İYİ Parti grup toplantısı... Müsavat Dervişoğlu: "Milletten özür dileyip istifa edeceklerine, yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar"

İYİ Parti grup toplantısı... Müsavat Dervişoğlu: "Milletten özür dileyip istifa edeceklerine, yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar"

(TBMM) - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Vatandaştan tasarruf bekleyen bir iktidar, önce kendisi tasarruf etmeli, gereksiz tüm harcamalarından vazgeçmelidir. Bu iktidar önce, şatafata itibar demekten vazgeçmelidir. Deprem oldu, vatandaştan İBAN isteyeceklerine, vatandaşa İBAN attılar. Yangın oldu, ağaç dikmek için bağış topladılar. Evi yıkılana ev veremediler, kiracıya ev hayalini bile zehir ettiler. Elinde sadece namus, şeref ve haysiyeti kalmış bu aziz milletten özür dileyip istifa edeceklerine, yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar. Emeklisi, asgari ücretlisi, kamu görevlisi Diyanet fetvasına göre fitre verilebilecekler arasına girdi. Diyanet bu iktidarın yanlışlarını meşrulaştırmakla meşgul ve asıl meseleyi ıskalamaya devam ediyor" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM'deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu konuşmasına Azerbaycan'daki Hocalı katliamında hayatını kaybedenleri anarak başladı. İktidarın ekonomi yönetimi ve israf düzenine tepki gösteren Dervişoğlu, yakın dönemdeki yargı kararlarını da eleştirerek, şöyle konuştu:

"Hafta sonu Manisa ve İzmir’deydik. İş dünyasının temsilcileriyle, oda yöneticileriyle, esnafımızla, vatandaşlarımızla buluştuk. Saray duvarlarını aşamayan sesleri dinledik. Günü siftahsız kapayan esnafı da gördük, kulağımıza eğilip çilesini fısıldayan kardeşlerimizi de… Ankara’dan nutuk atmak kolay ama milletimizin fısıltısı bile, o nutuklardan daha gür, daha keskin. Tablo, ‘Ekonomi kötü… Makro veriler şöyle, mikro veriler böyle’ diyerek açıklanacak gibi değil. İşçimizden memurumuza, emeklimizden çiftçimize, kadınlarımızdan gençlerimize, millet dertli, millet çaresiz. Siyasi entrikalarla meşgul olan saray düzeni, her şey yolunda diye yalan söylemeye devam ediyor ama ne diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde; ‘Gardaş, senin dediklerin yok, halay çekilen toprak, bu toprak değil. Çık hele Anadolu’ya, kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı, o kadar uzak değil.’

"İktidar, keyfi uygulamalarla, adaleti çiğneyen yargı sopasıyla kantarın topuzunu kaçırdı"

Eğer cesaret edebiliyorsanız bir çıkın hele. Çarşıya çıkın, pazara çıkın. Vatandaşa ‘Nasılsın’ diye bir sorun bakalım, ne diyecekler. Biliyorum yapmayacaksınız, yapamayacaksınız. Huzura çıkmaya yüzünüz yok. Olur da çıksanız bile, edilecek sözlerden utanacağınız yok. Biz duyuyoruz, görüyoruz. Duyduklarımız, gördüklerimiz üzerine çalışıyor, Türkiye’yi nasıl düze çıkaracağımızı da iyi biliyoruz. Milletin olanı millete verdiğimizde, her sıkıntının üstesinden gelineceğini biliyoruz. Türkiye zengin ve güçlü bir ülke. Hepimize yetecek kadar imkanı var. Yeter ki, bu iktidarın, milletin hazinesiyle millet arasına soktuğu kan emicilerden kurtulalım. Bu kadar büyük bir ülkede, bu iş aslında bu kadar basit. Ama 23 yıldır, ne bu iktidarın, ne de kenelerinin gözünü doyuramadık. O vakit yaklaşıyor. Biz varız, hazır olun, müsterih olun.

Bir ülkeyi idare edenler, normalde, suçlulara, yanlış yapanlara gözdağı vermek için, yasaları kullanır, hukuku kullanır. Recep Tayyip Erdoğan’sa bunun tam tersini yapıyor. Yasaları hukuksuzca kullanıp, millete gözdağı vermeye çalışıyor. Şiirler okudu diye haksızlığa uğrayıp, cezaevine girdi ama belli ki şairi hiç anlamamış. Akif’in, İstiklal Marşımıza neden ‘Korkma’ diye başladığını kavrayamamış. Aklınca milleti korkutarak terbiye edecek. Belli ki, ‘Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım’ dizesinden de bir anlam çıkaramamış. Bu iktidar, keyfi uygulamalarla, adaleti çiğneyen yargı sopasıyla, cübbelerine ilik açtırmış kontenjan savcıları ve hakimleriyle, kantarın topuzunu kaçırdı. Şaka maka, istibdatla ömür boyu iktidarda kalacaklarına inanıyorlar. Ama buradan acı gerçeği hatırlatayım; 2017’deki mühürsüz zarflardan beri parti devletine dönüştürdükleri bu mekanizma, önce onların başına yıkılacaktır. Tarih bunu söyler, milletimizin feraseti de bunu işaret eder.

"Kurtarıcı diye getirilen Mehmet Bey, mutfaktaki yangını afete çevirdi"

Milletimizin çok merak ettiği bir şey var. Gittiğimiz her yerde soruyorlar. Diyorlar ki; ‘nerede bu müthiş Hazine ve Maliye Bakanı?’ ‘Nereye kayboldu’ diyorlar. Gece gündüz faiz lobilerinin kapısını aşındıran ‘Vergimatik Mehmet’i merak ediyorlar. Türkiye’yi krizden çıkaracak dedikleri programı gibi, o da kayıptır. Geldiği günden beri söylüyoruz, ‘Vergimatik Mehmet’in de yapabileceği bir şey yok. Çünkü bu iktidarda akıl da yok. Avantalı ihalelerle, milletin parasını bir avuç yağmacıya dağıtan patronu varken milletin derman bulacağı da yok. Kendini ekonomist ilan etmiş bir patronu varken, İngiliz vatandaşlığı da yetmez, sıkılaştırıcı önlemler de yetmez demiştik. Damat bakan bile sepetlenmiş, gözleri ışıltılı arkadaş bile kapı önüne konmuşken Mehmet Beyin yapabileceği bir şey yok demiştik. Üzgünüm, ama dediğimiz gibi oldu. Kurtarıcı diye getirilen Mehmet Bey, mutfaktaki yangını afete çevirdi. Emekliyi yaktı, memuru yaktı, hazineyi yaktı. Milletin mütevazı hesaplarını kuşa, cüzdandakileri de pula çevirdi.

Ne yaptı Mehmet bey? Zaten cep delik cepken delik, üstüne milletin cebinden saraya giden tüneller açtı, ocaklara incir ağacı dikti. Bunlardan derman çıkmaz. Sıkıştıkça Bakan değiştiren Recep Tayyip Erdoğan’ın masallarıyla, Türkiye düze çıkamaz. Türkiye 2018’den beri krizde. Bir düşünün, 7 yılda kaç bakan değişti? Vitrinde kaç değişiklik yapıldı. Bir işe yaradı mı? Hayır, yaramadı. Çünkü, sorunun kaynağı yerinde duruyor. Mesele onu değiştirmektir. Mesele saraydakini değiştirmektir. Ekonomi kadrolarında sürekli değişiklikler yapılıyor. Kim gelirse gelsin, iki gün sonra Tayyip Erdoğan’ın aklıyla yürüyor. Siz şu ana kadar, millet hazinesi yağmalayan bir avuç azınlığa ‘dur’ diyen bir bakan gördünüz mü? Görmediniz. Neden görmediniz? Çünkü o yağmacıların hepsi, Tayyip Erdoğan’ın koruması altında. Gelen her bakan gibi, ‘Vergimatik Mehmet’ de tasarruf dedi ama gözünü, emekçinin, memurun, işçinin imkanlarına dikti. Öğretmenlerimizin kullandığı su ısıtıcılarından başladı. Sonra memurların servislerine kadar, her şeye göz dikti ama sarayın savurganlığına hiç dokunmadı. Yahu bu saray; saatte 120, günde 2880, ayda 86 bin 400, yılda 1 milyon 36 bin asgari ücret yiyor demedi. Bu saray, 3 liralık işi, bir avuç yağmacıya 10 liraya yaptırıyor demedi. Yollara, köprülere, tünellere, havalimanlarına, hastanelere garantiler veren haramiliğe hiç dokunmadı. Çalışanın servisini kaldırdı ama, parti devletinin makam aracı saltanatının yanına yaklaşmadı. Gücü hep millete yetti. ‘Nasıl yaparım da, milletten daha fazla vergi toplarım’ diye hesap yaptı. ‘Milletin boğazından nasıl daha fazla keserim’ diye planlar kurdu.

"Milletten özür dileyip istifa edeceklerine, yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar"

Bu beyhude çabanın sonuç vermeyeceği, en başından belliydi. Çünkü, ‘Ekonomide, para politikalarına, maliye politikaları eşlik etmiyorsa uygulanan planın bir ayağı eksik demektir. Ve o planın başarıya ulaşması da mümkün değildir’ diye bir plan var. Vatandaştan tasarruf bekleyen bir iktidar, önce kendisi tasarruf etmeli, gereksiz tüm harcamalarından vazgeçmelidir. Bu iktidar önce, şatafata itibar demekten vazgeçmelidir. ‘İtibardan tasarruf olmaz’ yalanıyla, vatandaşın hazinesini har vurup harman savurmamalıdır. Milletin hazinesini, milletin cebine akıtmalıdır. Deprem oldu, vatandaştan İBAN isteyeceklerine, vatandaşa İBAN attılar. Yangın oldu, ağaç dikmek için bağış topladılar. Evi yıkılana ev veremediler, kiracıya ev hayalini bile zehir ettiler.

Bakın, tam yedi yıldan bahsediyorum. 84 aydan, 2 bin 555 günden bahsediyorum. Türkiye’de daha önce de ekonomik krizler oldu. Bu krizleri 6 ayda, en fazla 1 yılda aştık, düze çıktık. Bunların yağmasıyla gelen kriz, 7 yıldır devam ediyor. Bunun adı artık kriz falan değil. Bu iktidar Türkiye’yi yönetemiyor. Milletimizin sabrı tükendi. Sabrı tükenmiş, yoksullaşmış, en temel ihtiyaçlardan yoksun kalmış bir milletten bahsediyoruz. Bayrak asla inmeyecek, ezan asla susmayacak ama bu sloganlar ve dış güçler bahaneleri, meseleyi çözmüyor. Elinde sadece namus, şeref ve haysiyeti kalmış bu aziz milletten özür dileyip istifa edeceklerine, yüzleri kızarmadan ezberledikleri nakaratı tekrar ediyorlar. Beli bükülmüş milletimizden hala sabır ve fedakarlık istiyorlar. Çok değil daha iki ay önce bütçe görüşmelerinde Erdoğan ve onun avaneleri, ekonominin birkaç ay içinde düzelmeye başlayacağını iddia etmişlerdi. O birkaç ay, daha önceki aylar ve yıllar gibi geçti gitti. Kriz hala büyüyerek devam ediyor. Asgari ücret zammı eridi. Emeklisi, asgari ücretlisi, kamu görevlisi Diyanet fetvasına göre fitre verilebilecekler arasına girdi. Diyanet bu iktidarın yanlışlarını meşrulaştırmakla meşgul ve asıl meseleyi ıskalamaya devam ediyor.

Aile yılı ilan ettikleri 2025’in daha ilk ayında boşanma sayısı 187 bini geçmiş. Ekonomik çöküntüyle sosyal çöküntü kol kola girmiş Türkiye’yi kemiriyor. Sosyal medyada, televizyonlarda gördüklerimiz, işittiklerimiz ahlak namına hiçbir şey kalmadığını gösteriyor. Rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel ne diyordu; ‘Enflasyon önce ahlakı bozar.’ Ahlakı bozuk ve beceriksiz bir iktidarın, ülkemizi getirdiği nokta budur. Aktif ve sağlıklı yaşlanmada, yaş almışlar sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Gelecekleri şimdiden ipotek altına alınmış çocuklarımız yatağa aç girip okula aç gidiyor. Sığınmacılar memleketine dönmüyor. Kafasını kuma gömmeyip konuşan sanayici, gazeteci, aydın, sanatçı, astrolog, çiftçi, kim varsa, polis nezaretinde adliyeye sevk ediliyor.

"İlk iş, harcamaya doymayan obez devletin mimarı saray sultasının harcamalarını durdurmak"

Ekonomik refaha ulaşabilmesi için, atılması gereken ilk adım bellidir. Tüm kamu yönetimi birimlerinde, acil, gerçekçi ve kalıcı bir şekilde israfla mücadele stratejisi, eylem planı ve uygulamalarına ihtiyaç vardır. Bütün bunları nasıl yapacağımızı biliyoruz. İlk iş, harcamaya doymayan obez devletin mimarı saray sultasının harcamalarını durdurmaktır. Kamu-özel iş birliği projeleri, faiz harcamaları, liyakatsiz atamalar, Her gün israfı büyütüp, krizi derinleştirmektedir. Bunları ilk günden keseceğiz. Çözüm yolu bellidir. Öncelikle; kamusal kaynakların milletin yararına kullanılmasını engelleyen ve milletimizden toplanan vergileri boşa harcayan, devletin başındaki kayyumdan ve umut diye getirdiği ithal hazine kayyumundan kurtulacağız. Bu iktidarın, ‘Vatandaşa zam verirsek, gidip hemen harcarlar, enflasyon artar’ diyecek kadar vicdansızlaşan kadrolarından kurtulacağız. O zaman göreceksiniz, sizin olan misliyle size geri dönecek.

"Milleti anlamak için fakir sofralarında bağdaş kurup poz vermek yetmez, kendinizi bir hesaba çekin"

Bunca derdin, bunca sıkıntının arasında, nihayet mübarek Ramazan ayına kavuşuyoruz. Ramazan ayının başta ülkemiz ve milletimiz olmak üzere, tüm İslam Alemine huzur, bereket ve esenlik getirmesini diliyorum. Biliyorum ki milletimiz iftar ve sahur sofraları kurmakta zorlanırken saray zenginleri, milletimizin parasıyla kurulacak iftar sofralarında propaganda yapacaklar. Millete sabır diyecekler, nasihat edecekler ama Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan sağlıklı iftar ve sahur menülerinin fiyatlarına hiç değinmeyecekler. Neden değinmeyecekler? Çünkü, tavsiye ettikleri menüler, Merkez Bankası ve TÜBİTAK tarafından ortak hazırlanan market fiyatına göre yüzde 177 zamlanmış. Sağlıklı menüde de ne var biliyor musunuz? Yumurta, zeytin, tarhana, bulgur, peynir, yoğurt gibi temel gıda maddeleri var. Hurmanın, pidenin, etin fiyatını hesaba katmıyorum bile…

Milletimizle saray arasındaki bu hendek, her geçen gün derinleşiyor ve bu hendek yüzünden, yoksulluk da derinleşiyor. Bu vurdumduymaz iktidara tavsiyem şudur; Ramazan ayı, insanın kendine aynı zamanda ayna tuttuğu aydır. Ramazan’da insan, aşırılıklarını, heves ve hırslarını sorgulayabilmelidir. Milleti anlamak, milletin arasındaymış gibi görünmek için fakir sofralarında bağdaş kurup poz vermek yetmez. Kendinizi bir hesaba çekin. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan ve şürekası, kendinize bir ayna tutun. Bitmeyen hırslarınız, doymak bilmeyen rant iştahınız ne zaman sona erecek? Ne zaman ülkemizin kaynak ve imkanlarını milletimizin dertlerini çözmek için kullanacaksınız? Milletimizi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ettiniz. Milyonlarca emeklimizi, asgari ücretliyi fitreye muhtaç hale getirdiniz. Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Kendinizi bir sorguya çekin. Sözlerime kulak verin. Geçin aynanın karşısına düştüğünüz duruma bir bakın. Emin olun, bu muhasebe de ibadet sayılır.

"Ekonominin aktörleri de artık kendini güvende hissetmiyor"

Mesele yalnızca ekonomi değil. Milletimiz, ülkesi için türlü buhranları sineye çekecek kadar asil bir millettir. Ancak, ekonomik yıkımın yanında, devlet idaresindeki pespayelik, toplum hayatına sirayet ediyor. Vatandaşlarımız mutsuz, umutsuz ve kendini güvende hissetmiyor. Bu ruh hali toplumda çözülmeye sebep oluyor. TÜİK 2024 yılı için, ‘Yaşam Memnuniyeti’ araştırması yapmış. Buna göre, gece yalnız yürürken kendini ‘güvensiz’ hisseden kadınların oranı yüzde 27. Bir önceki yıl bu oran yüzde 22. Ayrıca kadınlarımız arasında ‘çok güvensiz’ hissedenlerin oranı da yüzde 5,2’den, yüzde 9,3’e yükselmiştir. Bu vahim durum, kadın-erkek ayrımı yapmadan tüm bireyler bazında da geçerlidir. Aynı araştırmaya göre, kadın-erkek fark etmeden gece yalnız yürürken kendini ‘güvensiz’ hissedenlerin oranı yüzde 15’ten yaklaşık yüzde 20’ye yükselmiştir. ‘Çok güvensiz’ hissedenlerin oranı ise yüzde 3.5’ten yüzde 6’ya yükselmiştir.

Bu güvensizlik hali, ekonomik alanda da kendini göstermektedir. TOBB’un verilerine göre, son bir yılda kurulan şirket sayısı geçen yıla göre yüzde 12,8 oranında azalmıştır. Ocak 2025’te kapanan şirket sayısı 2024 yılının aynı ayına göre yüzde 16,2; kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı da yüzde 6,7 artmıştır. Ekonominin aktörleri de artık kendini güvende hissetmiyor. Ekonominin can damarı olan esnaf ve KOBİ’ler önünü göremiyor. Bir yanda ağır vergi yükü altında eziliyor. Diğer yanda, yandaş ve rant ekonomisinin aktörleriyle mücadele edemiyorlar. Öngörülemezlik ve kuralsızlık ciddi bir güven bunalımını da beraberinde getirmektedir. İktidarın baskı ve hukuksuzlukları da bir başka güven problemidir. Bu iktidar, konuşmayan, susan, sadece iktidara biat eden bir toplum istediği için yasakları özgürlüklere tercih etmektedir. Son yaşanan örnek; Erdoğan ve avanesinin nasıl bir ruh halinde olduğunu göstermesi açısından ibretliktir.

"İttifak ortağınız bile, sizin yalan dünyanıza kanmıyor artık"

Bursa’nın Karacabey İlçesi’nde genç bir kardeşimiz Sinan Çiftçi, tarımın ve çiftçilerin içinde durumunu ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ diyerek anlatıyor. ‘Üretici, çiftçi perişan halde. Kilosu 2 liraya bile domatesimiz alınmıyor. Yazın 40 derece sıcakta tarlada çalışıp gözümüz gibi baktığımız domates, karpuz tarlada kaldı, bir dönümde en az 20 bin lira zarar ediyoruz’ diyor. Yani gerçekleri anlatıyor. Bu sözler üzerine, Karacabey Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açıyor. Hatta, ‘Cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici beyanlarla saldırıda bulunduğu’ iddiasıyla 4 yıl 8 aya kadar hapis istemiyle iddianame hazırlıyor. Köylü milletin efendisidir diyen Cumhuriyetin savcısı, derdini dillendiren köylüye yargı sopasını gösteriyor. Akıl bunun neresinde, vicdan bunun neresinde? Dert anlatmak bile suç olduysa yıkılsın bu düzen. Sayın Erdoğan, o kardeşimizin söyledikleri doğru değilse çık söyle ama saray duvarlarının arkasından değil. Çukurova’dan söyle, Konya’daki tarlalardan söyle, Karacabey’de, Söke’de, Mardin ovasında söyle. Çiftçilerin yanında, çiftçilerimizin yüzüne söyle.

Gak diyene soruşturma, guk diyene hapis artık bir çılgınlık halidir. Sayın Erdoğan, seni rencide etmesi gereken o kardeşimizin söylediği gerçekler değil, milletin gözünün içine baka baka bahsettiğin yalan dünyadır. Gerçek dünyada işler bambaşkadır. O kardeşimize inanmıyorsanız, ortağınızın buluşuna bakın. ‘Askıda 9 Gülek Buğday’ kampanyası başlattı. Başta çiftçilerimiz olmak üzere herkese çağrı yaptı, ‘Muhtaç durumdaki vatandaşlarımıza 9 gülek, yani 288 kilo buğday dağıtın’ dedi. İşler yolundaysa buğday dağıtmak da neyin nesidir? Belli ki, ittifak ortağınız bile, sizin yalan dünyanıza kanmıyor artık. Eğer Karacabeyli çiftçi kardeşimin sözleri, Cumhurbaşkanı’nın onur ve haysiyetini rencide ediyorsa aynı muameleyi ortağınıza da yaptırın. Ona cesaret edemiyorsanız da hakkı ve hakikati söyleyenlerin üzerinden elinizi çekin artık. Türkiye’nin kötü yönetildiği gerçeği, sadece çiftçilerimizin değil, esnafımızın da sırtında yüktür. Esnafı bu kadar sıkıntıya soktunuz, bari nefes alabileceği imkanlar üretin. KOSGEB destekleri genişletilmelidir. Esnafımız finansman problemleri yaşamaktadır. Kaynaklara erişimi kolaylaştırılmalıdır. Esnaf kredilerinde taşınır malların ipotek olarak kabul edilmesi sağlanmalıdır. Ulaşım sektöründe ÖTV ve KDV indirimine ihtiyaç vardır. Yollar eskimiş TIR, kamyon ve taksilerle dolmaya başlamıştır. Dahası, bir kuruş harcamayacağız deyip, milletin sırtına yüklediğiniz garantili yolların, köprülerin ücreti, şoför esnafımızın kabusu haline gelmiştir. Bu yüzden otoyol ve köprü geçişlerinde, nakliyeye uygun saatlerde indirim yapılmalıdır.

Üretimdeki en önemli kaynaklardan biri de insan kaynağıdır. O yüzden çırakken çırakları, kalfayken kalfaları, sözüm ona ustayken de ustaları unutan Sayın Erdoğan’a önemli bir noktayı hatırlatmak isterim. Yaz-boz tahtasına çevirdiğin eğitim sistemimiz, üretim alanında da kalifiye eleman açığına sebep oldu. Meslek liseleri ve çıraklık eğitimi konusunda artık adım atmak zorundasınız. Göz boyamak için apartmanlarda tabela üniversiteler açacağınıza, biraz da meslek lisesi açsaydınız işsiz öğretmenler ve mühendisler yerine iş bilen ustalarımız, kalfalarımız olacaktı. Yapmadınız, yapmaya da niyetiniz yok ama biz bütün eksiklerin, yanlışların farkındayız. Mürekkebimiz akıl, reçetemiz de hazır. Buyruklarla, kulluklarla değil, milletimizle el ele, omuz omuza, hep birlikte yapacağız. Esnafımızla, üreticimizle, vatandaşımızla yapacağız ve başaracağız."

Bu arada, grup toplantısını izlemek üzere gelen ve Dervişoğlu'nun konuşmasını ayakta takip eden bir partili fenalaştı. Sağlık ekiplerinin müdahale ettiği partilinin durumunun iyi olduğu öğrenildi.

(SÜRECEK)