkiye’ye yaşattığı maliyet 55 milyar dolar. Bu parayı 86 milyona bölüştürdüğümüzde, kişi başına 25 bin lira düşüyor. Yani yüzde 25, Erdoğan’ın ikna edebildiği yüzde 25’e sesleniyorum. Türkiye’deki her dört kişiden biri iddialara inanıp, Erdoğan’a inanıp Ekrem Başkan’ın tutuklanmasına ‘Olur’ diyorsa, o yüzde 25 bilsin ki senin de cebinden gitti bir 25 bin lira, kişi başı maliyet. Ayrıca inananların içinde emekli varsa, pek yoktur da. Emekliler iyice koptu bu iktidardan. Senin aldığın maaş 14 bin 500 lira ya, 12 bin 500’den 14 bin 500’e çıktı, 2 bin lirası bu dört ay içinde eridi yüzde 13,5 enflasyonla. Bu maaşı 30 bin lira yapsak nasıl olur? ‘İyi olur’ diyorsan, Erdoğan yapmıyor ya, ‘Para yok’ diyor. Burada harcanan paranın dokuzda biri senin maaşını 30 bin lira yapmaya yetiyor. Erdoğan’a inanan yüzde 25’e söylüyorum. En düşük emekli maaşı 30 bin lira olabilir bu parayla. Hem de 10’da biriyle. Bu yüzde 25’in içinde, Yozgat’ta kalmamış gördüm ama, çiftçiler varsa, bütün çiftçilerin bütün bankalara borcunun toplamı 1 trilyon lira, bunların harcadığı para 2.2 trilyon lira. Yani bütün çiftçilerin borcunu bir seferde silebiliriz, borcu kadar da kendisine para verebiliriz. Bu parayla. Erdoğan’a inanan çiftçi varsa bilsin ki inanmayaydı, onu tutmayaydı, ya da onun gözü dönüp bu işe kalkışmayaydı, parayı çiftçiye ayıraydı bankaya borç da yok, faiz de yok bir o kadar da bu parayı hesabına yatırabiliyordu bu para. O yüzden çok ağır bedeller ödüyoruz.

"Bu, işsizlik krizinin daha da tırmanması demek"

En ağır bedellerden birini de KOBİ’lerimiz ödüyor. Bunların geçen sene yaptıkları ihracat 87 milyar dolar. Tabii ithalat da yapıyorlar, 19 milyar dolar dış ticaret fazlası verdiler. Türkiye’yi sırtında taşıyor bunlar. Derin bir işsizlik krizi daha tırmanıyor. Bu yüzden bu parasal sıkılaşma meseleleri, kemerleri sıkma meseleleri, efendim işte kredileri büyütülmemesi, küçültülmesi, şüpheli kredilerin hızla geri çağrılması işi, hepsinin sebebi, Ekrem Başkan’ın hani ‘Bunları Ekrem ağrısı tuttu’ dediği süreç var ya. O Ekrem ağrısından kurtulmak için acı ilacı, acı reçeteyi hepimize içiriyorlar. Tayyip Bey’in Ekrem ağrısı var, bunu dindirmek için acı ilaç 86 milyona. Bunu böyle bilelim ve bu hesapları yaparken buna göre yapalım.

"Emekli zammı tamamen eridi"

Enflasyon açıklandı, ENAG’a göre yüzde 74, TÜİK’e göre bunun çok altında. Dört aylık enflasyon yüzde 13,5. TÜİK enflasyonu yüzde 38 açıklıyor, ENAG yüzde 74. ENAG’ın hesabı nasıl yaptığı ortada, TÜİK’in hesabı nasıl yaptığı belli değil. Ama bir tek şey söylüyoruz. Geçen yıl aldığın malı, 100 liralık malı bu sene 175 liraya alıyorsan, ENAG haklı. Bu malı 138 liraya alabiliyorsan TÜİK haklı. Herkes hesabını kendi yapsın. Ben çıkıyorum esnafa. Tayyip Bey’e de tavsiye ediyorum ama gitmiyor. Ben gidiyorum pazara, bakıyorum, bu ne. Çocuk zıbını. Kaç para 300. Geçen sene kaçtı 150. ENAG bile yalancı çıkıyor pazarda. Her şey iki katına çıkmış. Ama TÜİK diyor ki yüzde 38. Çünkü buna göre ödüyorlar, buna göre zam veriyorlar. Dört aylık enflasyon yüzde 13,5. Asgari ücret 3 bin lira kaybedip, verildiği güne göre 19 bin liraya geriledi. Asgari ücret ilk alındığı gün 22 bin liraydı, 19 bin liraya geriledi şu anda. Bugünkü alım gücü, o günkü 19 bin liranın alım gücü. Asgari ücretini aldığı 6 bin liralık zammın yarısı gitti, dört ayda yarısı kaldı. Emekliye yapılan zammın 2 bin lira, tamamı eridi gitti, 12 bin 500 liraya geri döndü emekliler. Şimdi emekli bugünden sonra zam aldığı günden de geriye gidecek. Asgari ücretli ‘Yılda dört kez zamlarız’ deyip de bir kez zamladıkları asgari ücret, ara zam almazsa en fazla üç ay sonra artık yılın yarısından itibaren geçen senekinden de geriye düşecek. Bunları hepimizin görmesi, bilmesi ve ayrı ayrı anlatması lazım.

"Mehmet Şimşek, darbe finansörü; peşini bırakmayacağız"

Nisan ayında en yüksek artış yüzde 130 ile şans oyunlarının olmuş. Yumurta yüzde 109, üniversite eğitimi yüzde 108, kira artışı yüzde 89 olarak tespit edilmiş, bu nisandan geçen nisana bakıldığında. Mehmet Şimşek, iki yıl önce geldiğinde enflasyonu ne yapmaya geldi? Hızla düşürmeye, tek haneli rakamlara indirmeye. O gün enflasyon kaçmış? Yüzde 38. Bugün enflasyon kaç? Yüzde 38. Bir arpa boyu yol alınamamış. Gitmiş bütün dünyadan para toplamış. Hem para almış, hem Amerika’dan geçen hafta olduğu gibi emir almış. İngiltere’ye gitmiş, oralardan para bulmuş. Sonra gelmiş, o paraları Ekrem İmamoğlu korkusuna, o günden bugüne 55 milyar doları yakmış. Sorulunca da ‘Biz o rezervleri bugünler için biriktirdik’ demiş. Mehmet Şimşek, o lafı ettiği günden beri bu darbenin mali ayağıdır. Dünyaya karşı geçmişte kendini prestijli biri olarak, demokrat biri olarak pazarlayan Mehmet Şimşek, kendisini seçimle gelmiş birini gönderip, yerine kayyım atamaya, bir cumhurbaşkanı adayının adaylığına engel olmaya çalışılan darbenin finansörü olarak tescil etmiştir. ‘İstifa etmek istiyorum. Beyefendiden affımı talep ediyorum…’ Bırakıp kaçıp kurtulacak. Bir kere istifa, mistifa etmesin, burada beklesin. Çünkü biz bu darbe girişimiyle sandıkta hesaplaşacağız. O Mehmet Şimşek’in o gece yüzünü göreceğiz. Ama Mehmet Bey, bir punduna getirip de kaçarsan… Vallahi kaçamazsın, ant olsun ki peşini bırakmayacağız. Gittiğin ülkede hangi işe girmeye niyetlenirsen niyetlen, gittiğin ülkede perdeyi açacaksın billboardda senin bir darbenin finansörü olduğun yazacak. Sokakta yürüyeceksin, vallahi billboard kiralayacağım, otobüs giydireceğim, seni dünyaya rezil edeceğim. Gittiğin yere kadar kovalayacağız, yaptıklarının hepsini bütün dünyaya anlatacağız. Bundan sonra da ‘Saygın ekonomistim…’ O zaman gelip de Türkiye’de darbeye karışmayacaksın, darbe finanse etmeyeceksin kardeşim, etmeyeceksin.

"'Depremde neredeydin?' diyor, Ekrem Başkan'ın koltuğunu boşaltan sensin"

Allah’a şükür İstanbul’da can kaybı olmayan bir deprem atlattık, 23 Nisan’da. Yüreğimiz ağzımıza geldi. Sayın Erdoğan, aklınca oradan siyaset çıkarmaya çalışıyor. Efendim normalde, geçen deprem üç gün ortada yoktu ya. Bu depremde gitti, AFAD’da oturdu, siyasi bir toplantı tertip etti. Bir yanında AK Parti il başkanı, bir yanında partisinin sözcüsü. Bizimkileri çağırmadı. Sonra çıkmış bana ‘Efendim depremde neredeydin?’ Kardeşim ben depremde nerede olacağım? Bir siyasi partinin genel başkanı olarak gelip de AKOM’da, boş bulduğum bir koltuğa oturup da eğitimim olmayan bir konuda, bilmediğim bir konuda AKOM’daki o boş koltuğa oturup da krizi ben mi yöneteceğim? O koltuğu boşaltan sensin, o koltuk Ekrem Başkan’ın koltuğudur. Onu oraya İstanbullular oturtmuştur. Ama ‘Ey’ diyor, ‘Sayın Genel Başkan. Ne yaptın sen deprem için?’ diyor. Ne yaptım biliyor musun? Bir kez de buradan tekrar edeyim. 31 Mart’ta birinci parti olduk. Dedim ki, ‘Eski kavgaların, eski sürtüşmelerin, çekişmelerin kimseye faydası yok. Olsa Erdoğan’a olurdu. Üç ay boyunca bize küfür etti. Hakaretler ettiler. ‘Terörist’ dediler, ‘demlenme’ dediler, onu dediler, bunu dediler. Birine cevap vermeyip, vatandaşın sorunlarını konuştuk. Aslan gibi belediye başkan adaylarımızı tanıttık. Sorunları nasıl çözeceğimizi söyledik. Millet takdir etti, görev verdi. ‘Bundan sonra da böyle yapalım’ dedik. Dedim ki ‘Kavga olmasın, tartışma olmasın. Belediyelerin işleri var. Bu işler görülsün. Bu sırada en önemli gündemimiz…’ dedim. ‘Elbette adaletsizlik çok önemli. Elbette içeride tutulan arkadaşlarımız çok önemli. Emeklinin açtığı, asgari ücretlinin açlığı, yoksulluk çok önemli.’ Hepsine önerilerimi söyledim. ‘Asgari ücret 30 bin lira olursa oy veririz’ dedik. ‘En düşük emekli maaşı asgari ücret olmalıdır’ dedik.

"Bir kez daha çağrı yapıyorum; depremde birlikte çalışalım"

Hepsini söyledik ama dedim ki, ‘Hepsi bir yana en önemli gündem Türkiye’de deprem. Lütfen bir Deprem Bakanlığı kurun. Bu bakanlığın başına Türkiye’de bu işte en iyi kimse onu getirin. Altına da kendi partiniz dahil, benim partim dahil, DEM dahil, MHP dahil tüm Meclis’te grubu bulunan partilerden birer bakan yardımcısı isteyin. Hepimiz de verdiklerimizi liyakatte yarıştıralım. Siyasete alet etmeyelim. Yapılan iş ne size ne bana, bu millete yarasın. Bu deprem meselesini riski de beraber alarak, yarın öbür gün bir övgü olacaksa da hepsini millete ortak ederek yapalım’ dedim. Not aldılar. 10, 15, 20 gün sonraki görüşmede bir daha söyledim. ‘Ne yaptınız?’ dedim, bir daha not aldılar. O günden bugüne Ekrem Başkan’ın ‘Deprem Konseyi oluşturalım’ teklifini reddettiler. 233 proje ile İstanbul’u deprem riskine karşı hazırlıyoruz. 114 milyar liralık Deprem Seferberlik Planı’nı hazırlamışız. Acil Ulaşım Planı’nı hazırlamışız. Riskli yapılar tespit edilmiş. Önlerinde İstanbul’un, İzmir’in, dünya kadar kentsel dönüşüm projesinin, ayrıca yurtdışından bulunmuş hibelerin, kredilerin imzası duruyor. Onlar bizi silkelemekle uğraşıyor. Allah göstermesin 23 Nisan’da İstanbul’u 6,2 ile silkelediler. Daha fazla İstanbul’da bir şiddet olsaydı o zaman görecektin sen; milletin seçtiği belediye başkanını silkelemek mi, yoksa depreme el birliği ile hazırlık yapmak mı? Bir kez daha buradan Sayın Erdoğan’a hatırlatıyorum. Türkiye’nin bu önemli deprem gündeminde nüfusun yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 70’inin olduğu belediyeleri yöneten partinin Genel Başkanı olarak hatırlatıyorum: Gel bu işi siyasi çatışmadan çıkaralım ve hep birlikte çalışalım. Bu milletin evlatlarını İstanbul depremine, diğer şehirlerin depremine kaybedip de mezarlarının başına oturup ağlamayalım. Aklımızı başımıza toplayalım.

"Bu konutları hangi 'gariban' Katarlılara vereceksiniz?"

Kanal İstanbul konusunda önerilerimizi sunduk. Kendine güvenen sandığı getirir. İstanbullu, Kanal İstanbul’u istemiyor. 65 milyar dolara mal olacak olan bu projede, 1,5 milyon konut yapabiliriz. 24 bin konut yapmış. O konutu anlatmaya uğraşıyor. Bakın ‘sosyal konut’ dediği konuta bakın. 1/100.000 ölçekli, mahkemelerin iptal ettiği… Bakın bu gösterdiğim Kanal İstanbul. 24 bin konutu yaptığı yer burası. Kanal burada, konutlar burada. Bu korsan, bu hukuken yok hükmünde olan plana göre buraya konut yapıyor. Suçüstü yakalanınca da ‘Garibana verecektim’ diyor. Haydi şimdi bizim sayemizde belki garibana vereceksin, göreceğiz. Bir de ta İstanbul’un burasında o kanalı gören yerde, hem de gölün su toplayacağı havzayı da katlederek bunu yaptın. Peki burayı, burayı, burayı hangi garibana, Katar’ın hangi garibanına söz verdin sen? Katarlıların hangi garibanına? Söz verdi değil, tepeden tespit etti. Önerdi, tapularını aldılar. Bazı yer var beş kere tapusu değişti kendisi Kanal İstanbul dediğinden beri. Gariban vatandaşın tarlalarını topladılar, arsalarını kamulaştırdılar. Kaçıncı taklayı attırıyorlar. O yüzden referandum konusunun Sayın Erdoğan’a sayın basın mensupları tarafından sorulmasını, soruyu soran basın mensubunun da korumalar tarafından ileri atılmamasını, cevabın verilmesini talep ediyoruz. Çünkü cesaret edip bir tane soru soran çıkıyor içinde, korumalar alıyor karşı duvara kadar atıyorlar. Arkadaşlara da sonra ‘Efendim niye sormuyorsunuz, niye bilmem ne yapıyorsunuz?’ demeyelim. Nelerin yaşandığını görelim. Basın mensubunu duvara fırlatan korumadan, o kişinin koruduğu kişi mesuldür."

(SÜRECEK)