Eskişehir Barosu’ndan İmamoğlu açıklaması: “Hukuk siyaset lehine araçsallaştırılıyor”

Eskişehir Barosu’ndan İmamoğlu açıklaması: “Hukuk siyaset lehine araçsallaştırılıyor”

(ESKİŞEHİR) - Eskişehir Baro Başkanı Barış Günaydın, “Hukukun siyaset lehine araçsallaştırıldığı, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelendiği, temel hak ve özgürlüklerin keyfi müdahalelere maruz bırakıldığı bir ortamda, demokratik hukuk devleti idealinin ağır yara aldığı aşikar” dedi.

Eskişehir Barosu tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına ilişkin açıklama yapıldı. Eskişehir Adliyesi önünde bir araya gelen avukatlar adına açıklama yapan Eskişehir Baro Başkanı Barış Günaydın, “Siyasi mülahazalar bir yana, bu durum bir hukuk devleti savunusudur. İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulunu hukuken sakat olan bu işlemini geri almaya, tüm anayasal kurumları hukuka uygun davranmaya, mesleğinin gereği olarak hukuku savunmakla yükümlü olan tüm meslektaşlarımızı, yalnızca mesleki dayanışma değil, aynı zamanda toplumsal adalet ve insan hakları mücadelesinin bir gereği olarak bu sürece kayıtsız kalmamaya çağırıyoruz” diye konuştu.

“Hukukun üstünlüğünü ve temel hakları savunacağız”

Günaydın şu ifadeleri kullandı:

“Anayasamızın 2. Maddesine göre; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Peki Hukuk Devleti ne demektir? Polis devleti kavramının karşıtı olarak doğan hukuk devleti, hukukun üstünlüğünün tanındığı, hukuk karşısında hesap verebilir olan ve kişilere hukuk güvenliğinin sağlandığı devlet demektir. Uluslararası birçok metinde de yer bulmuş ifadesi ile Hukuk devleti temel hak ve hürriyetleri güvence altına aldığı, bağımsız bir yargının sağlandığı, insan onurunu koruyan ekonomik, sosyal ve kültürel koşulları sağlayan bir devleti tanımlar. Anayasamızda açıkça ifade edilen ‘hukuk devleti’ ilkesi, yalnızca bir kavramsal yönlendirme değil, her kamu otoritesi için bağlayıcı bir kuraldır. Ne var ki, son günlerde yaşanan gelişmeler, ülkemizin anayasal düzenine ve evrensel hukuk ilkelerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Ülkemiz ne yazık ki hukuk devleti olmaktan çıkarılmıştır. Demokrasiye ve hukuk devletine yönelik haksız müdahaleleri kabul etmiyor, hukukun üstünlüğünü ve temel hakları savunma kararlılığımızı kamuoyuna duyuruyoruz.

“Yargılama hukuku prensiplerine açıkça aykırıdır”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 28 kişinin, lisans diplomalarının tam 35 yıl sonra ‘yokluk’ ve ‘açık hata’ gerekçesiyle iptal edilmesi, hukukun temel ilkelerine, Anayasa'ya ve idari yargılama hukuku prensiplerine açıkça aykırıdır. Bu karar, kazanılmış hakların korunması ilkesini yok saymış, toplumun hukuki güvenliğini ihlal etmiş ve idarenin keyfi uygulamalarına kapı aralamıştır. Bir kamu görevlisinin üniversite diplomasına yönelik 35 yılı aşan bir süre sonra, kamuoyuna kapalı bir süreçle alınan ve idare hukukunun en temel ilkelerinden biri olan 'hukuki güvenlik' ve 'kazanılmış hakların korunması' ilkelerini açıkça ihlal eden bu karar, aynı zamanda yetki, şekil ve amaç unsurları bakımından da tartışmalı bir idari işlem niteliğindedir. İdare hukukuna hakim olan ‘usulde ve yetkide paralellik ilkesi’ gereği ancak işlemi tesis eden İşletme Fakültesi Dekanlığınca geri alınabilir.

“Hukuken sakat bir işlemdir”

Dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu’nun almış olduğu karar açıkça ‘yetki gaspı’ içermekle, hukuken sakat bir işlemdir. İdare hukukunda öngörülen ‘idari işlemlerin belirliliği ve öngörülebilirliği’ ilkeleri, mevcut uygulamada açıkça yok sayılmıştır. Otuz beş yıl önceki bir idari işlemin, yetki ve usulde paralellik ilkesine uyulmaksızın yokluk iddiasıyla ortadan kaldırılması, modern hukukun temelini oluşturan hayat, hürriyet ve mülkiyet haklarının güvende olmadığının en açık göstergesidir. Anayasal, siyasal ve sosyal düzenimiz bakımından, hukuk güvencesinin ortadan kaldırılmasından daha ağır bir ihlal düşünülemez. Akademik kurumların bilime, hukuka ve tarafsızlığa bağlı kalması gerekirken, bu tür kararların siyasi saiklerle alınması üniversitelerin itibarını ve güvenilirliğini zedelemektedir. Öte yandan karar İşletme Fakültesi Dekanlığı tarafından alınması halinde bile hukuka uygun hale de gelmeyecektir. Zira, burada Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında da bahsedildiği üzere açık hata ve yokluk halleri de söz konusu değildir. Daha önce benzer durumlara yapılan incelemeler neticesinde alınan kararlara da bakıldığında yatay geçiş hususunda verilen kararlar açık hata ve yokluk tartışmasını da çok net biçimde bertaraf etmektedir.

“Toplumun anayasal haklarını baskı altına alma girişimi”

Bu gelişmenin hemen ardından, dün sabah saatlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere birçok siyasetçi, gazeteci, sanatçı ve bürokrat hakkında gözaltı tedbirlerinin uygulanması, ardından İstanbul Valiliği tarafından 19-23 Mart tarihleri arasında il genelinde her türlü toplantı, gösteri yürüyüşü ve basın açıklamasının yasaklanmıştır. Bu yasaklar sadece bireyleri hedef almakla kalmamakta, toplumun anayasal haklarını baskı altına alma girişimine dönüşmektedir. Seçmen iradesiyle göreve gelmiş belediye başkanlarına yönelik hukuka aykırı müdahaleler, doğrudan halkın iradesine yapılmış bir müdahale niteliğindedir. Anayasa’nın 13. maddesi açıktır: Temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlandırılabilir ve bu sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmak zorundadır. İfade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkı, demokrasinin temel taşlarıdır ve kamu otoritelerinin görevi bu hakları engellemek değil, güvenli şekilde kullanılmasını sağlamaktır. İstanbul Valiliği’nin gösteri ve yürüyüşleri yasaklama kararı, hukukun üstünlüğü ilkesine ve temel özgürlüklere aykırıdır. İdari işlemler ile getirilemeyeceği açık bu keyfi yasaklamalardan bir an önce dönülmeli, hukuk tesis edilmelidir.

“Yargı, siyasi dizaynın bir aracı haline getirilemez”

Belediye başkanlarının yargı eliyle etkisiz hale getirilmesi, seçmen iradesine açık bir müdahale niteliği taşımakta ve demokratik süreci zedelemektedir. Yargı, siyasi dizaynın bir aracı haline getirilemez; bağımsız, tarafsız ve adil olmak zorundadır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında başlatılan terör soruşturması, hukuki açıdan büyük endişe yaratmaktadır. Bağımsız ve tarafsız yargının temel ilkeleri zedelenirken, bu soruşturmanın siyasi bir operasyon olarak kullanılma ihtimali ciddi kaygılar doğurmaktadır.

“Türkiye’nin uluslararası hukuk ve demokrasi alanındaki itibarını zedelemektedir”

Daha önce birçok belediyede görüldüğü üzere, seçimle göreve gelmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanması halkın demokratik iradesine açık bir müdahale anlamına gelir. Görüyoruz ki, burada 2 farklı soruşturma dosyası açılarak bir dosyadan örgüt liderliği diğerinden iste terörle iltisaklandırma çabası ile seçimle göreve gelmiş belediye başkanlığını sonlandırma ve Kayyum atanmasının önü açılmak istenmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne de kayyum atanma ihtimali dahi Türkiye’nin demokratik düzeni açısından büyük bir kriz yaratmaktadır. Bu tür adımlar yalnızca bireysel hakları değil, Türkiye’nin uluslararası hukuk ve demokrasi alanındaki itibarını da zedelemektedir.

“Hukuk siyaset lehine araçsallaştırılıyor”

Öte yandan, Ceza Hukuku bakımından da masumiyet karinesi, kanunilik ilkesi ve orantılılık ilkeleri ihlal edilmiştir. Suç ve cezada kanunilik ilkesi çerçevesinde, somut ve hukuki dayanağı kamuoyuna tatminkâr biçimde açıklanmamış iddialar ile yürütülen operasyon, hukukun ceza adalet sistemine yönelik telafisi güç zararlar vermektedir. Gözaltı işlemleri, ancak zorunlu ve ölçülü koşullarda başvurulabilecek bir koruma tedbiridir. Oysa yaşanan süreçte siyasi tartışmaların ve kişisel yorumların hukuki delil ve gerekçelere tercih edildiği endişesini taşımaktayız. Hukukun siyaset lehine araçsallaştırıldığı, yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelendiği, temel hak ve özgürlüklerin keyfi müdahalelere maruz bırakıldığı bir ortamda, demokratik hukuk devleti idealinin ağır yara aldığı aşikardır.

“Türkiye ekonomik olarak da zarar görüyor”

Eskişehir Barosu olarak altını çizerek vurguluyoruz: Hiçbir idari işlem ya da ceza yargılaması, siyasal iktidarın veya yürütmenin araçsallaştırdığı bir müdahale alanı haline getirilemez. Hukuk, yalnızca adil, öngörülebilir ve bağımsız mekanizmalarla işlerlik kazanır. Kaldı ki yaşanan kaygı verici gelişmeler, yalnızca iç hukuk sistemini değil, Türkiye’nin uluslararası arenadaki itibarını ve ekonomik dengelerini de doğrudan etkilemektedir. Hukuk güvenliğinin zedelendiği bir ortamda hukukun üstünlüğüne ve yargının tarafsızlığına ilişkin oluşan güvensizlik, sadece hukuki alanda değil ekonomik alanda da ülkeye ciddi zarar vermektedir. Kamu otoritesini ve yargı organlarını, Anayasa’ya ve uluslararası insan hakları normlarına uygun davranmaya, hukuku siyasetin değil, adaletin hizmetinde konumlandırmaya davet ediyoruz. Eskişehir Barosu olarak açıkça ifade ediyoruz ki; bu yaşananlar, herhangi bir siyasi aidiyetten bağımsız biçimde, tüm hukukçuların, tüm baroların ve her vicdan sahibi yurttaşın karşı çıkması gereken ağır bir hukuki tahribattır.

“Hukukun üstünlüğü ve adil yargılanma hakkını savunacağız”

Siyasi mülahazalar bir yana, bu durum bir hukuk devleti savunusudur. İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulunu hukuken sakat olan bu işlemini geri almaya, tüm anayasal kurumları hukuka uygun davranmaya, mesleğinin gereği olarak hukuku savunmakla yükümlü olan tüm meslektaşlarımızı, yalnızca mesleki dayanışma değil, aynı zamanda toplumsal adalet ve insan hakları mücadelesinin bir gereği olarak bu sürece kayıtsız kalmamaya çağırıyoruz. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve keyfiliğin karşısında olmak, ülkemize ve yurttaşlarımıza olan sorumluluğumuz ve görevimizdir. Bu sürecin her aşamasını yakından ve titizlikle takip edeceğimizi, gerek ulusal gerekse uluslararası hukuk mekanizmalarında hukukun üstünlüğü ve adil yargılanma hakkı doğrultusunda gereken her türlü girişimi destekleyeceğimizi kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız.”